Yabancılar Afganistan’dan Uzak Dursun!
ABD ve Britanya’nın geri çekilmesi paniğe yol açtı ancak gerçek şu ki çözmeye çalıştıkları sorunu daha beter hale getirdiler. Afganların gerçekten ihtiyaç duyduğu şey herkesin onları rahat bırakması.
Arkadaşlarım Başkan Biden’ı birliklerini Afganistan’dan çekme konusunda fikrini değiştirmeye çağıran imza kampanyalarına destek vermemi isteyip duruyor. Aslında hepsi ABD’nin sonsuza kadar bu ülkede kalmasının mümkün olmadığında hemfikir ama ayrılmanın sırası değil diyorlar: Taliban güçleniyor ve son 20 yılın sosyal kazanımları tehlikede.
Bu imza kampanyalarının hiçbirine katılmadım. Evet, Taliban korkunç suçlar işledi ve durmayacak. Ve evet, durdurulması gerek. Daha geçenlerde Afganistan’ın kuzeyinde bir bombalama sonucu ölen bir düzine sivili toprağa veren köylülerin bir videosunu gördüm. Bir kadın tüm ailesi yok edilmiş olduğu için ağlıyordu. Ne acı ki bu bomba devlet tarafından gönderilmiş bir drone ile atılmıştı.
Bu savaşta iki taraf da sivilleri öldürüyor. Bu çatışmayı durduracak ve barış getirecek herhangi bir imza metninin altına imzamı atardım. Dahası, bu savaş son bulduğunda Kabil’deki yönetimin galip gelmesini isterim. Umarım Afganlar her alanda sosyal ve maddi ilerlemelerine kaldıkları yerden devam ederler. Ama Afgan tarihinin, bu sürecin temel meselesi olmamasına şaşırdığım o çok aleni örüntüsünü unutmam da mümkün değil.
Kabil’deki yönetim, bir dış gücün ordusunun kontrolünde kaldığı sürece, bir bütün olarak Afganistan’da hâkimiyet sağlayamadı.
1839’da Britanya Afgan Kral Dost Muhammed’in yerine düşmanı Şah Şüca’yı getirdi. Şah Şüca’nın taht üzerinde ancak kendisi kadar bir hakkı vardıysa da Britanyalılar onu iktidara getirdiler. Bu yüzden ülke yanıp kül oldu. İki yıl sonra Kabil’de bulunan Britanyalı topluluğun tamamı buradan yaya olarak kaçmak zorunda kaldı, pek çoğu yolda öldü.
1878’de Britanya bir kez daha aynı şeyi denedi. Bu sefer Afgan hükümdar Şir Ali’yi devirdiler ve ülkeyi Şir Ali’nin oğlu Yakup aracılığıyla yönetmeye çalıştılar. Beklendiği üzere, Britanya’nın askeri üssü harap edildi, temsilcileri öldürüldü, ülke yanıp kül oldu. Britanya pes etmek ve ülkeyi, Afganlar arasındaki konumunu sağlama almak için ne yapması gerektiğini bilen güçlü bir adama Abdurahman’a bırakmak zorunda kaldı. Abdurrahman Britanya ve Rusya’yı Afganistan dışında tutmak için her iki ülke ile anlaşma yaptı.
1978’lere hızlı bir geçiş yaparsak, Sovyetler Afgan komünistlerin Afgan kraliyet ailesini devirmesine yardım etti ve kendi adamları Nur Muhammed Terakki’yi iktidara getirdi. Peki sonra ne oldu? Ülke yanıp kül oldu. Sovyetler komünistleri iktidarda tutmak için ülkeye 100,000 asker yolladı. Bu da sadece, yangının daha büyük bir şenlik ateşine dönmesine yaradı. Savaş, ta ki Sovyetler en nihayetinde ardında boşaltılmış bir ülke bırakıp gidene kadar, 10 yıl ülkeyi kasıp kavurdu.
Sonra sıra Amerikalılara geldi. Kabil’e tam olarak biçimlendirdikleri bir yönetim bıraktılar, ülkeyi yönetmesi için Hamid Karzai’yi seçtiler ve onu batı demokrasilerinde geçerli olan tüm meşruiyet göstergeleriyle bezediler: Anayasa, parlamento, seçimler. Karzai yönetiminde kız çocuklar okullara döndü, kadın hakları iyileştirildi, altyapı yenilendi, ilerleme sağlandı.
Bununla birlikte, geçmişte Afganistan’ı Afgan vekillerle idare etmeye çalışan tüm büyük güçlerle olduğu gibi, Kabil ülke genelinde meşruiyet sağlayamayacağını gösterdi. Köylerde demlenen direniş şehirlere yayıldı.
Kabil yönetiminin kırsaldaki güçlerle mücadelesini sekteye uğratan önemli bir dezavantajı vardı – iktidara gelmesine yardımcı olan yabancı askeri güçler. Bu nedenle de Taliban’ın tekelinde olan, Kabil’deki yönetimin Afgan olmadığı, bu hükümetin asıl amacının İslam’ın temelini çürütmek olan Amerikalı ve Avrupalıların temsilcileri ve kuklaları grubu olduğu anlatısına karşı koyacak bir anlatısı olmadı. Dronelar ve bombalar bu anlatıya engel olamadı, sadece bu anlatıyı besledi.
ABD ve NATO sonsuza dek Afganistan’da kalamaz tabii ama ayrılma zamanı geldi mi? Bu sorunun yanıtının evet olması gerek, yani eğer öne sürdüğüm gibi ABD ve NATO’nun Afganistan’daki varlığı çözmeleri beklenen sorunun kendisine yol açıyorsa.
Pek çok kişi Taliban’ın ABD yardımı olmadan Afganistan’ın nasıl olacağının sureti olduğunu varsayıyor. Oysa Amerika’nın askeri varlığı, en önemli tek gerçeği karartıyor olabilir: Taliban Afgan kültürünü temsil etmiyor. Bu ikisi bir bakıma birbirine yabancı iki güç.
40 yıl önceki Sovyet işgalinden önce Afganların önemli bir çoğunluğunun dinine son derece bağlı Müslümanlar olduğunu söylemek doğru olurdu. Afganlar arasındaki temel sorun İslami ya da İslami olmayan ayrımı değil, İslamın hangi biçiminin söz konusu olduğu sorunuydu: Kabil’inki gibi kentli, ilerici bir biçim mi yoksa köylerdeki muhafazakâr biçim mi? Bu tartışmaya dâhil olan Afganlar Sovyet işgalcilere karşı ayaklananlardı.
Taliban bu Afganlardan değildi. Taliban, Pakistan’ın mülteci kamplarında ortaya çıktı. Dünya görüşleri Pakistan’ın askeri istihbarat servisi unsurlarınca desteklenen dini eğitim veren okullarda şekillenmişti. Taliban olarak adlandıran, Arap dünyasından İslamcılar tarafından silahlandırılmışlardı. Bu İslamcıların bir kısmı artık ülkede ve kendilerine Taliban diyor. Batının askeri varlığı kalkarsa, yabancıların kendilerine kim olmaları gerektiğini söyleyip durmasını kabul etmeyi reddeden Afgan enerjisi, Taliban’ı yabancı bir güç olarak görmesini sağlayabilir.
Batının Afganistan’a demokrasi ve sosyal ilerleme getirme projesindeki en önemli ironi de şu: Afganların kendilerinin güçlü bir ilerici akımı var. Seküler değil İslamcı ama ilerici. Britanya’dan ayrılarak bağımsızlığını kazandıktan sonra ve Sovyetlerce işgal edilmeden önceki 60 yılda Afganistan’ı Afganlar yönetti. Bu süre zarfında Afgan yönetimi neleri başarmıştı? Afgan kadınları daha önce zorunlu olan burkalardan kurtarmıştı. Yürürlükte bir anayasası vardı. Gerçek yasama erkine sahip bir parlamento oluşturmuştu. Seçimler yapılıyordu. Ülke genelinde kız çocuklar için okullar inşa edilmişti. Karma eğitimi istiyordu. Kadınların Kabil Üniversitesi’nde eğitime erişiminin önünü açmıştı. Kadınlara tıp ve hukuk gibi alanlarda kamu istihdamı fırsatı sağlamıştı. Geri dönüp o döneme bakmak şaşırtıcı.
ABD ve Britanya çekilirken, ülke içeri girmeye can atan dış güçlerle çepeçevre sarılmış durumda: Pakistan, İran, Rusya, Hindistan, Çin. Bunlardan herhangi biri istediklerine ulaşmadan önce, uluslararası aktörlerin birbirlerini Afganistan’dan uzak tutmanın bir yolunu bulabilecekleri küresel bir konferans düzenlenmeli. Zira Afganların gerçekten ihtiyaç duyduğu şey herkesin kendilerini rahat bırakmasının sağlanması.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.