Uluslararası Örgütler: Ha Varlığı Ha Yokluğu

Uluslararası örgütlerin müşkülü ontolojik değil tam aksine varlık içinde yokluk. Çünkü bu yapılar, Schrödinger’in kedisi misali sağ mı ölü mü bilemediğimiz kuantum süperpozisyon paradoksundan kelli kontrollü kriz yönetimi gibi tam bir mürailik üzerinde yükseliyor: Var ama yok desen de başın ağrımaz.

Köylüleri niçin öldürmeliyiz?

Bu sorunun karşılığını bulamıyorum

içinden çıkılmaz bi olay, ama önemsiz

köylüleri öldürmesek de olur

hatta onların kalın suratlarını

görmezlikten gelebiliriz

yapılacak çok şey var daha

 

Ne zaman uluslararası hukuk ve/ya uluslararası örgütler söz konusu olsa aklıma istemsizce İsmet Özel’in epigraftaki Akla Karşı Tezler şiirinin dördüncü bölümündeki mısralarda sorduğu soruya umarsızca verdiği “…öldürmesek de olur” cevabı gelir. (Siz Almanlar nasıl diyorsunuz “Das ist mir egal”.) Şükrü Erbaş ise Özel’in sorusunu şiirinin başlığına taşımakla kalmayıp şiirin altı ayrı bölümünün başında tekrar tekrar sorup her seferinde bu taammüden cinayet için gerekçeler sıralar. Fakat Erbaş şiirini “Köylüleri, söyleyin, nasıl kurtaralım?” diye sorarak Özelvari bir çeviklikle topu okuyucuya atıp sahneden ayrılır. (Hani öldürüyorduk? Boşuna dememişler “Şairlerin sözüne güven olmaz” diye, ne dillerinin ayarı var ne gönüllerinin). 

 

Başta en enternasyonali ve en cihanşümulü Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere uluslararası örgütler de -şiirden geçtim- Fakir Baykurt’un köy romanlarındaki kasvetli çaresizliği yaşamaktadırlar. Hani bu çaresizlik sadece William Shakespeare’in (“Şeyh Pir” de olabilir, üstadına sormak lazım) Hamlet’indeki gibi “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!” kıvamında bir ontoloji problemi olsa, biz onu ehl-i-edebiyat aramızda çeşitli Dadaist metodolojilerle epistemoloji minberine çeker, arkasından dolanıp iki puan alarak şimdiye kadar bin defa çözerdik. Lakin uluslararası örgütlerin müşkülü ont/oloj/ik değil tam aksine varlık içinde yokluk. Çünkü bu yapılar, Schrödinger’in kedisi misali sağ mı ölü mü bilemediğimiz kuantum süperpozisyon paradoksundan kelli kontrollü kriz yönetimi gibi tam bir mürailik üzerinde yükseliyor: Var ama yok desen de başın ağrımaz. 

 

Francis Fukuyama’nın, Ulus İnşası eserinde yoksulluktan teröre yeryüzündeki bütün melanetlerin müsebbibi ilan ettiği zayıf veya başarısız devletlerden (failed state) hareketle bu argümanı genişleterek zayıf veya başarısız uluslararası örgütleri asıl günah keçisi haline getirmek de pek tabii mümkün. Hatta ulus-devletler el çabukluğuyla bir konu karşısında kendi zafiyetlerini gölgelemek veya “cambaza bak” telkinleriyle projektörleri kendi üzerlerinden üyesi oldukları veya olmadıkları uluslararası örgütlere yönlendirmekte maşallah pek mahirdirler. Haliyle kadiminden modernine bütün devletler için manipülasyon zaten vaka-ı adiyeden bir raison d’être’dir. Hatta öyle ki; sanki ulus-devletler bütün yerel, ulusal, bölgesel ve dahi küresel sorunları bir çırpıda çözecekler de ah şu uluslararası örgütler -faydalarından vazgeçtim bari ayak bağı olmasalar- tadında arka arkaya açıklamalar yayımlamaktadırlar. Beni eskiden beri en çok duygulandıran ise ulus-devletlerin ve uluslararası örgütlerin yayınladıkları kınama mesajları. Elleriyle düzeltemedikleri ne sorun varsa kınayarak en azından dilleriyle düzeltme gayretleri elbette takdire şayan. Mesela biz bireyler öyle mi? Öyle çaresiz kalırız ki bazı meseleler karşısında, ağzımızı dahi açamayıp içimizden ya Dertli gibi “Viran olası hanede evlad-ü-iyal var” veya Fuzuli gibi “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” der kalbimizden buğzederiz. Ama ulus-devletler ve/ya uluslararası örgütler ise çatır çatır bir olumsuzluğu kınayabilirler ve bir olumsuzluk ne kadar çok kınanırsa hasıl olan -sevabı bir yana- frekans sayesinde eyleme dönüşür.

 

Milletler Cemiyeti

 

Paul Kennedy Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri’nde başta modern devlet olmak üzere tarih boyunca devletlerin savaşlar ve vergiler aracılığıyla güçlerine güç kattıklarını iddia etmektedir. (Hobbes dirilip gelse de görse modern devleti, Leviathan öyle olmaz böyle olur.) Barış dönemlerinde savaşa hazırlık veya bizatihi savaşta hem miktarı hem de çeşidi artırılan vergiler, devletleri muazzam bir güce dönüştürmüştür. Kaldı ki modern devletler tarihte -monarkların muhafız birliklerini saymazsak- ilk kez barış zamanlarında da muhkem ordular ve askeri bürokrasileriyle aslında her biri her an ateş etmeye hazır birer devasa savaş makinesidir. Dahası, bünyesine göre her ulus-devlet bir askeri-endüstriyel kompleks şeklinde örgütlenmiştir. Öte yandan, başka bir ulus-devlet tarafından dış düşmanlara karşı korunmadığı sürece her ulus-devlet -başta komşularının olmak üzere- diğer devletlerin silahlanmaya bütçelerinin aslan paylarını ayırdıklarını gördükçe güvenlik paradoksunun sonucu daha fazla askeri harcama yapmaya yönelmektedir. Öyle olunca da 1874’te 22 ülke tarafından kurulan Dünya Posta Birliği gibi teknik kurumları saymazsak BM’nin prototipi Cemiyet-i Akvam (Millet Cemiyeti, MC) 42 ülke tarafından 1920’de kurulduğunda amaç I. Dünya Savaşı gibi bir cihan harbi çıkmasını önlemekti. Kısacası, uluslararası örgütlerin en ihtişamlıları ya NATO veya Varşova Paktı gibi askeri ittifaklar olarak savaşa ya da barışa yöneliktir. Fikir babası dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson olmasına ve kendi ismiyle meşhur 14 prensibiyle bir başka dünya savaşını önleyeceği inancıyla ABD, Cemiyet’in kurucu sözleşmesini imzalamasına rağmen Senato’daki baskın muhalefet nedeniyle bu uluslararası örgüte katılamadığından Cemiyet de ölü doğdu. Bu yetmezmiş gibi Büyük Buhran da yaraya tuz basınca tekrar canlanan emperyalizm hayalleriyle İtalya Habeşistan’ı işgali ettiğinde MC dişe dokunur bir varlık bile gösteremedi.  

 

Birleşmiş Milletler

 

Aslında bir yüzyıl kadar dengenin dengeleyicisi Birleşik Krallık (BK), I. Dünya Savaşı’ndan o kadar yara bereyle çıkınca zaten daha toparlanamamışken II. Dünya Savaşı ile kendisi değilse bile aksayan küresel hegemonyası da yerle yeksan olunca zamanında eski kolonisi ABD’nin Bretton Woods ile kendi hegemonya tahtına çökmesine fazla direnç gösteremedi. ABD doları da -1971’de ABD’nin altına endekslemekten vazgeçtiğini açıklaması bir yana- küresel senyör para haline gelmişti. II. Dünya Savaşı’nın galipleri bir üçüncü dünya savaşı çıkmasın deyu bu sefer de 51 kurucu ülkenin nezaretinde San Fransciso’da BM’nin kuruluşunu müjdelediler. Kurucu üye olma şartı da zaten süngüleri çoktan düşmüş Japonya ve Almanya’ya savaş ilan etmekti. Türkiye de her kurucu üye gibi bu şartları yerine getirerek BM’nin kurucu üyesi oldu. Yunus Emre’nin “Bir ben vardır bende benden içeri” derken söylediği gibi BM de aslında UNICEF’inden UNESCO’suna, IMF’sinden Dünya Bankası’na oldukça karmaşık yapısıyla devasa bir çatı örgüt olsa da bamteli beşi daimî (ABD, BK, Çin, Fransa, Rusya) ve on tane de iki yıllığına seçilen ve böylece her sene beş tanesi yenilenen geçici üyeden müteşekkil Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’dir (BMGK). Daimî üyeler, veto hakları imtiyazıyla bu sistemin ağababaları konumundadır. O yüzden cari uluslararası sistemde, bu haliyle üzerinden kabaca 80 yıl geçmesine rağmen, II. Dünya Savaşı sonrası dünyasının sendromlarını yaşamaya devam ediyoruz. En son yaşadığımız örnekte, Gazze’deki ateşkesin uzaması konusunda ABD ret, BK çekimser oy verirken diğer üç daimî üye (Rusya, Çin ve Fransa) olumu oy kullansa, hatta diğer geçici üyeler de olumlu oy kullansa bile günün sonunda sıfıra sıfır elde var sıfır. Dahası, ABD tek başına BM genel bütçesinin kabaca yüzde 23’ünü karşılamış 2023 yılı itibarıyla. İşte, BM milenyum planlarında hassaten BMGK’nın revize talepleri bizzat ABD tarafından “iyi böyle” denilerek sümen altı edilince dünya her anlamda beşten büyük olsa da beşi bir yerdeler dünyanın nereye gideceğine karar vermeye devam ediyorlar. 

 

Avrupa Birliği

 

Hadi BM’yi çok gömdük biraz da Avrupa Birliği’nin (AB) gıybetini yapmaz mıyız? (İyi pişmiş tarafından alırım ben biraz.) Diyebilirsiniz ki; AB’ye vuran vurmuş zaten, Brexit sonrası pek tadı tuzu da yok. Öncelikle bu uluslararası örgüt kuş mu deve mi belli bile değil. Ekonomik olarak dev ama siyasi olarak bir cüce ve en azından siyaseten tıknaz bir hale gelmek için kuruluşundan itibaren ortak ordu kurma fikri ise bir türlü işlevsel anlamda hayata geçmedi. 2009 Aralık’ında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması ile Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (CSDP), Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası’na (CFSP) dönüşse de bu değişim AB ordusunun tamamen birleşmesi anlamına gelmedi. Ortak dış politika ve savunma politikası yaparak en azından fiilen bir federatif yapıya yönelmenin de AB üyelerinin hazır olduğu bir menzil olmadığı defalarca test edilerek anlaşıldı. Dönem başkanı ülkenin selefi ve halefi üye ülkeyle üçlü (troyka) çalışması gereği bir yana, örneğin geçtim Almanya’yı veya Fransa’yı -kesretten kinaye- Malta olsanız dönem başkanı da Lüksemburg olsa ülkeniz adınıza sizi bağlayıcı dış politika kararları almasına Allah aşkına müsaade eder misiniz? (Bak, Allah’ın adını verdim.) 

 

İslam İşbirliği Teşkilatı

 

Yukarıda bahçe makasıyla Batı merkezli iki güzide uluslararası örgüte giriştik de çuvaldızı da kendimize batırmayalım mı? İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) neydi? Emekti (yok, emek olan ILO’ydu). 2004’te ilk kez genel sekreteri seçimle işbaşına gelmeden önce BM benzeri şekilde örgütlenen bu uluslararası örgütte Mısır veya Suudi Arabistan’ın etkinliği belirgin bir şekilde ön plandaydı. İİT’nin Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısındaki tutumunu hadi bir yana bırakalım da Yemen’de her ikisi de halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan ve siyasi rejimlerini İslam’a eşitleyen bir cumhuriyet ve bir monarşi olan İran ve Suudi Arabistan destekli bir vesayet savaşı karşısında ne yapabildi? Ha kınamaksa, ben daha güzelini yapıyorum her gün beddualarımda. 

 

Sözü özü, mevcut uluslararası sistem uluslararası örgütlere yüklediği tali rol nedeniyle bir önceki yazımda sivil toplum örgütleri için ifade ettiğim üzere pek de bir mecal bırakmıyor ki bir şey yapabilsinler. O yüzden yine Yunus Emre’nin dediğinden hareketle uluslararası örgütlerin ne varlığına sevinelim ne yokluğuna yerinelim. Yazımızın başında bahsettiğimiz Erbaş’ın şiirini bitirdiği gibi bitirmek gerekirse: Uluslararası örgütleri, söyleyin, nasıl kurtaralım?

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.