Twitter Dosyaları Musk’ı Eleştirenleri Neden Rahatsız Etmeli?

Twitter Dosyaları, sosyal medya ve devlet güvenliği arasında sağlıksız bir ilişki olduğunu gösteriyor.

twitter elon musk

Odanın yarısı zıplayarak “Yakalandınız!” diye bağırıyor, diğer yarısıysa konuyla pek ilgilenmiyor gibi görünerek “Bilmiyor muyduk sanki?” diye söyleniyor. Sözüm ona Twitter Dosyaları savaşına buyurun.

 

Twitter’ın yeni sahibi Elon Musk geçtiğimiz ay, özel olarak seçtiği bir grup gazetecinin, Twitter’ı almadan önce şirkette yapılan görüşmelere ve belgelere erişmesini sağladı. Bu belge ve görüşmeler büyük ölçüde, Hunter Biden dizüstü bilgisayar hikâyesinden Donald Trump’ın platformdan çıkarılıp çıkarılmayacağı sorusuna kadar çeşitlilik gösteren, kimin ve nelerin uygunsuz dil kullanımı ve içeriği nedeniyle kontrol edileceğine ya da yasaklanacağına ilişkindi. Gazeteciler bu verilerin seçilmiş parçalarını Tweet zincirleriyle parça parça açıkladılar.

 

Twitter Dosyaları kimilerine göre teknoloji şirketleri, liberal siyasetçiler ve “derin devlet” arasında muhafazakârların seslerinin duyulmasını engellemeye yönelik gizli bir anlaşma yapıldığını kanıtlıyor. Kimilerine göreyse bize zaten bildiklerimiz dışında hiçbir şey söylemeyen bir tanıtım çalışmasından fazlası değil. Uzun zamandır ifade özgürlüğünün öneminin altını çizen biri olarak, bir yandan Twitter Dosyaları’nı ciddiye almamız diğer yandan ise ana hatlarını büyük ölçüde kültür savaşlarının çizdiği bu tartışmalara şüpheyle yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

 

“Gölge yasaklama” (Shadow ban) konusundaki anlaşmazlığı düşünün. Bu ifade sosyal medya hakkındaki tartışmalarda oldukça yaygın kullanılıyorsa da anlamı tartışmalı. Twitter Dosyaları’nın küratörleri için “gölge yasaklama” tweet’lerin “gücünü azaltmak” (deamplification) için algoritmaları kullanmak, yani tweet’lerin geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşmasını engellemek anlamına geliyor.

 

Musk öncesi eski Twitter içinse, 2018’deki bir blog gönderisinde belirtildiği gibi, farklı bir anlama geliyordu: “Birinin içeriğinin, içeriği paylaşan kişi dışında başka herhangi bir kişi tarafından keşfedilmesini kasten engellemek.” İfadenin tanımı hakkındaki anlaşmazlık, gerçeği ortaya çıkarmakla ilgilendikleri kadar eski Twitter rejimini suçlamakla da ilgileniyor görünseler de, eleştirmenlerin eski Twitter yöneticilerini yalan söylemekle suçlamasına imkân veriyor.

 

“Görünürlüğü Filtreleme”

 

Twitter Dosyaları’nı seçip, düzenleyerek erişilebilir kılan gazeteciler tweet’lerin gücünün azaltılmasını gizli bir süreç olarak sunuyorlar. Uygunsuz dil kullanımı ve içeriği kontrol altında tutmaya ilişkin iç mekanizma hakkında çoğu kişinin bilgisi olmadığına şüphe yok. Bununla birlikte, Twitter bir pratik olarak gücü azaltma ya da kendisinin adlandırdığı gibi “görünürlüğü filtreleme” konusunda hizmet şartlarında bile “herhangi bir içeriğin yayılmasını veya görünürlüğünü sınırlayabileceğini” belirterek uzun süredir açık davranıyor.

 

Bu da sadece eski Twitter’ın değil, yeni Twitter’ın da desteklediği bir uygulama. Musk platformu satın aldıktan kısa bir süre sonra, ilkesinin “konuşma özgürlüğü” olacağını “ama erişim özgürlüğü” olmayacağını tweet’lemiş, “olumsuz/nefret tweet’lerinin gücünün maksimum düzeyde azaltılacağını” başka bir deyişle deamplify edileceğini eklemişti.

 

Peki bu iyi bir politika mı? Kimin ya da neyin gücünün azaltılacağına kim karar verecek? Hangi kriterlere göre? Bunlara ek olarak, bunun doğrudan sansürden ne farkı var? Ne yazık ki tartışmanın kutuplaşması, bu gibi sorular etrafında incelikli bir tartışmayı geçersiz kılmış gibi görünüyor.

 

Twitter Dosyaları kullanıcıların engellenme süreçlerinin bir kısmını da ifşa ediyor. Twitter, hesapları “siyasi nedenlerle” askıya almadığında ısrar ediyor. Bunu kanıtlarla bağdaştırmak zor.

 

Trump tartışmasını ele alalım. Twitter yöneticileri, demokratik yolla seçilerek başa gelmiş bir lideri yasaklamanın tehlikelerinin farkında olarak, Başkan’la nasıl başa çıkılacağı konusunda sıkıntılı tartışmalar yürütmüş. Yine de yöneticilerden birinin belirttiği gibi, “Trump’ın ve dostlarının seçim süresince ve açık söylemek gerekirse son dört yılda sürdürdüğü anlatıyı dikkate almak şart”. Başka bir deyişle, Trump’ın izlediği siyaset önemliymiş. 6 Ocak Kongre Baskını’ndan sonra Twitter’ın karşı karşıya kaldığı baskı, bu ikinci argümanın ilk argümana ağır basmasına neden oldu.

 

Bütün bunlar, teknoloji şirketlerinin muhafazakârlara karşı liberal bir komployu teşvik ettiği yönündeki sağ görüşü güçlendirdi. Musk, Twitter’da “Kurallar sağa karşı uygulandı, sola değil” diye tweet atmıştı.

 

Bununla birlikte 2021’de yapılan bir çalışma bunun aksini öne sürüyordu. Yedi ülkede (Britanya, Amerika, Kanada, Fransa, Almanya, İspanya ve Japonya) milyonlarca tweet’i inceleyen araştırmacılar, Twitter algoritmalarının, Almanya dışında, sağcı politikacıların tweet’lerini solcularınkinden daha fazla güçlendirdiği sonucuna vardılar. Ayrıca Amerika’da da muhafazakâr haber kaynaklarının liberal haber kaynaklarından daha fazla desteklendiğini buldular.

 

Algoritmik Kararlar

 

Bu sonuçlar, yaygın inanışın tersinin geçerli olduğunu gösteriyor. Bu, algoritmik kararlar ile insan moderatörlerin aldığı kararlar arasında çok net bir ayrım olmasından kaynaklanabilir. Ayrıca, üst düzey sağcı seslerin sansürlenmesi karar yığınını temsil etmiyor da olabilir. Twitter sadece 2021’in son altı ayında sıra dışı 4 milyon tweet’i sansürledi ki başlı başına bu rakamın bile bizi düşündürmesi gerek. Bu 4 milyon kararın nasıl bir siyasi önyargıya göre verildiği bilinmiyor. Örneğin, Musk döneminde de süren Filistinlilerin seslerinin bastırılması pratiği hakkında yok denecek kadar az tartışma var.

 

En azından moderasyon konusunda daha fazla şeffaflığa ihtiyacımız var. Bununla birlikte Stanford Üniversitesi İnternet Gözlemevi’nden Alex Stamos, Musk’tan yalnızca seçilmiş gazetecilerin değil, akademik araştırmacıların da verileri incelemesine izin vermesini istediğinde, Musk, onu “bir propaganda platformu işletiyorsunuz” şeklinde tuhaf gerekçelerle başından savmıştı. Musk, Twitter’ın iç işleyişini açmaktan ziyade “liberallere baskın gelmiş” görünmekle ilgili gibi görünüyor.

 

Twitter Dosyaları’nın ortaya çıkardığı en endişe verici konu, sosyal medya şirketi ile devlet güvenlik kuruluşları arasındaki ilişkinin düzeyi. FBI, Twitter yöneticileriyle düzenli olarak toplantı yaparak, tweet’lerin hicvin bir derece dahi üstüne çıkması halinde “yanlış bilgilendirmeye” karşı harekete geçmeleri konusunda baskı yapıyor ve kullanıcıların kişisel verilerini talep ediyor. Twitter, kendi itibarı için genellikle bu talebe karşı koymuş olsa da Twitter Dosyaları, sosyal medya ile devlet güvenliği arasında sağlıksız bir ilişki olduğunu gösteriyor.

 

Güvenlik aygıtının işleyişi konusunda iyimser hale gelen birçok liberalin tepkisi de eşit ölçüde sağlıksız. FBI’a yönelik Amerikan halkının tutumunda dikkate değer bir partizan kayma, Demokrat desteğinde de büyük bir artış oldu. Artık çoğu kişi FBI’ı popülizme karşı önemli bir silah olarak görüyor. Çoğu kişi, FBI’ın sendikalardan hak örgütlerine kadar radikal hareketleri engellediği o kirli geçmişini unutmuş görünüyor. Liberallerin ve soldaki pek çok kişinin kamusal hayata bu türden bir devlet müdahalesine kayıtsız kalması endişe verici.

 

Bize durmadan Twitter’ın gerçek hayat olmadığı söyleniyor. Bu doğru. Ancak, tüm diğer sosyal medya platformları gibi, Twitter da küresel meydanının bir parçası haline gelen özel bir şirket olarak gerçek hayatta haddinden büyük bir rol oynuyor. Bu kamusal meydanı olabildiğince açık tutmalıyız. Bu nedenle Twitter Dosyaları’nın ifşası önemli. Ve işte bu yüzden kültür savaşlarının yaygarasının ötesinde, bunların önemini anlamamız gerekiyor.

 

Bu yazı The Guardian tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.