Artık bir ülke güvenlik konusunda ABD’nin yanında yer alırken, enerji konusunda Rusya’ya, ticaret konusunda da Çin’e yakınlaşabiliyor.

Dünyanın iki süper gücü ABD ve Çin’in liderleri San Francisco’da bir zirve gerçekleştirirken, pek çok gözlemci meseleyi basitleştiren bir iki kutup anlayışına geri dönüyor. “Yeni bir soğuk savaş!”, “Batı diğerlerine karşı!”, “Demokrasi otokrasiye karşı!”, “Küresel Güney’i tavlayalım!” İsviçreli tarihçi Jacob Burckhardt bize bu korkunç basitleştiricilere karşı her zaman dikkatli olmamız gerektiğini söyler. Meselenin özünü kavramaya giden yol artık basitçe iki kampa ayrılamayacak çok sayıda büyük ve orta ölçekli güç arasında bölünmüş bir dünyada yaşadığımızı anlamaktan geçiyor.
Yeni bir kapsamlı bir küresel anket çalışmasının sonuçları, bu yeni dünya düzensizliğini anlamamızı sağlıyor. Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) ve Oxford Üniversitesi tarafından yürütülen, benim de eş direktörlüğünü yaptığım Değişen Dünyada Avrupa (Europe in a Changing World) konulu araştırma projesi kapsamında, kısaca CITRUS ülkeleri (Çin, Hindistan, Türkiye, Rusya ve ABD) olarak adlandırdığımız ülkelerde ikinci defa anket yaptık. Bu sonbaharda bunlara Suudi Arabistan, Endonezya, Güney Afrika, Brezilya ve Güney Kore olmak üzere Avrupa dışından beş büyük ülke daha ekledik ve 11 Avrupa ülkesini kapsama aldık.
İşte size uykunuzu kaçıracak birkaç bulgu. Çin, Suudi Arabistan ve Türkiye’de görüşlerine başvurduğumuz kişilerin yarısından fazlası ABD’nin Rusya ile savaş halinde olduğunu belirtti. Bu ülkelerin yanı sıra Hindistan ve Endonezya’da da büyük çoğunluk Rusya’nın önümüzdeki beş yıl içinde Ukrayna’daki savaşı kazanacağına inanıyor. Çin, Suudi Arabistan ve Rusya’daki katılımcıların yarısından fazlası AB’nin önümüzdeki 20 yıl içinde dağılmasının muhtemel olduğunu düşündüklerini söyledi. Bu görüş (dağılmakta olduğu varsayılan bu birliğe üye olmak için adaylığı kabul edilen) Türkiye’de yüzde 45 oranında paylaşılıyor. Yine oldukça şaşırtıcı bir diğer bulgu, görüşünü sorduğumuz Avrupalıların da en az üçte birinin aynı görüşte olması. İlginç bir biçimde, AB’nin dağılacağı inancıyla Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı kazanacağı inancı arasında bir korelasyon var. Tüm bunları bir araya getirdiğinizde, Ukrayna konusunda Avrupa ve ABD’nin güvenilirliğinin ne derece tehlikede olduğunu görebilirsiniz.
Anketimiz, İsrail ve Hamas arasında patlak veren ve yeni dünya düzensizliğini daha da şiddetlendiren savaştan önce tamamlanmıştı ve ankette önümüzdeki beş yıl içinde ABD ve Çin’in Tayvan konusunda doğrudan askeri çatışmaya girmesinin ihtimal dahilinde olup olmadığını da sorduk. Çin’de ankete katılanların yüzde 52’si, ABD’de ise yüzde 39’u bunun muhtemel olduğunu söyledi. Bu tür kehanetler kendi kendini gerçekleştirebilir.
Uykunuzu kaçıracak bir şey daha var. Hâlihazırda nükleer silaha sahip olmayan ülkelerden Suudi Arabistan’da katılımcıların yüzde 62’si, Güney Kore’de yüzde 56’sı, Türkiye’de yüzde 48’i ve Güney Afrika’da yüzde 41’i ülkelerinin bu silahlara erişimini destekliyor.
Batı için de bazı iyi haberler var. Avrupa ve ABD yumuşak güç yarışmasını açık ara kazanıyor. Brezilya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore ve Türkiye’de büyük çoğunluk kendi ülkenizde değilse nerede yaşamak istersiniz sorusuna Avrupa veya ABD cevabını veriyor. Sadece Güney Afrika’da Çin’i seçen katılımcıların oranı yüzde 10’u geçerken, neredeyse hiç kimse Rusya’da yaşamak istemiyor. Ancak Batı’nın çekiciliği bunun da ötesine geçiyor. Rusya hariç, bu ülkelerin çoğunda insanlar hem insan hakları hem de internet düzenlemeleri konusunda “ABD ve müttefiklerini” “Çin ve müttefiklerine” tercih ediyor. Ayrıca Rusya’nın “mevcut siyasi değerler söz konusu olduğunda” Avrupa’nın bir parçası olmadığını söyleyerek Avrupa’yı bir dizi siyasi değerle ilişkilendirdiklerini açıkça ortaya koyuyorlar.
Katılımcılar Avrupa’nın sert gücünü yeterli bulmazken, ABD’nin sert gücünden etkileniyorlar. Ticaret konusunda Çin tercih edilen ortak, ancak “güvenlik işbirliği” söz konusu olduğunda bu ülkelerin neredeyse tamamı ABD’yi Çin’e tercih ediyor. Ardından daha zor bir soru sorduk: Ülkeniz bir Amerikan ya da Çin blokunun parçası olmak arasında bir seçim yapmak zorunda kalsaydı, hangisine dahil olmayı tercih ederdiniz? Açık ara ABD kazanıyor. Brezilya, Hindistan, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore ve Türkiye’deki insanlar, zor durumda kalmaları halinde ABD liderliğindeki bir bloku tercih edeceklerini söylüyor. Endonezya’da ise seçimler birbirine çok yakın; ancak diğer pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da tek net istisna Rusya.
Peki, Batı dışında kalan ülkeler Batı’yı mı tercih ediyor? Seçmek zorunda kalırlarsa belki. Ancak, diğer kanıtlarla birlikte ele alındığında, iki aşamalı anketimizden ortaya çıkan sonuç, bu ülkelerin çoğunun seçim yapmamayı tercih edebileceklerini düşündükleri. Çin ile daha yakın ekonomik ilişkileri olabilir, ABD ile güvenlik işbirliği yapabilir ve aynı zamanda yumuşak güç Avrupa’nın sunduğu tüm nimetlerden faydalanabilirler. Çok sayıda rakip gücün olduğu bir dünya onlara farklı kombinasyonlar yapma şansı veriyor.
Çok kutuplu bir dünya, bu hâliyle çok taraflılığa, hatta Soğuk Savaş döneminde anlaşıldığı şekliyle bağlantısızlığa değil, Hindistan lideri Narendra Modi’nin çoklu hizalanma olarak adlandırdığı şeye imkân tanır. Diğer büyük güçler arasında bir büyük güç olarak, sonu nereye varırsa varsın kendi ulusal çıkarlarınızın peşinden gider, farklı konularda farklı ortaklarla ittifak yaparsınız. Ben ve ortak yazar arkadaşlarım Ivan Krastev ve Mark Leonard, bunu alakart bir dünya olarak nitelendiriyor ve ABD Başkanı Joe Biden’ın demokrasi ve otokrasi gibi ikili bir çerçeveye oturttuğu eski Soğuk Savaş menüleriyle mukayese ediyoruz.
Pek çok insan, 20’nci yüzyılın başlarında Avrupa’nın büyük güçleri olarak kutsal ve daimî ittifaklar kurduğunuz sonra da taraf değiştirerek en iyi arkadaşınızı yüzüstü bıraktığınız Diplomasi adlı masa oyunundan keyif almıştır (ve bu oyun yüzünden bozulan dostluklar olmuştur). Ancak 21’inci yüzyılın başlarında, gerçek hayattaki Diplomasi tüm dünyanın dahil olduğu (ve artık dört boyutlu) bir oyun. Güvenlik konusunda ABD’nin yanında yer alırken, enerji konusunda Rusya’ya, ticaret konusunda da Çin’e yakınlaşabilirsiniz. Bu oyuna dahil olanlar sadece Avrupa kıtasındaki büyük güçler değil. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in Sırbistan’ı da bu oyunu oynuyor. Macaristan’ın başbakanı Viktor Orban oyundaki en kinik isim.
Batı’nın buradan çıkaracağı ders değerlerinden vazgeçmesi gerektiği değil; dünyayı olmasını istediği gibi görmeyip olduğu gibi görmesi ve bu konuda çok daha akıllı olması gerektiğidir. Tüm bu basit ikili çerçevelerden kaçının ve yerine Hindistan, Güney Afrika veya Türkiye gibi büyük ve orta güçler için hedefe yönelik stratejiler geliştirin. Oyunun yeni kurallarını anlamadığınız sürece kazanamazsınız.
Bu yazı ECFR sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.