Yeni Anayasa, Uzay Vatan, Yeni Öykü: Muhalefet Ne Yapmalı?
Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa ve Uzay Vatan hamleleriyle yaratmak istediği yeni öyküye alternatif olacak öykünün çok önemli bir boyutu 1921 Anayasası referansı içinde yapılacak yeni anayasa çağrısıdır. Yüzüncü yılında; hem 1921 Anayasası’na içerdiği kurucu, demokrat ve devrimci yapısı içinde sahip çıkacak hem de kentli ve çoğulcu Türkiye’nin demokratik, adil ve iyi yönetiminin temel normlarını bu anayasadan çok daha ileride şekillendirecek yeni bir anayasanın zamanı gelmiştir.
Artık yeni bir gündemimiz var: Yeni Anayasa ve Uzay Vatan. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk önce, “Türkiye’nin yeni bir anayasayı çalışmasının zamanı gelmiştir…Cumhur İttifakı olarak bir anlayış birliğine varmamız halinde, önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz.” açıklamasını yaptı. Böylece, yeni anayasa tartışmasını başlattı ve Türkiye’nin gündemini değiştirdi.
Tam yeni anayasa ile ilgili tartışmalar başlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ikinci hamlesi geldi: “tarihi bir dönüm noktası” olarak gördüğü “Milli Uzay Programı”nı açıklayan Erdoğan, 1923’de, Cumhuriyetin yüzüncü yılında, “Ay ile ilk temasın sağlanmasının hedeflendiğini” ve “bir Türk vatandaşının uzaya gönderileceğinin” müjdesini verdi. “Mavi Vatan”dan sonra “Uzay Vatan” olarak tanımlanan Milli Uzay Programı ve Ay’a bir Türk göndermek misyonu, yeni anayasadan sonra gündemin ikinci ana konusu oldu.
Yeni Öykü
Peki yeni anayasa ve Uzay Vatan arasında bir ilişki var mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milli Uzay Programı”nı ve bu programın hedeflerini açıklarken verdiği bilimsel referanslar, El-Fergani, El-Sufi, El-Biruni, Ali Kuşçu, El-Cezeri gibi bu coğrafyada yaşamış önemli bilim insanlarıydı. Bu program, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından İslam-Türk tarihinin uzayla ilişkisinde yeni bir sayfa olarak sunuluyordu. Benzer olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan için yeni anayasa “Yeniden Kuruluş” niteliği ile tarihin anayasa bağlamında yeni Türkiye ile ilişkisini kuracak “kurucu metin” işlevini görecekti. Yeniden kuruluş hikayesi son yıllarda popüler kültürde, televizyon dizileriyle, “Diriliş: Ertuğrul”, “Kuruluş: Osman” ve “Uyanış: Büyük Selçuklu” hikayeleriyle ince ince dokunuyordu.
Bu dizilerle Türkiye’nin tarihi Türk-İslam tarihi olarak yeniden yazılıyor, “diriliş-kuruluş-uyanış” ekseninde dün ile bugün eklemlendiriliyor. Bu dizilerde “lidere mutlak sadakat” ve “devletin bekası için her türlü sorunu içine atmak ve sabırlı olmak” temaları, İbn Arabi ve Şeyh Edebali gibi çok önemli bilim insanları ve felsefeciler tarafından dillendiriliyor; söylemsel düzeyde Ertuğrul, Osman, Sencer ile Cumhurbaşkanı Erdoğan aynı dili konuşan, aynı düşünen liderler olarak aynılaşıyor. Böylece, bizden yani Türkiye halkından, Yeni Türkiye’yi anlamamız ve konuşmamız için, bugünü ve bugünün sorunlarını tartışmamamız; sabırlı olmamız; lidere ve devlete mutlak sadakat içinde hareket etmemiz ve geçmiş ile geleceği birlikte görerek yeniden kuruluşa ve vatanın cihana, ki uzayı da içine alacak şekilde yayılmasına destek vermemiz isteniyor. Bu nedenle de, bir taraftan, uyanış, diriliş, kuruluş aşamalarını yaşadığımız geçmişimiz diğer taraftan denizlerde ve uzayda söz sahibi olacağımız yarımız için yaşadığımız sorunları içimize atacağımız ve sabredeceğimiz bir bugün kurulmak isteniyor.
2023’teki seçime kadar örülecek, konuşulacak, seslendirilecek, görselleştirilecek ve toplumun geniş kesimlerinin desteğinin alınması için çalışılacak yeni öykü, belki bugün yeni anayasa ve uzay vatan ile bize sunuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son hamlelerinin böyle bir amacı içerdiğini ve stratejisinin yeni öykü ile seçime hazırlık sürecini başlatmak olduğunu düşünüyorum. 2023 sadece Cumhuriyetin yüzüncü yılı değil; 2022’de erken seçim olmazsa, Türkiye’nin seçim yılı olacak. Hem de, güçlenen muhalefet gerçeği içinde kıran kırana geçecek bir seçimin yaşanacağı yıl.
Anayasa Çağrısı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa çağrısına ilk yanıt Adalet Bakanı Gül’den geldi: “Sayın Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa vurgusu hepimiz için heyecan verici bir müjdedir.” ifadesiyle Erdoğan’ın yeni anayasa vurgusunu güçlü olarak destekledi. Gül’ün açıklaması, “Hukuk reformumuzun temel hedeflerinden biri olan yeni, sivil ve demokratik bir anayasayı hayata geçirmek; geleceğimize, çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras olacaktır.” ifadeleri ile bitiyordu. Cumhur İttifakı’nın ortağı Devlet Bahçeli de Cumhurbaşkanının çağrısına “koşulsuz destek vereceklerini” söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli, Cumhur İttifakı olarak bu konuda bir araya geldiler. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden vermeyecekleri görüşünde olduklarını söylediler. Yeni anayasa çağrısı bu temele tanımlandı: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi odaklı Yeniden Kuruluş Anayasası.
İlginçtir ki; ne Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ne Adalet Bakanı Gül’ün, ne de Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında bu yıl yüzüncü yılını kutladığımız ve yaklaşık 170 yıllık Osmanlı-Türk anayasa tarihinin en “devrimci, demokratik ve kurucu” anayasası olan 1921 Anayasası’na gönderme yoktu. 1921 Anayasası devletin tepesinde unutulmuştu. 1921 Anayasa’sının anılmaması, yüzyıl önce, çok zor koşullarda, sanki yüzyıl sonraki Türkiye’yi hayal ediyormuşcasına hazırlanan 1921 Anayasası gibi bir anayasayı yüz yıl sonra bu Hükümet yapabilir mi, sorusunu aklıma getirdi. Bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün gözükmüyor.
1921 Anayasası
Yüz yıl, bir asır, geriye gidelim. 1921 Anayasası 20 Ocak’ta I. Meclis’te kabul edilmiştir. Kısa bir metindir, 23 madde ve bir ek maddeden (Madde-i Münferide) oluşur. Çok zor şartlarda, savaş koşullarında hazırlanmış ve kabul edilmiş bir metindir. Bununla birlikte, 1921 Anayasası, içerdiği vizyon ve özgünlük, ve kabul edilişindeki oydaşma niteliği içinde, yapılışından yüz yıl sonra hala en devrimci, en demokrat ve farklı kimlikler arası oydaşmayı sağlamış tek anayasadır.
Ergun Özbudun, 1921 Anayasası üzerine yazdığı çok önemli kitabında, 1921 Anayasası’nı, Osmanlı-Türk Anayasa tarihinin “Kurucu Meclis tarafından yapılan tek Anayasası” olarak tarif eder ve “kurucu metin” olarak ele alır. Bülent Tanör, Anayasaları çözümleyen ve karşılaştıran önemli çalışmalarında, 1921 Anayasası’nı bu tarihin “ en demokratik, hatta tek demokratik Anayasa metni” olarak görür. 1921 Anayasası’nın belki de en önemli özelliği, anayasayı oluşturan 23 maddenin 14 maddesi “yerel yönetimler” ve devlet idaresinde “yerelin önemi” üzerine olmasıdır. Savaş şartlarında, fakirlik içindeki Anadolu topraklarının çok zor şartlarında, anayasada devlet idaresini yerele önem vererek düzenlemek, oydaşma sağlamak için “pragmatik” bir adımdır, ama aynı zamanda da vizyoner ve geleceği gören bir niteliktedir. Sanki bugünün “Kentli Türkiyesi”ni hayal etmiş bir vizyonu içermektedir. 1921 Anayasası, I. Meclis’te ciddi tartışmalar sonucunda “oydaşma” ile kabul edilmiştir. Bu niteliği içinde de anayasa tarihi içinde ilk ve tektir.
30 Ekim 1922’de Osmanlı İmparatorluğu son bulmuştur. Bu bağlamda da, 1921 Anayasası “yeni devletin ilk ve kurucu anayasası”dır. Son olarak, 1921 Anayasası etnik, dinsel, ve kültürel kimliklere atıf yapmaz; etnik sıfatları içermez. Bununla birlikte, bugün çok ihtiyacımız olan eşit vatandaşlık için alt yapıyı ve ön zihniyeti taşır.
Bültenimize Üye Olabilirsiniz
Kemal Gözler, Murat Sevinç, Vahap Coşkun gibi hukukçular da çalışmalarında, 1921 Anayasası’nın devrimci, kurucu, demokratik ve oydaşma ile kabul edilmiş olma niteliklerinin altını çizerler. 1921 Anayasası’nı içerdiği vizyon ve özgünlük içinde anlamak için, Cumhuriyetin 75. Yılı armağanlarından biri olarak yayınlanan Mustafa Kemal Paşa’nın “Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Taslağı” metnine bakılabilir.
Yeni Anayasa
Evet, Türkiye’nin yeni, demokratik ve sivil anayasaya gereksinimi vardır ve Türkiye, yeni ve demokratik bir anayasa yapabilir. Hatırlamamız gerekir ki 2007 ve 2011 Anayasa tartışmalarına toplumun tepkisi çok olumluydu; toplum, sivil toplumuyla, üniversiteleriyle, meslek örgütleriyle, hatta bireysel düzeyde özellikle 2011 Sivil ve Demokratik Anayasa yapım çalışmasına katıldı.
Hem 2007, hem de 2011 deneyimlerinde başarısızlığın nedeni, toplum değil, aksine siyasi partiler ve liderler ve bu partiler ve liderlerin Türkiye’nin yararını değil, kendi çıkarlarını düşünmeleriydi. Fakat 1921 Anayasası’nın yapım, içerik ve felsefi boyutları içinde gösterdiği gibi Türkiye tarihsel olarak ve yaşadığı deneyimler içinde Yeni ve Demokratik Anayasa yapma kapasitesine sahiptir. Yüzyıl sonra, 2021’de yeni anayasanın zamanı gelmişse, 1921 Anayasası’nın hatırlanmasının ve “başarı ölçütü” olarak kullanılmasının çok faydalı olacağı önerisini yapmak isterim.
1921’den yüzyıl sonra bugün, nüfusunun %73’ü kentlerde yaşayan bir ülke olan Türkiye’nin, diğer bir deyişle, “Kentli Türkiye”nin yönetimi ancak demokrasi, denge ve denetleme, çoğulculuk, liyakat ve kapsayıcı yönetim ilkeleri üzerine kurulacak yeni ve demokratik bir anayasa ile olur. Bu anayasanın da 1921 Anayasası gibi, oydaşmayla yapılması, toplumun farklı kesimlerini kapsayan ve farklılıklar içinde birliği sağlayan bir nitelik taşıması gerekmektedir. Türkiye toplumu yeni ve demokratik bir anayasa istemektedir ve böyle bir anayasanın içerdiği felsefenin ne olması gerektiği üzerine doğru görüşlerini de her fırsatta ortaya koymaktadır.
Muhalefet
Bu nedenle Cumhur İttifakı’nın yeni anayasa ve Uzay Vatan hamleleriyle yaratmak istediği yeni öyküye alternatif olacak öykünün çok önemli bir boyutu 1921 Anayasası referansı içinde yapılacak yeni anayasa çağrısıdır. Muhalefet, bu çağrıyı sahiplenmeli ve sürekli gündemde tutmalıdır. 1921 Anayasası’nın yüzüncü yılında, hem 1921 Anayasası’na içerdiği kurucu, demokrat ve devrimci yapısı içinde sahip çıkacak hem de kentli ve çoğulcu Türkiye’nin demokratik, adil ve iyi yönetiminin temel normlarını bu anayasadan çok daha ileride şekillendirecek yeni anayasanın zamanı gelmiştir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem çağrısıyla Yeni Anayasa çağrısını birlikte yapmak ve birlikte tartışmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
2021 yılı, küresel ölçekte, sağlık-iklim-gıda/su güvenliği gibi, demokrasi tartışmasının canlanacağı bir süreci başlatacaktır. Hem iç siyasette hem dış politikada demokrasi vurgusunun güçlü bir şekilde yapılacağını göreceğiz. Biden Başkanlığıyla Amerika’dan başlayarak küresel ölçekte “demokrasi tartışması ve vurgusu” devletler arası ve devlet içi ilişkilerin kurulmasında belirleyici bir kıstas olacaktır.
Cumhur İttifakı’nın seçimlere giderken yeni öykü yaratmak girişiminin bir parçası olarak gündeme getirdiği yeni anayasa çağrısına muhalefet demokrasi vurgusuyla sahip çıkabilir. 2011 yılında olduğu gibi, nasıl bir anayasa istiyorsunuz diye topluma sorarak bu sahiplenmeyi başlatabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni öykü manevralarını, sadece “gündem değiştirmek istiyor” diyerek ele almanın, en iyi ihtimalle sınırlı, esasında siyasi olarak hatalı bir yaklaşım olduğunu söyleyerek bitireyim. 1921 Anayasası’nı unutmadan yeni anayasa tartışmasını başlatmak, sadece ulusal değil, küresel ve bölgesel ölçekte de zamanlı ve gerekli bir girişimdir.