Vefatının Yedinci Yılında Akif Emre
23 Mayıs 2017’de vefat eden Akif Emre, medyada yeni bir dil inşa etme çabası içerisinde oldu hep. Bu çerçevede çalışmalarında daima bağımsız ve eleştirel bir duruş sergiledi, yerel haberciliğe uluslararası bir perspektif getirdi. Çok yönlü bir gazetecilik örneği sundu.

Akif Emre vefat edeli yedi yıl olmuş. Medyanın hem çok cesur hem de ilkeli ve adil bir kalemi olarak gazeteciliğe önemli katkılarda bulunan Emre, şimdilerde Büyüyenay Yayınları tarafından peyderpey yayınlanan kitapları ile zaman zaman gündeme gelse de aslında yazılarıyla Türkiye’de birçok kimsenin gönlüne dokunmuş birisi. Onu hiç tanımamış, okumamış kimseler bile her yıl ramazan ayı başlarken en çok paylaşılan/okunan makalelerden olan “Paradigmaya Kafa Tutan Simitçi” yazısını hatırlayacaklardır.
Türkiye’de son yıllarda gazetecilik alanında, özellikle özgünlük ve bağımsızlık konusunda sıkıntılar olduğunu medyayı az çok takip eden herkesin fark ettiği kanaatindeyim. Emre, bu sorunu yıllar evvel görmüş ve medya alanında yaptığı yatırımlarla yeni bir medya dili oluşturmanın gayreti içerisine girmişti. Yöneliş Yayınları yöneticiliği ile başladığı yayıncılık hayatını Kanal 7 dış haberler servisinde devam ettirmiş, ardından Yeni Şafak’ın kuruluşunda yer almıştı. Bir dönem Klasik ve Küre Yayınları’nda, bir süre de Yeni Şafak’ta genel yayın yönetmenliği yapan Emre, vefatına kadar Yeni Şafak’ta köşe yazlığını devam ettirmiştir.
Emre’nin son 10 yılı ise Türk medyasına en çok katkı yaptığı dönem oldu. Bu dönemde genel yayın yönetmenliği yaptığı Dünya Bülteni haber sitesinde internet haberciliğine yeni bir soluk getirmiş, Türkiye’deki ilk haber sitelerinden biri olması dolayısıyla da bu konuda ciddi bir kurucu önderlik teşkil etmiştir. Mayıs 2017’de başlattığı Haberiyat projesiyle hem internet haberciliği hem de görsel içerik alanında yeni bir açılım getirmeyi planlamıştı ancak ömrü vefa etmedi. 23 Mayıs 2017’de vefat etmesiyle bu proje henüz başlamışken sona erdi.
Daha çok dış haberler alanında ön plana çıksa da Emre, köşe yazılarında iç politika meselelerine de sıklıkla değinmekte ve bu alanda yaptığı derinlemesine analizlerle gündemin anlaşılmasına ciddi katkılar sunmaktaydı. Gazeteciliği inancından ve insani duyarlılıklarından temel alan bazı ilkelere oturtan Emre, hem yönettiği yayın organlarındaki haberlerde hem de köşe yazılarında bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalıyordu. Konjonktüre ve gündelik meselelere göre yönünü değiştirmez, hiçbir şartta ilkelerinden taviz vermezdi.
Muhalif Bir Yazar
Emre, muhalif bir yazar olarak ön plana çıktı hep. İnançlarına ve ilkelerine uymayan her şeye muhalefet etti. Ancak bu muhalefeti şahıslara değil, eylemlere ve söylemlere yaparak hiçbir zaman kırıcı olmadı. Emre, medyada yeni bir dil kurmanın peşindeydi hep. Öğretilmiş ve ezberletilmiş kalıpları reddederek özgün olmayı, olaylara dayatılan zaviyeden değil hakikatin penceresinden bakmayı tercih etti hep. Onun için sık sık dile getirilen “yazıları anlaşılmıyor” eleştirisinin sebebi de buydu. Zira o yukarıda da değinildiği gibi eleştirilerini doğrudan insanlara değil, eylemlere ve düşüncelere yapardı. Örnek vermek gerekirse vefatından bir ay önce (22 Nisan 2017) yazdığı “Ne söylediği önemli” başlıklı yazısında İslamcılığın ve İslamcıların tasfiye edilmesi gerektiğini savunan kişilerin söylemlerini esaslı bir şekilde eleştirirken bu söylemi ifade edenlerden hiç bahsetmemiştir. Yani kişilere değil, eyleme ve fikre karşı çıkarak yazdıklarını “günlük” olmaktan kurtarmış, belli ilkeler üzerine oturtarak daima okunabilir olmasını ve güncel kalmasını sağlamıştır.
Bir başka yazısında, 23 Şubat 2017 tarihli “Bir fotoğraf karesinden taşanlar” başlıklı makalesinde İsrail’in savaş suçlusu eski bakanlarından Tzipi Livni ile selfie çeken bir bakanı eleştirirken yine isim vermeyerek fotoğrafın ideolojisi ve görme biçimleri üzerinden esaslı eleştiriler yöneltmiştir. Bu durum Emre’nin hem iktidara hem de muhalefete yönelik eleştirilerinde öne çıkarken onun adaletli ve hakkaniyetli bir gazetecilik örneği ortaya koyduğunu göstermektedir.
Emre, yazılarında ve gazetecilik serüveninde her zaman yüzeysel olmaktan kaçınmış, olayları arka planıyla vererek okuyucuyu derinlemesine bilgilendirmeyi önemsemiştir. Gazetecilikte bugün artık pek dikkate alınmayan fikri takip konusu onun anlayışında olmazsa olmaz ilkelerden birisiydi. Dünya Bülteni’nde hayata geçirdiği Dünya Bülteni Araştırma Masası (DÜBAM) projesi ile bu alanda ciddi çalışmaların yapılmasına vesile olmuş, hem basılı hem de dijital yüzlerce dosya-haber oluşturmuştur.
Medya Dili
Emre, medyada kullanılan dilin sığ ve basit olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Yazılarında ve belgesellerinde derin analizlere yer vererek, dili karmaşık meseleleri açıklamada bir araç olarak kullanmıştır. Bu yaklaşım, okuyucuların ve izleyicilerin konuları daha derin ve anlamlı bir biçimde ele almalarını sağlamıştır.
Akif Emre gazeteciliğinin en önemli ilkelerinden birisi de hassasiyettir. Daha çok okunma ve “tık alma” uğruna popülist söylemlere yanaşmamış, bu konuda da daima ilkeli davranmıştır. Haberlerde ceset görseli kullanılmasına daima karşı çıkmıştır. Yönettiği Dünya Bülteni, cesedi Akdeniz kıyısına vuran Aylan Bebek’le ilgili haber yaparken görsel kullanmak yerine siyah zemine Osman Sarı’nın “Uygarlık vermişsiniz geri alın” şiirinde yer alan aşağıdaki kısmı yazarak manşet hazırlamıştı:
“Çağlar boyunca dost ve bir kaldıklarımız
Deniz dalgaları döğerse nasıl
Ölü ve kaygısız kıyıları
Öylece kıyınıza vurduk gövdemizi
Sularını yara yara Akdenizin”
Emre’nin medyada kullandığı dil öğretici unsurlar taşısa da sıkıcı bir didaktik dil değildir; aksine zengin öğeler taşıyan sıcak bir üsluba sahiptir. Yazılarında okuyuculara yeni bilgiler sunmuş ve onların ufkunu genişletmeyi amaçlamıştır. Medyada kullanılan dilin sadece haber verme işlevi değil, aynı zamanda eğitici ve öğretici bir işlevi de olduğunu önemsemiştir. Hem yönettiği sitelerde yer alan haberlerde hem de yazılarında İslami ve insani duyarlılıkları daima önceleyen Emre, daima sorumluluk bilinciyle hareket etmiş ve bu doğrultuda gazetecilik ahlakına uygun bir dil kullanmıştır. Özellikle insan hakları, adalet ve toplumsal vicdan konularında hassas davranmıştır. Gerek yaşarken gerekse vefatından sonra kendisiyle ilgili yazılan hiçbir yazıda bu konuda en ufak bir suçlama yer almamaktadır. Bu da bir gazeteci için kıymetli bir şey olsa gerek.
Emre, medyada kullanılan dilin evrensel değerleri ve yerel kültürel öğeleri harmanlaması gerektiğini savunmuştur. Yazılarında ve konuşmalarında küresel meseleleri yerel perspektifle birleştirmiş ve bu şekilde daha geniş bir bakış açısı sunmuştur. Hamasi söylemlerden de uzak duran Emre, hamaset yapılmasını eleştirerek nostaljiye değil, tarih bilincine sahip olunması gerektiğini ifade etmiştir. Emre, tarih bilincinin oluşmaması halinde Yahya Kemal’in ifadesiyle ‘bozgunda fetih düşü’ görüleceğini söylemiştir.
Medyada farklı seslere karşı hoşgörülü olması gerektiğini savunan Emre, muhalif seslere yönelik gelişen tahammülsüzlükten de şikâyetçiydi. Bir yazısında bunu şu satırlarla dile getirmişti:
“Modern siyaset düşüncesinde siyasal muhalefeti kültürümüze yabancı bulanlar kendi kültürlerinin gereklerine ne kadar tahammül edebiliyor? Toplumsal çürüme, yozlaşma karşısında ses çıkarmayı modern anlamda anarşizmle itham etmeyi işlevsel bulanlar karşısında ıslah ediciler, emr-i bil maruf yapanlar baş tacı mı ediliyor? Siyasal muhalefeti yıkıcılık, değerlere karşı tahripkârlıkla suçlayanlar kötülükten nehyetme niyetinde olanlara hangi gözle bakıyor?” (Yeni Şafak, 01.12.2016).
Emre, medyada yeni bir dil inşa etme çabası içerisinde oldu hep. Bu çerçevede çalışmalarında daima bağımsız ve eleştirel bir duruş sergiledi, yerel haberciliğe uluslararası bir perspektif getirdi. Çok yönlü bir gazetecilik örneği sundu. Bir yandan İslam dünyasının temel meselelerini gündeme getirdi ve çözüm önerilerinde bulundu; işgal, zulüm ve haksızlıklara karşı durdu. Bir yandan da kültür ve medeniyet mirasının korunması için çabaladı. Selçuklu, Osmanlı ve İslam medeniyetine ait eserlerin korunması ve anlaşılmasına, özellikle İstanbul’un tarihi dokusunun korunmasına yönelik duyarlılığı ve yazıları ile öne çıktı.
Türkiye’de özellikle genç gazetecilerin ondan öğreneceği çok şey var. Akif Emre’nin medyada bıraktığı boşluğu doldurmaya bugün ne çok ihtiyacımız var…

HAMİT KARDAŞ
