Türkiye Siyasetinde ‘Yerli ve Milli’ Mefhumu

“Yerli ve Milli” söylemi, AKP iktidarı cenahınca milli güvenlik politikalarında, yerli ve milli teknolojilere dayalı bir savunma sanayii geliştirmek için gösterilen çabayı ifade emektedir. Ancak bu kullanımın ne kadarının gerçek bir millilik ve yerlilik vurgusu oluşturduğu ya da ne kadarının siyasi manipülasyon amaçlı kullanıldığı tartışma konusu olmuştur.

yerli ve milli

“Yerli ve Milli” mefhumu, Türkiye siyasetinin son zamanlarında en çok kullanılan siyasi söylemlerden birisini oluşturmaktadır. Özellikle son dönemdeki siyasi tartışmalarda, farklı partilerin ve liderlerin politika oluştururken başvurduğu bir anahtar kavram haline gelen ve belirgin bir anlam karmaşası taşıyan “Yerli ve Milli” mefhumu, farklı bağlamları kendi içerisinde barındırmıştır. Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi sırasında düşün temelleri atılan “Yerli ve Milli” kavramının felsefesini; yabancı ya da dış etkenlere karşı gösterilen ulusal direnç ve muhafaza tutumu oluşturmaktadır. 

 

“Yerli” kavramı, düşünsel ve sınai kökenleri yurt dışı kaynaklı olsa dahi Türkiye sınırları içinde üretileni ifade etmektedir. Dolayısıyla fiziki olarak Türkiye’de üretilen malları kapsayan “Yerli” tabiri, Türk işçiliğinin ürününü temsil ederken, “Milli” ise; düşünsel ve sınai kökenleri Türkiye’ye ait ve “milli sporcu” söylemine paralel olarak Türkiye’yi temsil eden anlamında kullanılmıştır. Dışa bağımlılığa karşı bir kontra-emperyalizm söylemi olarak geliştirilen “Yerli ve Milli” kavramı ise; endemik bir özellikle tasarım ve üretimi Türkiye’ye ait olanı karşılamaktadır.

 

Tanıl Bora’dan hareketle “Yerli ve Milli” mefhumu, ilk kez Alparslan Türkeş’in 1965 yılında yayımladığı risalede Dokuz Işık doktrini kapsamında: “Yüzde yüz yerli, yüzde yüz millî ilk doktrin”…“‘Her şey Türk milleti için, Türk’e doğru ve Türk’e göre..’’ ülküsüyle takdim edilmiştir. 1960’ların sonlarında Türkeş’ten ziyade Necmeddin Erbakan tarafından kullanılan “milli” kavramı, “yerli” konumuyla birlikte vurgulanmasa da Millî Görüş cenahınca sıkça kullanılmıştır. Ancak Millî Görüş hareketinin “milli” söylemi; daha ziyade Müslüman tebaayı simgelemiştir. Millî Görüş’ün “yerli” kavramı ise, özellikle iktisadî çerçevede yerli üretim, yerli sanayi ve yerli tüccarı işaret etmiştir. Bu doğrultuda Millî Görüş’ün “Yerli ve Milli” rotası, yeni bir milli burjuvazinin inşasına çark etmiştir. 

 

Tanıl Bora’ya göre; 1970’li yılların ikinci yarısından sonra yükselen radikal İslamcı hareket, “yerli” mefhumunu; farklı bir bakış açısıyla yorumlayarak bulunulan yerde olmanın getirdiği sorumlulukla özdeşleştirmiştir. Dolayısıyla kavram, tevhid yolunun cemaatleşerek iz süreceğine dair bir inanç kazanmıştır.¹

 

Türkiye siyasetinde “Yerli ve Milli” kavramının kullanımı, tarihsel bir geçmişe sahip olsa da günümüzde farklı bir anlam taşımaktadır. Özellikle AKP iktidarı döneminde vurgulanarak kullanılan “Yerli ve Milli” söylemi, Türkiye’nin kendi kaynaklarına dayalı olarak bağımsız bir şekilde politika üretmesini ve ulusal çıkarlarını korumasını ifade etmektedir. AKP iktidarı çeperinde özellikle iktisadî ve savunma sanayii gibi stratejik sektörlerde yerli üretimi teşvik etmeyi amaçlayan politikaları kapsayan söylem, yerli ve milli ürünleri teşvik ederek dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflemiştir. Ayrıca AKP iktidarı cenahınca milli güvenlik politikalarında, yerli ve milli teknolojilere dayalı bir savunma sanayii geliştirmek için gösterilen çabayı ifade emektedir. Ancak bu kullanımın ne kadarının gerçek bir millilik ve yerlilik vurgusu oluşturduğu ya da ne kadarının siyasi manipülasyon amaçlı kullanıldığı tartışma konusu olmuştur.

 

Kimlik İfadesi ve Kutuplaşma

 

Türkiye siyasetinde kullanılan “Yerli ve Milli” kavramı, kazandığı politik manayla esasında bir “kimlik” ifadesi haline dönüşürken aynı zamanda kutuplaşmanın en güçlü söylemlerinden biri olmuştur. Siyasi görüş açısından ya da hayat tarzı olarak kendisinden farklı olanların ayrıştırıldığı “Yerli ve Milli” kavramında, seçmen kitlenin “gurur” ve “vicdan” duygusu hedef alınmıştır. Keza kavram, geçmişteki destansı güce duyulan özlem ve bağlılıkla perçinleşen aidiyetin doğurduğu gurur ve bu gurura ortak olup olmama, aksi takdirde bu milli gururun dışında bırakılma vicdanı üzerine bir baskı oluşturmaktadır. Kendisinden olmayanları “çemberin” dışında bırakarak bir vicdan tecridi oluşturmaktadır. Dolayısıyla kendince “biz” çemberinin dışında bırakılan kesimin, “bizim karşımızda olanlarla” aynı grupta kümelendiği bir psikoloji yaratılmıştır.

 

Siyasi bir manevra olarak kullanılan “Yerli ve Milli” kavramı, Türkiye’deki ‘sağ’ cenahın ‘sol’a karşı kullandığı bir refleksin sonucudur. Bu refleks ile sağ cenah, daha önce de olduğu gibi kendisini yeniden devletin ve tabii olarak milletin yanında devlete ait olanın arkasında konumlandırarak, solu bu kavramların karşıtında bir “kalıpla” baş başa bırakmıştır. Esasında bu klişe, sağın solu toplumdan uzaklaştırma yöntemlerinden birini teşkil ederken Türkiye siyaseti üzerinde yükseldiği -kendisi adına- en sağlam zeminlerden birini oluşturmaktadır. Keza din ve etnisite odaklı bir kimlik siyaseti anlayışından beslenen sağ görüş, solun zaten var oluşundan beri desteklediği yerli üretim ekonomisi ve iktisadi bağımsızlık savlarını, sola bırakmadan ancak sol gibi de savunmadan ve tabii olarak “kendince” yorumlamıştır. Bu periferde; yerli üretim ve ekonomik bağımsızlık söylemi, sola karşı geliştirilen bir atakla kimlik siyaseti çerçevesinde sınırlandırıldığı ölçüde sağ cenahın da lügatinde yerini almıştır. İki retorik arasındaki en büyük farklılığı; toplumun daha adil, dengeli ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini hedefleyen soldaki çeşitli ekonomik ve siyasal uygulamalara paralel olarak mal ile hizmetlerin üretim ve dağıtım kanallarının tezahüründe emeğin karşılığı ve sonucunda demokratik refah devletinin inşası gözetilirken; sağda ise sermaye ve emek sahiplerinin etnisitesinin ağır basması oluşturmaktadır.

 

Genel itibarıyla farklı gruplardaki gelir eşitsizliğini azaltarak yoksullukla mücadele etme amacını taşıyan solda, devletin ekonomiye daha fazla müdahale etmesi gerektiği savunulurken vergiler üzerinden toplumsal bir denge sisteminin kurulması hedeflenmektedir. İşçi ve emek haklarının ön planda tutulduğu, çevre koruma ve sürdürülebilirlik gibi konuların önem taşıdığı bu yaklaşım; özel sektörün ağırlığı ile kamusal sektör ve kamu mülkiyetinin hassasiyetini dengelemeyi hedeflemektedir. Ayrıca, eğitim, sağlık hizmetleri ve barınma gibi temel insan ihtiyaçlarına erişimi artırmayı amaçlayan sol perspektifin, esasında yerli üretim ve milli ekonomi anlayışıyla doğrudan ters düşen bir yaklaşımı bulunmamaktadır.

 

Manipülasyona sıkça başvurulan ve özellikle sağ seçmen yelpazesinin geniş bir aralığa sahip olduğu Türkiye siyasetinde bilhassa sağ cenah tarafından dile getirilen “Yerli ve Milli” mefhumu, bugüne kadar hissettirmiş olduğu siyasi etkiyle birlikte bundan sonraki sürecin de önemli aktörlerinden birisi olacağını göstermiştir. Dolayısıyla “Yerli ve Milli” mefhumunun, iktidar tarafından muhalefete karşı siyasi bir silah şeklinde kullanıldığı Mayıs 2023 seçimlerinin ardından, yaklaşan 2024 yerel seçimlerinde de yeniden sahne alarak vurgulanması sürpriz bir durum yaratmayacaktır.

 

__

¹Tanıl Bora, “Yerli ve Millî”, Birikim, 6 Ocak 2016 https://birikimdergisi.com/haftalik/7422/yerli-ve-milli

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.