Yunanistan Genel Seçimleri Ne Anlatıyor?
Yunanistan’da 21 Mayıs’ta yapılan genel seçimler sonucunda Meclis dışında kalan Mera25’in Genel Başkanı Yannis Varoufakis, seçim sonuçlarını görünce “Yunanistan’ın Erdoğanlaşması bugün tamamlandı” dedi. Bu kadar uzun soluklu bir tek başına iktidar maratonu Yunanistan siyaseti için mümkün görünmese de değişen seçim sisteminin de yardımıyla 25 Haziran’dan baskın bir Mitsotakis hükümetinin çıkacağı artık belli.
Türkiye’deki genel seçimlerin hemen ardından, yalnızca bir pazar sonra, Yunanistan’da da genel seçimler 21 Mayıs tarihinde gerçekleştirildi ve merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi’nin baskın zaferi ile sonuçlandı. Ana muhalefet görevi yürüten sol koalisyon SYRIZA’nın oylarında müthiş bir erime gerçekleşirken eski “efsane” PASOK ise oyuna geri dönmüş gibi görünüyor. Ancak Yeni Demokrasi’nin yüzde 20 gibi ciddi bir farkla SYRIZA’nın önüne geçtiği seçimler neticesinde yine de hükümet kurulamadı. Seçimleri önde tamamlayan ilk üç partinin liderleri Cumhurbaşkanı’nın hükümet kurma görevini kabul etmedi ve bu yüzden seçmenlere 25 Haziran’da tekrar sandık yolu göründü.
Genel Hatlarıyla Yunanistan’da Siyaset
Günümüzde nispeten farklılıklar söz konusu olsa da, 1974’te çöken cunta rejiminin ardından ilan edilen Üçüncü Cumhuriyet döneminde, artık siyasi partiler kralcılık ve cumhuriyetçilik çerçevesinde değil, sağ ve sol ideolojiler ekseninde konumlanmaya başladılar. Bu haliyle Yunanistan’da siyasetin üç kutuplu ancak iki buçuk partili bir sistem halinde geliştiği söylenebilir. Bahsi geçen iki dominant parti, merkez sağ, muhafazakâr olarak karakterize edilebilecek olan Yeni Demokrasi ve merkezin hemen solunda konumlanmış olan sosyal demokrat Panhelenik Sosyalist Hareket-PASOK’tu. Yunanistan siyasetindeki “buçuk” parti ise değişmeyen kemik oyları ve belirleyiciliği ile gözden çıkarılamayacak ve göz ardı edilemeyecek olan Yunanistan Komünist Partisi-KKE’dir. Özellikle 2008 ekonomik krizinin de etkisiyle, merkez sol PASOK’un politik olarak gücünü kaybetmeye başladığı yakın geçmişte, sol siyasette öne geçen ve günümüze kadar geçen sürede PASOK’un yerini alan parti ise Radikal Sol Koalisyon-SYRIZA oldu.
Cunta sonrasındaki yeniden yapılanma döneminde Yeni Demokrasi’nin, tavrını açıkça demokrasiden yana koyan, cuntaya karşı duran, yıllar içinde çeşitli kaymalar olsa da mümkün olduğunca merkezde konumlanmaya çalışan; birleşmiş Avrupa fikrini, parlamenter demokrasiyi, sosyal adalet ve liberal demokratik ekonomiyi önceleyen bir parti olduğu söylenebilir. Tarihsel olarak AT ve sonrasında da AB üyeliği için açıkça taraf alan parti de Yeni Demokrasi olduğundan, parti, ülkenin yüzü Batı’ya dönük aktörü olarak nitelenmektedir.
Cunta sonrasında merkezin solundaki sosyal demokrat PASOK ise Yeni Demokrasi’nin “toplum düzeni” vurgusunun aksine “refah” kavramını temel politika önceliği olarak tercih etmiş ve sol için sosyal demokratlıktan ve komünizmden başkaca bir “üçüncü yol”un mümkün olduğu iddiası üzerine inşa edilmiştir. Ancak PASOK’un, ülkenin üyeliği döneminde hükümetin başında olsa da genel anlamda AT/AB fikrine başından itibaren ihtiyatlı yaklaşan taraf olduğu ve Birlik’i Batı emperyalizminin yeni bir formu olarak nitelediği de vurgulanmalıdır. Aslında bu söylemle klasik merkez-çevre retoriği de yeniden üretilirken PASOK da bu fikriyatın devamında, diktatörlük döneminin de beslendiği anti-Batıcı, üçüncü dünyacı ve popülist siyaset geleneğini devam ettirmiştir.
Öte yandan Üçüncü Cumhuriyet döneminde, siyasetin iki yakasında da karizmatik liderlerin belirleyici olduğundan bahsedilmelidir. Sonraki yıllarda da siyasette derin izler bırakan Karamanlis ve Papandreou aileleri, bu dönem itibarıyla siyasetin ön planında yer almıştır. Ancak literatürde Karamanlis’in Yeni Demokrasi’sinin özellikle 1977-1981 döneminde kurumsallaşma çabasında olmasına karşılık Papandreou’nun PASOK’unun lider odaklı bir parti olarak kaldığı ve bu sebeple orta vadeli politikaları öngörülemeyen bir aktör olarak kabul edildiği de söylenmelidir. PASOK ile ilgili her zaman bir eleştiri sebebi olan bu lider odaklılık, ilerleyen dönemlerde SYRIZA’ya da yöneltilmiştir.
Ülkenin AB ile ilişkileri ise solun ve ikili parti sisteminin dönüşümünü anlamlandırabilmek açısından önemlidir. Ülkenin AB’ye üyeliği, euro para birimine geçişi ve birçok reformun gerçekleştirilmesi evrelerinde iktidarda olsa da, tarihsel olarak PASOK, literatürde sert euroseptik bir parti olarak nitelenmektedir. Ancak hükümette olduğu dönemlerdeki aksiyonları, söylemlerdekiler kadar sert olamamıştır. Aynı davranış kalıbı, SYRIZA’da da görülmüştür.
Çok genel şekilde sunmak gerekirse, özellikle 2008 ekonomik krizinin patlak vermesi ve uzun yıllar boyunca ülkenin yapısal ekonomik sorunlarının ve ekonomik krizi görünür kılacak verilerin AB kurumlarından ve kamuoyundan sistematik bir şekilde gizlendiğinin -veya yanlı şekilde beyan edildiğinin- ortaya çıkmasından sonra hızlı bir şekilde olmasa da merkezin solundaki seçmenler için yeni bir siyasal adres ihtiyacı ortaya çıktığından, sol liberal bir çatı olarak SYRIZA, merkezin solunu temsil eden ana parti olarak skalada adım adım yerini temellendirmiştir.
Yakın Dönem Seçimlerinin Düşündürdükleri
2008 ekonomik krizinin ve kriz sonrasında özellikle AB kurumları eliyle uygulanan politikaların, ülkenin iç politikasında da etkili değişikliklere sebep olduğu görülmektedir. Detaylıca bakmak gerekirse, krizin hemen ardından gerçekleştirilen 2009 seçimlerinin galibi yaklaşık yüzde 44 gibi bir sonuç alan PASOK olurken Yeni Demokrasi yüzde 33’te kalmış, SYRIZA ise yalnızca yüzde 4 oy almıştır. Krizin daha da derinleştiği 2012 yılında ise iki seçim gerçekleştirilmiştir ve sol oylardaki bölünme gözle görünür hale gelmiştir. İlk seçimde birinci gelen Yeni Demokrasi’nin yüzde 18’lik oyuna karşılık ikinci olan SYRIZA yüzde 16, PASOK ise yüzde 13 almıştır. Bir ay sonra yenilenen seçimlerin sonucunda küçük partilere giden oylar merkez partilerde birleşmiş ve böylece Yeni Demokrasi yüzde 29’a, SYRIZA yüzde 26’ya çıkmış, PASOK ise yüzde 12’de kalmıştır.
Sol oylardaki yeni odağa doğru kayışın son aşaması ise kemer sıkma önlemlerinin çok daha sert hale geldiği 2015 yılındaki seçimler olmuş ve bu seçimlerde, önlemlere karşı çıkan SYRIZA’nın iki buçuk partili sistemin merkez ayaklarından biri olma konusundaki emin yükselişi netleşmiştir. 2015’te Ocak ayında gerçekleştirilen seçimleri yüzde 36 ile kazanan SYRIZA’yı yüzde 27 ile Yeni Demokrasi izlemiş PASOK ise yüzde 4’e kadar gerilemiştir. Eylül ayında yenilenen seçimlerde ise yüzde 35 alan SYRIZA’yı yüzde 28 ile Yeni Demokrasi izlemiş ve PASOK oyları yüzde 6’ya çıkmıştır. Bu seçimlerin ardından SYRIZA, Meclis’in küçük aktörlerinden Bağımsız Yunanlar Partisi ile bir koalisyon hükümeti kurmuş ancak krizin sonuçlarının iyice derinleşmesi, kemer sıkma politikalarına yönelik yorgunluğun artması ve sermaye kontrolleri gibi radikal uygulamaların da yürürlüğe sokulması sebebiyle oyları kaçınılmaz olarak erimiştir.
2019 seçimlerinde ise Yeni Demokrasi, yeni ve genç Genel Başkan Kyriakos Mitsotakis ile yüzde 39 oy alarak tekrar birinciliği sırtlamıştır. SYRIZA oyları küçük bir düşüşle yüzde 31’e gerilerken PASOK’un da bir parçası olduğu Değişim Hareketi (KINAL) yüzde 8 oy almıştır.
Tarihsel olarak seçimlerde katılımın oranının yüzde 55-65 bandında olduğu düşünülürse, genel hatlarıyla, küçük partilere giden oyların merkezde toplanma trendine girdiği ve bu sebeple ana partilerde görülen oy artışlarının, siyasi skalanın uçlarında bulunan, merkeze daha uzak olan seçmenlerden gelen oylar olduğu iddia edilebilir.
Bu tablonun bir sonucu olarak 21 Mayıs seçimlerinde Yeni Demokrasi, sağ oyların ve merkezin çok önemli bir kısmını toplayarak yüzde 40 ile birinci gelirken sol oylar SYRIZA’ya yüzde 20, PASOK’a yüzde 11 ve KKE’ye yüzde 7 olarak bölünmüştür. 2016 yılında kurulan sağ muhafazakâr Yunan Çözümü (Ellinili Lysi) Partisi ise bugünkü Meclis’in en küçük grubu olarak yüzde 4 oy almıştır. Önceki dönemde Meclis’te altı parti varken 21 Mayıs sonrasında parti sayısı beşe gerilemiş, 2019 seçimleri sonrasında Meclis’te grubu bulunan SYRIZA’nın eski Maliye Bakanı Yannis Varoufakis’in partisi Mera25 bugün Meclis dışında kalmıştır.
Seçimler Neden Yenileniyor?
Bilindiği üzere 2019 Temmuz ayında, Yeni Demokrasi Partisi, yeni Genel Başkan Kyriakos Mitsotakis ile yüzde 39 oy karşılığında çıkardığı 158 milletvekili ile tek başına iktidara gelmişti. 21 Mayıs seçimlerinde ise partinin oyları yüzde 40’ı aştığı halde milletvekili sayısı 146’da kaldı. Peki neden?
Yunanistan’da Meclis 300 milletvekilinden oluşuyor. Hükümeti kurmak için gerekli olan milletvekili sayısı ise salt çoğunluk olan 151. Ülkenin eski seçim sistemi, oy oranı kaç olursa olsun, ilk sıradaki partiye 50 bonus milletvekilliği veriyordu. Bu sistemin en acı tablosunu 2012 Mayıs seçimleri gösterdi. Yüzde 18 oy alan Yeni Demokrasi, bonus vekiller sayesinde 108 koltuk elde ederken yüzde 16 oy alan SYRIZA’nın ise Meclis’te 52 koltuğu vardı. Öte yandan bu bonuslu sistem, partilerin basit koalisyonlarla hükümet kurmaları, nitelikli bir oy farkı söz konusuysa tek başına iktidara gelmeleri açısından oldukça elverişliydi. Ancak bu anti-demokratik sistem 2016’da SYRIZA koalisyonu tarafından değiştirildi ve iki seçim sonrasında uygulanabilecek değişiklik ile nispi temsilin basit kıyaslama modeline geçildi. Böylece siyasi partilerin vekil sayısı, ülke çapında aldıkları oy üzerinden en basit hesaplama ile belirlenmeye başlanacaktı (partilerin aldıkları oy oranı/100*300 milletvekili). Seçim sistemi değişiklikleri hemen sonraki seçimlerde uygulanamıyor olduğundan, 2019 seçimleri eski sistemle (50 bonus milletvekili) gerçekleşmişti.
2019’da iktidara gelen Yeni Demokrasi Partisi, SYRIZA’nın getirdiği ve henüz uygulanmamış olan bu basit hesaplama modelini, 2020 yılında tekrar değiştirdi ve eski bonuslu modelin daha demokratik bir formu diyebileceğimiz güçlendirilmiş bonuslu sistemi getirdi. Buna göre seçimlerden sonra yine sayısı 50 olacak bonus milletvekillerini artık direkt birinci parti değil, yüzde 20’nin üzerinde oy alabilen tüm partiler, oyları nispetinde bölüşüyor olacaklardı. Ancak teknik olarak oyu yüzde 38-40 bandına ulaşabilen bir parti olursa, tüm bonus milletvekilliklerini alıp tek başına iktidara gelebilecekti.
Ancak tıpkı SYRIZA’nın 2016 değişikliği gibi, Yeni Demokrasi Partisi de 2020 yılında getirdiği bu yeni sistemi, Meclis’te oylarken direkt uygulamaya geçirecek milletvekilli sayısına sahip olmadığı için sistemin değişiklik sonrasında gerçekleştirilecek ilk seçimlerde (21 Mayıs 2023) değil, bir sonraki seçim itibarıyla geçerli olması mümkün olacaktı. Bu sebeple 21 Mayıs seçimleri SYRIZA’nın basit hesaplama yöntemi ile gerçekleştirilmiş olsa da Haziran ayında yenilenecek seçimler Yeni Demokrasi’nin yeni güçlendirilmiş bonuslu sistemiyle yapılacak.
Seçim Sistemi Neyi Etkiledi?
Her ne kadar birinci sıradaki partiye direkt olarak 50 milletvekilliği veren eski bonuslu sistem anti-demokratik olsa da SYRIZA’nın basit hesaplama modelinin de seçim hesaplarına ilkel diyebileceğimiz bir nitelik kattığını söylemek zannediyorum hata olmaz. 2023 yılında, teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, oy oranı çarpı toplam milletvekili sayısı gibi bir hesaplama modeli maalesef seçim kavramını basitleştirdiği kadar temsilin de hakkaniyetli şekilde Meclis’e yansımasını güçleştiriyor. Yunanistan gibi küçük ama dağınık bir ülkede, temsiliyetin daha hassas şekilde Meclis’e yansımasına yardım edecek bir hesaplama modeli bulunması gerekiyor.
Artık teknik olarak rafa kaldırılmış olsa da basit hesaplamanın yarattığı birkaç soruna bakmak gerekirse… Değerlendirmeler yalnızca seçim çevresi bazında değil, bölge bazında da yapıldığı için daha az oy alan partinin daha fazla milletvekili çıkarması gibi absürt durumlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin Yanya’da (Ioannina) yüzde 37 oy alan Yeni Demokrasi bir milletvekili çıkarırken, Epir Bölgesi’ndeki bir diğer seçim çevresi olan Thesprotia’nın tek milletvekili olması sebebiyle geniş bölge hesabıyla oyların aktarılması sonucu yüzde 24 oy alan SYRIZA iki milletvekili çıkardı. Üstelik Yeni Demokrasi’nin kazanamayan ikinci sıra adayı, SYRIZA adaylarının ikisinden de fazla (hatta neredeyse ikisinin toplamı kadar) oy almışken… Bu hesaplamanın bir diğer sonucu da özellikle orta büyüklükteki şehirlerde aralarında çok ciddi oy farkı olan partilerin eşit sayıda vekil çıkarmaları oldu. Örneğin Trikala’da yüzde 45 alan Yeni Demokrasi, yüzde 20 alan SYRIZA, yüzde 12 alan PASOK ve yüzde 7 alan KKE birer milletvekili çıkardılar. Dolayısıyla eğer genel hatlarıyla bir yorum yapmak gerekirse eski bonuslu sistemin de 21 Mayıs’ta uygulanan basit hesaplamanın da antidemokratik çıktıları olduğu söylenmeli.
21 Mayıs Aslında Ne Gösterdi?
Anketlerin gösterdiği kadarıyla, 2019’da iktidara geldiğinden beri Yeni Demokrasi, SYRIZA’dan hep yüzde 7-10 bandında önde oldu. Başbakanın görev onayı ve “Başbakanlık koltuğunda kimi görmeyi tercih edersiniz” sorularına Mitsotakis diyenlerin oranı ise Tsipras diyenlerden yüzde 15, hatta dönem dönem yüzde 20’ye varacak şekilde önde oldu. Bu anketler bize Mitsotakis isminin, Yeni Demokrasi’nin seçmenlerdeki yansımasından daha fazla güven yarattığı yorumunu yaptırdı. Geçtiğimiz dört yıl içinde birçok analist de Mitsotakis ile artık Yeni Demokrasi’nin eski dönemlerdeki kurumsallaşmış yapıdan çıkıp daha lider odaklı bir parti haline geldiğini vurguladı. Bu yüzden bugünkü yüzde 40’lık oyun, Yeni Demokrasi’ye değil, Mitsotakis’in Yeni Demokrasi’sine verildiği yorumunu yapmak çok da temelsiz olmaz.
Diğer taraftan 21 Mayıs’ın en acı çıktısı, SYRIZA’daki dramatik erime oldu. Burada PASOK’taki lider değişikliği sebebiyle PASOK üzerine tekrar hayal kurabilen merkez sol seçmenin “eski evine” dönmesinin de etkisi olduğu aşikâr. Ancak SYRIZA’nın seçmene yeni bir söz söyleyememesinin ve buna karşılık özellikle dış politika anlamında Yeni Demokrasi hükümetinin, ülkenin tüm tarihi içindeki en başarılı dönemlerden birini çıkarmış olmasının payı da yadsınamaz. Ekonomi politikaları anlamında ise seçmen, pandemiyle gelen iki yıllık duraklama sebebiyle hükümeti tam performansıyla test edemediği için tekrar gözlemlemek istemiş olabilir. Ama neticede tüm tablo, sağdaki ve merkezdeki seçmenin Yeni Demokrasi’ye güven duyduğunu ve sol seçmenin de eski evi olan PASOK’a şans vermek istediğini gösteriyor. Sistemin buçuk partisi olan KKE ise oylarını 2019’dan 2023’e yüzde 5’ten yüzde 7’ye çıkarmış ve dolayısıyla solda merkezden uzaklaşan seçmenlerin yöneleceği güvenilir bir odak olarak varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.
25 Haziran’dan Ne Beklemeli?
Bugün Mera25’in de Meclis dışında kalması, siyasette bilinen, önemli isimlerin partilerinin yüzde 3 barajını aşmaya yaklaşamamaları ve hepsinden önemlisi birinci olan Yeni Demokrasi’nin, diğerleri ile arasındaki ciddi puan farkı sebebiyle, seçmenin merkez partilere yönelme hissiyatı ile hareket etmesi beklenebilir. Bu durumda, 25 Haziran’da yenilenecek olan seçimlerde KKE’nin oylarında bir miktar daha artış olması, SYRIZA oylarında bölgesel olarak düşüşlerin görülmesi, Yunan Çözümü’nün de Meclis dışında kalması ve sonuçta siyasetin ana odaklar üzerinden (Yeni Demokrasi, PASOK, SYRIZA, KKE) yapılacak şekilde dönüşmesi ve Meclis’in dört partili bir forma bürünmesi şaşırtıcı olmayacak.
Öte yandan, Meclis dışında kalan Mera25’in Genel Başkanı Yannis Varoufakis, 21 Mayıs gecesinde seçim sonuçlarını görünce “Yunanistan’ın Erdoğanlaşması bugün tamamlandı” dedi. Bu kadar uzun soluklu bir tek başına iktidar maratonu Yunanistan siyaseti için mümkün görünmese de değişen seçim sisteminin de yardımıyla 25 Haziran’dan baskın bir
Mitsotakis hükümetinin çıkacağı artık belli. Bugünkü soru ise bu yeni hükümetin, Meclis’te birçok karar için gerekli olan beşte üç çoğunluğu (180 milletvekili) sağlayıp sağlayamayacağı… Ve aslında belki de Varoufakis’in “Erdoğanlaşma” yorumunu tam da bu geniş yetki sahipliği üzerinden okumak gerekiyor. Zira bugünkü tabloda Mitsotakis’in beşte üçü sağlaması da hiç ihtimal dışı değil.