Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Kaynakları: Potansiyeller ve Olanaklar
Rakamlar, karbonsuz-nükleersiz bir enerji dönüşümü için Türkiye’de (maddi) şartların var olduğunu; görece yüksek yenilenebilir enerji potansiyelimiz nedeniyle, Türkiye ve Almanya’nın aşağı-yukarı benzer olan (elektrik) enerjisi hedefine ülkemizin önümüzdeki yaklaşık 25 yıllık geçiş sürecinde -ev ödevlerini hakkıyla yerine getirmesi durumunda- rahatça ulaşabileceğini gösteriyor.
Geçmiş makalelerimizde yenilenebilir enerji kaynaklarının gelişme süreçleri, politikaları konusunda Almanya örneğine geniş yer verdik. Rejeneratif enerji kaynakları teknolojilerinin özellikle buralarda oluşup olgunlaşması, dolayısıyla gelişmelerin ilk olarak Danimarka ve Almanya gibi yerlerde nüvelenip giderek diğer bölgelere yayılması nedeniyle bu seçimi yaptık.
Buradaki deneyimler, küresel ekoloji krizinin geldiği en son nokta olarak Enerji Dönüşümü konseptinde, ekonominin bu zeminde transformasyonunda, toplumsal yaşamın buna göre yeniden düzenlenmesinde ifadesini buldu. Yenilenebilir enerji kaynaklarının Almanya’daki potansiyellerine ilişkin olarak bir-iki belirleme yapacak olursak;
- Güneş enerjisinin Almanya’da metrekare başına ışınım değeri yıllık yaklaşık 1.000 kWh. Yılda güneş ışıması yaklaşık 2.000 saat. Bu temelde Almanya’da 2023 yılında güneş kaynağından yalnızca fotovoltaik paneller ile üretilmiş elektrik enerjisi miktarı 61,1 TWh olup bu ülkedeki brüt elektrik tüketiminin yüzde 12’sini oluşturmuş. 2030 yılına kadar planlanan hedeflerin tutturulması durumunda bu yıl için tahmin edilen 658 TWh’lık brüt elektrik tüketiminin yaklaşık yüzde 30’unun güneş enerjisinden geleceği düşünülüyor.¹
- Almanya rüzgârın oldukça bol estiği bir ülke. Bu nedenle Enerji Dönüşümü’nün en önemli sacayaklarından bir diğeri rüzgâr enerjisi. Fraunhofer Institut, ülkenin toplam (karada ve denizde) rüzgâr enerjisi (kurulu güç) potansiyelini 285 GW, buradan elde edilecek elektriğin yıllık potansiyelini 660 TWh olarak tahmin ediyor.²
Enerji konusunda ülkenin önde gelen bilim insanlarını, uzmanlarını bir araya getiren SRU (Sachverständigenrat für Umweltfragen/Çevre Sorunları Bilirkişi Kurulu), 2009-2011 yılları arası yaptığı kapsamlı çalışmasında, 2050 yılında karbon-nötr bir gelecek için ekonominin ve toplumsal yaşamın yenilenebilir enerji bazlı kapsamlı bir elektrifikasyonunun mümkün olup olmadığını ayrıntılı bir şekilde araştırdı.³ Değişik şartları içeren dört farklı senaryo ile oluşabilecek gelişmeler analiz edildi, böylesi bir dönüşümün mümkün olup olmadığı ortaya konmaya çalışıldı. Biz burada olayı basitleştirmek için sadece en “muhafazakâr” olan birinci versiyonu, yani Almanya’nın sadece “ulusal” olanaklarına dayanarak enerji dönüşümünü başarmaya çalışacağı senaryonun sözünü edeceğiz.
Bu senaryoya göre, 2050 yılında Almanya’nın planlanan enerji dönüşümünün başarılması için gerekli olan elektrik enerjisi talebi 509 TWh olarak tahmin ediliyor. Belli şartlar altında bu miktarın 700 TWh’ya da çıkabileceği öngörülüyor.
SRU’nun yaptığı araştırmada Almanya’nın yalnızca kendi olanakları ile 2050 yılında yenilenebilir enerji kaynaklarından, kilowatt başına 0,090 euro üretim maliyeti ile 580 TWh elektrik enerjisi üretebileceği hesaplanıyor. Bu senaryonun 700 TWh’lık versiyonunda, üretim maliyetlerinin -örneğin jeotermal kaynakların daha fazla sürece sokulması ile- 0,115 euro/kWh’ya yükselmesi durumunda olanaklı olduğu tespit ediliyor. “Dış dünya” ile enerji alışverişi, örneğin Avrupa’nın yenilenebilir enerji olanaklarının sisteme dahil olması durumunda, ekolojik dönüşüm daha pürüzsüz ve daha ekonomik olarak başarılıyor, üretim maliyetleri kWh başına neredeyse yarılanıyor.⁴ Burada dikkatin özellikle çekilmesi gereken nokta, araştırmanın yapıldığı dönemde, bugün gibi pek aktüel olmayan yeşil hidrojenin enerji depolama, iletme, üretimde ve ısınmada sunduğu olanakların hesaba katılmamış olmasıdır. Açıktır ki yeşil hidrojen enerjisinin sunduğu olanakların da sürece dahil olması ile dönüşüm süreci daha kolay ve “hesaplı” olacaktır.
Peki bunları neden anlattık? Bunların ülkemizle ilişkisi ne?
Türkiye’nin Potansiyeli
Girişte de belirttiğimiz gibi Almanya’da güneş ışınımı yılda 2.000 saat ile metrekare başına 1.000 kWh’dır. Bu miktarlar ülkemizde yılda 2.741 saat itibarıyla 1.527,40 kWh/m2’dir. Almanya bu potansiyel ile 2023 yılında sadece güneş ışınımından 61 TWh elektrik enerjisi üretmişse, bizim sahip olduğumuz güneş ışınımı potansiyeli ve son olarak keşfedilen yeni “çatı” potansiyeli ile bunu iki katından fazlasına çıkarmamız mümkün! Bu potansiyel, ileride olası yenilenebilir enerji kaynaklı bir enerji dönüşümünde önemli olanaklar sunuyor. Şöyle ki:
Türkiye’nin (sadece) çatılarında kurulabilecek güneş santrali potansiyeli, ülkenin toplam güneş kurulu gücünün 10 katına yakın ve bu potansiyel ile toplam elektrik tüketiminin yüzde 45’ini karşılamak mümkün. Diğer bir deyişle: Türkiye’deki mevcut konutların -afet bölgesi ilan edilen 11 il hariç- çatılarının toplam yüzölçümü 2.800 km2’ye denk geliyor. Bunun yüzde 27,6’sı, yani 772 km2’sinin üzerinde panel kurulabilecek nitelikte olması itibarıyla buradaki güneş enerjisi teknik potansiyeli 120 GW olarak hesaplanıyor. Bununla şu an Türkiye’nin toplam elektrik tüketiminin yüzde 45’ini karşılama olanağı var. 2023 yılı itibarıyla 146 TWh’ya denk gelen bu miktarla, meskenlerdeki enerji sübvansiyon yükünü 3,6 milyar dolar kadar düşürmek mümkün. ⁵
Bu noktada sadece çatılarda değil bina cephelerinde de güneş enerjisi için hesaplanması gereken önemli bir potansiyelin var olduğunu belirtelim. Almanya’da bu potansiyeli Leibniz-Institut für ökologische Raumentwicklung 12.000 km2 olarak tespit ediyor. Bu büyüklük, aynı ülkede 6.000 km2 olarak hesaplanan çatı potansiyelinin iki katına tekabül ediyor. Bu açıdan söz konusu potansiyelin ülkenin 2050 yılında iklim-nötr hedefine ulaşmak için hesaba katılması gerektiği, sadece çatılardaki güneş enerjisi olanaklarının bu hedef için yetmeyeceği belirtiliyor.⁶
Öte yandan, güneş ışınımında Avrupa’da ikinci sıradaki Türkiye’nin enerji üretmeye uygun olarak tespit edilen 4.600 km2’lik alanda üretilebilecek olan güneş enerjisi kapasitesi yakın geçmişte 380 TW olarak hesaplanmıştı.⁷
Ülkemizde rüzgâr da az değil! Önceleri yüzölçümü olarak Türkiye’nin yüzde 1,30’una denk gelen rüzgâr enerjisi üretmeye uygun alanlarda, 50 m yükseklikteki rüzgâr gücü 7 metre/saniye baz alındığında kurulu güç kapasitesi 48.000 MW olarak hesaplanırken, bugün artık teknolojideki gelişmeler ve “ince” hesaplarla, aynı yükseklikte 6,8 m/s baz alındığında 118.683’ü karada, 17.393’ü denizde olmak üzere toplam 146.000 MW olarak hesaplanıyor.⁸ Şu an rüzgâr enerji santralleri (RES) için ‘tasarrufunda bulunulabilir’ olarak tespit edilen ülkemizdeki bu alan, daha sık yerleşim yerleri ve daha fazla yeşil alanların bulunduğu Almanya’da ise 2050 yıl hedefleri doğrultusunda ülkenin toplam yüzölçümün yüzde 2’si olarak belirleniyor. Değişik araştırma kuruluşlarının farklı senaryoları itibarıyla bu alanda 150-200 GW kurulu güç bazında 330-770 TWh’lık rüzgâr enerjisi elektriğinin üretimi hesaplanıyor.⁹ Artık 250 metrelere varan RES yüksekliklerin, gittikçe verimliliği artan santraller, çift rotorlu sistemler ve RES’e müsait yüzölçümlerin tekrar “ince elenip sık dokunması” ile yeniden tespit edilmesinin Türkiye’de daha ileri potansiyelleri açığa çıkaracağı muhakkak. Mesela şöyle bir hesap yanlış mı?
Türkiye’nin rüzgâr santrallerinde kurulu güç 12 GW’a tekabül ediyor. Burada üretilen elektrik enerjisi yaklaşık 31 TW kadar.¹⁰ 146 GW olarak tespit edilen kurulu güç potansiyeli gerçekleştirildiğinde buradan üretilebilecek elektrik enerjisi miktarının “kabaca” bir hesapla 377 TW olacağını bulabilir, bu tahminin sağlamasını ise şöyle yapabiliriz:
Geçmiş makalelerimizde Almanya’da rüzgâr enerjisinde 285 GW’lık bir kurulu güç potansiyelinin uzun vadede yaşama geçirilmesi durumunda yaklaşık 660 TWh kadar elektrik enerjisini üretilebileceğinin sözünü etmiştik. Tabii ki her ülkede esen rüzgârın şiddeti, dolayısıyla bunun üreteceği enerji farklıdır. Ama buna rağmen yukarıda Türkiye’nin rüzgâr enerjisi potansiyeli üzerine yaptığımız “akıl yürütme”nin, bu alanda Almanya rakamları ile kıyaslandığında pek de yersiz olmadığı görülüyor. Diğer olanaklar, potansiyellerle devam edelim…
Aktif deprem kuşağında bulunan ülkemizde jeotermal kaynaklar da 60’lı yıllarından beri giderek gelişen önemli potansiyelleri sunuyor. Kurulu gücü itibarıyla Avrupa’da birinci, dünyada dördüncü sırada yer alan ülkemizde Jeotermal Enerji Derneği’nin belirlemelerine göre keşfedilmiş jeotermal enerji potansiyeli 62.000 MW’a denk geliyor.¹¹ Görece genç sayılabilecek olan bu alanın potansiyelinin, yeni keşifler, bulgular ve gelişen üretim teknikleri ile daha da artması bekleniyor. Bu konudaki en bilinen olanağı, kızgın kuru kaya (HDR) potansiyeline dayanan EGS (Enhanced Geothermal Systems) teknolojisi, Türkçesiyle Geliştirilebilir Jeotermal Sistemler oluşturuyor.
Yaklaşık 2.000-4.000 metre derinliklerde kuru, kızgın ve su geçirgenliği çok az olan ya da hiç olmayan, kısmen çatlak kayaçlardaki sıcaklık potansiyelinin akışkan injeksiyonu yardımı ile yeryüzüne alınması tekniğine EGS deniyor. Bu bağlamda Türkiye’nin jeotermal elektrik potansiyeli yapılan hesaplamalara göre çok yüksek. “Muhafazakâr” bir yaklaşımla hesaplandığında ülkemizin EGS/HDR teknik potansiyeli 400 GWe’ye kadar varabiliyor. Bu potansiyelin kısmen üretime girebilmesi için uzun süreli ve nispeten yüksek alım fiyatı desteği gerekiyor.
Ayrıca geçmişte jeotermal kaynaklardan elektrik üretmek için 180 dereceler rantabl sayılırken teknik gelişmelerin sonucunda bu miktar şimdi 100-110 derecelere inmiş durumda. 200 dereceleri ise ülkemizde 2.000-2.500 metre derinliklerde yakalamak mümkün. Bu sıcaklık seviyeleri Fransa ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinde iki katı derinliklerde bulunabiliyor. Bu durum, yapılacak yatırımları nispeten daha hesaplı hale getiriyor.
Türkiye’de öteden beri yaygın bir hidrolik enerji kullanım geleneği var. Hatta bunun ülkemizde elektrik enerjisi üretmenin ilk yöntemlerinden, yenilenebilir enerji üretmenin en eski biçimlerinden biri olduğu söylenebilir. Ülkemizde teorik olarak varsayılan hidrolik enerji potansiyeli brüt 433 TWh/yıl olarak tespit ediliyor. Bunun “teknik olarak yapılabilir” kısmı 216 TWh/yıl olarak tahmin ediliyor ki bunun da yüzde 59’u “ekonomik olarak yapılabilir” hidroelektrik santrali (HES) potansiyeli, yani 170 TWh/yıl. Bu oran Avrupa’da yüzde 76.¹² Bu miktarların günümüzdeki küresel kuraklık ve su sorunu nedeniyle göreceli olarak ele alınması gerekiyor.
Her türlü sorunlarına rağmen eski bir tarım ülkesi geleneğine sahip Türkiye’de biyokütle enerjisi konusunda azımsanmayacak bir kapasite mevcut. Ancak bu alanda potansiyeller konusunda değişik veriler, hesaplamalar var. Özetle:
Mevcut teknoloji ve arazi kullanım durumlarına göre biyokütle enerji potansiyeli 14-32 milyon TEP (tona eşdeğer petrol) arasında tahmin ediliyor.¹³ Organik atıkların hesaplanmış teknik biyogaz potansiyelleri ise, bir araştırmaya göre enerji bitkileri dahil edilmediğinde112,6 PJ (Peta Joule)/yıl, dahil edildiğinde ise 221,5 PJ/yıl olarak hesaplanıyor. Bu biyogaz potansiyeli, Türkiye’nin birincil enerji ihtiyacının yüzde 2,5-4,8’ine, toplam enerji tüketiminin ise yüzde 3,2- 6,3 arasında değişen kısmına denk geliyor. Biyogaz kullanım tesisleri için elektrik verimi yüzde 40 olarak kabul edilirse, hesaplanmış biyogaz potansiyeli ile Türkiye’nin toplam elektrik üretiminin yüzde 6-12’si karşılanabilir ve bu da elektrik üretimi içindeki yenilenebilir enerjilerin kullanım payının yüzde 22-44 değerlerine tekabül etmesi anlamına gelir.¹⁴
Buradaki verilere, Türkiye’nin sahip olduğu ve hiç de küçümsenmeyecek orandaki “dalga enerjisi” potansiyelini, bu sektörün dünyada da yeni olması, ekonomik-ekolojik açıdan bir dizi belirsizlikleri içermesine rağmen katacak olursak:
Kıyılarında -Türkiye gibi- nispeten kuvvetli rüzgâr esen ülkelerin elektrik ihtiyacının en az yüzde 5’ini dalga enerjisinden sağlayabilecekleri belirtiliyor. Ülkemiz kıyılarının beşte birinden yararlanılarak sağlanabilecek dalga enerjisinin teknik potansiyeli, yani yapısal ekolojik sınırlamalar ve teknik imkânlar neticesinde kullanılabilmesi mümkün olan potansiyeli, yaklaşık 18,5 TWh/yıl olarak tahmin ediliyor.¹⁵
Keza Çanakkale ve İstanbul boğazlarındaki, yine küçümsenmeyecek “denizaltı akıntıları” potansiyellerini de hesaba katmak gerekiyor. Bu konuda araştırma yapmış olan Siemens-Türkiye grubunun verdiği bilgiler, İstanbul Boğazı’nda akan nehrin gücünü, yaklaşık 4 milyar euroluk yatırım neticesinde oluşacak bir denizaltı santrali ile 5.000 MW’lık bir elektrik gücüne dönüştürebileceği yönünde. Siemens Türkiye Genel Müdürü, “İstanbul Boğazı’nın Türkiye’nin kurulu gücünün yüzde 12,5’ini tek başına üretebilecek bir potansiyel barındırdığını” belirtiyor. “Bu güç ve potansiyelle 4.800 MW gücünde Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin rahatlıkla ikame edilebileceğini” tespit ediyor.¹⁶
Elektrik ve sanayi üretimi sırasında oluşan ama kullanılmayan ve “atık ısı” olarak adlandırılan ‘kayıp’ kaynakların kullanılabilir enerjiye dönüştürülmesi, bu yanı ile onun da yenilenebilir enerji kaynağı sınıfında telakki edilmesini gerekli kılıyor. Çoğunlukla sanayi üretiminden gelen bu kaynağın teorik ısı potansiyeli ülkemizde 160.000 TJ (Terra Joule)/yıl olarak tahmin ediliyor. Hesaplanan potansiyelin uygun kısmıyla yaklaşık 2.700 GWh/yıl elektrik üretilebileceği, bununla 1-1,2 milyon hanenin elektrik ihtiyacının karşılanabileceği, atık ısıdan elektrik üretimi için gerekli olan yatırımın 750-950 milyon dolar arasında olacağı tespit ediliyor.¹⁷
Öte yandan yeşil olması koşulu ile enerji dönüşümünde hidrojen enerjisinin sunduğu olanakları da hesaba katmak gerekiyor. SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi’nin yaptığı bir çalışmada ülkemizde toplam 3,4 milyon ton yeşil hidrojen kapasitesi tespit ediliyor. Bunun için 2050 yılına kadar yıllık 3-4 milyar dolar yatırımın gerekli olduğu hesaplanıyor. İmalat sanayii, doğal gaz ve ulaştırma sektörlerinde fosil yakıtların yüzde 10’unun yeşil hidrojenle ikame edilmesiyle, 2050 yılında Türkiye’de yıllık 1,9 milyon ton yeşil hidrojen yurt içi talebi oluşacağı, geri kalan ihtiyaç fazlasının ise (1,5-1,9 milyon ton) ihraç edilip ekonomiye yaklaşık 6-8 milyar dolar katkı yapılabileceği tespit ediliyor.¹⁸
Toparlayacak olursak:
SHURA’nın 2053’te net sıfır karbonu hedefleyen yol haritasında söz konusu yılda toplam elektrik talebinin 982 TWh olacağı tahmin ediliyor.¹⁹ Almanya’da AGORA adlı kuruluş, federal hükümetin 2050 iklim-nötr hedefine alternatif olarak oluşturduğu 2045 iklim-nötr Almanya için yaptırdığı araştırmada elektrik enerjisi ihtiyacını söz konusu yıl için yaklaşık 1.000 TWh olarak tahmin ediyor.²⁰
Özetle; hedef yıllar her iki ülke için biraz farklı olmakla birlikte elektrik enerjisi açısından ulaşılan tahmini sonuçlar aşağı-yukarı aynı, yani karşılaştırılabilir nitelikte. Federal hükümetin 2050 yol haritası konsepti, AGORA’nın alternatif 2045 hedefli yol haritasında hedef, sıfır karbon/iklim-nötr bir düzen. Ki bu fosil enerji kaynaklarını giderek azaltan, bunları nihai olarak yenilenebilir enerji kaynakları ve hidrojen enerjisi, jeotermal-ısı pompaları ile ikame eden, toplumsal yaşamın, üretimin mümkün olduğunca elektrifikasyonuna dayanan, fosil ve nükleer enerjileri şimdiden dışlayan bir sistem! Bu iklim-nötr sisteme ulaşmada, makalemizin girişinde sözünü ettiğimiz SRU’nun 2011 yılındaki araştırması, -hidrojen enerjisi olmadan- kurgulanan karbon-nötr bir enerji dönüşümünün 2050 yılında sadece “ulusal” sınırlar çerçevesinde bile, yani kendi olanaklarına dayanarak da başarılabileceğini göstermiş, bu dönüşümün bölgesel işbirlikleri, enerji alışverişleri ile daha kolay ve rantabl olabileceğini hesaplamıştı.
Fosilsiz, Nükleersiz Bir Enerji Dönüşümü
Buradaki soru, ülkemizin de yukarıda sözünü ettiğimiz bu (elektrik) enerjisi ihtiyacını orta-uzun vadede fosil-nükleer kaynaklara başvurmadan, herhangi bir karbon ayak izi bırakmadan karşılama yeteneğinde olup olmayacağıdır. Ülkemizin potansiyelleri, Almanya’nın planladığı, fosilsiz-nükleersiz iklim-nötr bir geçişin, enerjide dönüşümün ülkemizde de mümkün olduğunu gösteriyor. Bunu kabul etmemiz için elimizde yeteri kadar bulgu var:
Türkiye’nin güneş enerjisi potansiyeli Almanya’nın çok üstünde; rüzgâr enerjisi potansiyeli de tüm olanakların -ekoloji politik bir çerçevede- sonuna kadar kullanılması durumunda ondan aşağı değil (ki bu noktada rüzgâr enerjisinin Almanya’da Enerji Dönüşümü’nün en önemli sacayaklarından biri olduğunu tekrar hatırlatalım). Yine Türkiye, Avrupa’nın en önemli ve en geniş jeotermal enerji kaynaklarını haiz. Bu açıdan da ısınma-ısıtma konusunda ısı pompalarının önemi öne çıkıyor. Bu gerçekler temelinde, potansiyellere, hacimlere ilişkin verdiğimiz rakamlar, karbonsuz-nükleersiz bir enerji dönüşümü için Türkiye’de (maddi) şartların var olduğunu, görece yüksek yenilenebilir enerji potansiyelimiz nedeniyle, her iki ülkenin aşağı-yukarı benzer olan (elektrik) enerjisi hedefine ülkemizin önümüzdeki yaklaşık 25 yıllık geçiş sürecinde -ev ödevlerini hakkıyla yerine getirmesi durumunda- rahatça ulaşabileceğini, Avrupa deneyiminden hareketle, enerjide dönüşümün olası bir bölgesel işbirliği dahilinde daha da kolaylaşacağını söylemek “kehanet” olmayacaktır. Diğer bir deyişle Almanya’nın başardığını, yüksek potansiyellerimiz ve maddi temelimizle bizim haydi haydi başarmamız gerekir.
__
¹Fraunhofer ISE, Aktuelle Fakten zur Photovoltaik in Deutschland: www.pv-fakten.de, s.5.
²https://www.unendlich-viel-energie.de/erneuerbare-energie/wind/onshore/potenziale-der-windenergie
³SRU (Sachverständigenrat für Umweltfragen), Wege zur 100% erneuerbaren Stromversorgung, Sondergutachten
⁴SRU, a. g. y., s.90-91, 105.
⁵EMBER, Çatılarda 120 GW’tan fazla potansiyel mevcut, https://ember-climate.org/tr/analizler/araştırma/catilarda-120-gwtan-fazla-potansiyel-mevcut/
⁶Leibniz-Institut für ökologische Raumentwicklung e. V., Pressemitteilung vom 20.01.2021, https://www.ioer.de/presse/aktuelles/strom-von-der-hauswand-gebaeudefassaden-bieten-grosses-potenzial-fuer-die-gewinnung-von-solarenergie
⁷Ş. Demir, Güneş Enerjisi Başvuru Süreçleri ve Gelecek Stratejileri, UFTP Çalıştayı, Antalya, 2011.
⁸https://enerji.gov.tr/eigm-yenilenebilir-enerji-kaynaklar-ruzgar; https://www.enerjiatlasi.com/ruzgar-enerjisi-haritasi/turkiye
⁹Agora Energiewende, Klimaneutrales Stromsystem 2035, https://t1p.de/Agora2035; Bundesverband Windenergie, Wie viele Windenergieanlagen braucht das Land?, https://t1p.de/BWECheck
¹⁰https://www.enerjiatlasi.com/ruzgar/
¹¹JED, Jeotermal Enerji Derneği, http://www.jeotermalenerjidernegi.org.tr/jed-brosur.pdf
¹²DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu, s.328.
¹³Bülent İlleez, Türkiye’de Biyokütle Enerjisi, https://www.mmo.org.tr/sites/default/files/TEG-2020-13_%20Biyokütle%20Enerjisi%20_Bülent%20İlleez.pdf
¹⁴Deutsches Biomasse Forschungs Zentrum gemeinnützige GmbH, Türkiye’de biyogaz yatırımları için geçerli koşulların ve potansiyelin değerlendirilmesi, (Türk-Alman Biyogaz Projesi), T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara, https://cindil.net/files/dbfz_rapor.pdf, s.78-79.
¹⁵İsmail H. Altaş ve Erdinç Şahin, Dünyada ve Türkiye’de Dalga Enerjisi, https://www.emo.org.tr/ekler/e293f223bcf9e54_ek.pdf?dergi=1198
¹⁶Siemens: İstanbul Boğazı 5 bin MW elektrik üretebilir, http://haber.gazetevatan.com/siemens-istanbul-bogazi-5-bin-mw-elektrik-uretebilir/354436/4/yazarlar
¹⁷https://enerji.gov.tr/Media/Dizin/BHIM/tr/Duyurular/PTB_202206301707.pdf
¹⁸SHURA, Türkiye’nin yeşil hidrojen üretim ve ihracat potansiyelinin teknik ve ekonomik açıdan değerlendirilmesi, https://shura.org.tr/turkiyenin-yesil-hidrojen-uretim-ve-ihracat-potansiyelinin-teknik-ve-ekonomik-acidan-degerlendirilmesi/
¹⁹SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi, 2053 Net Sıfır: Türkiye Elektrik Sektörü İçin Yol Haritası, https://shura.org.tr/wp-content/uploads/2023/05/SHURA-2023-02-Rapor-Net-Sifir-2053_04052023.pdf
²⁰Studie, Wie Deutschland seine Klimaziele schon vor 2050 erreichen kann Klimaneutrales Deutschland 2045, https://static.agora-energiewende.de/fileadmin/Projekte/2021/2021_01_DE_KNDE2045/KNDE2045_Langfassung.pdf