Vesayet ile Veraset Sarkacında CHP Kurultayı
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nı, esas olarak, bir sonraki kurultayda Kılıçdaroğlu’nun mirasını devralmak isteyen “verasetçiler” ile İmamoğlu’nun CHP örgütleri üzerindeki gücünü kabul eden “vesayetçiler” arasında yaşanan bir yarış olarak kabul edebiliriz.
Mağlup muhalefet blokundan 14-28 Mayıs seçimlerinden geriye hayal kırıklığına sürüklenen bir CHP, haklı çıktığını iddia eden bir İYİ Parti, yorgun düşmüş bir HDP ile niceliksel olarak büyürken siyasal alanı daralan DEVA, Gelecek ve Saadet partileri kaldı.
CHP açısından çok yönlü bir güven kaybı söz konusu.
Seçim öncesinde köpürtülen “kazanamayacak aday” tartışmasında da CHP’nin eski genel başkanının “sırtındaki hançerlerde” görünen güven kaybının adresi İYİ Parti. Seçim sonuçlarının ardından CHP içindeki tartışmaların odağına oturtulan 35 milletvekili tartışmasında cisimleşen güven kaybının adresi muhafazakâr muhalefet, yani DEVA, Gelecek ve Saadet partileri. Seçimin iki turu arasında Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’la imzalanan gizli protokolle oluşan güven kaybının adresi HDP. 29 Mayıs sabahında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun çıkışıyla fitili ateşlenen, ardından dönemin CHP Grup Başkanı Özgür Özel’e ihale edilen değişim çıkışındaki güven kaybının adresi ise adayın ta kendisi, yani Kemal Kılıçdaroğlu.
İttifakların güvensizliğe ve öngörülemezliğe gömüldüğü böylesi bir tabloda, ana muhalefetin önündeki en can alıcı soru kuşkusuz 9 ay sonra yapılacak yerel seçimlerdi.
Muhalefetin akıbetini belirleyecek iki belirleyici faktör de yerel seçimlere nasıl bir ittifak kurgusuyla gidileceği ve yerel seçimlerden nasıl bir sonuç elde edileceğiydi.
Muhalefetin ittifak kurgusunun nasıl olacağı ve seçim motivasyonu ile 29 Mayıs sabahı İmamoğlu liderliğinde CHP içinde başlatılan değişim sancıları birbiriyle göbekten bağlıydı.
İşte CHP’nin 38. Olağan Kurultayı’nın CHP’yi aşan anlamı tam da burada yatıyordu.
Bu kurultayı, CHP’nin kurultaylar ve parti içi tartışmalar tarihinden farklı bir yere oturtmak gerekiyor. Çünkü kurultay, adaylar arasında politik farklılıkların ve ideolojik ayrışmaların ön plana çıkmadığı bir atmosferde gerçekleşti.
Kurultayı, esas olarak, bir sonraki kurultayda Kılıçdaroğlu’nun mirasını devralmak isteyen “verasetçiler” ile İmamoğlu’nun CHP örgütleri üzerindeki gücünü kabul eden “vesayetçiler” arasında yaşanan bir yarış olarak kabul edebiliriz.
Karşı-Değişim mi, Tamamlayıcılık mı?
Bununla beraber değişimcilerin, güçlü bir politik içeriğe sahip olmasa bile kurultay sürecinde öne çıkardığı bazı argümanlar; DEVA, Gelecek, Saadet Partili 35 milletvekilinin CHP listelerinden seçilmesi, CHP’ye dışarıdan gelen danışmanların partideki görünürlük ve etkilerinin artması ile partinin “öze dönüşe” ihtiyacı olduğu vurgusuydu.
Özel’in konuşmalarının ana aksını şekillendiren bu üç saptama, muhafazakâr partilerle olan ittifakı itibarsızlaştırırken, CHP’nin çeperlerini genişletme siyasetinin bir formülü olarak bulunan danışman atamalarını da mahkûm ediyordu.
Özel’in bu iki meseleyi “öze dönüş” vurgusuyla beraber ele alması, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği 2010 yılından bu yana partiyi farklı kesimlere açarak sürdürdüğü değişime yönelik “karşı-değişim” mi hedeflediğine dair soru işaretlerini güncel tutuyordu.
Bu tartışmalara ve söylemlere çok büyük anlam yüklemeyip, bunları CHP içine ve genel başkan değişikliği sağlamak adına delegelere propaganda mahiyetinde söylenmiş sözler olarak kabul edebiliriz.
Bu tartışmada, Medyascope TV’deki bir programda Mesut Yeğen’in işaret ettiği gibi, CHP’nin bir paradigma değişikliğinden ziyade onu ilerletecek ve tamamlayacak yeni yüzlerle yoluna devam edeceğini varsaymak gerekir. Eğer öyleyse, Kılıçdaroğlu’nun yapmak isteyip yapamadıklarını yapabilecek, Kılıçdaroğlu’nun açtığı yolu genişletme niyetindeki yeni aktörlerle karşı karşıyayız. Bu durumda yanıtını bekleyen soru, Özgür Özel’in bu becerilere ve temsile uygun bir profil olup olmadığıdır.
Bir diğer soru, CHP’nin ittifaklardan ziyade farklı kesimlere kendi kimliğiyle açılabilme kapasitesinin yeni CHP yönetimiyle mümkün olup olmadığıdır. Bugün itibarıyla, Özgür Özel’in CHP tabanı dışındaki farklı toplumsal kesimlerle Kılıçdaroğlu’ndan daha kapsayıcı ve kucaklayıcı bir profili temsil etmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Pek tabii CHP genel başkanlığındaki yolculuğunda yaşayacağı öğrenme süreçleri kendisi için yeni bir profil inşasının da imkânı olabilir.
Bu profile Özgür Özel’den ziyade değişimin lideri olarak tarif edilen İmamoğlu’nun daha fazla uyduğu ve değişimin de bu eksende olduğu cevapları verilebilir. Bu durumda da yeni bir soru açığa çıkar: İmamoğlu üzerinden inşa edilen ancak Özel tarafından temsil edilen bu vesayet ilişkisinin yeni bir yolculuğa hazır olup olmadığı. Bu yolculuk Özel ile İmamoğlu ilişkisinin gelecekteki parametrelerini şekillendirecektir.
Yerel Seçimlere Giderken CHP
CHP’deki genel başkan değişikliğinin son seçimlerde hayal kırıklığına uğramış, siyasetten uzaklaşmış CHP tabanında bir miktar heyecan yarattığı kolaylıkla gözlemlenebilir. Ayrıca bu değişiklik özellikle İYİ Parti’yle ilişkileri onarabilir, bir seçim ittifakını daha mümkün kılabilir. Bu ittifakın gerçekleşmediği durumda da büyükşehirlerde İYİ Parti’ye kaçabilecek tepkisel oyları en aza indirebilir.
Ancak madalyonun diğer yüzü de var.
CHP’deki genel başkan değişikliğinin CHP’ye son dönemde oy vermiş veyahut yakınlaşmış, CHP’yi “oy verilebilir partiler” listesine almış Kürtlerde bir heyecan dalgası yarattığını söylemek fazla iyimserlik olur.
Yine bu değişikliğin Kılıçdaroğlu’nun muhafazakârlara açılımını, helalleşme politikalarını ve muhafazakâr partilerle iş birliğini izleyen, CHP’ye beklenen desteği vermese bile ilgisini artıran ve Cumhuriyet’in kurucu partisindeki değişimi eleştiri oklarını körelterek gözlemleyen muhafazakâr kesimlerde herhangi bir ilgiye mazhar olmadığını da söyleyebiliriz.
2019 yerel seçimlerinde CHP; Antalya, Mersin, Adana, İstanbul ve Ankara’yı İYİ Partilileri “ürkütmeyen”, HDP’lilerin de “onurunu incitmeyen” ittifak sinerjisiyle kazanmayı başarmıştı.
2019 seçimlerinin yarattığı bir aktör olan İmamoğlu’nun ve şimdiki CHP yönetiminin ilk büyük sınavı 31 Mart 2024’te yapılacak yerel seçimler olacak. Bu seçimlerde önceki yerel seçim başarısını tekrarlayamayan veyahut mevcudu koruyamayan değişimci kadronun bir büyük türbülansla karşılaşması olası görünüyor. Böyle bir durumda “Lider İstanbul’da, genel başkan Ankara’da” şeklinde tarif edilen ve vesayetle izah edilen mevcut CHP yönetiminin yeni krizlerle karşılaşacağını bugünden not düşmek gerekiyor.
İYİ Parti ve HDP yönetimleriyle ittifak kuracak bir denklem yaratamasa bile hem şehirli milliyetçilerin hem de Kürt seçmenlerin oyunu alacak bir kompozisyon oluşturmak Özgür Özel’den ziyade Ekrem İmamoğlu’na düşüyor. Bu kompozisyonu oluşturmaktaki başarısı aynı zamanda en büyük vaadi seçim kazandırmak olan İmamoğlu’nun siyasal kaderini ve CHP’deki mevcut yönetimin sürdürülebilirliğini belirleyecektir. 31 Mart 2024 akşamı değişime rağmen ortaya çıkacak bir yenilgi, CHP içinde yeni bir rekabete alan açabilir. Bu durumda verasetçilerin hayaleti kapıda belirebilir.
1 Nisan’la beraber spotlar, Ekrem İmamoğlu kadar, bugün parti içi muhalefetin ve genel merkez yönetimine karşı çıkardığı anahtar liste sonrası parti içi muhalefetin lideri olarak görünen Oğuz Kaan Salıcı’nın da üzerinde olabilir.