Yeni Yılda ‘Yeni Ortadoğu’ Mümkün mü?
ABD ve İsrail bir kez daha ve bu kez soykırım yoluyla Ortadoğu’da yeni bir düzen kurma arayışında.
İsrail’in Lübnan’a karşı başlattığı ve büyük çoğunluğu sivil olmak üzere yaklaşık 1.200 kişinin ölümüne yol açan savaş sürerken, 2006 Temmuz’unda dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, İsrail’in Lübnan’a saldırısını onaylar bir ifadeyle “yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancıları” diye nitelendirmişti.
Rice’ın başvurduğu metafor beklendiği gibi tam anlamıyla Oryantalist olsa da bir doğumun amacı genellikle bebeği öldürmek olmayacağı için bazı soru işaretlerine de yol açmıştı. Rice ve patronu, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un bu metaforik düzenlemede oynadıkları rol tartışmaya açık da olsa, muhtemel seçeneklerden biri “kana susamış doğum uzmanı” rolüydü. ABD’nin İsrail ordusuna yeni Ortadoğu’nun oluşturulmasına yardımcı olmak üzere acele bomba gönderme kararı aldığı dikkate alınırsa bu oldukça yerinde bir tespit.
Bakan Rice’ın “doğum sancısı” benzetmesine başvurma nedeni, ABD’nin Lübnan’da “savaştan önceki statükoya” dönülmesini engellemek için ne pahasına olursa olsun ateşkese mâni olmak gerektiği yönündeki argümanını desteklemekti. “Savaştan önceki statükoya dönülmesi”, binaların ve köylerin bomba kraterlerine ve molozlara dönüştürülmediği bir ülke anlamına geldiği sürece doğum, heyecan verici bir başarıya işaret ediyordu.
Lübnan’da ve bölge genelinde 2006 İsrail savaşı sırasında kamuoyunda Hizbullah’ın aldığı desteğin arttığı bu yeni Ortadoğu, ABD ve İsrail’in kitlesel katliamların rahminden çıkacağını hayal ettiği Ortadoğu’ya pek benzemedi tabii; ama düşman büyük olunca, ABD’nin gelecekteki doğumlarda başka ölümler getirecek bir doğum-bilime soyunma fırsatını ele geçirme şansı artmış oldu.
İsrail’in 34 günde 1.200 kişiyi öldürdüğü 2006 yazının hâlâ oldukça sarsıcı bulunduğu eski bir katliam döneminde kaldığı düşünülüyordu elbette. Örneğin İsrail’in Aralık 2008 ve Ocak 2009’da Gazze Şeridi’nde 22 günde yaklaşık olarak 1.400 kişiyi öldürdüğü Dökme Kurşun Operasyonu da o dönemdeydi. İsrail ordusu 2014’te Gazze’ye yönelik Koruyucu Hat Operasyonu’nda 50 gün içinde 2.251 kişiyi öldürmüştü.
Görünüşe göre artık doğum sancılarının son derece sıklaştığı bir döneme girdik. İsrail Gazze Şeridi’ne yönelik son saldırısıyla sadece 2,5 ayda 20 binden fazla Filistinliyi katletti. Kuşatma altındaki bölgedeki yıkım ise akıl almayacak boyutlarda.
ABD 2006’da Lübnan’da olduğu gibi saldırganlara desteğini artırırken, sürekli olarak ateşkes ilanına ya da vahşetin durdurulmasına karşı propaganda yapıyor. Duygusal açıdan değerlendirildiğinde Gazze’de “savaştan önceki statükoya dönme” imkânı çoktan ortadan kalktı ve bölge artık nükleer felaketten çıkmış bir yeri andırıyor. Şu anki haliyle Siyonist soykırım ile tanımlanan yepyeni “yeni Ortadoğu” işte böyle. İsrail içinse sorun, ne kadar bombalarsanız bombalayın var olmaktan vazgeçmeyi reddeden bir halkı gerçekten yok edemeyeceğiniz.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Aralık ayı ortalarında “Saldırgan bir talepte bulunmazken sadece mağdurun talep etmesi mümkün olabilir mi?” diyerek bir kez daha savaşın sürmesini savundu. Azıcık aklı olan Blinken’in “mağdur” derken Gazze’de 2,5 ay içinde 20 binden fazla Filistinlinin öldürülmesinden sorumlu olan devleti kastettiğini anlayınca şaşırabilir.
Her neyse, ABD’nin siyaset ve medya müesses nizamında gerçekliğin ters yüz edilmesi olağan bir durum.
Oryantalist söylem de öyle. İsrail’in müsebbibi olduğu bu son katliamın başlangıcından bu yana, Hamas’ı (ve genel olarak Filistinlileri) tüm bu kıyameti kendi başlarına kendileri getiren medeniyetsiz baş belaları olarak kınamaya kararlı olan bu müesses nizamda paternalist, çocuklaştırıcı nutuklar eksik olmadı.
ABD’nin Batı’nın birbiri ardına gerçekleştirdiği “uygarlaştırma misyonu”nun muhatabı olan bölgeye yönelik Oryantalist kibri tüm bu emperyal misyonu ayakta tutan önemli bir unsur. ABD ve İsrail’in tamamen ve sorgusuz sualsiz söz sahibi olduğu bir yerde halkları bombalayarak yeni bir şeye dönüştürmeye önü alınamaz bir geri kalmışlıktan daha iyi bir sebep olamaz ne de olsa.
Onlarca yıldır patlayıcıların yanı sıra ABD’nin hesaplı bir şekilde patronluk taslayan söylemlerinin de hedefindeki bir diğer Ortadoğu bölgesi olan Irak örneğinde de görüldüğü üzere, “yeni” Ortadoğu’nun, en azından refah açısından daha iyi bir Ortadoğu olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Condoleezza Rice’ın 2006’daki “doğum sancıları”nı teşhis ettiği dönemlerde Time dergisine yazan gazeteci Tony Karon, Irak’ın “Bush Yönetimi’nin ‘Yeni Ortadoğu’sunun ibretlik örneği ve her geçen gün daha da kötüye giden kanlı bir karmaşa olduğunu” belirtmişti.
Tel Aviv ve Washington’daki suikastçılar için değilse de bunları yaşamak zorunda bırakılan bebekler, çocuklar ve yetişkinler için doğal olarak çok daha karmaşık olan bir başka “kanlı karmaşa”dan, yani Gazze’deki soykırımdan neyin “doğabileceğini” göreceğiz.
Yeni yılda ne olursa olsun ABD-İsrail’in doğumuna vesile olduğu bir bebeğin Ortadoğu’da yaşayabilmesi mümkün değil ve soykırıma bir an önce son verilmeli.
Bu yazı Al Jazeera tarafından yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için buraya tıklayınız.