Yeni Anayasa Nasıl Yapılmalı ve Neler İçermeli?

Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Değişim isteyenler ile statükoyu sürdürmek isteyenler arasındaki mücadele sürüyor. Değişim isteyenler bu mücadeleden galip gelir ve birikmiş sorunları demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözerse Türkiye 5-10 yıl içinde bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir. Sürecin mihenk taşı ise yapılacak olan yepyeni bir anayasadır.   

Altılı Masa Anayasa Taslağı

Altılı Masa’nın 28 Kasım sunumu ile yeni anayasa tartışılmaları gündemi kapladı. Öyle görünüyor ki bundan sonra da anayasa değişikliği konusu gündemimizi oluşturacak. Bunun üç önemli nedeni var: Birincisi, Altılı Masa’nın vaat ettiği sistem değişikliğinin ancak bir anayasa değişikliği ile mümkün olmasıdır. İkincisi, bir ülkenin en üst değer yargılarının bileşkesi ve çimentosu yasaların anası olan anayasa olduğu için yeni bir dönemi ancak yeni anayasayla açmanın mümkün olmasıdır. Üçüncü neden olarak şunu ekleyebiliriz: Türkiye’de bu güne kadar (21 Anayasası hariç) yapılan anayasaların tümü darbe anayasalarıdır. Türkiye’nin bu ayıbı artık ortadan kaldırması ve yeni Türkiye’nin inşasını yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasayla gerçekleştirmesi gerekir.  

 

Darbe Anayasası

 

Birçok değişiklik geçirmesine rağmen hâlâ 12 Eylül darbe anayasası ile yönetiliyoruz. 12 Eylül anayasası çağdaş düzlemde hak ve özgürlüklerin ihyasına değil, bu çerçeveyi zapturapta alan bir mantaliteye sahiptir. Sami Selçuk’un deyimi ile Türkiye bu anlamda anayasası olan ama anayasal olmayan bir devlettir. Bu anayasada 26 defa değişiklik yapılmasına karşın esas itibarıyla 12 Eylül darbesinin ruhu ve felsefesi değişmemiş, aynı kalmıştır. Behemehâl değişmelidir, ama nasıl?

 

Bir önceki Milletvekili Genel Seçimlerinin yüksek bir temsille ortaya çıkardığı Meclis, yeni anayasa yapımı için bir şans olarak görülmüştü ama bu başarılamadı. Oysa yüksek temsil gücü olan bir meclisi bekleyen en temel görev, darbe anayasasını tarihteki yerine havale etmek, bunun yerine Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap veren, sorunlarını çözen yepyeni bir anayasa yapmaktı.

 

Şimdiye kadar rötuşlarla birçok değişiklik yapıldı. Bunların hiçbiri maksadı hasıl etmedi, sadece zaman ve kaynak israfına yol açtı. Şimdi görüldü ki işler bu haliyle yürümüyor, bunun üzerine ister istemez anayasa tartışmaları başladı.

 

İhtiyacımız Olan Yeni Anayasa Nasıl Yapılmalı/Olmalı?

 

Mevcut değişikliğe ilişkin çok şey yazılıp çizildi, ama yerine nasıl bir şey öneriliyor o pek konuşulmadı. Yani yeni bir anayasa nasıl yapılmalı ve nasıl olmalı? Burada cevaplandırılması gereken iki soru büyük önem taşıyor. Bu cevaplar bugün yapılan değişiklikle ilgili olarak da bize bir fikir vermiş olacak.  

 

1) Yeni anayasa nasıl bir yöntemle yapılmalı?

 

2) Özü (içeriği) nasıl olmalı?

 

Bu iki soruya verilecek cevaplar yeni anayasanın Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verip veremeyeceğini de belirleyecektir.

 

Bir toplum için dünyanın en değerli şeyi para-pul, altın veya elmas değildir, o an için var olan ihtiyaçtır. Türkiye’nin bugün en önemli ihtiyacı tümden bir anayasa değişikliğidir. Burada temel amaç şu olmalıdır; bu ihtiyaç karşılanırken, yani yeni anayasa yapılırken, yapım yöntemi; temel ilkeler; kimlikler; din ve vicdan özgürlüğü; kuvvetler ayrılığı açısından nasıl olacak, bütün bunlar irdelenmeli ve bu konu başlıklarının altı doldurulmalıdır. Çünkü anayasalar toplumların en üst değer yargılarının bir üst hukuk normu olarak formüle edilmiş bileşkesidir. Bu açıdan hem toplumsal sosyolojiyi hem de ülkenin ortak aklını ve vicdanını temsil ederler. Gerçek bir yönetim felsefesinin özü ve ruhu bunu, yani insanı, insan onurunu işin merkezine koymayı gerektirir. Nedeni basit.

 

Hak ve Yetkinin Asıl Sahibi Halktır

 

İnsanlar daha iyi yaşamak için aileden başlayarak bazı hak ve yetkilerini kendi iradeleriyle başka kişi ve kurumlara devrederler. Ailede, bireyler zımnen de olsa bir “aile reisi” tayin ederler; daha güzel ve ahenkli bir ailede yaşamak için bazı hak ve yetkilerinden vaz geçerek bunları aile reisine devrederler. Sonra apartmandaki sakinler temiz bir çevre için kimi yetkilerinden feragat ederek kendi adlarına bu işleri yürütmek için apartman yöneticisi seçeler. Apartmanların oluşturduğu mahalleler muhtarları, muhtarların oluşturduğu beldeler belediye başkanlarını seçer. Sonra ülke, milletvekillerini ve bu vekillerden oluşan hükümeti seçer. Yani öz itibarıyla hak ve yetkinin sahibi bireylerdir ama bireyler (kendi özgün işlerini yapabilmek için) bu yetkilerini kendi rızalarıyla kademeli olarak devrederler. Hatta ülkeler de günümüz dünyasında kimi ulusal yetkilerini daha yaşanabilir bir dünya için ulus üstü kurumlara devrederler.

 

Meselenin Özü

 

Toplumun büyük çoğunluğu bu yetkileri parlamentoya devrederken artık 12 Eylül darbesi ile yönetilmek istemediğini, yeni, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa istediğini seçim sürecinde ortaya koymuştu aslında. Parlamento bunu dikkate almadı, ikinci bir yolla kısmi ve bazı kurumsal değişikliklerle yetindi. Referandumla elde edilen ikinci yolun sonucu, toplum için birçok sorun barındırıyordu.

 

Bir kere toplumun genelinin kabulüne dayanmadığı için meşruiyeti zayıf oldu. İkinci olarak alınan yetkinin aksine bir iş yapıldığı için demokratik olmadı, buna itiraz edenler dinlenmediği için yetkilerin tek elde toplandığı otokratik bir sonuç ortaya çıktı. Üçüncü ve daha da önemlisi toplumun birikmiş sorunlarını çözemediği için, kamuoyunun yetkiyi devrederken sorunsuz bir ülke beklentisi boşa çıktı. Dördüncüsü, baştaki bir kişinin ve grubun keyfi yönetimine maruz kalındı.

 

Yani bütün kesimleri kapsayan, özgürlükleri öne alan, geniş bir katılım ve mutabakatla gerçekleştirilmesi gereken demokratik ve birikmiş sorunları çözen fonksiyonel bir anayasa yapılması beklenirken, bunun yerine cumhurbaşkanına büyük yetkilerle yasama, yürütme ve yargıyı belirleme yetkileri veren bir anayasa ortaya çıktı. Bunun ise hem çağcıl olmadığı hem de çok sorunlu olduğu kısa sürede ortaya çıktı. 

 

İşte tüm bu nedenlerden ötürü yeni bir anayasa yapılmalı. Bu ihtiyaç ortadan kalkmadığı gibi her zamankinden daha fazla bir ihtiyaç olarak öne çıkmış durumda.

 

Yeni Anayasa Neler İçermeli?

 

Yeni bir anayasanın içermesi gereken en temel sorunlar, Kürt meselesinin çözüme kavuşturulmasının olanaklarının önünün açılması, birçok değişikliğe rağmen hâlâ var olan asker sivil dengesinin sivilleşmeyi öne alan biçimde düzenlenmesi, din-devlet-birey ilişkilerinin özgürlük ekseninde yeni bir düzene kavuşturulmasıdır.

 

Yanı sıra yasalardaki değişiklikle seçim barajı temsil adaletine uygun bir seviyeye çekilmeli, yerel yönetimlerin yetki alanı genişletilmelidir. Yeni anayasada, seçilmiş organlar üzerinde vesayet organlarına yer verilmemeli, kayyum uygulamasına son verilmelidir. Milli Güvenlik Kurulu, kanunla düzenlenen ve görev alanı münhasıran milli savunma konuları ile sınırlı olan bir danışma organı şeklinde yeniden yapılandırılırken; YÖK kaldırılmalı, Diyanet İşleri çağın ve toplumun gereklerine göre düzenlenmelidir. Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü tesis edilmelidir. Hasılıkelam anayasada yazılan, laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinin altı doldurulmalıdır.

 

Yeni Anayasanın Felsefesi Ne Olmalı?

 

Yeni anayasa her şeyden önce ideolojik olarak tarafsız olmalı, etnik bakımdan kör, din ve inanç açısından tamamen tarafsız durmalıdır. Örneğin mevcut Anayasa’nın 66’ncı maddesi gibi maddeler olmamalı; milliyetçi ve ırkçı vurgulara yer verilmemelidir. Temel hak ve özgürlükler kısaca tarif edilmeli; bu bakımdan anayasanın değerler felsefesini eşitlik, adalet ve özgürlük kavramları oluşturmalıdır. Ayrıca cins ayrımcılığını ortadan kaldıran bir yaklaşım içermelidir. Devletin insanı yerine, insanın devleti yaklaşımını esas almalıdır. Hukukun üstünlüğüne dayanan, sadece büyümeyi değil adaleti ve bölüşümü esas alan sosyal ve demokratik devleti şiar edinmeli, inançları özgür bırakan ve herkesin dinine saygı duyan laik devleti gerçekten inşa eden bir mantaliteye sahip olmalıdır.

 

Nasıl Yapılmalı?

 

Bu anayasa geniş bir mutabakatla yapılmalıdır. Bunun da sihirli kavramı katılımdır. Başta Meclis’te grubu bulunan partiler olmak üzere Meclis’e giremeyenlerin de görüş ve önerileri alınmalıdır. Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, barolar, toplumun diğer tüm örgütlü kesimlerinin görüşleri süreçte değerlendirilmeli ve dikkate alınmalıdır. Özellikle üniversiteler, barolar dinlenmeli ve tabii ki sön söz Meclis’in olmalıdır. Meclis’in de daha hızlı ve etkin çalışması için bu konuda Altılı Masa’nın kendi dışındaki partileri de sürece katan “Partiler Arası Uzlaşma Komisyonu”nun kurulması önemli. Komisyon yukarıdaki bütün süreçleri süzgeçten geçirdikten sonra Meclis anayasayı yapmalıdır. Bunu gerçekleştirmek, yeni parlamentonun önündeki en önemli görev olmalıdır.

 

Sonuç

 

Sonuç olarak, Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Değişim isteyenler ile statükoyu sürdürmek isteyenler arasındaki mücadele sürüyor. Değişim isteyenler bu mücadeleden galip gelir ve birikmiş sorunları demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla çözerse Türkiye 5-10 yıl içinde bölgesinin en saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir. Aksi bir durumda ise bağrında her türlü sorunu taşıyan geri kalmış gelenekçi üçüncü dünyanın yanına savrulacak ki bu hiç kimsenin arzusu değildir. Sürecin mihenk taşı ise (kısmi değil) yapılacak olan yepyeni bir anayasadır. Aksi takdirde gelecek kuşaklara kötü bir miras bırakmanın vebali altında kalırız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.