Türkiye’nin Romantizm Trajedisi

Siyasal olanı estetize ederek onun doğasını, çatışmaların özgüllüğünü ve çerçevesini kavrama noktasında da eksiklik yaratan romantizm, kendini apolitik olarak görmeyi reddeden bir politikliğin kemikleşmesine neden olmaktadır.

hamas türkiye romantizm

Hamas’ın geçtiğimiz günlerde başlayan, bölgeye yayılma riski de yüksek olan İsrail’e yönelik şok saldırısı ülke çapında tepkiyle karşılandı. 

 

Gerek canlı yayında kaçırılan, cansız bedenleri teşhir edilen İsrailli sivillerin gerekse yerle bir edilen Gazze’nin, rakama indirgenen, katledilmiş Filistinli sivilleri içeren ve insanın kanını donduran vahşet görüntülerinin yanında Filistin sorununa dair bakış, özellikle kurumsal muhalefet nezdinde Türkiye’nin trajik sorununu gözler önüne serdi.

 

Tarafların kısa vadede dünyanın dört bir yanından gelen itidal çağrılarına kulak asması ise ne yazık ki beklenmiyor. 

 

Bu bağlamdaki analizler istihbarat zaaflarından komplo teorilerine değin ortalığı kasıp kavuran cinsten… Çatışmanın harareti, konuya dair yaklaşımlara da sirayet ediyor.

 

Ne var ki burada ele alacağımız sorun, çatışmanın sıcaklığına bağlanamayacak denli genel bir duruma gönderme yapıyor.

 

Trajik ve kalıtsal olduğu da muhalif kesimlerin tepkileriyle bir kez daha açığa çıkan husus aslında kurumsal muhalefetin zihinsel haritasının maruz kaldığı tutulmayı işaret etmekte.

 

Bu tutulmanın adı siyasal romantizm… Keza romantizm salt edebi bir müdahale değil, aynı zamanda siyasal bir söylem ve tavır alma biçimidir de.

 

Aslında bu tutulmadan iktidar kanadı da pek azade değilse de stratejik kararlar verme sorumluluğu onu bir nebze de olsa dizginlemekte.

 

Fakat romantizm olgusu muhalefet cenahında seçim öncesinden bugüne gizlenmesi mümkün olmayan bir semptom olarak karşımıza çıkıyor.

 

Aslına bakarsanız Filistin meselesinde cepheleşmenin önünü açan konulardan biri olan “toprak satma” tartışması da bu semptomun bir ürünüdür.

 

Romantizm Nedir?

 

Bir kavram olarak romantizm, 18’inci yüzyıldan bugüne üzerine yazılmış, söylenmiş binlerce sayfaya rağmen muammasını yitirmeyen bir tanım kümesine sahiptir.

 

Aynı ölçüde, farklı politik ideolojilerin ve tepkisel yaklaşımların kendine yüz ettiği bir maskeye de dönüşmekten ya da dönüştürülmekten de geri durmadı.

 

Öte yandan ne tür bir çerçeveleme aracı olarak kullanılırsa kullanılsın, doğasında vücut bulan tepkiselliği de her daim muhafaza etti. 

 

Bu doğrultuda kimi zaman geçmişe duyulan hasretin, dolayısıyla bugünün acımasız bir yargıcı olmanın, kimi zaman hayal kırıklıklarının ve karşılıksız itirazların, kimi zamansa kendisinin sevilmemesinin en büyük kötülük kanıtı olduğunu mutlak olarak kabul eden hıncın sığınağı olabilmektedir.

 

Bunun yanında Hannah Arendt’in “dünyaya yabancılaşma” olarak adlandırdığı, insani ve dolayısıyla da siyasal etkinlikler alanından uzaklaşmanın kanıtı romantik bir ritme sahiptir. Bu ritmiyle romantizm, bir yönüyle siyasal etki yaratma imkânından yoksunluğun da ifadesidir. 

 

Carl Schmitt’in Demir Yumruğu

 

Siyasal olanı söylem düzeneklerine ve onlara zemin hazırlayan maddi koşullara müdahale etme kapasitesi olarak tanımlarsak, romantizm politik olarak hesaplaşılması gereken bir olgu olarak karşımıza çıkar.

 

Bunu hesaplaşmayı en ağır ve sansürsüz şekilde gerçekleştiren isimlerden biri ise Carl Schmitt’dir.

 

Schmitt’e göre romantizm üç boyutlu bir olgudur: Varoluşsal estetizm, ironi ve şiirselleştirme.

 

İlk boyut, estetik değerleri ve onların zemin hazırladığı duygusal perspektifi dünyanın asli açıklaması olarak kodlama eğilimidir. 

 

İroni, Schmitt açısından bir tür tepkiselliktir ve daha da ötesi salt tepkisellikte bir etkinlik görebilmektir. Var olan çatışmalar ve çelişkiler üzerinde herhangi bir etkide bulunma kaygısından yoksun olmaktır. Bu yoksunluğu da sanatsal ve estetik bir zeminin sonu gelmez tartışmaları ile ikame edebilmektir. 

 

Şiirsellik ise ironiyle bağlantılı olarak gerçekliğin her uzantısını estetik alanın harcına bulamaktır.

 

Dolayısıyla Schmitt, her türlü siyasal kapasitesizliği estetik müdahalelerle göz ardı eden romantizmin çaresizliğini gözler önüne sermektedir. Nitekim düşünüre göre romantikler, siyaseti de şiirselleştirerek mevcut güç dengelerine müdahale etmeyi erteleme, bu ihtimalden kaçınma ve hatta bu ihtimal içinde yetinme ile hareket etmektedir. 

 

Sonu gelmeyen konuşmaların ve Schmitt için politikanın iki asli unsuru olan karar verme ve buna kaynaklık edecek ilkenin yokluğunda çatışmalara müdahale edemeyen tartışmaların hareket etme biçimidir romantizm.

 

Dahası, siyasal olanı estetize ederek onun doğasını, çatışmaların özgüllüğünü ve çerçevesini kavrama noktasında da eksiklik yaratan romantizm, kendini apolitik olarak görmeyi reddeden bir politikliğin kemikleşmesine neden olmaktadır.

 

Son noktada siyasal romantizm; kapasite sorununu, hâliyle özeleştiri olgusunu kamufle eden, böylelikle de kurduğu sonu gelmeyen haklılık şiirleriyle derin kavrayışsızlıklar ve sonu gelmez yenilgiler yaratma potansiyeline sahip bir politika yapma biçimidir, diyebiliriz.

 

Muhalefetin Tatminsiz Romantizmi

 

Aslına bakılırsa AK Parti ve Erdoğan’ın çeyrek asra yaklaşan zafer serisinden bile tek başına, muhalefeti konu eden bir romantiklik eleştirisi yapılabilir.

 

Cumhuriyet mitinglerinden tutun da 14-28 Mayıs seçim sürecinin ikinci tur öncesinde gösterilen stratejik zayıflığa kadar Türkiye’de muhalefetin 25 yıllık siyasal romantizm performansı ortaya konabilir.

 

Fakat çok uzağa gitmeye gerek yok, çünkü hem kurumsal muhalefet hem de muhalefetin genel siyasal psikolojisi yukarıda serimlediğimiz romantik olguları çeşitlendirme konusunda fazlasıyla mahir…

 

Bir örnek İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na dair yargı kararı sonrasında ona bir “Erdoğan yazgısı” biçilmesi ve bu kararın “siyasal dönüm noktası” olduğunu söyleyen analizlerin ortalığı kasıp kavurmasıdır. İki süreç arasındaki siyasal ve sosyolojik farklılıkları göz ardı eden bu okumalar, politik kavrayış geliştirmenin ötesinde durumu estetize etmenin özgül örneklerini teşkil etmektedir.

 

Bir diğer örnek ise “tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur” şiarıdır ki sonucunu biliyorsunuz.

 

Son noktada Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarında da hem İsrail’i hem de Filistin’i konu eden yaklaşımların da romantizmden mustarip olduğunu görüyoruz.

 

Filistin’e dair hafızası El-Fetih günlerinden ve Deniz Gezmiş’in Filistin kamplarında bulunmasından ibaret kalmış bir sol sosyalist anlayış ile Hamas’ı Filistin’in bütünü olarak okumayı sürdüren koşulsuz desteği bayrak edinen aşırısıyla ortasıyla muhafazakâr-sağ eğilimler…

 

Bölgede yaşanan insanlık dışı manzaraların son bulmasını sağlamak ya da kalıcı barışın tesisi için stratejiler üretmek bir yana kendi siyasal estetizasyonlarıyla meşgul böylesi yorumlar, Türkiye’de muhalefetin, konjonktürel telaşından ziyade kemiğine işlemiş bir siyaset yapma tarzıdır.  

 

Siyasette romantizmin bir sonuç getirmediğini, aksine acıları ve yenilgileri derinleştirdiğini bir an evvel hatırlamak gerekiyor.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.