Yanıtı Olmayan Soru: Gazze’ye Gidecek Vicdan Gemisi Neden Haydarpaşa’da Kaldı?
100 küsur gün önce Haydarpaşa Limanı’nda tüm hazırlıklarımızı tamamladık. Geminin bayraklama işlemi yapıldı, güvenlik sertifikaları, teknik onayları alındı, mürettebatı, kumanyaları ve kısmi olarak da insani yardım yükü tamamen resmî ve legal bir şekilde yüklendi. Ve bu geminin uluslararası prosedürlere göre sadece 15 dakika içerisinde liman çıkış belgesi alması, liman işletmelerinin bir tane römorkör tahsis edip gemiyi 100 metre çekmesi ve oradan yoluna devam etmesi gerekiyordu…
Mülakat: Cihat Arpacık
Küresel düzenin sessizliğine karşı insanlığı kuşanan gemiler hazırlandı. Dünyanın dört bir yanından. Sadece kalplerini alarak gemilere bineceklerdi. Rotaları, “dünyanın vicdanının” ulaşamadığı bir çöldü. Merhametsizlik çölü. “Madem çağın insanı Gazze’yi görmüyor, biz insanlığın vicdanını denizin karşı kıyısına geçireceğiz. Madem insana insan lazım, karşı kıyıya insanı taşıyacağız” dediler. Dilleri, dinleri, renkleri, inanışları hatta inanmayışları bile birbirinden farklı insanlardı hepsi. Gazze’ye gitmeye hazırlanan bu filonun amiral gemisi olan Vicdan, yaklaşık üç aydır, bahane bile ileri sürülmeden İstanbul’da, Haydarpaşa Limanı’nda bekletiliyor. Geminin organizatörleri, pek kimse görmek istemese de limanda bir nöbet başlattı. Bu süre içinde İsrail’in ihtiva ettiği bütün anlamları bir ticari organizasyon olarak bünyesinde toplayan şirketin, ZİM’in gemileri Türk limanlarında görüldü. Herkes gözlerini limanlara çevirdi. Görmek istemeyenler bile baktı. Cep telefonlarının küçük ekranlarını daha çok doldurdu limanlar. Gazze’ye gitmek isteyen uluslararası filoya kaptanlık yapacak olan Vicdan Gemisi’nin sahibi Mavi Marmara Derneği. Derneğin başkanı İsmail Songür, 2010’daki Mavi Marmara saldırısında hayatını kaybeden aktivistlerden Cengiz Songür’ün oğlu. Nöbeti şimdi o sürdürüyor. Haydarpaşa Limanı’nda.
Liman nöbetiniz üçüncü aya yaklaşıyor. İnsanlar yavaş yavaş gözlerini limanlara da çevirmeye başladı. Böyle bir dip dalga oluştu. Nöbetten önceye dönmek istiyorum. Herkes Gazze’ye gemilerin kalkmasını beklerken filonun amiral gemisi neden İstanbul’da demirlemek zorunda kaldı?
Şu ayrımın bilinmesi gerekiyor: Filonun amiral gemisi olan Vicdan Gemisi Mavi Marmara Derneği’ne ait bir gemidir. Biz uluslararası bir koalisyonun parçası olarak sadece Türkiye’de değil, Norveç, İtalya ve İspanya’da da gemiler hazırladık. Bu gemi resmî olarak 163 yolcu kapasitesine sahip. Geminin küçük bir kısmı da insani yardım taşıyacak bir alanı barındırıyor. Bu gemi yabancı bayraklı bir gemi ve tamamen yolcusuz bir şekilde, sadece mürettebatıyla buradan çıkış yapacak. Diğer gemiler de aynı zamanda kendi ülkelerinden çıkarak İtalya açıklarında, Tiran Denizi’nde toplanacak. Ve buradan ortak bir Gazze misyonu ortaya çıkacaktı. Bununla alakalı 20’den farklı senaryomuz vardır. İlk gemimiz, Hanzala Gemisi, Norveç’ten hareket etti ve İsveç, Almanya, Portekiz, İspanya, Fransa ve İtalya gibi 22 farklı limanda farkındalık çalışması yaptı. Diğer gemilerimiz de aynı şekilde kendi hazırlıklarını tamamladı ve beklemeye başladılar. Burada bir parantez açmak istiyorum; 2010’dan sonra dünya genelinden 16 farklı filo Gazze’ye doğru hareket etti. Bunların hangisinden haberdar oldunuz?
Mavi Marmara’dan hemen sonraki filolardan haberim oldu…
Belki bir-iki tanesinden değil mi? Çünkü sizden bir parça yok. İrlandalılar, İspanyollar kendi başlarına yaptı; daha sonra Amerikan, Yunan ve İspanyollar bir araya gelip farklı bir şey yaptı. Akdeniz’den inen bu gemilerin bir kısmı İsrail tarafından ele geçirildi. Bunların arasında Gazze’ye ulaşan da oldu. Ama hiçbiri Türk medyasında asla konuşulmadı. Özellikle 2010 Mavi Marmara saldırısından sonra bunların hiçbiri basında yer bulmadı. Çünkü o gemilerde buraya dair hiçbir parça yoktu. 7 Ekim’den sonra Gazze’de soykırım başlayınca dünyanın her yerinden parlamenterleri, gazetecileri, doktorları, insani yardım çalışanlarını ve enkaz arama-kurtarma ekiplerini Akdeniz’e indirmemiz gerektiğini anladık. Eğer bu politik baskıyı dünya parlamentolarına yayabilirsek, İsrail’i ateşkese zorlayabiliriz diye düşündük. Gazze’de ateşkesi ilan ettiremediğimiz sürece bu ateş büyüyecek. Bunun için bundan 100 küsur gün önce Haydarpaşa Limanı’nda tüm hazırlıklarımızı tamamladık. Geminin bayraklama işlemi yapıldı, güvenlik sertifikaları, teknik onayları alındı, mürettebatı, kumanyaları ve kısmi olarak da insani yardım yükü tamamen resmî ve legal bir şekilde yüklendi. Ve bu geminin uluslararası prosedürlere göre sadece 15 dakika içerisinde liman çıkış belgesi alması, liman işletmelerinin bir tane römorkör tahsis edip gemiyi 100 metre çekmesi ve oradan yoluna devam etmesi gerekiyordu.
“DENETİM DE YAPMAYACAĞIZ, BU GEMİYİ DE ÇIKARTMAYACAĞIZ” DEDİLER
15 dakika nasıl üç aya çıktı?
Belge başvurusunda bulunduktan sonra iki gün boyunca haber gelmeyince geminin yetkilisi olarak liman başkanlığına gittim ve İstanbul Liman Müdürü’yle görüştüm. “Bu belgeyi neden vermiyorsunuz” diye sordum. Gemide denetleme yapacaklarını söylediler. Normalde Türkiye’nin bu gemiyi denetlemeye hakkı yok. Ama denetleme yapacaklarını duyunca sevindik. Çünkü aylardır hazırlanıyoruz ve bütün güvenlik ekipmanlarından sertifikalarına kadar, can yeleklerinden can sallarına kadar her şeyi uluslararası prosedürlere göre ayarladık. Avrupa limanlarında bize zorluk çıkaracaklarını, teknik konulardan bizi vurmaya çalışacaklarını biliyorduk. Bunun için her şeyi en ince ayrıntısına kadar ayarladık. Zannedersem Türkiye’de sertifikasyon ve prosedürel olarak en ideal gemilerden biri budur. Denetim yapılacağını duyunca bu nedenle sevindik. Birkaç gün sonra “Denetime gelmiyor musunuz” diye sorunca “Denetim de yapmayacağız bu gemiyi de çıkartmayacağız” dediler.
Limanı da aşan şeyler var o zaman…
Tabii. Bir dilekçe vererek geminin neden çıkamayacağına dair bize resmî olarak bir cevap vermelerini istedik. Arkadaşımız dilekçeyi vermek için limana gittiğinde “Siz provokatörsünüz. Dilekçenizi almayacağız” gibi hakaretlerle karşılaştı. Yetkili olarak ben gittim, aynı hakaretlerle ben de karşılaştım. Sonra beş avukat arkadaşımızla birlikte gittiğimizde mecburen dilekçeyi aldılar ama bir ay içinde cevap vermeleri gereken dilekçeye üç aydır yanıt vermediler. Bu süreçte Ulaştırma Bakanlığı dahil birçok yerle görüştük. Neden izin vermediklerini anlamaya çalıştık. Makul bir yanıt alamadık. Sonra daha alt kadrolardan yarım ağızla “Size bu işi yaptırmak istemiyorlar, devletin Filistin politikasının önüne geçeceğinden endişeliler” yanıtı aldık. Oysa bu uluslararası bir koalisyon. 52 ülkeden bir araya gelmiş insan var. “Başka bir çözüm yolunuz varsa söyleyin biz onu yapalım” dedik. Bize kötü desinler ama bu zulüm bitsin artık. Ama hep olmayan politikaları öne sürdüler. İlginç bir şekilde üzerimizde bir basın ablukası da var. Yani bu konuda ulusal medya sağ olsun haber girmemek için elinden geleni yapıyor. Velhasıl bu nöbet Gazze’ye gidecek Vicdan Gemisi’ne çıkış izni verilmediği için başlatıldı. 70 gün önce kendimizi liman kapısına zincirledik. İlk günler müdahale için uğraşıldı. İsterseniz bizi alın götürün. Nezarete koyun. Bıraktığınız zaman biz yine buraya geleceğiz ve limanları kapatacağız.
Bu süreçte tepkiler nasıl?
Bu süreç içinde çok kıymetli isimlerle irtibata geçtik. Birçok partiden destek açıklandı. Gelecek Partisi’nden, Saadet’ten, Yeniden Refah’tan, HÜDA PAR’dan, Anavatan Partisi’nden. İlim-irfan camiasından da bir sürü kıymetli isim geldi. Aktivistlerden gelen isimler oldu. Aynı dönemlerde Ayşenur Ezgi de Filistin’de şehit oldu. Ayşenur da Filo’ya gelmek isteyen isimlerden biriydi. Ayşenur şehit edildiğinde yanında bulunan Helen Hanım da çabalarımızla Türkiye’ye getirildi ve burada bir dava açıldı. Helen Hanım filoda yer almak isteyen isimlerden biri.
BU, HÜKÜMETE DEĞİL İSRAİL’E KARŞI BİR EYLEM
Sizin liman nöbetinizle eşzamanlı olarak birçok limanda özellikle ZİM gemilerine yönelik protestolar başlatıldı. Onun etkileşimi nasıl oldu?
Geldiğimiz noktada Türkiye’den insani yardım gemileri çıkamazken ZİM dediğimiz firmanın ki bu konuda uluslararası anlamda namlı bir firmadır, ticaretinin devam ettiğini gördü insanlar. ZİM’in ilk misyonu Avrupa limanlarından İsrailleri Filistin’e taşımaktır. Bu şirketin gemileri Türkiye’de özgürce dolaşabiliyor. Sadece Türkiye’den değil dünyanın birçok bölgesine sevkiyatta kullanılabiliyor ve İsrail bundan para kazanıyor. Hatta Anadolu Ajansı da A Haber de geçmişte Avustralya’da ZİM’e yönelik bir eylemi haberleştirmişti. O eylem de filo katılımcısı olan arkadaşlarımızca organize edilmişti. ZİM’e yönelik tepkilerin global bir hale gelmesi gerekiyordu ve bir boykot çalışması başladı. Ambarlı Limanı’ndan yüklenmek üzere olan birçok konteyner de halkımız tarafından durduruldu. Dil İskelesi Limanı’nda bu şekilde bazı eylemler yapıldı. Sonra Gebze Limanı’nda, daha sonra İzmir ve Mersin limanlarında da ZİM’e ait gemilerin transit ticarette kullanılması engellendi. Bu firma İsrail ile olan kirli bağlantıları nedeniyle Namibya hükümeti tarafından kovulmuş. Portekiz’de hakkında soruşturma açılmış. Dünyanın birçok yerinden kovulmuş ve bu bizim medyamızca da söylenmiş. Ama ZİM’e ait Kathrin Gemisi Haydarpaşa Limanı’na geldi ve oradan Gazze’ye gitmesine izin verilmeyen Vicdan Gemisi’nin 50 metre yanına yanaştı. Hâl böyle de olunca duyarsız kalmayan bazı insanlar, Anadolu Gençlik Derneği’nden arkadaşlar da o gemiye girip orada bir protesto gerçekleştirdiler. Bundan sonrası için de özellikle Türkiye ve dünyadaki sendikaların bu konuda harekete geçmesi için çalışıyoruz. Birçoğuyla irtibata geçiyoruz. Birçoğunun bu konuda daha vicdanlı davranmaya davet ediyoruz. Biz özellikle şunu söylüyoruz, “Bu hükümete karşı bir şey değil. Bu İsrail’e karşı olan bir eylem.” Çünkü resmî olarak Türkiye’nin ticareti bitse de transitlog ile dolaşan İsrail ürünlerine, konteynerlerine, gemilerine dair bir karar alınmış değil.
Türkiye, ticaretin Filistin Ekonomi Bakanlığı onayıyla yapıldığını belirtiyor ama…
Bu konuyu derinlemesine araştırdığımızda Filistin Ticaret Bakanlığı’nda bu işlerden sorumlu isimlerin de maalesef İsrail’e yakınlığıyla bilinen isimler olduğunu fark ettik. Bu da Filistin’le bir anda yüzde 32.000 oranında artan ticaretin de aslında çok masumane olmadığını gösteriyor. Asıl mesele Türkiye’nin bu anlamda beklentileri yükseltmiş olması. Bir ay kadar önce, Suudi Prensi Selman bir açıklama yaptı ve “Filistin benim meselem değil” dedi. “Filistin’e dair benden bir şey beklemeyin” diyor. Fakat burada seneler boyunca “Orası bizim kırmızı çizgimiz” dendi. “Bir gece ansızın gelebiliriz” dendi. “Bu gece ya Tel Aviv ya Gazze kazanır” dendi. “Ya Sisi ya da Binali” dendi. Çok üst perdeden konuşuldu ve bu da beklentileri yükseltti.
Kathrin Gemisi protestosundan sonra özellikle sosyal medyada protestocular provokatör hatta terörist olmakla, hatta İran lehine iş yapmakla suçlandı. Bu suçlamayı çok kolay şekilde yapabilen o habitat ABD’deki kampüs eylemlerine çok sıcak mesajlar verdi. Burada benzer bir eylem olduğunda ise o eylemi gerçekleştirenler düşmanlaştırılıyor. O suçlamaları gördüğünüzde bunu nasıl değerlendirdiniz?
Gazze bu çağın en büyük samimiyet testi oldu. Yahya Sinvar’ın bir açıklaması vardı; “Bu şehir bütün maskeleri düşürecek” diyordu. Öyle oldu. Sadece Türkiye için değil Arap coğrafyaları için de böyle oldu. Mısır medyasında daha önce Sisi’nin “Biz Filistin’e dair tüm yapılacakları yapıyoruz. Filistin, bizim kardeşimiz, canımız, ciğerimiz mesajları” yayınlanırdı. Ama aynı Sisi Gazze’yi de facto bir bölge olarak mecliste onaylattı. Aynı Sisi’nin, Gazze sınırındaki Refah’a sadece 48 km ötede bulunan Ariş’te sayısı 22 binleri bulan konteynerleri geçirmekten bile aciz olduğuna şahit olduk. Binlerce konteyner malzeme orada bekliyor. Aynı zamanda bu konuda çok büyük laflar eden Ürdün’ün bile politik olarak İsrail’e karşı bir şey yapamadığını, hatta Ürdün milli savunma yetkililerinin “İsrail’le dostuz” mesajları verdiklerine şahit olduk. Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki güvenlik yetkililerinin böyle açıklamalar yaptığına şahit olduk. Savaşta algı çok önemlidir. Amerika, Fransa, Ürdün ve Mısır koalisyonu havadan Gazze’ye yardım attı. Birincisi çok tehlikeli. İnsanların üstüne düşüyor ve bununla alakalı 20’den fazla kişi hayatını kaybetti. Bunlar çok iyi paketlenmiş ürünler. 80 tonluk malzeme atıyorsun, bunun belki 40 tonu plastik çöp. İkincisi, havadan bir bölgeye yardım atmak psikolojik olarak “Bu bölgeye ulaşılamaz” mesajı vermektir. Fakat bu yardımlar yapılırken Gazze sınırında bile 12 kilometrelik tır kuyruğu vardır. Korkunç bir şey bu. Yani Han Yunus’a atılan yardımların sadece beş kilometre ötesinde bekleyen binlerce tır malzemeden bahsediyoruz.
Uluslararası kurumların filoya dair bir gündemi oldu mu?
Birleşmiş Milletler (BM) raportörleri 26 Nisan’da Özgürlük Filosu’na dair bir rapor yayımladı. Raporda bu filonun özgür bir şekilde korunarak Gazze’ye ulaşması gerektiğinin altını çizdiler. Maalesef BM’nin iç yapısı İsrail’e karşı tavır almada yetersiz kaldı. Geldiğimiz noktada bu konuda üzerine ilk sorumluluk düşen yapı İslam İşbirliği Teşkilatı’ydı (İİT) ama gördük ki bir yıldır İİT üzerine düşen asıl görevi yapmayıp sadece basit kınamalarla meseleyi başka taraflara pasladı. İkincisi, BM bu zamana kadar ciddi bir yaptırım içerecek karar alamadı. Bizler de artık bu kirli düzenin içerisinde vicdan sahibi insanlar olarak “Bu iş artık devletlerin yükümlülüğünden çıkmış durumda” dedik. Kimse bir şey yapmıyor. Akdeniz havzasından sorumlu ülkeler de bu konuda bir şey yapma niyetine değil. En azından İsrail’e karşı o politik baskıyı oluşturabilmek için dünyanın vicdanlı parlamenterlerini, diplomatlarını İsrail’in sınırlarına indirmemiz gerekiyor. Çünkü İsrail’i en çok korkutan tek şey oydu. Yani bu haklı öfkenin kendi sınırlarına gelmesiydi. Yoksa milyonlarca insanla yapılan sokak eylemleri ya da protestolar aslında İsrail’in bu anlamdaki zülüm sistemini durdurmaya yetmez.
GEMİLER ÜÇ AY ÖNCE YOLA ÇIKMIŞ OLSAYDI BELKİ DE LÜBNAN BU HALDE OLMAYACAKTI
Mavi Marmara tecrübesi yaşandı. Bunun Türkiye’nin özellikle Ortadoğu politikasında bir bagaj haline geldiği çokça konuşuldu. Benzer bir saldırının yeni bagajlar ekleyeceğinden mi çekiniliyor sizce?
Şunu net söyleyebilirim. Mavi Marmara FETÖ’yle ilk kırılma noktası olmuştur. FETÖ lideri “Otoriteden izin alsaydılar” dediği zaman, o dönem başbakan olan Tayyip Erdoğan Bey “Otorite biziz ve biz izin verdik” demişti. İkinci olarak da Selçuk Bayraktar Bey, “Biz Mavi Marmara hadisesinden sonra yerli ve milli sanayinin ne olduğunu askerin içine anlatabilmiştik” demişti. Bu anlamda Türkiye’nin yerli sanayiindeki takozlardan birini kaldıran en önemli mesele de Mavi Marmara olmuştu. Türkiye’nin uluslararası arenada görünürlüğünü artıran ve özellikle Müslüman coğrafyalarda onu bir ağabey konumuna getiren olaydan biri, “One Minute” ile birlikte Mavi Marmara’ydı. Çünkü Filistin meselesini savunmak zor olsa da seni Müslüman coğrafyalarda tabiri caizse bir lider konumuna getirir. Özellikle Arap coğrafyalarının iç dinamiklerini bile etkileyebilir. O zaman AK Parti’yi AK Parti yapan şey de müesses nizama karşı durmasıydı. Bunu aldığın zaman senden geriye hiçbir şey kalmıyor. Gazze, seçimleri bile etkileyebilecek bir meseledir. ABD seçimlerinde dahi Gazze’nin etkisini gördük. Devletler buna sadece insani yardım ölçeğinden bakamaz. Devletlerin savaşı başlatıp bitirmek gibi bir gücü vardır. Ve bu gücü kullanmak zorundadır. Maalesef bu gücü kullanamamalarından ötürü sivil inisiyatif harekete geçme zorunluluğu hissetti. Zaten filoya katılan herkes ki içimizde Che Guevara’nın kızı da var, Nelson Mandela’nın torunu da var, dünyanın çok önemli doktorları, siyasetçileri de var, bu tehlikeyi bilerek filoya katılmak istiyor. Bu zamana kadar 50 binden fazla başvuru almış bir harekettir bu. Fakat insanlar şunun da farkındadır. Bu politik baskı İsrail’e uygulandığı sürece İsrail geri adım atmak zorunda kalacak. Şunu net söyleyebilirim, bu gemiler bundan üç ay önce yola çıkmış olsaydı belki Lübnan bu halde olmayacaktı.
Dünyanın başka ülkelerindeki filo katılımcılarının geminin hareket edememesine tepkisi nasıl?
Çok kötü. Herkes bu gemiler Çanakkale Boğazı’nı geçtikten sonra Yunanistan’ın engel olacağını, İtalyan karasularına girerse İtalya’nın engel olacağını, belki Arnavutluk’un engel olacağını bekliyordu. Bunu koalisyona ilk söylediğimizde herkes bir şok yaşadı. Hatta bize inanmayıp, gemide teknik bir sorun olduğunu düşünenler de oldu. Oysa yakıtımızı bile almıştık. Oradaki hayal kırıklıkları bir süre sonra kızgınlığa dönüştü. Vicdan Gemisi’nin bağlı olduğu bu süreçte Amerika’nın bu soykırıma dahil olmuş bir savaş gemisi, Gazze Şeridi’ndeki çatışmalara katılmış ve kalan mühimmatları İsrail’e aktardıktan sonra geri dönen 600 ABD askeri ile İzmir Limanı’na yanaştı. Bu da hayal kırıklığını büyüttü. O geminin durdurulması gerekiyordu. 10 kilometre ötede Yunan limanı var. “Limanım müsait değil”, “Limanda çalışma var” dersin, yine almazsın. Ama bunu bile yapamayıp katliama karışmış bir gemiyi gözünüze sokarak İzmir limanına yanaştırmaları gerçekten bizim için çok ağır bir darbe oldu. Onlara protestoyu da Türkiye Gençlik Birliği yaptı.