Yurt Sorunu ve Mekânda Adalet Duygusu


- MENEKŞE TOKYAY
- 27 Ağustos 2022
KYK yurtlarına yüzde 80, özel yurtlara da yüzde 50 oranında zam yapılırken, “kira göçü” diye bir olgu toplumun birçok kesimini etkilerken, Türkiye’de bu yıl öğrencilerin hayallerini süsleyen okul yerine daha kolay barınacağı kenti seçmesi bekleniyor. Bu gençleri kazanmak için tüm yerel ve merkezi güçlerin birlikte çalışması, ideolojik farklılıkları bir yana bırakarak demokratik güç ve etki odağı haline gelmeleri gerekiyor.
Üniversiteler yüz yüze eğitim için gün sayarken, başta büyükşehirler olmak üzere Türkiye genelinde barınma sorunu halen öğrencilerin gündeminde ilk sırada yer alıyor. Oysa barınma da eğitim de, sosyal devletin karşılaması gereken temel bir gereksinim.
Bir yanda artan kiralar ve mevcut yurtlardaki kapasite yetersizliği sonucu kalacak yer bulamayan öğrenciler, bir yanda derinleşen yoksulluk, bir yanda da bu duruma çözüm bulmak için çırpınan iş insanları, sivil toplum kuruluşları ve sosyal belediyecilik gereği hareket eden bazı belediyeler…
Ve her zafiyet halinde olduğu gibi, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına yerleşemeyen üniversite öğrencilerinin acil barınma ihtiyaçlarından kendi siyasi ve stratejik amaçları için yararlanmak üzere hazırolda bekleyen, dernek ve vakıf adı altında otobüs terminallerinde bilgilendirme stantları açan, denetimsiz yurtlarla gençlerin beyinlerini yıkayan tarikat ve cemaatler…
Yarının bilinmezliği, koskoca dünyada yerinin yurdunun olmayışı, kendi ülkesinde hakkaniyetli koşullar altında okuyamamanın çaresizliği, haysiyetli bir yaşam arzusu, bir şeyler yapmak için çırpınma hali ve toslanan duvarlar, anahtarı bulunamayan kapılar…
Kazım Koyuncu’nun “Dünyada bir yerdeyim ben. Yol kenarlarındaki su birikintilerindeyim. Yerim yurdum yoktur benim. Yarim yurdum yoktur benim. İsterim ki gemilerle gideyim. Bugün burada şarkılar söylerim. Ben kendime şarkılar söylerim. Ama yarın hiçbir yerdeyim” dediği bir nokta belki de…
Sonuç olarak, henüz üniversiteye başlayamadan derin bir umutsuzluğa sürüklenen, okuma şevkini yitiren, okulu daha başlamadan bırakan ve kaydını belirsiz bir geleceğe dek donduran gençlerin sayısı artıyor. Ne de olsa, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde barınma, tıpkı karnını doyurma gibi öncelikli bir konu.
Ağırlaşan Yoksulluk ve Ümitsizlik Döngüsü
Gençlik ve Spor Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın yurt kapasitesini artırmaya yönelik son girişimlerinin bu yıl barınma sorununu kökten bitiremeyeceği, sadece günü kurtaracağı ise ortada. Bir önceki yıla göre çok daha ağır bir yoksulluk ve ümitsizlik döngüsüyle karşı karşıyayız. Yıllardır uzmanların sürekli anımsattığı, altını kalın puntolarla çizdiği “sosyal devlet” ilkesi işte bu yüzden gerekliydi.
Barajların kalkmasıyla birlikte üniversitelere yerleşen öğrenci sayısının artmasına rağmen, fiili olarak alanda daha fazla yurt talebinde bulunan öğrenci ve bu talebin karşılanamadığı bir arz ortamı var. Ayrıca yurt fiyatlarında serbest piyasa ekonomisinin de etkisiyle Bakanlık genelgeleriyle bile dizginlenemeyen fahiş fiyat artışı söz konusu.
Öte yandan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçtiğimiz yıldan beri Başkan Ekrem İmamoğlu aracılığıyla güvenli, temiz, sosyal ve sportif alanları olan yeni yurtlar açmaya devam ediyor. Zira İstanbul’da yurt kapasitesi 120 bin civarındayken, üniversiteli sayısı ise en az 1 milyon olarak tahmin ediliyor.
Geçtiğimiz yıl İzmir’de Karşıyaka Belediyesi, iki tesisini kız ve erkek öğrenci yurduna çevirmiş; İzmir Büyükşehir Belediyesi iki yurt kiralayıp özel yurt sahipleriyle kontenjan için görüşmelerde bulunmuş; Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ise, ülke genelindeki tüm cemevlerini kalacak yer bulamayan öğrencilere açmıştı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçtiğimiz yıl açtığı üç öğrenci yurdu sayısını 2022-2023 akademik yılı öncesinde yediye ulaştıracak. Böylelikle, toplamda altısı kız, dördü erkek olmak üzere -geçtiğimiz yıl açılan yurtlar da dahil- 10 yükseköğrenim öğrenci yurdunda üniversiteli gençleri ağırlayacak; yatak kapasitesini 2.800’e çıkaracak. Kahvaltı ve akşam yemeği olanağı da sunacak olan yurtlara başvurular 22-28 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşiyor.
Geçtiğimiz yıldan bu yana Anadolu Halk ve Barış Platformu Derneği (AHBAP), kurucu başkanı Haluk Levent’in öncülüğünde, artan kira fiyatları ve yurt sıkıntısı nedeniyle barınma sorunu çeken üniversite öğrencilerine destek veriyor ve yol gösteriyor.
Bir yandan zaten kapasitesi yeterli olmayan KYK yurtlarına yüzde 80, özel yurtlara da yüzde 50 oranında zam yapılırken, “kira göçü” diye bir olgu toplumun birçok kesimini etkilerken, 3.000 özel yurdun bulunduğu Türkiye’de bu yıl öğrencilerin hayallerini süsleyen okul yerine daha kolay barınacağı kenti seçmesi bekleniyor. Zira özellikle dar ve orta gelirli aileler, örneğin başkent Ankara’da özel yurt fiyatlarının yıllık 40 bin ila 120 bin TL arasında değiştiği bir ortamda, çocuklarının yurt sorununu çözemedikleri için seçeneklerini ya kendi illerindeki ya da kiraların nispeten daha düşük olduğu başka illerdeki üniversiteden yana kullanacaklar.
Mekânsal Adalet
Barınma sorunu bir süredir kent plancıları ve sosyologlar tarafından “mekânda adalet” teması altında ele alınıp inceleniyor. Edward Soja’nın kentlerde kaynakların eşitlikçi dağıtımını vurgulayan mekânsal adalet teorisi[1] ışığında, giderek sosyal-mekânsal eşitsizliklerin aktif şekilde azaltıldığı ve sosyal açıdan adil bir kentsel dönüşüm talebi Avrupa’da yükselişte.
Geçtiğimiz yıl ODTÜ’de, doktora öğrencileri Gözde Güldal ve Özlem Yalçınkaya tarafından hazırlanan “Bilimin Yurtsuzluğu: Ankara’da Üniversitede Barınma Sorunu” başlıklı rapor, her ne kadar yoğun gündemde hak ettiği yeri bulmasa da günümüzü ve geleceği anlamlandırmaya dair önemli ipuçları veriyor.
Raporda Güldal ve Yalçınkaya özet olarak şunu söylüyor:
Bugün Ankara’da eğitim gören 300 bini aşkın öğrencinin sadece dörtte birinin barınma ihtiyacını yurtlar karşılayabiliyor. Ankara’da halihazırda barınma hizmeti sunan 300’den fazla yurdun sadece onda biri devlet yurdu iken, okuyan her 10 öğrenciden sadece biri devlet yurtlarından yararlanabiliyor.
Üniversite yurtlarına erişebilirlik sayısı da kısıtlı. Özel yurtlarda kalan her üç öğrenciden birinin barınma bedelini dernek ve vakıflar karşılıyor. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerine ev sahipliği yapan, birçok açıdan bir ülkenin “vitrini” olması gereken bir başkentte barınma gereksiniminin bir planlama kapsamında olmadığını belirten iki araştırmacı, öğrencilere yönelik barınma hizmeti sunumunun ülkedeki “mekânsal, politik ve ekonomik gelişim stratejilerine alet edildiğini” savunuyor.
Güldal ve Yalçınkaya, bu yersizlik yurtsuzluk ortamında, devletin yurt temininde yüksek kapasiteyi ve modernleştirme politikasını öncelediğini, ancak üniversite öğrencilerinin asıl gereksiniminin üniversiteye ve kent merkezine yakınlık olduğunu kaydediyor. Bir yandan da vakıf ve dernek yurtlarında dindarlık, muhafazakârlık ve hatta tarikatçılık temelinde bir strateji izlenerek burada kalan öğrencilerin bilim yolunda çağdaş bir gelişme ideali için üniversiteye giderken, barınma mekânında endokrine edildiğine dikkat çekiyorlar.
“Üniversitede barınma” meselesi, Türkiye’nin giderek uzaklaştığı bilim yolunda gelişme idealinin mekânı olan üniversite olgusu içinde, sorunları giderek genişleyen ve özel çözüm bekleyen bir alandır. Ancak Türkiye’de ne üniversiteler özelinde bu nitelikte bir bilim odaklı olgusallık ne de üniversitede barınma ihtiyacı özelinde çağdaş̧ üniversite olgusuna yakışır bir mekânsallık ve temel sunum standartları (uygun ücret politikası, eğitime erişim, güvenlik, temel fiziki ve sosyal altyapı vb.) merkezi ya da yerel yönetimlerin gündeminde değildir” diyorlar.
“Milli Beka Sorunu”
Öğrencilerin barınma sorununu sihirli değnekle çözmek zor. Öğrencilerin en fazla beşte birinin yurtlarda kalabildiği Avrupa’da da bu konuda net ve kesin bir çözüm yok; zira birçok Avrupa ülkesinde barınma sorunu giderek büyüyor. Ancak demokratik yönetişim modellerinde ülkeler sorunu ötelemiyor, sümen altı etmiyor, siyasi kutuplaşma konusu haline getirmiyor, yok saymıyor; ilgili STK’lar bu alanı izleyip raporluyor ve yetkililerin acilen önlemler almaları için üzerlerinde baskı mekanizması oluşturuyor. Bunu gerçek bir “milli beka sorunu” olarak görüyorlar.
Kıta Avrupası’nda barınma, yurttaşlık bilinciyle iç içe geçmiş bir talep. Avrupalılar gerektiğinde, Berlin’de 2020 yılı sonunda gördüğümüz gibi, barınma hakkı eylemleri düzenleyip haklarını arıyorlar. Sakinlerinin yaklaşık yüzde 80’inin kiracı olduğu Berlin’de, yükselen konut kiralarına karşı barınma hakkını savunan ve sonuçta 3.000’den fazla daireye sahip konut şirketlerinin ellerindeki dairelerin kamulaştırılması için referandum düzenlenmesine dek varan bir yurttaşlık duyarlılığı ve kentsel aktivizm söz konusu.
Barınamadığı için üniversiteye gidemeyen öğrencilerin, umutsuz, mutsuz, erken yaşta evlendirilmiş, hayallerinin izinden gitmek yerine kısıtlamalarla örülü dünyasında nefes almaya çabalayan bireyler haline geldiği gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız. Barınma sorunu, özünde dar gelirli kesimin ve orta direğin hayallerinin baltalanması anlamına geliyor.
Nasıl Çözmeli?
Bu aşamada, kalıcı çözüm bulunana dek üniversite gençlerini kazanmak, onları derin yoksulluk sonucu tarikat yurtlarına mecbur bırakmamak için tüm yerel ve merkezi güçlerin birlikte çalışması, ideolojik farklılıkları bir yana bırakarak demokratik güç ve etki odağı haline gelmeleri gerekiyor.
İnşaat sektörümüzle gurur duyduğumuz düşünüldüğünde bu sürecin üstesinden gelmek için bu güçlü yönümüze başvurmalıyız. Prefabrik yurtların inşasından tüm ilçe belediyelerinin tesis olanaklarını (misafirhaneler ve lojmanlar) barınma sorunu yaşayan öğrenciler için seferber etmelerine, boş konut stoklarının öğrencilerin kullanımına yönelik tasarlanmasına, burs ücretlerinin artan yaşam maliyetleri dikkate alınarak yükseltilmesine ve acilen KYK yurtlarının kapasitesinin artmasına dek çok fazla talep söz konusu. Örneğin Belçika’nın Ghent şehrinde Mayıs ayında alınan bir karara göre, şehir sınırları dahilindeki bir üniversite şayet yeni programlar açacaksa, buna uygun yurt açma planını da uygulamaya geçirmeli; zira son 20 yılda öğrenci sayısı 34 bin kadar artmış olan, ancak sadece 3.400 yeni yurt odası açılan, öğrencilerin yüzde 59’a yakınının da kiralık evlerde yaşadığı 260 bin nüfuslu şehirde geçtiğimiz yaz yaklaşık 10 bin öğrenci barınma sorunu yaşamıştı.
Vergi mükelleflerinin parası ile pozitif dışsallık (toplumsal yarar gözetimi) yaratan kamu hizmetleri verilmesi ve etkin kaynak yönetimi yapılması bu açıdan son derece önemli.
AHBAP Derneği gibi yurt sorununu aktif ve hızlı şekilde çözen sivil toplum kuruluşlarının da, varlıklı kesimler tarafından maddi olarak desteklenmesi ve bu platformların daha fazla gence ulaşması, sürecin daha az sancılı geçmesini sağlayacak.
Böylesine yakıcı sorunların Altılı Masa başta olmak üzere siyasi diyalog mekanizmalarında değerlendirilmesi, akılcı ve sürdürülebilir gençlik politikaları bağlamında barınma sorununun ele alınması da gençlerin beklentileri arasında.
Her şey, “toplumda paydaşlık bilincinin” ruhumuza ve tavırlarımıza yerleşmesiyle, içselleştirilmesiyle daha da kolaylaşacak. Hepimizin bu zor zamanlarda elimizden geldiğince birbirimizin iyilik meleği olmamız, işte bu yurttaşlık bilinciyle olanaklı. Ne güzel demiş Fakir Baykurt; “Bey çocuğu bey, ırgat çocuğu ırgat olmasın diyedir bizim eğitim mücadelemiz.”
__
[1] Soja, E. W. (2010) Seeking spatial justice. Minneapolis: University of Minnesota Press.
En son çıkan yazılardan anında haberdar olmak için bizi @PerspektifOn twitter hesabımızdan takip edebilirsiniz.

MENEKŞE TOKYAY
