Türkiye’nin İlk Kitap Fuarı: Beyazıt Kitap Panayırı
Köklü bir yayıncılık geçmişine sahip olan Türkiye’nin ulusal ve uluslararası ölçekte kitap fuarı tecrübesinin hikâyesinin başlangıcı oldukça yakın tarihlidir. Bugünkü anlamda okurla kitabı buluşturmasının yanı sıra ‘imza’ ve ‘kitap satışı’nın da olduğu ilk kitap fuarı, Selim Nüzhet’in yoğun çabalarıyla 1932 yılında Beyazıt’ta, Darülfünun bahçesinde İstanbul Halkevi tarafından tertip edilir.
Her yıl Almanya’nın Frankfurt şehrinde düzenlenen, dünyanın en büyük kitap fuarlarından biri olan Frankfurt Kitap Fuarı, bu yıl 18-22 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek. Dünyanın dört bir yanından onlarca yayıncı ve okurun buluştuğu fuarın bu yılki Onur Konuğu Slovenya. Türkiye fuara ilk kez 1985 yılında katılmış ve 2008 yılında da Onur Konuğu ülke olmuştu. Frankfurt Kitap Fuarı’ndan bir hafta sonra, 28 Ekim-5 Kasım tarihlerinde Türkiye’nin en büyük kitap fuarı olan Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı (TÜYAP) 40’ıncı kez kapılarını kitapseverlere açacak.
Köklü bir yayıncılık geçmişine sahip olan Türkiye’nin ulusal ve uluslararası ölçekte kitap fuarı tecrübesinin hikâyesinin başlangıcı aslında oldukça yakın tarihlidir. Hunlara ve Göktürklere kadar götürülebilen sergicilik ve fuar geleneğimize nazaran bizde kitap fuarı geleneği Cumhuriyet’le başlar. 1937’de Atina’da düzenlenen “Kitap Sergisi” Türkiye’nin uluslararası ölçekte katıldığı ilk kitap fuardır. Ulusal ölçekte ise Harf Devrimi’nin hemen ardından teşebbüsler olur. Önce 1929 yılında “Türk Matbaacılığının İkiyüzüncü Yıldönümü” başlıklı sergi düzenlenir. Türk matbaacılığı ve gazeteciliği üzerine ortaya koyduğu önemli çalışmalarıyla tanıdığımız Selim Nüzhet Gerçek’in çabalarıyla gerçekleşen bu serginin ardından Nüzhet, 1931 yılında Galatasaray Lisesi’nde Matbuat Cemiyeti adına “Gazeteciliğimizin Yüzüncü Yıldönümü” başlıklı bir sergi daha açar.¹ Bu sergiler, matbuat dünyamız adına oldukça kıymetli olmakla birlikte bunlara tam anlamıyla bir kitap fuarı denilemez. Bugünkü anlamda okurla kitabı buluşturmasının yanı sıra “imza” ve “kitap satışı”nın da olduğu ilk kitap fuarı yine Selim Nüzhet’in yoğun çabalarıyla 1932 yılında Beyazıt’ta, Darülfünun bahçesinde İstanbul Halkevi tarafından tertip edilir.
30 Ağustos günü saat 16.00’da üniversite bahçesinde açılan ve dört gün süren ilk “Kitap Panayırı”, günler öncesinden gazeteler aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmış, panayırın kurulacağı Darülfünun meydanındaki alanda kitap pavyonlarının inşasına birkaç gün önceden başlanmıştır.² Öyle ki Akşam’da yer alan bir habere göre panayıra katılan Sinan Matbaası, kitaplarını sergileyeceği pavyonun krokisini 1931 yılında İpek Film tarafından çekilen ünlü “İstanbul Sokakları” filminde dekoratif işler yapan bir mimara ısmarlamıştır ve kitabevinin pavyonu en son mimari tarzda olacaktır.³
Panayırı tertipleyenler, yayıncılık dünyamızda bir ilk olan bu organizasyon için “fuar” yerine “panayır” kelimesini kullanmayı tercih etmişti. Panayırı dikkatle takip eden gazetecilerden biri tertip heyetinden, ismini vermediği bir yazara niçin “Kitap Sergisi” değil de “Kitap Panayırı” demeyi tercih ettiklerini sorar. Yazar, “Eski imlada malum ya peynir, panayır yazılırdı! Halk bizim panayırı da belki peynir zannederek, etrafına üşüşür diye bu ismi seçtik! Senin anlayacağın küçük bir kelime oyunu” şeklinde bir cevap verir. Bu cevap karşısında soruyu soran gazeteci “Bizde ‘kitap’ denen nesnenin değil yağlı bir peynir, kabak çekirdeği kadar rağbet görmediğini bildiğim için panayırın isminden medet umanlara şaştım” diye yazar.⁴
Aslında fuar ve panayır kelimeleri farklı dillerde yakın anlamlara sahip sözcüklerdir. Fuar, dilimize Fransızca foire sözcüğünden girmiştir ve Latince sevinç anlamına gelen “feria”dan gelmektedir. Belirli zamanlarda belli yerlerde ticari mal sergilemek ve satmak amacıyla açılan büyük sergi/pazar demektir. Panayır ise eski Yunancadaki “Panegyris’den gelir. Yılın belli dönemlerinde, farklı coğrafyalardan gelen tüccarların buluştuğu, daha çok ticaret ve eğlence ağırlıklı özellikler gösteren, kurulduğu bölgeye kısa süreli (bir hafta 10 gün kadar) de olsa hareketlilik getiren büyük pazarları ifade eder. Batı menşeli bir kurum olan “fuar” uzun süreli ve geniş çaplı bir organizasyonu ifade eder. Fuarın bizim geleneğimizdeki karşılığı ise pazar ve panayırdır. Hunlar ve Göktürler zamanına kadar götürebileceğimiz bu gelenek Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. Panayır, pazardan farklı olarak daha büyük ölçeklidir ve küçük yerleşim birimlerinde kurulan, yine sergi niteliği taşıyan daha büyük pazarları niteler. Bu bakımdan “Panayır geleneği” sergicilik ve fuar tarihimizin ilk evrelerini oluşturması bakımından son derece önemlidir.⁵ Tarihsel süreçte gerçekleştiğini bildiğimiz bu tür organizasyonların pek çoğunda, içeriği ne olursa olsun, sergi, fuar ve panayır kelimelerinin sıklıkla birbiri yerine kullanıldığını görürüz. Darülfünun bahçesinde gerçekleşen bu etkinliğe “kitap panayırı” denmesi ilk başta yadırgansa da bu açıdan değerlendirildiğinde anlamlı olmaktadır.
Burhan Ümit (Toprak), Kitap Panayırı için Selim Nüzhet’in neredeyse tek başına tüm mesuliyeti üstlenerek bütün gazeteleri ayrı ayrı ziyaret ettiğini ve Bâbıâli’de “dükkânlarına mıhlanmış” kitapçıları harekete geçirdiğini kaydeder. Selim Nüzhet’in çabaları, hükümet yetkilileri ve İstanbul Halkevi’nin de meseleyle yakından alakadar olması neticesinde kitapçılar dükkânlarındaki kitapları sergilenmek üzere 30 Ağustos Zafer Bayramı öncesinde Darülfünun meydanına naklederler. Burhan Ümit’in bu noktada Bâbıâli kitapçılarıyla ilgili dile getirdiği hususlar bir hayli ilginçtir. Ümit, “Selim Nüzhet, her yeniliği, her teşebbüsü bir emri muhal zanneden kitapçılarımızı ikna etti. Halk, talebeler hatta muharrirler bile basıldığından haberleri olmadığı kitaplar gördüler. Ben kendi hesabıma hemen her pavyonda hayretimi mucip olan kitaplarla karşılaştım” ifadelerini kullanır. O günlerde Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi) sanat tarihi öğretmenliği yapmakta olan Ümit, panayırdaki pavyonları gezerken ressam Nurullah Cemal (Berk)’in Leonardo Da Vinci’nin eserleri ve hayatı hakkında neşrettiği kitabını gördüğünde büyük bir şaşkınlıkla beraber derin bir mahcubiyet hissetmiştir. Mahcubiyetini “Talebelerim ‘kitap!’ diye feryat ederken ben sanat tarihinin en mühim adamı hakkında çıkan bu kitaptan haberdar değildim.” cümleleriyle ifade eder. Ümit, kabahatin kendisinde olmadığını belirterek gazetelerin kitap sütunlarının olmayışını, yayıncıların bastıkları eserleri gazetelere ve eleştirmenlere göndermemelerini eleştirir.⁶ Burhan Ümit’in Kitap Panayırı vesilesiyle dile getirdiği yeni çıkan yayınlardan çoğu defa haberdar olamamaktan Peyami Safa ve Celal Sahir de muzdariptir.
Peyami Safa, Cumhuriyet gazetesinde yer alan “Kitap Panayırında Bir Gezinti” başlıklı yazısında “Hemen yirmi seneden beri, adeta her gün Bâbıâli kütüphanelerinin camları önünde azar azar dinlenerek o yokuşu tırmandım. Büyük ve küçük, değerli ve değersiz her yeni çıkan esere dikkat ederim. İntişarından haberim olmayan kitaplar pek azdır sanıyordum. Aldandığımı dün açılan Kitap Panayırı’nda anladım. Her kütüphanenin paviyonunda iki üç sene evvel neşredilmiş, güzel ve temiz baskılı, büyük bir zihni ceht mahsulü kitaplar var ki ben bunları görmüş olmak şöyle dursun isimlerini bile duymamıştım” der. Yazının devamında Safa, “Kitap bizde adeta kaçak morfin ve esrar gibi gizli satılan bir mala döndü” diyerek “mesleki yaşamı kitaplar üzerine kurulu olan yazarlar ve muharrirler yeni çıkan kitaplardan bu kadar habersizse sıradan halkın halini siz düşünün” diye de ekler. Peyami Safa, Kitap Panayırı’nın okurla kitap arasındaki bu boşluğu dolduracağına inanır.⁷
Celal Sahir de Peyami Safa ile benzer düşünceleri paylaşır: “Bizde kitapla kâri arasında tanışma ve sevişmeyi doğuracak her hadiseyi büyük bir sevinçle karşılarım. Tanıma ve sevişme diyorum, çünkü sevmek için önce görmek ve tanımak gerektir. Ve bu hususta bizde sarf olunan himmet azdır. Esasen miktarı pek çok olmayan kitap, neşriyatımızın bahsettikleri meseleler, kendi nevileri arasında mevkileri ve kıymetleri hakkında bir fikir edinmek, bunlara dair salahiyet sahiplerinin mütalaa ve tenkitlerini okumak nadir tesadüf olunur fırsatlardandır. Böyle etraflı malumat almak şöyle dursun hatta yalnız isimlerini öğrenmek bile uğraşına bağlıdır.”⁸
Burhan Ümit, Peyami Safa, Celal Sahir gibi isimlerin panayır vesilesiyle dile getirdikleri bu hususlar o yıllarda kitapla okur arasında köprü işlevi görecek aktörlerin ve enstrümanların eksikliğinin bir nevi itirafıdır. Panayırdan kitap ve kitapçılığımıza yönelik farklı beklentileri olan yazarlar da vardır. Örneğin gazeteci Vâlâ Nureddin, Hakimiyet-i Milliye’de henüz panayır açılmadan kaleme aldığı yazıda, panayırdan, yalnızca yeni çıkan kitaplardan haberdar olmayı değil kitapçılığımızın genel vaziyeti hakkında, ileriye mi yoksa geriye mi gittiğimiz konusunda az da olsa bir fikir vermesini beklediğini söyler.⁹
Ağustos Ayında Güneş Altında Kitap Panayırı
İstanbul Halkevi Müze ve Sergiler şubesinin tertip ettiği panayır, 30 Ağustos günü akşamüzeri saat 16.00 civarında Beyazıt Meydanı’nda, İstanbul Halk Fırkası reisi Cevdet Kerim (İncedayı) Bey, Nemlizade Mithat, Yüksek İhtisas Mektebi Müdürü Hüsnü Bey, Peyami Safa, Burhan Ümit, Vali Muavini Ali Rıza Bey, Belediye Reisi Muavini Hamit Bey ve diğer pek çok zevatın¹⁰yanı sıra Halkevi idare heyeti azalarıyla kitapçılar ve kalabalık bir insan kitlesinin katılımıyla açılır. Önce şehir bandosu tarafından İstiklal Marşı çalınmış, ardından şehir meclisi azası Nakiye Hanım (Elgün) kısa bir konuşma yapmıştır. Nakiye Hanım konuşmasında Harf Devrimi’nin öneminden bahsederek mütevazı bir biçimde hayata geçirilen bu panayırın çok kıymetli olduğunu belirtir ve panayıra katılan kitapçıları tebrik eder.¹¹ Bu mütevazı açılışın ardından halk panayırı gezmeye başlamıştır.
Panayır 20 pavyondan oluşmaktadır. Bu pavyonların 18’i kitapçılara, biri Halkevi’ne biri de Cumhuriyet gazetesine aittir.¹² 30 Ağustos’ta açılan ve 3 Eylül’e kadar devam eden panayır, akşam saat sekize kadar açık tutulmuş, geceleri de karagöz ve orta oyunu oynatılmıştır. Bu oyunların içeriği yeni Türk alfabesi, yeni yazı ile yazılan kitaplar ve diğer neşriyat hakkında eğlenceli fıkralardan oluşmaktadır. Kitap panayırından küçük bir kitap veya bir mecmua satın alanlar, aldıkları kitabı göstermek suretiyle ücretsiz olarak karagöz ve orta oyununu izleme imkânına erişmişlerdir.¹³ Kitapçılar panayır boyunca kitapları yüzde 10 indirimle satışa sunmuşlardır. Satış hasılatının yüzde 10’u Halkevi Müze ve Sergiler şubesine aittir.¹⁴ Panayırda okurların kitaplarını imzalamak için yazarlar da hazır bulunmuştur.¹⁵
Panayırın tertibinde en büyük emek şüphesiz ki Selim Nüzhet’indir. Nüzhet, 10 yıl sonra o günkü panayır için şöyle diyecektir: “Yurdumuzda ilk defa böyle bir şeye teşebbüs ediliyordu. Orasının (Üniversite Meydanı’nın) bugünkü gibi ağaçlı olmaması yüzünden gözü kamaştıran güneşe mukabil, bereket versin, teşhir edilen kitaplar da gözü kamaştıracak mahiyette idi. İstanbul halkı ilk defa olarak kitabı bir vitrin arkasında değil, karşısında elinin altında gördü. Halk bu suretle kitabı benimsedi, bol bol satın aldı.”¹⁶ Hakikaten de panayır Ağustos ayının son gününde açılmış, kitaplar güneş altında tentesiz alanda sıralanan pavyonlarda sergilenmiştir.
Gazeteler, İstanbul’un tüm kitapçılarının panayıra katıldığını yazar. Beyazıt Meydanı’ndan Darülfünun binasına doğru karşılıklı sıralanmış pavyonlarda sergi açan kitapçılar şunlardır: Darülfünun Neşriyatı, Devlet Matbaası, Muallim Halit Kütüphanesi (2 pavyon), Kanaat Kütüphanesi (2 pavyon), Suhulet, Remzi, Hilmi, Tefeyyüz, Tayyare ve Maarif Cemiyetleri, Cumhuriyet Kütüphanesi ve Umumi Kütüphane, Çocuk Sesi, Kadro, İkbal, Sadakat, İnkılap, Şafak, Muhit, Gazete ve Mecmua Müteahhitliği Hasan Basri Efendi ve Sinan Matbaası Neşriyat Evi.¹⁷
Panayırda dört gün boyunca yeni harflerle basılmış 2.000’e yakın kitap sergilenmiştir. Milliyet gazetesinde panayırla ilgili çıkan bir haberde, 1932 yılı başına kadar hangi kitapçının ne kadar kitap bastığının bilgisi de yer alır. Habere göre; Kanaat Kütüphanesi 296, İbrahim Hilmi Kütüphanesi 108, Muallim Halit Kütüphanesi 137, Resimli Ay 73, Tefeyyüz 48, İkbal 41, Sühulet 21, Cihan Kütüphanesi 15 kitap basmıştır. Aynı haberde 1932 yılı içerisinde ise Darülfünun Neşriyatı’nın 50, Devlet Matbaası’nın ise 500’den fazla kitap bastığı belirtilir.¹⁸
Gazeteler ilk iki günde sergiyi ziyaret edenlerin sayısının 2.000 kişiyi bulduğunu yazar. Ziyaretçilerin büyük çoğunluğu fakülte ve yüksek mekteplerle lise ve orta mekteplerde okuyan öğrencilerdir. Yüksek tahsilli gençler Darülfünun ve Devlet matbaası pavyonlarıyla buna benzer ilmi eserler neşreden diğer pavyonlarla meşgul olmaktadır. Muallim Ahmet Halit, Kanaat, İkbal, Remzi gençlerin en çok rağbet ettiği kitapçılardır. Halk daha ziyade gazete ve mecmua pavyonlarının önünde toplanmaktadır. Bunlar arasında özellikle Foto Süreyya’nın mecmuasının (Foto Süreyya) sergilendiği pavyon pek çok ziyaretçinin ilgisini cezbetmektedir.¹⁹
Öğrencilerin yanı sıra kitaplara en fazla rağbet edenlerden biri de bağ bahçe meraklısı ihtiyar emeklilerdir. Bunlar, hemen her pavyona giderek kitapçılara “Sizde Ameli ve Nazari Tavukçuluk var mı?”, “3 Haftada Bahçıvanlık ismindeki kitap bulunur mu?”, “Kümes Hayvanları var mı? şeklinde sorular yöneltmektedir. Bir diğer önemli kitapsever gurup ise genç kızlardır. Hikmet Feridun Es, bu okur kitlesi için “Onlar da olmasa kitap satışı berbat bir hale gelecek” der. Bu okur kitlesi kitapçılarla hiç pazarlık dahi yapmadan söylenen fiyattan kitapları satın almaktadır. Genç kızlar daha çok “Yemek Pişirme Usulleri, Çocuk Bakımı gibi kitaplara rağbet ederken, genç erkeklerse “Her Koca Neler Bilmelidir” tarzı kitapları satın almaktadır.²⁰
Pavyonların arasında koşuşturan Selim Nüzhet’le ayaküstü kısacık da olsa birkaç kelime konuşmayı başarabilen Son Posta gazetesi muhabiri, Nüzhet’e Kitap Panayırı’ndan ne beklediği sorar. Selim Nüzhet, “Kazanç beklemiyoruz. Halkta kitaba karşı küçük bir alaka uyansın… Bu bile şimdilik yeter” diye cevap verir. Konuşmaya şahit olan İkbal Kütüphanesi’nin kitaplarının satışından sorumlu kitapçı ise “Azcık satış da olur inşallah. Bunca emekler boşa giderse yazık!” diye karşılık verir.²¹
Kitapla bir biçimde haşır neşir olanlar için bulunmaz bir fırsat olan bu panayırın maksadının genel halk kitlesi tarafından pek anlaşıldığı söylenemez. Panayırı gezen ve gözlemlerini paylaşan Hikmet Feridun Es, ziyaretçilerin bir kısmının kitapları merak edip satın alma gayesiyle değil de daha çok eğlenmek, vakit geçirmek için panayırı ziyaret ettiklerini şu ifadelerle dile getirir: “Panayıra birkaç kere gittim. Her defasında da hayretler içinde kaldım. Saat dörde hattâ dört buçuğa kadar bakıyorsunuz. Panayırda inlerle cinler top oynuyorlar. Fakat akşam üstü olunca, gezme zamanı seyran vakti gelince sergi tıklım tıklım doluyor. Eller arkasında dolaşanlar kitaplardan ziyade kalabalıkla meşguller. Kâğıt helvası yiyenler, Şam fıstığı çıtırdatanlar, kabak çekirdeklerinin kabuklarını dudakları arasında püskürtenler, hatta panayıra masa ve müskirat (alkollü içecek) konulmadığı için şikâyet edenler…”²²
Türkiye’nin ilk kitap fuarı olma özelliğini taşıyan Kitap Panayırı’nın açılışı aynı zamanda 30 Ağustos Zafer Bayramı’na rastlar. Coşkun Çakır, Orta Çağ’da pazarların yaygınlaşmasıyla beraber senyörlerin iktidarının zayıfladığını ve birtakım yasaklamaların kaldırılmasıyla tüccar sınıfı için bir bayram havası oluştuğunu, bu yüzden de sonraki uygulamalarda fuarların bilinen bir bayram gününe rast getirilmesine dikkat edildiğini söyler.²³ Ülkemizin oldukça eskiye dayanan bir pazar, panayır geleneğine sahip olduğu düşünüldüğünde Kitap Panayırı’nın Zafer Bayramı’na denk gelmesi bir tesadüf olmasa gerek. Zira 30 Ağustos cephede kazanılan zaferi temsil ederken, Harf Devrimi gibi inkılaplar da bu zaferin bir anlamda toplumsal ayağını teşkil ediyordu. Nitekim basında çıkan haberlerin bir kısmında panayırın Zafer Bayramı münasebetiyle tertiplendiği vurgusu vardır. Üniversite bahçesinde dört gün boyunca kitapla okuru buluşturan Kitap Panayırı, aynı zamanda Türkiye’nin ilk dünya güzeli Keriman Halis’in yurda dönüş günlerine denk gelmiştir. O günlerde gazetelerin, muharrirlerin bir numaralı gündem maddesi Güzellik Kraliçesi Keriman Halis’in yurda dönüşü ve ülke çapındaki ziyaretleridir. Fakat yine de Türkiye tarihinin ilk Kitap Panayırı bu yoğun gündem arasında basında az da olsa kendine hatırı sayılır bir yer bulabilmiştir.
Kaynakça
Burhan Ümit, “Kitap Panayırı Münasebetiyle”, Vakit, 1 Eylül 1932, s. 9.
Celal Sahir, “Kitap Panayırı”, Milliyet, 30 Ağustos 1932, s. 4.
Dünkü Şenlikler: Kitap Panayırı, Akşam, 31 Ağustos 1932, s. 2.
Gökhan Akçura, Türkiye Sergicilik ve Fuar Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2009.
Halkevi Kitap Panayırı, Vakit, 30 Ağustos 1932, s. 8.
Halkevinin Tertip Ettiği Kitap Panayırı Dün Açıldı, Vakit, 31 Ağustos 1932, s. 3.
Hikmet Feridun Es, “Kitap Panayırında Bir Saat”, Akşam, 3 Eylül 1932, s. 6.
Kitap Panayırı Açıldı, Cumhuriyet, 31 Ağustos 1932, s. 4.
Kitap Panayırı Dün Herkese Açıldı, Milliyet, 31 Ağustos 1932, s. 2.
Kitap Panayırı, Cumhuriyet, 29 Ağustos 1932, s.4.; 30 Ağustos 1932, s. 2.
Kitap Panayırı, Milliyet, 1 Eylül 1932, s. 3.
Kitap Panayırında, Son Posta, 31 Ağustos 1932, s. 6.
Kitap Sergisi Pavyonları Yapılıyor, Milliyet, 25 Ağustos 1932, s.3.
Kitap Panayırı: Pavyonların Yaptırılmasına Başlanıyor, Akşam, 24 Ağustos 1932, s.3.
Peyami Safa, “Kitap Panayırında Bir Gezinti”, Cumhuriyet, 31 Ağustos 1932, s. 3.
Selim Nüzhet Gerçek, 1933 Almanak, Matbuat Cemiyeti, İstanbul, 1933, s. 148-150.
Va-Nu (Vâlâ Nureddin), “Sergicilik”, Akşam, 29 Ağustos 1932, s. 3
¹Gökhan Akçura, Türkiye Sergicilik ve Fuar Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2009, s.13-17.
²Kitap Sergisi Pavyonları Yapılıyor, Milliyet, 25 Ağustos 1932, s.3.
³Kitap Panayırı: Pavyonların Yaptırılmasına Başlanıyor, Akşam, 24 Ağustos 1932, s.3.
⁴Kitap Panayırında, Son Posta, 31 Ağustos 1932, s.6.
⁵Akçura, age., s.13-17.
⁶Burhan Ümit, “Kitap Panayırı Münasebetiyle”, Vakit, 1 Eylül 1932, s. 9.
⁷Peyami Safa, “Kitap Panayırında Bir Gezinti”, Cumhuriyet, 31 Ağustos 1932, s. 3.
⁸Celal Sahir, “Kitap Panayırı”, Milliyet, 30 Ağustos 1932, s. 4.
⁹Va-Nu (Vâlâ Nureddin), “Sergicilik”, Akşam, 29 Ağustos 1932, s. 3
¹⁰Kitap Panayırı Dün Herkese Açıldı, Milliyet, 31 Ağustos 1932, s. 2.; Kitap Panayırı Açıldı, Cumhuriyet, 31 Ağustos 1932, s. 4.
¹¹Halkevinin Tertip Ettiği Kitap Panayırı Dün Açıldı, Vakit, 31 Ağustos 1932, s. 3.
¹²Kitap Panayırı, Cumhuriyet, 29 Ağustos 1932, s.4.; 30 Ağustos 1932, s. 2.
¹³Halkevi Kitap Panayırı, Vakit, 30 Ağustos 1932, s. 8.
¹⁴Kitap Panayırı Dün Herkese Açıldı, Milliyet, 31 Ağustos 1932, s. 2.; Vakit, 31 Ağustos 1932, s. 3.
¹⁵Dünkü Şenlikler: Kitap Panayırı, Akşam, 31 Ağustos 1932, s. 2.
¹⁶Gökhan Akçura., a.g.e., s.147.
¹⁷Kitap Panayırı Dün Herkese Açıldı, Milliyet, 31 Ağustos 1932, s.2.; Kitap Panayırı: Panayırdaki Kitaplar ve Paviyonlar, Akşam, 30 Ağustos 1932, s. 3.
¹⁸Kitap Panayırı Dün Herkese Açıldı, Milliyet, 31 Ağustos 1932, s. 2.
¹⁹Kitap Panayırı, Milliyet, 1 Eylül 1932, s. 3.
²⁰Hikmet Feridun Es, “Kitap Panayırında Bir Saat”, Akşam, 3 Eylül 1932, s. 6.
²¹Kitap Panayırında, Son Posta, 31 Ağustos 1932, s. 6
²²Hikmet Feridun Es, “Kitap Panayırında Bir Saat”, Akşam, 3 Eylül 1932, s. 6.
²³Akçura, age., s. 16.