Yeni Tip Koronavirüsten Yeni Tip Demokrasiye
Batı tipi demokrasi, koronavirüsü tarafından enfekte edildi. Bu salgın sona erdiğinde, şu an uygulanan olağanüstü önlemler sona erdirilmeli ve tecrübeler hesaba katılmalı. Yoksa yeni dünya düzeni derken yeni otoriter düzenin içinde kendimizi bulabiliriz. Zira güvenlik konseptiyle zapt edilmiş dünyalar hayalleri süsleyen bir yaşam alanı olmayacaktır.
21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız bu yıllarda fütürist bilim insanları “insanlık 2.0, toplum 5.0” kavramlarını tartışırken, dünyada olağanüstü gelişmeler yaşanmaya başladı. Medyada birçok uzman tarafından bu gelişmelerin yeni dünya düzeninin, yeni yönetim biçimlerinin ayak sesleri olduğuyla ilgili iddiaları var. İngiliz yazar Henry Fielding’in “Hayatta, en büyük olaylar bir sürü iyi tertip edilen küçük tesadüflerden doğar.” dediği gibi, acaba bu yüzyılın başından itibaren yaşadıklarımız iyi bir oyunun tesadüf olarak gösterilen bir oyunu mu, yoksa yeni başlangıçların kurgusu mu?
Yeni tip koronavirüsü salgını ile birlikte tüm ülkelerde sağlığa, yaşama dayalı bir güvenlik anlayışı hâkim olmaya başladı. Korunma ve güvenlik, karşılığında bir bedel ortaya çıkarır ya da bedel ödetir. Biz buradan anlıyoruz ki, yeni tip koronavirüsü için alınan tedbirler önce özgürlük alanına sınırlamalar getirecek.
Kontrol, denetim ve özgürlüğün nefesini kısan tüm tedbir ve yasaklamalar, ülke yöneticilerinin “sizin güvenliğinizi sağlamak için yapıyoruz” diyerek gerçekleştirdiği; olağanüstü hâl olgusu, dijital gözetim, oluşturulan korku iklimi ve propagandaların etkisi ile eleştirilememekte, artık hiçbir dönemde olmadığı kadar toplum tarafından meşru olarak kabul edildiği görülmektedir.
Bu meşruiyet ve dijital gözetime dayalı yeni yönetim biçimleri, insanlık tarihinin hiçbir döneminde özgürlük alanını, bu kadar daraltmamıştı. Görüntüyü, sesi ve duyguları veriye dönüştüren yapay zekâlar geliştikçe, bilgiye ve teknolojiye hükmedenler büyük nüfusları kolayca izlemekte, kontrol etmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda; insan, toplum, ülke güvenliği gibi iddialarla sürekli özgürlük alanlarını kapatmaktadır.
Güvenlik ve Demokrasi İlişkisi
Gelişmiş kapitalist toplumlara egemen olan güvenlik konseptiyle varılmaya çalışılan nihai hedef; terör, hastalık, salgın, şiddet gibi anormalliklerden tamamen temizlenmiş ya da denetim altına alındıkları bir dünyadır. Hedefin bu denli ütopik olması, kullanılan araçların amaçlarına dair ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. İnsanların korkularından yola çıkılarak oluşturulan güvenlik anlayışı ve gelişen bilgi teknolojileri, bireysel bedenleri veri hâline getirmekte ve bireylerin varlıkları istatistiksel verilere indirgenmektedir. Varlıklarımızın meşruiyeti ve özgürlüğü, verilerimize hükmedenlerin bize verdiği değer kadardır. Veri tabanlı teknikler dijital vatandaş hâline gelen bireyin tüm yaşamına dokunmakta ve süreç rastlantılara göre değil, hükmedenlerin rasyonelliğine göre şekillenmektedir (Türk, 2020).
Gözetim tekniklerini yoğun biçimde içeren bu güvenlik konsepti, gözetim çalışmalarının da başat unsuru hâline gelmiştir. Oysa, tam bir güvenlik garantisinin verildiğini ve huzurun sağlanmasında bilim ve teknolojideki son gelişmelerin etkin şekilde kullanıldığını düşünmek, huzurun yanlış yerde aranması anlamına gelir. Bu, insanları toplumsal sorunlara karşı alternatif arayışlardan ve köklü, yapısal çözümlere odaklanmaktan alıkoyarken; gelişkin teknolojilere dayanan gözetimin her geçen gün biraz daha içselleştirilmesine neden olur (Bauman ve Lyon, 2013: 118-9).
“Güvenlik gerekçesi”, toplumsal güveni sağlayacak siyasal bir içeriğe sahip değilse, salt hukuk üzerinden meşruluğunu hiçbir zaman koruyamaz. Bu tür durumlarda güvenlik kurumları siyaset-dışı bir güç aygıtı gibi görülmeye başlanır ve güvenlik gerekçesi daimi bir meşrulaştırıcı işleve bürünür. Oysa o, her zaman için “arızi” ve “geçici”dir. Bu geçicilik hissinin korunması elzemdir (Koca, 2016).
Güvenlik gerekçesi, kendi kendini meşrulaştırabilir hâle geldiğinde, siyaset ve güvenlik onulmaz bir karşıtlık ilişkisine hapsolur. Böyle durumlarda güvenlik, sivil alanla siyasal alan arasına set çekerek karşılıklı etkileşimi engelleyici olur. Devreye vakit geçirmeksizin devlet girer. Siyasal alan devletleşir ve o andan itibaren bütün demokratik sistem güvenlik gerekçesine endekslenir. En tehlikeli sonuç ise siyaset üzerinde güvenlik üzerinden kurulan zımni bir oto-vesayetin doğmasıdır.
Kısacası, asıl sorunsal “teknoloji” olmaktan öte “yönetim” ve “iktidar” sorunsalıdır. Günümüzde, bu güçlerce yüceltilen “enformasyon toplumu efsanesi”, daha zengin ve alternatif açıklamaların sesini ısrarla boğmaktadır. Bu nedenle, toplumsal dönüşüme yol açan değişim nedenleri, enformasyon olgusundan çok daha fazlasını içerirken; bu efsane, toplumun, söz konusu dönüşümlerin karakteri ile bunların arkasındaki güçleri görmesini engellemektedir. Ayrıca iktidar merkezleri, sahip oldukları gücü ellerinde tutabilmek için, sadece toplumu değil enformasyonu da biçimlendirme ve yönlendirme kaygısındadırlar (Türk, 2020).
Virüs Salgını ve Yeni Dünya Düzeni
Yeni koronavirüsün yayılmasıyla özellikle Batı demokrasileri, gelecekleri için derin etkileri olacak bir testle karşı karşıya kaldı. Dünya için alternatif bir model olarak kendini gösteren otoriter Çin’in, virüs salgınını engellemede başarılı olduğu iddiası ön plana çıkarken, batı tipi demokrasi başarısız mı olacak? Dünya yeni bir dünya düzenine doğru mu gidiyor, özgürlükler ve demokrasi geri plana itilirken, otorite ve güvenlik ön plana mı çıkıyor? Bu soruların cevaplarını yaşanılan krizin sonunda tekrar değerlendireceğiz.
Koronavirüsü sadece hükümetleri ve vatandaşları değil, demokrasinin kendisini de hayatta kalma becerileri kazanmaya zorluyor. Hükümetler ve parlamentolar yeni çalışma yöntemleri benimsemek için uğraş veriyor. Acaba, bu salgın sona erdiğinde, hükümetlerin yaşam güvenliği için getirdiği olağanüstü önlemler sona erecek mi? Yoksa koronavirüsü nedeniyle getirilen kitlesel güvenlik olgusu gelişir ve değişmez ise yeni konsepte göre meşrulaşmış otoriter yönetimler yeni dünya düzenini mi oluşturacak? (Türk, 2020)
Teknoloji Faydalı Olabilir mi?
Yukarıda bahse konu olan bireyle ilgili tüm bilgilerin kayıt altına alındığı verisel vatandaşlık kavramı denetleme ve gözetime imkân tanıdığı için bu tür salgınlarda çok önemli katkılar sunabilir. Yeni geliştirilen teknolojiler; hasta takibi ve virüsün yaygınlaşmasına engel oluşturacak birçok kolaylığı içinde barındırmaktadır. Ülkemizde de Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamalarından anlaşılmaktadır ki, bu tür teknolojiler karantina kapsamında kullanılacaktır. Fakat bizden çok önce, örneğin Singapur bu teknolojileri kullanmaya başladı ve virüsü bugüne kadar nispeten uzak tutmada başarı da sağladı. Bluetooth tabanlı ve onaylanmış bir COVID-19 vakası olan biriyle yakın temasta olduğunda kullanıcıyı hemen uyaran bir sistem oluşturulduğu medyaya yansıyan bilgilerden anlaşılmakta. Avrupa’da birçok ülke bluetooth tabanlı ve veri korumayla uyumlu benzer bir uygulamaya geçmeyi planladıklarını medyaya açıklamışlardı.
Avrupa’daki bazı mobil operatörlerin, vatandaşların hareketlerini izlemek için anonimleştirilmiş veri setlerini hükümetlerle paylaşmayı kabul ettikleri ile ilgili bilgiler Avrupa medyasına yansıdı. Ayrıca; Brüksel ve Madrid gibi şehirlerde dronların kullanılmasıyla fiziksel gözetimde artış olduğu yayımlanan haberlerden ortaya çıkmakta. Her ne kadar verilerin, sadece “tıp bilimi adına ve salgını durdurmak” için kullanılacağı belirtilmiş olsa da, güvenlik konsepti içinde mahremiyetin ne kadar korunacağı bir muamma.
Bununla birlikte, dijital haklar avukatları ve aktivistleri endişelerini dile getirmekte, mahremiyet ve kişisel gizliliğin ihlalini engellemek için “veri koruma etki değerlendirmesi” yapılmasını istemektedirler. Dijital haklar avukatlarının ve aktivistlerin “temas izleme teknolojisinin virüsü kontrol etmesi için kitlesel gözetim gerektirmez” itirazı yaşanılan krizin kaosunda duyulamayacak kadar kısık kalmaktadır. Normalde hem mahremiyet hem de halk sağlığı bir haktır ve kamu politikasında çok yüksek bir statüye sahiptir. İkisi arasındaki denge bazen ihtiyaç duyulan bir şeydir. Özellikle acil durumlarda ve kriz zamanlarında gereklidir.
Güvenlik Gerekçeleri
Dünyanın dört bir yanında, hükümetler bu salgından dolayı olağanüstü adımlar atmakta ve bu bir zorunluluk olarak da görülmektedir. Salgınla mücadele eden ve şu ana kadar çok başarılı olduklarına dair izlenim vermeyen başta Amerika olmak üzere tüm batı ülkelerinde kaos hüküm sürmekte, halk panik durumunu yaşamaktadır. Amerika’nın hem gücü hem de yönetim sistemi artık tartışılır hâle gelirken, her ne kadar açıklanan verilerle ilgili ciddi eleştiriler olsa da, otoriter Çin, baskıcı yönetim biçimiyle salgından normal yaşama dönmeye başladığı duyururken, yeni dünya düzeninde de hem yönetim hem de gücüyle “bende önemli bir aktörüm ve varım” demektedir.
Avrupa Politika Araştırmaları Merkezi’nden Sergio Carrera, EU Observer’a verdiği demeçte, “Bu salgınla demokrasinin sürekliliğini garanti eden kontrol ve denge mekanizmalarını ortadan kaldıran bir dizi önlem görüyoruz.” demektedir. Salgına dayalı bu kriz, vatandaşların haklarının – toplanma özgürlüğü, mahremiyet, ülke içinde hareket etme hakkı, aile hayatı hakkı gibi – pek çoğuna dokunmaktadır. Batı tipi demokratik yapılarda bu durum; demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi konuların dikkatlice dengeye dayalı korunmasını gerektirir.
Şu anda AB üye ülkesi olan birçok ülke, olağanüstü hâl ilan etmiş durumdadır. Olağanüstü hâller olağanüstü güçlerin kullanımına izin verir. Bu tür olağanüstü güçler cezbedici bir çekiciliğe sahiptir. Politikacılar bu güçlere sahip olduklarında, demokratik süreçlere geri dönme konusunda isteksiz olabilirler. Olağanüstü hâl, anlamsızca çağrılacak bir şey değildir. Bir gün korona kâbusu sona erdiğinde, bireysel özgürlüklerin azaldığı otoriter bir devletle yüz yüze kalınabilinir.
Korkulan şudur ki; bu durum Macaristan Başbakanı Viktor Orban örneğindeki gibi, ülke yönetiminde karar alma şeklini uzun süre ya da kalıcı olarak değiştirmesine fırsat tanıyabilir ve demokratik olmayan güvensiz veya uygunsuz olarak kabul edilen yeni teknolojilerin ülke içinde kullanımının kabulünü hızlandırabilir. Olağanüstü durumlar otoriter düşünceye sahip ülke yöneticilerinin iktidarı merkezileştirmesi için mükemmel bir bahane oluşturabilir.
Öyle görülmekte ki, batı tipi demokrasi, koronavirüsü tarafından enfekte edilmiştir. Sağlıklı bir demokrasinin tüm normal ve gündelik özellikleri salgın hastalıktan muzdariptir. Çünkü hükümetler bu salgınla baş edebilmek için demokratik temayülleri rafa kaldırmakta ve bu durum hızla meşrulaşmaktadır. Mevcut salgın sona erdiğinde, bu tür olağanüstü önlemler sona erdirilmeli ve tecrübeler hesaba katılmalıdır. Yoksa yeni dünya düzeni derken yeni otoriter düzenin içinde kendimizi bulabiliriz. Zira güvenlik konseptiyle zapt edilmiş dünyalar hayalleri süsleyen bir yaşam alanı olmayacaktır.
______
Bauman, Z. Ve Lyon, D., (2013), Akışkan Gözetim, (çev.: Elçin Yılmaz), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Koca, Erkan, (2016), http://serbestiyet.com/yazarlar/a.-erkan–koca/demokrasi-ve-guvenlik-meselesi-664852
Türk, Mehmet Sezai, (2020), Verisel Bedenler/ Hoşçakal Özgürlük (Panoptikondan kalan özgürlük alanı), ICT Media, Ankara.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.