Yeni Bir Almanya İçin: Yeşiller Ne İstiyor?

Yeşillerin başbakan adayı Annalena Baerbock kimdir ve başarı şansı nedir? Yeşillerin devleti, toplumu ve ekonomiyi ekolojik olarak dönüştürme hedefinin ardında neler yatmaktadır? Olası bir Baerbock başbakanlığı ya da Yeşiller iktidar ortaklığı Türk–Alman ilişkilerini ve Türklerin Almanya’daki konumunu nasıl etkiler?

Yeni Bir Almanya İçin: Yeşiller Ne İstiyor?

Avrupa Birliği’nin (AB) en kalabalık, ekonomisi en güçlü ve siyasi bakımdan da en etkili ülkesi Almanya seçimlere hazırlanırken, Yeşiller partisinin başbakan adayını, partinin siyasetini ve programını mercek altına almamızı gerektiren birçok neden var: Birincisi, Alman Yeşiller partisinin kuruluşunun 42. yılında Almanya’da ikinci kez iktidara hazırlanıyor olması. Kamuoyu yoklamalarında ve anketlerde ikinci sırada gözüken sol-liberal parti, tarihinde ilk kez başbakanlık için yarışıyor. İkincisi, partinin başbakan adayı Annalena Baerbock’a bazılarınca en az diğer iki aday kadar şans tanınıyor olması. Üçüncü neden olarak da Yeşiller partisinin seçimlerden güçlenerek çıkarak koalisyon görüşmelerinde kilit rol oynayacak, hatta çok büyük olasılıkla hükümette yer alacak olmasını sayabiliriz.

 

En önemlisi de Yeşiller’in başbakan adayının, partinin siyasi söyleminin ve programının mercek altına alınmasının Almanya’nın gelecekteki iç ve dış siyasetinin yanısıra Türk–Alman ilişkileri hakkında da önemli ipuçları barındırmasıdır. İlkin ipi kimin göğüsleyeceğinin seçim öncesi – seçimler 26 Eylül’de – son iki ayın siyasi konjonktürü, adayların ve parti örgütlerinin performansına bağlı olacağı belirtilmelidir. Bu hususu vurguladıktan sonra anlık bir fotoğraf ile (political snapshot) ‘Yeşiller partisinin başarı şansı nedir?’ sorusuna yanıt aramak yerinde olacaktır.

 

Yeşillerin Durumu ve Şansı

 

Birinci Koronavirüs pandemi dalgasında (Mart 2020 sonrası) oyları gerileyen Yeşiller partisi, 2021 Şubat ayı sonrasında yeniden ciddi bir yükseliş trendine girdi. 24 Ocak 2020’de seçmenler nezdinde yüzde 24’lük bir desteğe sahip olan Yeşiller, 21 Ağustos’ta yüzde 17’ye gerilemişlerdi. 6 Mayıs 2021’de ise yüzde 26’lık bir destek ile CDU/CSU’nun (yüzde 23) önüne geçmeyi başardılar. Anketlerde çıkan bu güçlü seçmen desteği Yeşiller’in başbakan adayı çıkarmalarında etkili oldu.

 

2 ile 7 Temmuz arası yayınlanan anketlerde ise Yeşiller’in oyları yüze 18 ile yüzde 20 bandına gerilemiş bulunuyor. Bu durum çok farklı nedenlerle açıklanabilir. Örneğin Yeşiller’in ayırt edici konularından biri olan iklim değişikliği ve küresel ısınma seçmenler tarafından reddedilmiyor, ancak önemi siyasal düşünce ve eylemlerinde bir hayli zayıflamış durumda. Seçmenlerin ancak yüzde 28’inde iklim değişikliği ve küresel ısınma siyasal ajandalarının ilk iki sırasında bulunuyor. Seçmenlerin yüzde 72’si konuya öncelik vermiyor. İklim sorunu, seçmenlerin çoğunluğunu harekete geçirecek bir duygusal dalgalanmayı tetiklemiyor.

 

Yeşiller bu seçimlere yüzde 8,9’luk bir oyla mecliste altıncı sıraya geriledikleri 2017 seçimlerine göre çok daha elverişli ortamda giriyorlar. İklim ve küresel ısınma konusuna ilgi daha büyük ve Yeşiller’in birçok talebi – örneğin nükleer enerjinin tasfiyesi, yenilenebilir enerji taşıyıcılarının teşviki gibi – büyük ölçüde gerçekleştirilmiş bulunuyor. Bu, çok büyük olasılıkla partinin oylarında bir artışa yol açacaktır. Ancak oylardaki artış Yeşiller’i en güçlü parti konumuna getirmeye ve başbakanlık koltuğunu elde etmeye yetmeyecektir.

 

Özetle, 2021 Temmuz ayı itibari ile CDU/CSU partileri yükseliş trendinde, oyları Mayıs’a göre yüzde 24’ten yüzde 30’lara yükseldi, Yeşiller ise düşüş trendinde, oyları yüzde 26’lardan yüzde 18’lere geriledi. Seçimlerde birinci parti olmaları hem anketlere hem de siyasi tecrübelere göre nerdeyse imkânsız. Ancak büyük olasılıkla sosyal demokratların önünde ikinci parti ve büyük olasılıkla hükümet ortağı olacaklar.

 

Annalena Baerbock ve Başarı Şansı

 

Bir sosyal pedagog annenin ve makine mühendisi babanın kızı olarak 1980 yılında Hannover’de dünyaya gelen Annalena Baerbock, çocukluğunu ve gençliğini de bu kentte geçirdi. Ailesinin kökenleri anne tarafından Silezya’ya dayanıyor, büyükanne ve büyük babası 1958 yılında Almanya’ya göçmüş. Silezya şu an Polonya sınırları içinde, ülkenin güney batısında kalıyor. Hamburg Üniversitesi’nde siyaset bilimi okuyan Baerbock, 2005 yılında İngiltere’de London School of Economics’de uluslararası hukuk dalında yüksek lisansını alıyor. Gençliğinde silahlanma ve nükleer santrallere karşı yürüyüşlere katılan Baerbock, Daniel Holefleisch ile evli ve iki kız çocuğu annesi. Eşi Alman posta şirketi Deutsche Post’da lobicilik yapıyor.

 

2013 yılında Federal Meclis milletvekili olan Baerbock, Ocak 2018’den beri Yeşiller partisinin kadın eş genel başkanı. Kendisi başbakan adayları arasında en çok ilgi çeken, ancak en deneyimsiz politikacı. Baerbock, diğer iki aday Armin Laschet (Hıristiyan Birlik partileri CDU ve CSU’nun adayı) ve sosyal demokrat parti SPD’nin adayı Olaf Scholz’un aksine ne bakanlık ne eyalet başbakanlığı deneyimine ne de partisinin başında bir eyalet seçimleri başarısına sahip.

 

Adaylığının açıklanması sonrasında oluşan yoğun ilgi ve heyecan temmuz ayı itibarı ile bir hayli azalmış durumda. Örneğin mayıs ayında Alman İkinci Televizyon Kanalı’nın siyasi barometre anketi (ZDF Politbarometer) sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 29’u Yeşiller partisi eş başkanı Habeck’in Almanya başbakanlığı görevi için uygun olduğunu düşünüyordu. Baerbock’u başbakanlık için uygun görenlerin oranı ise yüzde 24 olmasına rağmen – muhtemelen kadın olmasının da etkisiyle, daha doğrusu kadın oylarını almasının daha kolay olacağı ümidiyle – partisi kendisinde karar kıldı.

 

Adaylığının açıklanması sonrasında medyada dikkatleri üzerine çekmiş, hatta bazı yorumcular ve siyasi analistler kendisinin başbakanlık yarışında ipi göğüsleyeceğini dahi iddia etmişlerdi. Baerbock’u Almanya başbakanlığı için uygun görenlerin oranı 2021 Mayıs ayında yüzde 42 idi. Ancak bu oran Haziran’da yüzde 28’e geriledi. Haziran sonu yapılan bir ankete göre ise katılımcıların sadece yüzde 29’unun Yeşiller’in başbakan adayını bu görev için uygun ve yeterli görürken, yüzde 65’i ise Baerbock’u yeterli görmüyordu.

 

Baerbock’a olan seçmen desteğinin düşüşe geçmesinin nedenleri arasında kendisinin bazı hatalı açıklamalarını, kırdığı potları ve partisinin ideolojik yaklaşımlarını sayabiliriz. Örneğin parti kongresinde yaptığı konuşma sonrası mikrofonunun açık olduğunu unutarak yanındaki Habeck’e “berbattı” demesi, onun sinirlerine hakim olmakta zorlandığı yönünde yorumlandı. Alman Birinci Televizyon Kanalı (ARD) haber programında (Die Tagesschau) şu yorum yapılacaktı Baerbock’un söz konusu konuşmasından sonra: “Gerginliği açıkça hissediliyor. Defalarca gaf yaptı.”

 

Yakın mesafe uçuş hatlarına karşı tutumu ve iktidara gelmeleri durumunda yakın mesafe uçuşlarını kaldıracakları yönündeki açıklaması da iş çevrelerinde ve orta kesimlerde hoş karşılanmadı. Ancak Baerbock’ün popülaritesi en çok yazmış olduğu bir kitabın intihal içermesi ve öz geçmişinin yanlış bilgilere dayandığının ortaya çıkmasıyla hasar aldı.

 

Yeşiller’in Toplumsal Dönüşüm Hedefi

 

Yeşillerin “Almanya: Her şey dahil” başlıklı seçim programından çıkardığımız sonuç, partinin devleti, toplumu ve ekonomiyi ekolojik olarak dönüştürme hedefine sahip olduğu yönünde. Hedeflenen toplumsal ve ekolojik dönüşümün ardında neler yatıyor?

 

Söz konusu toplumsal ve ekolojik dönüşümün iki ana başlığı var: Birincisi, cinsiyetler arası toplumsal eşitliğin sağlanması ve toplumun göç gerçeği göz önünde bulundurularak yeniden yapılandırılması. Bu başlık aynı zamanda güçlü bir eşitlik ve sosyal adalet vurgusunu da içeriyor. Bu bağlamda, yıllık 250.000 Euro ve fazlası kazancı olanlar için yüzde 48 oranında bir tavan vergisinin yanında bir de varlık vergisi öngörülmektedir. Bu ise sadece iş çevrelerinde tepkilere değil, aynı zamanda Yeşiller’in ekonomiden bihaber oldukları yönünde değerlendirmelere de yol açıyor. Yüksek vergilendirmenin pandemiden dolayı küçülmüş olan Almanya ekonomisinin yükselişe geçmesini engelleyeceği öne sürülüyor Yeşiller’in önerisine karşı. İş çevrelerinde ve küçük ve orta boy işletme sahiplerinde Yeşillerin Alman piyasa ekonomisinin ipini çekeceği yönünde bir kanının oluştuğunu gözlemliyoruz. Örneğin Alman İşverenler Derneği BDA’ya göre Yeşillerin seçim programı bambaşka bir toplumsal yapıyı ve sosyal piyasa ekonomisinden uzaklaşmayı içeriyor. Programın merkezinde kendinden sorumlu bireyin değil, toplumu ve ekonomiyi yönlendiren ve vesayet altına alan devletin olduğu eleştirisini getiriyor BDA.

 

İkinci hedef ise iklim dostu ve iklim nötr bir refahın sağlanması. Bunu sağlamak için önerilenler arasında yenilenebilir enerjinin teşviki, nükleer enerjinin tasfiyesi ve fosil enerji taşıyıcılarının aşılması gibi alt başlıklar var. Bu bağlamda 2030 yılı sonrası yakıcı motorlu taşıtların yerini elektrikli araçların alması hedeflenmektedir. Ancak hidrojen ve sentetik yakıtlara sadece uçaklarda izin verilmek istenmesi ise hedefin gerçekçiliğinin sorgulanmasına yol açıyor. Elektrikli araçlarda kullanılan lityum ekstraksiyonunun da en az karbondioksit zararlı olduğu yönündeki iddialar da bir başka tartışma ve Yeşiller’e yöneltilen bir başka eleştiri. Bundan başka, otomotiv sanayiinin yanıcı motorlardan elektrikli motorlara geçişinde oluşacak olan istihdam fazlasıyla nasıl baş edileceği konusu da Yeşiller’in programında açıklanmıyor.

 

 

Örneğin yakıcı motorlardan elektronik motorlara geçişi doğru bulanların oranı yüzde 37’de kalırken, yanlış bulanların oranı yüzde 57’lere erişiyor. İklimi korumak ve küresel ısınmayı yavaşlatmak amacıyla benzin fiyatlarının ciddi biçimde yükseltilmesini ise sadece yüzde 22’lik bir kitle doğru bulurken, yüzde 75’lik bir çoğunluk ise bunun yanlış olduğunu düşünüyor.

 

Özetle, iklimin korunması hedefinin Alman ekonomisinin hedefleriyle ve toplumun refah özlemiyle çatıştığı konusunda güçlü bir algı oluşmuş durumda Alman medyasında. Alman küçük ve orta boy işletme sahipleri çevrelerinde ise Yeşiller’in ‘özgürlükçü pazar ekonomisi’ ile çelişen ‘buyurgan bir ekonomi politikasını’ savunduğu görüşü hâkim.

 

Seçim programında da yer verilen, daha adil bir toplum hedefine ulaşmak için farklı, cinsel, kültürel ve dini kimliklere ve yaşam tarzıyla ilgili tercihlere alan açılması yönündeki talepler ise bir ‘kimlik açmazına’ yol açabileceği kaygısını besliyor. Cinsiyetler arası eşitliğin sağlanması için getirilen bir başka öneri ise uluslararası müzakerelerde ve uluslararası müdahalelerin personelinde yüzde 50 kadın kotası uygulamak. Bunun diplomatik ilişkileri aksatmadan nasıl sağlanacağı konusuna ise değinilmiyor.

 

Uluslararası ilişkilerde hukuk temelli bir dünya düzeni savunulmaktadır. Bu bağlamda öne sürülen bir başka öneri ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun ve BM’nin diğer organlarının reforma tabii tutularak 21. yüzyılın gerçekleriyle uyumlu hale getirilmesi. Bu bağlamda bölgelerin BM Güvenlik Konseyi’ndeki temsilinin daha adilce sağlanması öneriliyor, ‘veto güçleri’ konseptinin ise artık çağın gereklerine uymadığı ifade ediliyor. Yeşiller uzun vadede veto hakkının kaldırılmasından ya da en azından zorlaştırılmasından yana. Örneğin insanlığa karşı suçlarla ilgili yaptırımların oylanmasında BMGK daimî üyelerinin (veto güçleri) vetosunu gerekçe sunma ve alternatif öneri getirme şartına bağlamayı öneriyor Yeşiller’in seçim programı. Bütün bunlar önemli ve yerinde öneriler, ancak bu yönde bir çoğunluğun nasıl oluşturulacağı, BM GK daimî temsilcilerinin buna nasıl ikna edileceği sorusu havada kalıyor.

 

Yeşiller dış politika konusunda Almanya’nın şekillendirici bir güç olarak daha aktif ve çok taraflı bir dış politika izlemesini savunuyor. Bu ‘aktif’ ve ‘şekillendirici’ dış politikanın somut olarak neleri içermesi gerektiği ise söylenmiyor, ancak üç farklı çerçeve içinde gerçekleştirilmesi gerektiği savunuluyor: Birincisi, Alman – Fransız iş birliği çerçevesi içinde; ikincisi Transatlantik ve üçüncüsü Birleşmiş Milletler çerçevesi içinde. Dolayısıyla Yeşiller Almanya’nın Fransa ile stratejik iş birliğini ve Transatlantik odaklı dış ve güvenlik politikasını devam ettirmekten yanalar.

 

Yeşiller partisi seçim programına göre AB kendini bir ‘barış gücü’ olarak konumlandırmalı. Bunun yanısıra AB, ‘evrensel değerlere dayanan bir topluluk’ olarak, diğer büyük güçlere (ABD, Çin ve Rusya) karşı bağımlılığını azaltmalı, stratejik bağımsızlığını ise tahkim etmelidir. Bunu yaparken ise iş birliği ve özerklik dengesini sağlamalıdır. AB, kritik altyapıların ve kamusal hizmetlerin, uluslararası hukuk ve evrensel insan haklarının korunmasına katkı sağlamalıdır. Bunun yolu ise uluslararası ilişkilerde daha etkin bir rol oynamaktan geçmektedir. Ancak Yeşiller aynı zamanda Amerikan nükleer silahlarının Almanya’dan çekilmesini savunuyor. Bu ise birçok uzman ve diplomatın değerlendirmesine göre hem Almanya ve Avrupa’nın güvenlik çıkarlarıyla örtüşmüyor hem de AB’yi dünya politikasında etkin kılma hedefiyle çelişiyor.

 

Kısaca, Yeşiller birçok konuda diğer partilerden farklı tutumlara sahipler ve iktidar olmanın ötesinde bir toplumsal–ekolojik dönüşüm hedefi gütmektedirler. Dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında da bazı reformları savunuyorlar. Ancak Münih Güvenlik Konferansı başkanı Wolfgang Ischinger’e göre Yeşiller Almanya’nın dış, güvenlik ve Avrupa politikasında radikal bir eksen kaymasını savunmamaktadırlar. Benzeri bir durum Almanya’nın Türkiye politikası için de geçerli.

 

Yeşiller’in Türkiye Politikası

 

Yeşiller’in Türkiye’ye bakışı eleştirel: İnsan hakları ve hukuk devleti prensiplerinin ihlalini kınıyor, ‘siyasi tutsakların’ serbest bırakılmasını savunuyorlar. Ancak ‘siyasi tutsaklarla’ tam olarak kimlerin kastedildiği açıklanmıyor. Seçim programında Türk hükümetinin yeniden bir siyasi diyalog ve barış sürecine dönmesi talep ediliyor. Ayrıca şöyle deniliyor:

 

Türk hükümetinin saldırgan dış politikasını kararlılıkla reddediyor, yeniden çok taraflı bir güvenlik ve dış politikasına dönmesini talep ediyoruz. Bunun NATO’da da gündeme getirilmesi gerekiyor. Avrupa Birliği üyeliği müzakereleri ancak Türkiye’nin yeniden demokrasi ve hukuk devleti yönünde ilerlemesi durumunda başlatılabilir.

 

Ancak bu alıntıda da görüldüğü gibi, Türkiye konusunda da bir hayli muğlaklık söz konusu: ‘Saldırgan dış politika’dan anlaşılan tam olarak ne? Türkiye’nin Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’deki tutumu mu, Karabağ’da Azerbaycan’dan yana tavır koyması mı? Libya’da Birleşmiş Milletler’in meşru saydığı Saraç hükümetine verdiği destek mi? Askeri seçeneklerin öne çıkması mı? Kuşkusuz iktidarın bir ‘beka sorunu’ söylemi geliştirmesi ve Batı karşıtı bir retorikle milliyetçiliği yaygınlaştırması eleştiriyi hak ediyor. Ancak Yeşiller’in seçim programında Türk dış politikası Yunanistan, Ermenistan, Fransa ve Suriye gibi rakip – ya da gerilim yaşanan diyelim – devletlerin tavır ve tutumlarından soyutlanarak değerlendiriliyor olması eleştirinin inandırıcılığını zayıflatıyor.

 

Türk hükümetinin son yıllardaki aşırı güvenlikçi dış politikasının tüm yanlışlığına ve limitlerine rağmen bir noktanın altının çizilmesi gerekiyor: Türkiye’nin çok taraflı (multilateral) ve AB odaklı bir dış politika güttüğü dönemlerde dahi Türkiye’nin büyük dış politika sorunlarında (Ege kıta sahanlığı sorunu, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunu) en ufak bir ilerleme dahi kaydedilmediği gibi, Türkiye’nin AB ile müzakereleri de bu dönemde Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Cumhuriyeti’nin katkılarıyla yavaşlatılarak akamete uğratıldı.

 

Yeşiller’in Türkiye konusunda bir hayli tek taraflı oldukları söylenebilir. Türkiye’ye yönelttikleri demokrasi ve insan hakları konulu eleştiriler özünde doğru, bunlara bir itiraz söz konusu değil. Ancak eleştirilmesi gereken husus Yeşiller’in Türkiye’nin büyük güvenlik sorunlarını, ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddi meydan okumalarını es geçmeleri. Örneğin PKK’nın şehir savaşları cinnetini yeterince eleştirdikleri, Fethullahçı darbe girişiminin ve IŞİD’in eylemlerinin oluşturduğu tehditleri göz önünde bulundurdukları söylenemez.

 

Yeşiller’in olası bir hükümet ortaklığının Almanya’nın Türkiye politikasına etkilerine dönecek olursak: Almanya’nın Türkiye politikası kökünden değişmeyecektir. Ancak Yeşiller’in ‘Türkiye kuşkuculuğunun’ toplumun genelindeki Türkiye ve Türkiye hükümeti karşıtlığı ile örtüşmesi, hükümetin Türkiye politikalarını da olumsuz yönde etkileyecek, bazı adımların atılmasını en azından yavaşlatacaktır.

 

Göz önünde bulundurulması gereken bir başka nokta ise Almanya’daki Türk toplumunun içine düştüğü – kısmen de Türk hükümeti tarafından düşürüldüğü – kutuplaşmanın Alman partilerine ve bu partilerdeki Türk kökenli milletvekillerine de yansımış olmasıdır. Yeşiller partisi içinde de Almanya Türk toplumunun özellikle muhafazakâr kısmı ile gerilim yaşayan Türkiye kökenli milletvekili mevcut. Dolayısıyla Yeşiller’in seçimlerden güçlü çıkarak hükümet ortağı olması Almanyalı Türklerle devlet kurumları arasında bazı alanlarda gerilimlere yol açabilir. Örneğin 1915’te Ermenilerin maruz kaldığı katliamların soykırım olarak eğitim kurumlarında işlenmesi sonucu – özellikle muhafazakâr ve milliyetçi – Türk öğrencilerin tepki göstermesi ve farklı yaklaşım sergilemesi onların ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kalmalarına yol açabilir. Hoşnutsuzluk ve gerilime yol açabilecek bir başka sorun ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Almanya kolu olan DİTİB ile iş birliği konusudur. Kurum Alman kamuoyunun ve siyasilerinin – özellikle de Yeşiller partisi milletvekillerinin – eleştirilerinin odağında.

 

Toparlayacak olursak; Yeşiller’in ortak olduğu bir hükümette Türkiye ile ilgili demokrasi ve insan hakları vurgusu daha fazla ve güçlü olacaktır. Ayrıca Yeşiller’in birçok konuda Türkiye’nin politika ve tezlerine karşı ve Türk hükümetine anti-demokratik uygulamalarından dolayı bir hayli eleştirel bakıyor olmaları da gerilimlere yol açacaktır. Türk hükümetinin güvenlikçi, anti-demokratik, otoriter ve hamasi milliyetçi bir siyaseti devam ettirmesi durumunda Yeşiller Türkiye’ye daha mesafeli yaklaşacak, bu da Almanya ile Türkiye arasındaki siyasi ve psikolojik makasın biraz daha açılmasına neden olacaktır.

En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.