Yeni Mecliste Umut İnsanda, Umut AB’de

Bu seçimlerde muhalefetin kazandığı senaryoda, AB ile ilişkilerde gerçek bir dönüşüm yaşanabilirdi; ancak bu fırsatı kaçırdık. Cumhur İttifakı’nın bileşenleri açısından ise AB üyeliği, öncelikli gündemlerinde yer almıyor bile…

Pazar günkü seçimler neticesinde ne yazık ki Türkiye’nin siyasi tarihinin en milliyetçi ve muhafazakar meclisi kuruldu. 

 

Bu yeni meclis kompozisyonunda kadın haklarından çocuk haklarına, azınlık haklarından Avrupa Birliği’ne dek yoğun bir şekilde sağ-muhafazakar argümanların ağırlık kazanacağını öngörmek için sihirli küreye bakmaya gerek yok. 

 

Ancak seçim süreciyle geçen bu kaotik ayların ardından artık yarım bırakılmış ve hatta hiç açılmamış bazı dosyaları tozlu raflarından indirerek onlara dört elle sarılmak üzere muhalefetin ciddi bir ivme yakalaması ve söylem üstünlüğü geliştirmesi gerekiyor. Bu dosyalardan biri de Avrupa Birliği ile ilişkiler… 

 

Bu seçimlerde muhalefetin kazandığı senaryoda, AB ile ilişkilerde gerçek bir dönüşüm yaşanabilirdi; ancak bu fırsatı kaçırdık. Cumhur İttifakı’nın bileşenleri açısından ise AB üyeliği, öncelikli gündemlerinde yer almıyor bile… 

 

Öte yandan, Avrupa Birliği, her sene 9 Mayıs’ta anımsanmayı hak etmeyecek kadar önemli bir çağdaşlık hedefi. Yeni meclisteki tüm ittifakların ötesinde, 2016 sonrasında rafa kaldırılan AB sürecinin yeniden canlandırılması şart. Bunun için de yapay gündemler yerine Avrupa Birliği’nin kendi içinde geçirdiği çağdaş tartışmalara eklemlenmek, Avrupa’daki dönüşümün parçası olan eylemler ve mevzuat değişimlerine gitmek gerekiyor. 

 

Avrupa Ekonomisindeki Dönüşüm

 

Avrupa ekonomisi baştan sona yenileniyor. Bu yenilenme kapsamında çip üretimleri destekleniyor, elektrikli araçlar için pil üretimine yatırımlar yapılıyor, endüstriyel ürünlerin AB coğrafi işaretleme sistemi kapsamında korunması için çalışmalar yürütülüyor, yenilenebilir enerji alanında işbirlikleri yapılıyor, dijital altyapılar güçlendiriliyor, sınırda karbon düzenleme mekanizmaları geliştiriliyor, siber güvenlik artırılıyor. 

 

Bir yandan da AB, Türkiye’nin çekildiği İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamaya hazırlanıyor. Ama bizim yeni meclis kompozisyonumuzla herhalde böyle bir proje şimdilik ütopya düzeyinde. 

 

Bu açıdan statik bir proje olmaktan kurtularak kendini sürekli yenilemeye çabalayan AB’nin özellikle son dört yıldır üzerinde aktif şekilde çalıştığı Yeşil Mutabakat ve dijital gündem doğrultusunda Türkiye’nin de şirketler üzerinden bir yakınsamaya girmesi, doğru bir adım olacak. 

 

Avrupa Birliği, Türkiye açısından dışsal bir proje değil. On yıllardır Gümrük Birliği ilişkisi içerisinde olduğumuz, en büyük dış yatırım kaynaklarından ve ihracat pazarlarından biri olan bir ortaktan söz ediyoruz. 

 

Dolayısıyla Avrupa Birliği tam üyelik hedefini muğlak, soyut bir hedef olmaktan çıkararak, Avrupa’nın gittiği yönü, içinde yaşadığı dönüşümü doğru kavrayarak bu çağdaş projenin parçası olacak çağdaş ve yenilikçi adımları atmanın zamanı geldi. Bunun için de altı farklı siyasi partinin bir araya gelerek oluşturduğu ve siyasal tarihimizde bir ilk olan bu uzlaşı kültürünü, önümüzdeki beş sene içerisinde Avrupa Birliği uyum sürecini desteklemek üzere bir çıpa olarak kullanmalıyız. 

 

AB ile ilişkiler ancak bu şekilde Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Rusya-Ukrayna tahıl anlaşması veya NATO üyelik süreçleri üzerinden okunmaz, toplumun yaşam alanlarına dokunan, toplumla organik bağ kurulabilen politika alanları üzerinden yeniden kurgulanır. “Zor bir ortak” nitelendirmesi yerine “işbirliğine açık bir yoldaş/paydaş” nitelendirmelerine konu oluruz. 

 

Katma Değerli Ürün İhracatı 

 

Ayrıca yine bu süreçte Türkiye’nin Avrupa Birliği ülkelerine ihracatının katma değeri yoğun ve yüksek teknoloji içeren ürünlere yönelmesi konusunda da gerekli devlet teşvikleri ve mesleki eğitimlerin verilmesi de muhalefetin gündeminde üst sıralarda yer almalı. “Uluslararası yatırımı ne kadar çekeriz” noktasında saplanmak yerine, “Türkiye’nin AB ülkelerine uluslararası yatırımlarını nasıl daha yenilikçi kılarız” noktasına da arada bir bakmakta yarar var.  

 

Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası, “Yapay zeka çağı önümüzdeki beş yılda toplumu, ekonomiyi, demokrasiyi değiştirecek. Küresel ortamda temiz enerjiden, atmosfer ötesi uydulara ve kuantum bilgisayarına uzanan bir çok alanda rekabet ve ilerleme söz konusu. Batı dünyası ile Çin arasındaki ilişkilerde derin ekonomik bağlarla çıkar çatışmalarının dinamiği çok önemli etkenler. Hindistan da artık küresel oyuncu. Arap dünyası hızla modernleşiyor. Demokrasi rejimi 21. yüzyılın sınavlarından geçiyor. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri ilişkilerini bu çerçevede anlamak ve ilerletmek zorunda,” diyor. 

 

Kaleağası da, Türkiye’nin küresel rekabet denkleminde AB sürecinin çok önemli bir etken olduğuna dikkat çekiyor ve seçim dönemini geride bıraktıktan sonra hukuk devleti ve ekonomi yönetimi konusunda güçlenen bir Türkiye profili çizilmesi gereğine işaret ediyor. 

 

Mevcut anayasal düzende uluslararası ilişkiler Cumhurbaşkanı’nın neredeyse münhasır alanı fakat seçilmiş bir meclisin de önemi var. Milletvekilleri ve siyasal partiler için AB ile ilişkilerde ülkemizin ilerlemesine destek olmak bir milli menfaat ve toplumsal kalkınma konusu olabilecek mi?, diye soruyor Kaleağası. 

 

Bu sorunun yanıtı yok. Zira, gerek yıllar içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde Avrupa Birliği tam üyelik sürecini destekleyen, bu süreçte elini taşın altına koyarak reformlar için uygun siyasal zemin hazırlamak için didinen kadrolar tasfiye edildi veya partiden “gördükleri lüzum üzerine” ayrıldılar. 

 

AB Üyeliği Hedefi ve Uzlaşı Kültürü

 

Halihazırda bu kadroların büyük oranda Millet İttifakı içerisinde olduğu düşünüldüğünde, yeni mecliste muhalefetin bu yeni uzlaşı kültürü zemininde Avrupa Birliği ile tam üyelik ve güncellenmiş ilişkiler düzleminde çok daha güçlü çalışmalar yapılması şart. 

 

Evet, tablo karamsar. Evet, “Bu meclis bileşimiyle Avrupa Birliği bizim tam üyelik hedefimizi ciddiye bile almaz” dediğinizi duyar gibiyim. Ama umut insanda! 

 

Benzer şekilde İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri Çiğdem Nas’a göre, yeni dönemde Parlamentoda çoğunluğun Cumhur İttifakı’nda olması AB sürecinin canlanması için elzem olan reform ve demokratikleşme konularında adım atılmasının oldukça zor olacağını gösteriyor. 

 

Bu konu özelinde görüştüğüm Çiğdem hocanın önemli bir tespiti var: 

 

AB ile Türkiye ilişkileri özellikle 2015-16’dan beri dönüştüğü şekliyle daha çok perakendeci (transactional) bir şekilde devam edecek gibi gözüküyor. AB Türkiye’yi karşılıklı faydaya dayanan ilişkiler içinde bulunan ancak AB’nin geleceğinde düşünülmeyen bir komşu ülke olarak kabul eder. Ancak yine de tamamen adaylıktan çıkarmak gibi tepki çekecek bir harekette bulunmaz.”

 

Öte yandan yeni meclis bileşiminde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve vize serbestisinin sağlanması hedefleri de ekonomiye ve toplumsal ilişkilere getireceği artı değer açısından muhalefetin öncelikli eylem alanlarından biri olmalı; bu alanda gecikmiş adımların atılması için hükümet üzerinde baskı mekanizmaları kurulmalı. Gümrük Birliği’min yenilenmesi ve taraflar arası ticari ilişkilerin modernizasyonu, zaten AB’nin üç yıl önce Türkiye’ye önerdiği “pozitif gündem” başlığı altında yer alan gereklilikler arasında. 

 

Vize Serbestisinde İlerleme Yok  

 

Vize serbestisinde gereken kriterlerden geriye beş tanesi kaldı, ancak bu kriterlerde de yıllardır ilerleme kat edilemedi. Bunlar arasında terörle mücadele kavramının Avrupa Konseyi normları çerçevesinde ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek eylemleri terör suçu kapsamından çıkaracak şekilde revize edilmesi, bu yönde bir reform dalgasının başlatılması, Cumhur İttifakı’nın Meclis çoğunluğunu elde eden bileşenlerinin siyasi eğilimlerine bakıldığında pek kolay “hazmedilecek” bir değişikliğe benzemiyor. 

 

Ancak, Çiğdem hoca, Gümrük Birliği’nin güncellenme sürecinin de kendi içinde bazı paradokslar barındırdığına dikkat çekiyor: 

 

Halihazırda Gümrük Birliği’nin delinmesine yol açan ihlaller iki tarafça da uygulanıyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinde bu ihlallerin giderilmesine yönelik görüşmeler yapılıyordu. Ancak pek fazla mesafe kat edilmemişti. AB Konseyi’nin Gümrük Birliği’nin güncellenmesine yönelik müzakereleri başlatmak için Komisyonu yetkilendirmesi ve bu süreçte ticareti bozucu eylemlerden vazgeçilmesi için adım atılması öngörülmüştü. Uluslararası ticaretteki değişimler, korumacı ve rekabetçi gelişmeler, Yeşil Mutabakat ve dijitalleşme gibi öncelikler gümrük birliği ilişkisini de etkiledi. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi sürecinin başlatılması için Türkiye’nin bu ticari sorunları çözmeye yönelik adımlar atarak AB’yi de güncelleme müzakerelerini yeniden başlatmaya teşvik etmesi önem taşıyor.”

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden gelen gemilerin Türk limanlarına girememesinin bir Gümrük Birliği ihlali olduğu düşünüldüğünde, bu süreci zorlaştıran ve muhafazakar-milliyetçi bir Meclis bileşkesi açısından “kırmızı çizgiler” doğuran konu başlıklarında AB uyum sürecinin takılması ise kaçınılmaz. Ancak tüm bu süreçlerin muhalefetin doğru ve etkin lobi taktikleriyle, gerektiğinde Avrupa’daki muadilleriyle görüşüp karşılıklı kırmızı çizgileri esnetecek şekilde ortak akıl yürüterek yönetilmesi, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği ile bağların koparılmasının önüne geçecek. 

 

“Yolumuz uzun, heyecanımız yüksek, gençliğimiz var” dedik seçim meydanlarında… AB ile tam uyum sürecinde de yolumuz uzundu, başta heyecanımız yüksekti, hepimiz genceciktik. O heyecanı yeniden diriltmek, şu anda Meclis salonlarını kaplamaya hazır olan gerici-muhafazakar-milliyetçi kara bulutları dağıtmak için bulunmaz bir fırsat. Avrupa Birliği de bu ideali bize sunarak aslında bu süreçte muhalefete yoldaş olacak güçte. 

 

AB de bu süreçte Türkiye’deki farklı kesimlerle –kendisini sırf iktidarla sınırlı tutmadan- çalışmak üzere daha fazla inisiyatif almalı, daha yenilikçi işbirliği kanallarını harekete geçirmeli, muhalefetin ortaya koyduğu Aydınlanmacı projenin sırf Mutabakat Metinleri’nde kalmayarak halkın gündelik yaşantısına, hayallerine, mutluluğuna, yüzündeki tebessüme yansımasına aracı olmalı. 

 

Peki güneş doğarken hiç umut olmaz mı? “Umut, umut, umut. Umut insanda!” diyen Nazım Hikmet haksız olamaz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.