Umuda Yaslanmak ve Adıyaman

Yaklaşık sekiz ay aradan sonra gittiğim Adıyaman şehir merkezini fiziki açıdan biraz toparlanmış buldum. Bazı mahkemelik binalar dışında enkazlar kaldırılmış, yıkımlar gerçekleştirilmiş, hasar gören konutlar yenilenmiş veya yenileri yapılmış. Ancak depremin psikolojik etkileri konuştuğumuz herkese göre giderek daha ağır hissediliyor.

Adıyaman ve deprem denildiğinde en çok kullanılan kelimelerin başında ‘unutulmak’ geliyor. 6 Şubat depremlerinin yıl dönümünde bu duygu, gecenin karanlığında belki de şehrin tarihinde ilk kez geniş ve kitlesel bir yürüyüşte “sahipsiz memleket’ olarak dile gelmişti. Böyle hissedilecek yaşanmışlık da çoktu; nitekim resmî makamların deprem yaşanan iller listesinde ilk günde ismi geçmedi, ilk günlerde dışardan kurtarma ekipleri gelmedi. Bu duygu deprem öncesinde de yer eden bir durumdu. Nemrut’u ziyaret etmeye gelenlerin şehir merkezine uğramadan geçip gittiği bir şehir olarak değerlendirildi hep. Deprem sonrası notlarımda sıklıkla dile getirmiştim; Gaziantep-Maraş gibi şehirlerde sanayi gücü, Diyarbakır’da sivil örgütlülük, Hatay’da şehirle kurulan güçlü aidiyet bağları depremin ardından hem dikkate alınma hem de gündeme gelmede etki gücü olan konulardı. Adıyaman bunlara sahip olmadığı gibi, var olan potansiyelini de aile apartmanları geleneğiyle aynı evden çok sayıda kaybın yaşanmasıyla kullanabilme imkânı bulamadı.

 

Yaklaşık sekiz ay aradan sonra gittiğim Adıyaman şehir merkezini fiziki açıdan biraz toparlanmış buldum. Bazı mahkemelik binalar dışında enkazlar kaldırılmış, yıkımlar gerçekleştirilmiş, hasar gören konutlar yenilenmiş veya yenileri yapılmış. Şehrin dağlık kesiminde deprem konutları yükselmeye başlamış. Resmî açıklamalarda şimdiye kadar 3.000 civarında hak sahibine konut verildiği ve toplamda 41 bin hak sahibinin tamamına 2025 sonunda konutlarının teslim edileceği belirtiliyor. Ancak bunun büyük oranda mümkün olamayacağı görülüyor. O yüzden de şehirdeki barınma krizi, özellikle de konteyner kentlerde mahremiyet sorunları başta olmak üzere farklı şekilde deneyimlenmeye devam ediyor.

 

Fiziki olarak normalleşme hissedilse de depremin psikolojik etkileri konuştuğumuz herkese göre giderek daha ağır hissediliyor. Havaalanına indiğimde duyduğum ilk yorum olan ‘intiharların arttığı’, kaldığım süre boyunca da en çok duyduğum sorun oluyor. Gençlerin, çocukların intiharlarının kulaktan kulağa yayılması, zaten travmatik olan herkesi daha da derinden etkiliyor. Psikososyal desteklerin artırılmasının yanı sıra başta gençler olmak üzere istihdamdan sosyalleşme alanlarına ivedi ve bütüncül çözümlerin hayata geçirilmesi bu yönüyle hayatiyet taşıyor.

 

“Bana Umutlarımı Geri Ver”

 

Enkazdan arındırılmış sokak arasındaki bu duvar yazısı ile karşılaştım. Dayanışma İnsanları Derneği’nin Adıyaman Gençlerinin Deprem Sonrası İhtiyaçları araştırmasının başlığı da “Bir Umut Arıyoruz”. Tesadüf değil aslında umuda yaslanma ihtiyacı. Normalleşmeye, aynı ağır kaderle tekrar tekrar karşılaşmama isteğine olan özlem belki de. Bu yönüyle bakınca Adıyaman’da özellikle de sivil toplumun ana misyonlarından olan ‘aktif vatandaşlığı harekete geçirmeyle çok örtüşen bir hareketlilik de yaşanıyor. Adıyaman Sivil Toplumu Anlatıyor kitabı bu değişimi anlatıyor. Depremin hemen ardından farklı şehir ve alanlardan Adıyaman’a gelen ve burada yerelden katılımlarla güçlü bir dayanışma ağının oluşmasını sağlayan Adıyaman Sivil Toplum Dayanışma Grubu ile şehirde deprem anı ve sonrasında yaşananların kaydı tutulmuş kitapla. Kitabın yazarlarından Asuman Şahin, süreci şöyle anlatıyor: “Şunu söyleyebiliriz ki öncesinde sivil toplum hareketliliği bulunmayan bir şehirde depremle birlikte yüzlerce kurum çalışma yürüttü, kimisi projesi bittiği için gitti ancak geri dönmenin ve tekrar sahada çalışmanın yollarını arıyor. İnsani yardım ve hak temelli çalışan sivil örgütleri aynı paydada buluşturabildik mesela, iki grup da birbirinin dilini anlamazken kavramlarda uzlaştılar, birbirlerini ve çalışma alanlarını tanıdılar, birbirlerine yönlendirme yaptılar. Adıyaman’da kurum isimleriyle çalışılmadı aslında, tek bir sivil hareket gibi çalışıldı ve herkes ihtiyacı, tutabildiği ucundan tutup karşılamak için çabaladı. Bu hepimiz için şaşırtıcı ve oldukça etkileyici oldu, hep ‘bir şehrin kaderini değiştirmeye niyetliyiz’ derdik, çok iyi bir sivil örgütlenme ve koordinasyon örneğini sivil alana katma şansımız oldu. Adıyaman’da tahminlerimizden daha ötesini bulduk diyebiliriz.”

 

Deprem sonrasında arama-kurtarma derneklerinin yanında birçok yeni gönüllü kuruluşun oluştuğunu görmekten ise ayrıca mutlu oldum. 

 

Şehrin kaderini değiştirmek için elini taşın altına koyan bir kurum da Dayanışma İnsanları Derneği. Sahada yürüttükleri çalışmaların yanı sıra gençlerin sorunlarının dikkate alınması için yukarıda bahsettiğim kapsamlı raporu hazırlamışlar ve çözüm önerilerini dile getirmişler. Gençler, unutulma halini ‘ayrımcılık’ üzerinden değerlendiriyor. İhtiyaçlar arasında barınma, psikolojik destek, sosyalleşme alanları, istihdam, eğitim gibi temel konular var. Ve bu alanlarda yaşanan sorunlar gençlerin gelecekle ilgili öngörülerinde şehri terk etme isteğinin yüksekliğine sebep oluyor. O yüzden gerekli mekanizmaların kurulması, sosyal politikaların artırılması hayatiyet teşkil ediyor. Şehirden ayrılmak isteyenlerin oranı yüzde 60 civarında. Kısacası, Dayanışma İnsanları, Adıyaman’da gençler başta olmak üzere sorunları anlamak ve yol haritası oluşturmak konusunda üstüne düşeni çok başarılı bir şekilde yerine getirmiş. Bundan sonrası hem onları hem de diğer sivil oluşumları dikkate alıp gerekli politikaları hayata geçirecek kamu aklında.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.