Vahşi Servet Transferi ve Piyasasızlaştırma Yılı
1994 ve 2001 yılı denince nasıl aklımıza kriz ve yüksek enflasyon geliyorsa bence ileride 2022 de öyle anılacak. 2022, bu diğer iki tarih gibi yüksek enflasyon nedeniyle çalışma ve sözleşme barışının bozulduğu bir yıl olarak tarihe geçecek. Yaratılan vahşi servet transferi ve piyasasızlaştırma hikâyesi ise 2022’yi bu iki tarihten daha olumsuz hatırlamamıza neden olacak.
Perspektif editörleri yılın son yazısında ekonomide 2022’nin değerlendirmesini yapmamı rica ettiler. Yazılarımın okunmasını sağlayanın ilgi çekici başlıklar olduğunu bildiğim için 2022’yi “Vahşi Servet Transferi ve Piyasasızlaştırma Yılı” olarak adlandırdım. Bu yazıda sizlere, bana göre 2022’nin ileride hafızalarda kalacak önemli gelişmelerini özetlemeye çalıştım.
Enflasyon
2022, enflasyonda rekor yılıydı. TÜİK’in 3 Kasım’da yüzde 85,5 olarak açıkladığı yıllık enflasyon 24 yıldan bu yana yaşadığımız en yüksek enflasyondu. Aynı şekilde Temmuz ayında yüzde 157,7’ye çıkan üretici enflasyonu da açıklandığı tarihten bu yana serinin rekoru oldu. Yine de hakkını teslim etmek lazım, Tansu Çiller hükümetinin 1994’te imza attığı aynı anda üç haneli toptan ve tüketici enflasyonu yaratma rekoru kırılamadı.
TÜİK enflasyon verilerinde inandırıcılık sorunu artarak devam etti. 2022 yılında bu endişeleri destekleyense uzun yıllardır aralarındaki sapma yüzde 5’i pek geçmeyen İTO ile TÜİK enflasyonu arasındaki farkın yüzde 20’yi aşması oldu.
Gıda enflasyonu ile manşet enflasyon arasındaki makas da açıldı. Kasım sonunda oluşan yıllık yüzde 102,55 gıda enflasyonu nedeniyle manşet enflasyonun ücret artışlarında referans olma özelliği ortadan kalktı. Nitekim asgari ücrete yapılan artışın yıllık bazda yüzde 100 olmasında gıda enflasyonunun üç haneye çıkmasının etkisi büyük oldu.
Orta Sınıf ve Konut Meselesi
2022 yılında kaybedenler listesinin başında orta sınıf yer aldı. Uygulanan para politikası ve negatif reel faizler nedeniyle konut kiraları ve fiyatları bir yılda neredeyse üçe katlandı. Kira artışlarının kanunen yüzde 25 ile sınırlandırılması da birçok anlaşmazlığa yol açtı. Bir yanda mahkemeler tahliye ve tespit davalarıyla dolup taşarken öte yanda istenmeyen birçok adli olay meydana geldi.
Son BETAM araştırmasına göre Türkiye’de son bir yılda konut fiyatları yüzde 174 arttı. Artış oranları üç haneye çıkınca kafa karışıklığına yol açması da kaçınılmaz. Bu artış oranı Türkiye genelinde geçen yıl bu zamanlar 300 bin TL’ye satılan konutun bugün 822 bin TL olduğunu gösteriyor. Artış oranı İstanbul’da yüzde 190, Antalya’da yüzde 197, Mersin’de yüzde 210 oldu. Enflasyondan arındırılmış reel değişime bakınca da 2017 Eylül’e göre İstanbul’da konut fiyatları enflasyonun yüzde 88 üzerinde oluştu. Oysa orta sınıfa dahil birçok çalışanın maaş ve ücretleri enflasyon kadar artmadı. Artmış olanların ise, akaryakıt, gıda, elektrik, doğalgaz gibi manşet enflasyondan çok daha hızlı artan harcamaları nedeniyle tasarruf etme şansları ortadan kalktı. Tüm bunlara rağmen yeni fiyatlara razı olup bir miktar birikimi olanlar da konut kredisine ulaşamaz hale geldi. Bugün aylık yüzde 1,30 ile kamu bankalarının verdiği konut kredisi tutarı 250 bin TL ile sınırlı. Bu tutar İstanbul’da ortalama bir konutun ancak 11 metrekaresini finanse edebiliyor. Özel bankalara başvuranlar ise yıllık yüzde 30’u aşan bir maliyete katlanmak zorunda.
Kiralarda da benzer bir durum ortaya çıktı. Ancak bazı şehirlerde yabancı talebinin de etkisiyle çok hızlı artışlar görüldü. Son bir yılda Türkiye genelinde kiralar yüzde 168 artarken, İstanbul’da yüzde 148, Antalya’da yüzde 302, Trabzon’da yüzde 208 arttı. 2017 Eylül’e göre kiralar Türkiye’de reel olarak enflasyonun yüzde 47 üstünde seyrediyor. Konut ve kira fiyatlarındaki artış 2022’de muhtemelen enflasyonla beraber en çok konuşulan konu oldu.
Negatif Reel Faiz ve Süper Kârlar
2022 yılında uygulanan para politikası dünyadaki en derin negatif faizin oluşmasına yol açtı. Tasarruflarını Türk lirasında değerlendirenler bir yılda reel olarak tasarruflarının yüzde 40’ını kredi kullananlara hediye ettiler. Yılın ilk yarısında krediye ulaşıp hammadde veya dövize endeksli bir mal almayı becerebilen şirketler ise neredeyse kullandıkları kredi miktarı kadar kâr elde ettiler. Yılın ikinci yarısında kredi kullanım koşulları sıkılaşsa da getirilen faiz tavanı nedeniyle fırsat penceresi çok daha genişledi. Ancak bu pencere “seçici” kredi politikaları nedeniyle artık “seçkin” şirketler için açık. Tüketici kredisinde ise hâlâ yüzde 40’a varan faizler var. Şirketler açısından yüksek enflasyonun ucuz kredi ve ucuz işgücü ile birleştiği 2022, “süper” kârların ortaya çıktığı bir yıl oldu.
Bankalar açısından ise enflasyona endeksli tahvillerden elde ettikleri gelirler ve düşen TCMB faizi nedeniyle kârların adeta patladığı bir yıl yaşandı.
Ancak bankalar, ihracatçılar ve sanayiciler için TL’deki reel değerlenme, seçici kredi politikaları, düzenleme baskıları ve artan ücretler nedeniyle 2023 şimdilik o kadar parlak görünmüyor.
KKM
2021 sonunda çıkan krizi yatıştırmak için ilan edilen KKM yıl boyunca en çok tartışma yaratan uygulama oldu. KKM’ye rağmen TL yılın ilk yarısında hızla değer kaybetmeye devam etti. Hazine, KKM sahiplerine aktarılan tutarı gönüllü olmasa da açıklamak zorunda kaldı. TCMB ise aktardığı tutarı milletin hesap sormak için yetki verdiği Meclis’ten bile sakladı. TCMB yıl sonu raporunda bu tutarı öğrenebilirsek, 2022 yılında kamu kaynaklarından en az 200 milyar TL nakit tutarın aktarıldığını göreceğiz. Tarım desteklerinin dört-beş katı büyüklüğünde bu aktarım son aylarda yavaşlasa da KKM bütçe üzerinde hesapsız bir risk içermeye 2023’te de devam edecek. Önümüzdeki yıl kamu maliyesinin bu hesapsız risk nedeniyle gündemde yer alması muhtemel.
Ödemeler Dengesi Krizinden Dönüş
2021 sonunda oluşan kur krizi, yılın ilk yarısında büyük bir enflasyon şokuna neden oldu. Ukrayna-Rusya savaşının enerji ve gıda fiyatlarını tetiklemesiyle uygulanan yanlış para politikası birleşince yaz başında aynı 2018/2019 ve 2021’de olduğu gibi yine bir ödemeler dengesi krizinin ucuna geldik. Risk primlerinin 900 baz puana yükselmesiyle borç döndürülebilirliği konuşulmaya başlandı. Ancak yılın ikinci yarısında bu risk oldukça azaldı. Bunda üç gelişmenin önemli etkisi vardı.
İlki, kredi büyümesinin alınan çeşitli önlemlerle durdurulması oldu. Bu önlemler büyüme hızının yavaşlamasına ve döviz talebinin azalmasına yardımcı oldu. TCMB yılın ilk yarısında ihracatçılardan satın aldığı dövizden daha fazlasını satmasına rağmen döviz talebini karşılamaya yetişemiyordu. Son aylarda ise aylık 8 milyar civarındaki bu tutar talebi karşılamaya yeterli olmaya başladı.
Ödemeler dengesi krizini öteleyen ikinci gelişme ise başta Rusya, BAE ve Suudi Arabistan olmak üzere siyasi içeriği belli olmayan anlaşmalarla 30 milyar dolar üzerinde bir döviz girişiydi. Üçüncüsü de özellikle son iki ayda gelişmiş ülke merkez bankalarının aldığı kararların enflasyonla mücadelede işe yarayacağı beklentisi ile gelişen ülke piyasalarının düzelmesi oldu.
Piyasasızlaştırma
Döviz talebini azaltmak için kredi genişlemesini durdurmak tek başına yeterli olmadı. Ekonomi yönetiminin “makro ihtiyati” dediği, benimse “piyasasızlaştırma” diye adlandırdığım önlemler devreye alındı. Bankacılık sistemine ve şirketlere resmi ve gayri resmi yükümlülükler ve kısıtlamalar getirildi. Böylece daha önce kendi dinamikleri içinde zor da olsa işlem gören birçok piyasa işlemez hale getirildi. Bugün itibarıyla artık sağlıklı çalışan bir döviz, tahvil, mevduat ve kredi piyasasının olduğunu söylemek mümkün değil. Kendi ayakları üstünde kalabilen tek piyasa olan İstanbul Borsası ise yaz aylarında bir manipülasyon ile sarsıldı.
1994 ve 2001 yılı denince nasıl aklımıza kriz ve yüksek enflasyon geliyorsa bence ileride 2022 de öyle anılacak. 2022, bu diğer iki tarih gibi yüksek enflasyon nedeniyle çalışma ve sözleşme barışının bozulduğu bir yıl olarak tarihe geçecek. Yaratılan vahşi servet transferi ve piyasasızlaştırma hikâyesi ise 2022’yi bu iki tarihten daha olumsuz hatırlamamıza neden olacak.