Türkiye-AB İlişkilerinde Yeni Dönem: Olasılıklar, Beklentiler
Türkiye’nin AB’ye dönük pozitif yaklaşımında Türkiye-AB ilişkileri özel alanının dışında olan biten gelişmelerin önemli etkisi bulunuyor. Öncelikle Türkiye’de Covid-19 pandemisinin de tetiklediği sorunların etkisiyle ekonomik krizin ciddi boyutlara ulaşması AB ile ilişkilerin tekrar önem kazanmasına yol açtı. Bunun yanında, Türkiye’deki yaklaşım değişimini etkileyen diğer önemli bir gelişme, ABD’deki iktidar değişimi idi.
2021 yılı Türkiye-AB ilişkilerinde hızlanan bir gündem ile başladı. Gerek söylem düzeyinde gerekse diplomasi ve temaslar açısından eylem düzeyinde son yıllarda geriye giden ilişkileri yeniden rotaya sokmak yönünde bir iradenin ortaya çıktığını gördük.
Özellikle Türkiye’de hükümetten gelen reform vurgusu ve halkın daha iyi bir yönetişim, ekonomi ve siyaset beklentisi AB ile yakınlaşmayı kaçınılmaz kılıyor. AB tarafı ve özellikle Almanya’nın başını çektiği bazı üye devletler Türkiye’yi kaybetmek istemiyor ve işbirliğine dayalı bir gündemi uygulamaya koymak yönünde iradelerini ortaya koyuyor. Bunun yanında, Covid-19 pandemisinin de etkisiyle ekonomik sorunların artması, ABD’de Biden yönetiminin işbaşı yapması, Brexit sürecinde antlaşmayla Birleşik Krallığın AB dışında kalması ve Türkiye-Yunanistan arasında istikşafi görüşmelerin yeniden başlaması gibi gelişmeler de doğrudan ve dolaylı olarak süreç üzerinde etkili oldu.
Bu noktada, Türkiye-AB ilişkilerinde yakın dönemde izlenmesi gereken konular, yaşanan bu iyileşmenin uzun soluklu olabilmesi için ne yapılması gerektiği, uluslararası konjonktürdeki gelişmelerin etkileri, beklentiler ve olasılıklar hakkında daha fazla kafa yorulmasına ihtiyaç var.
İlişkilerde Değişen Koşullar ve Etkenler
2020’de özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’de deniz yetki alanlarının belirlenmesi ve doğal gaz aramaları çerçevesinde giderek artan bir gerilim yaşanmıştı. AB bu konuda kendi üyeleri olan Yunanistan ve Güney Kıbrıs’tan yana tavır alarak, Türkiye’yi uluslararası hukuka uymaya ve bu ülkelerin egemenlik haklarına saygı göstermeye davet etmişti. Türkiye ise Mavi Vatan doktrini çerçevesinde ülkeyi çevreleyen denizlerdeki haklarını savunmuş ve sismik araştırma gemilerini tartışmalı bölgelere göndererek AB ve bölge ülkelerine karşı meydan okumuştu.
Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı olarak ilan edilen navtex’ler ile gerilim özellikle Meis adası açıklarında üst seviyeye çıktı. Bunun yanında Libya konusundaki anlaşmazlıklar Fransa ile Türkiye’nin arasını açmış, Libya’ya mal taşıyan bir geminin aranması konusu Fransa ile Türkiye’yi NATO ve AB’de karşı karşıya getirmişti. 2021’e doğru, Türkiye’nin AB’nin pozitif gündem önerilerine daha sıcak yaklaştığı ve en üst yetkili makamlardan Avrupa’nın stratejik hedef olduğu yönünde açıklamalar gelmeye başladığını gördük.
Ocağın ilk günlerinden itibaren Türkiye-AB ilişkilerindeki canlanmayı olaylar temelinde kısaca özetleyelim. Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Ankara’daki AB Büyükelçileri ile bir araya geldi ve ilişkileri tekrar rayına oturtmaya hazır oldukları mesajını verdi. Sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinde uzunca bir süredir devam eden çalışmalarına ara vererek Mersin Taşucu Limanı’na dönerken Oruç Reis de limanda kalmaya devam etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron arasında ılımlı mesajların verildiği bir mektup teatisi gerçekleşti. Akabinde Federal Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Türkiye’yi ziyaretinde diyalog ve işbirliği vurgusu yapıldı.
Daha sonra, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Brüksel’de Komisyon, Konsey ve Parlamento yetkilileri ile kapsamlı temaslar gerçekleştirdi ve AB ile yeni sayfa açılması isteğini gündeme getirdi. Türkiye ve Yunanistan arasında istikşafi (yeni adıyla istişari) görüşmelerin 61. turu beş yıllık bir aradan sonra İstanbul’da yapıldı. AB Dışişleri Bakanları Konsey toplantısında Türkiye’ye yaptırımların ertelenmesine ve Türkiye’den gelen olumlu sinyallerin yaptırım kararıyla gölgelenmemesine karar verildi. Bunun yanında, BM Genel Sekreteri Guterres’in mart ayı başında Kıbrıs’ta garantör ülkeleri bir araya getirmeyi planladığı açıklaması Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakerelerin tekrar gündeme gelmekte olduğunu gösterdi.
Bu değişimde kuşkusuz ki Türkiye-AB ilişkileri özel alanının dışında olan biten gelişmelerin önemli etkisi bulunuyor. Öncelikle Türkiye’de Covid-19 pandemisinin de tetiklediği sorunların etkisiyle ekonomik krizin ciddi boyutlara ulaşması AB ile ilişkilerin tekrar önem kazanmasına yol açtı. Türk Lirası’nın hızla değer kaybetmesi, enflasyon ve işsizliğin artması ve cari açığın yükselmesi ülkede yatırım ortamının iyileşmesi ve uluslararası kredibilitenin geliştirilmesi ihtiyacını gündeme getirdi.
Bunun yanında, Türkiye’deki yaklaşım değişimini etkileyen diğer önemli bir gelişme, ABD’deki iktidar değişimi idi. ABD’de Trump’ın kişisel pazarlıklara dayanan yönetim stilinden oldukça farklı ve kurumsal bir yaklaşım sergilemesi beklenen Biden’ın iktidara geliyor olması Türkiye üzerinde yeni dışsal baskıların doğmasına neden olabilirdi. Küresel düzlemdeki değişimlerin yanında, ekonomideki çok boyutlu sorunların giderek daha da ciddi hale gelmesi ile Brexit sonrası döneme hazırlanan AB ile bir süredir tıkanan ilişkileri yeni gerçeklere göre yeniden güncelleme ihtiyacı ön plana çıkmış oldu.
Pozitif Gündem ve Mart Ayındaki Kritik AB Zirvesi
Türkiye’nin AB sürecinin canlandırılması ve ilişkilerin onarılması açısından AB’nin Ekim ve Aralık aylarında masaya koyduğu pozitif gündem önerisi önem taşıyor. Hatırlanacağı üzere, 10-11 Aralık tarihli AB Konseyi’nde Doğu Akdeniz ve Ege’de sismik araştırmalarda bulunan TPAO yetkililerine yönelik kısıtlayıcı önlemler listesinin genişletilmesi yönünde bir karar çıkarken, 1 Ekim tarihli Zirve’de gündeme gelen pozitif siyasi gündem önerisinin geçerli olduğu ifade edilmişti. Ticaret ve ekonomi alanı, halklar arası temaslar, yüksek düzeyli diyalog, göç konusunda işbirliği alanlarını kapsaması öngörülen pozitif gündemin uygulamaya koyulması koşullara bağlanmış ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki eylemlerini durdurması talebinde bulunulmuştu.
Türkiye ile ilişkiler konusunun kapsamlı bir şekilde 25 ve 26 Mart 2021 tarihlerinde yapılması planlanan AB Konseyi’nde ele alınacağı belirtilmiş ve Avrupa Komisyonu ve Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Borrell’e o tarihe kadar konuyla ilgili bir rapor hazırlama görevi verilmişti. Bunun yanında, Türkiye ve Doğu Akdeniz konularının ABD ile koordine edileceği de vurgulanmış ve 20 Ocak 2021 tarihinde görevi teslim alacak Biden yönetimi ile bu konularda yakın çalışılacağı anlaşılmıştı.
2021’de Türkiye-AB ilişkilerinde 25-26 Mart tarihlerinde yapılacak olan AB Zirve’sine sunulacak olan rapor ve bu temelde Türkiye konusunda alınacak olan kararlar belirleyici olacak. Bu kararlar önerilen pozitif gündemin hayata geçirilmesine yönelik olarak olumlu da olabilir, daha sert yaptırımlar içerecek şekilde olumsuz da olabilir. Pozitif gündemin hayata geçirilmesi durumunda, bu kapsamda gümrük birliğinin güncellenmesi, vize serbestliği için kalan kriterlerin karşılanması, mülteci ve göç konusunda 2016 bildirisinin devamı olacak yeni bir işbirliğinin tesis edilmesi ve yüksek düzeyli diyaloglar gibi kurumsal mekanizmaların tekrar işlerlik kazanması mümkün olabilir.
Gümrük birliğinin güncellenmesi konusu gerek AB gerekse Türkiye’de iş dünyası tarafından destekleniyor. Ancak, Türkiye’de hukuk ve özgürlükler alanında olumlu reform adımları atılmazsa, üye devletlerin gümrük birliği güncelleme müzakerelerini başlatmaları zor gözüküyor. Bunun yanında, dünya ticaretindeki gelişmeler doğrultusunda ticarette korumacılığın yaygınlaşması da gümrük birliğinin güncellenmesine olumsuz bakılmasına neden olabilir.
Vize serbestliğinin sağlanması konusunda ise AB tarafından öngörülen 72 kriterin 66’sı yerine getirilmişti. Geriye kalan kriterlerin; terörle mücadele kanununun revize edilmesi, yolsuzlukla mücadele stratejisi, AB üyesi devletlerle adli konularda işbirliği gibi oldukça zorlu alanları kapsaması ise bu kriterlerin yerine getirilmesini zorlaştırıyor. Ayrıca Covid-19 sebebiyle dolaşımın iyice kısıtlandığı bu dönemde vize serbestliği konusuna AB üyesi devletler oldukça olumsuz yaklaşıyor.
İlişkilerin pozitif yönde ilerlemesi halinde AB gündemindeki Yeşil Mutabakat ve dijitalleşme alanlarını da kapsayacak şekilde işbirliği geliştirilebilir. Bu konular Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve modernizasyonu kapsamında da ele alınabilir ve AB ve Türkiye arasında son dönemde gerçekleşen ayrışma yerini uyum ve yakınsamaya bırakabilir. Böyle bir durumda, üyeliğin yakın bir vadede gerçekleşmesi mümkün olamasa da uyum ve yakınsamanın devamı sonucunda üyelik daha ileri bir tarihte tekrar gündeme gelebilir. Bu olasılık Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasının yanında, AB bütünleşme süreci ve genişleme politikasının da ne yönde gelişeceğine bağlı olacaktır.
Türkiye’de iktidar blokunu oluşturan milliyetçi muhafazakâr koalisyonun AB’nin beklediği türde reformlar gerçekleştirmesi siyaseten oldukça zor olacaktır. Öte yandan, ekonomik sorunların giderek büyümesi, yapısal dönüşümün sağlanamaması, ülkenin karşı karşıya olduğu sorunların çözülememesi ve uluslararası sistemden kaynaklanan baskılar ise reform yönünde güçlü bir itki yaratacaktır. Siyasi direnç noktaları ile dönüşüm baskıları arasındaki etkileşim ve gerilimin kısa vadede olmasa bile uzun vadede reform sürecini zorunlu kılacağı öngörülebilir.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Diplomatik temaslar ve AB’ye yönelik pozitif açıklamaların yanında, Türkiye’nin AB sürecindeki kararlılığının bir göstergesi olarak reform sürecine geri dönülmesi kuşkusuz AB’nin Türkiye’ye yaklaşımı açısından belirleyici olacak. Yargı reformunun ciddi bir şekilde ele alınması ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması için adım atılması, vize serbestliği yol haritasında kalan kriterlerin karşılanmasına yönelik girişimde bulunulması, örneğin terör tanımının Avrupa Konseyi standartlarına getirilmesi, AİHM’in kararlarının uygulanması gibi reform adımları Türkiye’nin tekrar Avrupa değerlerine yönelmesi anlamına gelecektir. Aksi takdirde, Türkiye’nin AB üyeliği hedefine bağlı kalmaya devam ettiği yönündeki açıklamalar inandırıcı bulunmayacak, imtiyazlı ortaklık önerilerini bile aratacak olan, ticarete dayalı sınırlı bir ortaklık oluşturulması için öneriler gündeme gelebilecektir.
AB’nin Ekim ve Aralık Konsey Zirvelerinde sunduğu pozitif gündem fikri doğrultusunda, ticari ilişkilerin derinleştirilmesi ve güvenlik ve göç gibi konularda işbirliğini öngören bir ilişki kurulmak istenecektir. Bunun yanında, ilişkiler AB’nin Birleşik Krallık ile imzaladığı anlaşmaya benzeyen, Ortaklık ilişkisinin ve gümrük birliğinin yerini alacak bir serbest ticaret anlaşmasına doğru evrilebilir. Dolayısıyla önümüzdeki aylar ilişkilerin geleceği açısından oldukça kritiktir.
Sonuç Yerine: Gerçek bir Canlanma mı, Geçmişin Tekrarı mı?
Türkiye-AB ilişkilerinde uzun soluklu bir iyileşme için Türkiye’de kararlı reform adımları atılmasının yanında, Brexit sonrası AB’nin geleceği tartışmalarının sonuçları da etkili olacak. 2021’de “Avrupa’nın Geleceği” konusunun ele alınacağı Konferansın çalışmaya başlaması öngörülüyor. Avrupa bütünleşmesinin kurumsal olarak reforma tabi tutulması, hukukun üstünlüğü gibi AB değerlerine uyumun güvence altına alınması, karar alma sürecinin hızlandırılması, bütçe reformu ve dış ve güvenlik politikasının güçlendirilmesi bu Konferansta ele alınacak konuların bir bölümünü oluşturuyor.
Bu çerçevede Avrupa bütünleşme sürecinin hangi yönde ilerleyeceği ve bu bağlamda genişleme politikasının gidişatı da Türkiye-AB ilişkilerinde belirleyici olacaktır. Brexit sonrasında 27 üyeli bir birlik olarak yoluna devam eden AB, başta dış politika alanı olmak üzere geleceğe yönelik kritik adımları atarken oydaşmayı sağlamakta zorlanmaktadır. Bu durum oybirliği ile karar almanın tamamen geride bırakılması ihtiyacını doğurmakta ve çok vitesli entegrasyon ya da farklılaştırılmış entegrasyon gibi farklı yöntemleri gündeme getirmektedir.
Yukarıda söz edildiği gibi Biden yönetiminin iktidara gelmesi ile AB ile yakın bir ilişkinin ortaya çıkıp çıkmayacağı, çoktaraflılık ekseninde güçlü işbirliğine geri dönülüp dönülmeyeceği de belirleyici olacaktır. Biden yönetiminin önderliğinde bu bölgede sorunların çözümüne yönelik Türkiye’yi dışlamayan güçlü bir iradenin ortaya koyulması ilişkilerdeki yumuşamanın kalıcı olmasına yol açabilir. Dış politikada aktif olması beklenen Biden’ın Kıbrıs’ta çözüm için inisiyatif alıp almayacağı, AB Konseyi’nin de taraftar olduğu Doğu Akdeniz’deki sorunlara yönelik çok taraflı bir konferansın toplanıp toplanmayacağı da etkili olacaktır.
Gerek Covid-19’un hızlandırdığı sistemik değişim ve dönüşümler, gerekse de ABD’deki yeni dönemde Türkiye’nin Batı ile iyice kırılganlaşan bağlarının güçlendirilmesi gereği yine Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir bir rotaya sokulması yönünde etkide bulunuyor.
AB’nin stratejik otonomi iddiası ve tedarik zincirlerini çeşitlendirme ve coğrafi olarak Avrupa ve yakın bölgelere taşıma planları, 2019 sonu itibarıyla uygulamaya koyulan Yeşil Mutabakat ve dijital Avrupa hedefleri ile birlikte ele alınınca Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden güncellenmesinin önemi de daha iyi anlaşılmaktadır.
Türkiye’de ekonomi, hukuk, siyaset ve yargı alanında kapsamlı reformların başlatılmasına bağlı olarak, pozitif gündemin hayata geçirilmesi AB ve Türkiye’nin ortak hedefler ve ortak yarar doğrultusunda birlikte yol almasını sağlayacaktır.