Z Raporu: Afganistan, Taliban, Kabil Havalimanı ve Hükümetin Israrı
Ankara’nın Afganistan konusundaki bu denli ısrarının arkasında neyin yattığını halen kimse anlamış değil. Esasen artık pek de gündemimizde olmayan bu konunun orta-uzun vadede Türkiye’yi olumlu bir mecraya sürükleyebileceğine dair hiçbir emare de yok.
Türkiye’nin gündemine ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşme ile giren Afganistan, küresel ölçekte bir değişimin bölgesel kıvılcım noktası olarak bir süredir herkesin takibindeydi. Ne var ki pek çok açıdan Afganistan konusundaki tartışmalar, Taliban ve politikaları, Türkiye olarak bizi bu ülkeye ve Taliban’a odaklayan Kabil havalimanı çevresinde şekillendi. Ancak şu an rutin bir hal alan Afganistan haberleri veya uzun saatler süren televizyon tartışmaları halen dünyanın geçiş yapmak üzere olduğu yeni düzeni gündemine almış değil.
Genel olarak oryantalist bakış açıları ile Taliban’ın değişip değişmeme durumu çok fazla “ama, fakat, lakin” kullanılan cümlelerle analiz edilmeye çalışıldı. Daha önce çeşitli vesilelerle belirttiğim bu konudaki görüşümü kısa ve net şekilde söylemek gerekirse amaç olarak değişmediğini söyleyen bir örgütün şeklen değişiminden bahsetsek bile pratik olarak bunu gerçekleştiremeyeceğini anlamamız gerekiyordu. Peştun çizgide İslami bir yönetim kurmak isteyen Taliban’ın 1996-2001 dönemi kadar sert olmaması yeni dönemde yakın Batı İslam ülkelerindeki serbestliği sağlayacağı anlamına gelmiyordu. Pek çok kişi, dil farkından yahut çeviriler nedeniyle olsa gerek, Taliban’ın şekle yönelik açıklamalarının içerikle ilgili olduğunu düşündü. Yanlış anlama ile oluşan beklenti Taliban’ın kuracağı şeriata dayalı sistemin hukukunu oluşturacak olan İslam’ın değişmemiş olduğunu ıskalıyordu.
Değişim Beklentisi ve Gerçekler
Kabil’i ele geçirdikleri 15 Ağustos’tan bugüne kadar geçen aşağı yukarı bir aylık hikâye içinde yabancı güçlerin çekilmesinden önce kadın protestoculara nazik davranan ve sessiz kalmayı tercih eden Taliban ile yabancı güçlerin çekilmesinden sonra kırbaçla kadınlara müdahale eden Taliban’ı izledik. Ancak Taliban bu arada kadınlara vereceği haklar konusundaki söyleminde değişiklik yapmadı. Bu söylem “İslam’ın kadınlara tanıdığı özgürlük ve haklar çerçevesinde tüm kadınlar haklarını alacak” şeklinde idi. Bu söylemin bizatihi kendisi Batı’nın yahut oryantalist yorumcuların içine girdiği beklentinin tersine açık şekilde Batı tarafından modellenmiş modernist zamanların resmettiği kadın imgesine ve toplumsal-siyasal haklar silsilesine karşı çizilmiş bir çizgiyi tasvir ediyordu.
Bu başka bir şeydi ancak Taliban’ın söylemlerinin ideolojik kökenlerinden koparılarak gündelik olarak ele alınması beklentileri büyütmüştü. Bu gerçekliği yok sayan herkesin hayal kırıklığı da beklentileri kadar büyük oldu. Taliban’ın geçici hükümeti ilanı ile eğitim, iş dünyası ve toplumsal alana dair alınan kararlar, Batı ve Doğu’daki batılıları memnun etmedi. Benzer şekilde Taliban’ın kurmayı planladığı yeni rejim konusunda da “Taliban değişti mi?” rüzgârı esiyordu. Kurulacak sistemin bir cumhuriyet olmayacağı kesindi.
Taliban Rejimi Neye Benzeyecek?
Afganistan, Afganlar tarafından yönetilme fırsatını yakaladığı nadir dönemlerin çoğunu monarşiler ile geçirmişti. Sosyalist dönemde yaşanan cumhuriyet dönemi ise Afganlar için cumhuriyetin sosyalist karakterinin neden olduğu işgal nedeniyle iyi bir tecrübe değildi. Ne var ki yeniden Kabil’i ele geçiren Taliban’ın kuracağı rejim İran’ın sistemine de benzemeyecek. Taliban liderlerine İran rejiminde olduğu gibi uluhiyet veya yarı-tanrı bir rol biçmiyor. Bu; Afgan, dahası Peştun törelerine de uygun değil. İslami olsa da Taliban halen ve büyük oranda Peştun geleneklerine uygun şekilde hareket eden bir yapılanma. Bu nedenle Taliban’ın Körfez’deki emirlikler dışında kurumsallaştırmaya çalıştığı ve muhtemelen klasik dönemden günümüze uyarlamaya çalışacağı bir emirlik karşımıza çıkacak.
Gelenekten Dengelere
Sızan haberlere göre Taliban’ın kurmayı düşündüğü rejimde on iki kişilik bir emirlik merkez icra komitesinin altında başbakan ve bakanlar kurulu görev yapacak. Bu icra komitesi bir tür Jirga [Afganların her türlü önemli kararı almak için topladıkları meclis] görevi görecek. İlk emarelere ve Kandahar’da yapılan görüşmelere göre Taliban, icra kurulunda yer alacak kişilerin İslami karakterler olmasının yanı sıra Peştun olmasına özen gösteriyor. Özbekler ve Taciklerden de temsilci olması beklenen komitenin karar mevki olmayacağı, yüksek danışma kurulu olacağı Taliban kaynakları tarafından ifade ediliyor. Ancak şu notu düşmekte fayda var: bu komitenin ilan edilmeksizin yeni rejimin temellerini atmak için çalışmaya başlamış olması da muhtemel.
Bir bakıma aslında Taliban, ABD’ye karşı mücadele ederken kurduğu şura-grup örgütlenmelerini bu komiteye de yansıtmaya çalışacak. Bu açıdan nihai hükümet açıklandığında kabinede çok fazla değişiklik olmaması kimseyi şaşırtmayacak. Çünkü geçici olacağı ifade edilen hükümet Taliban içindeki dengeleri ve şuraları gözeterek dağıtılmış bakanlıklarla dikkat çekiyor. Taliban’ın kuzey Afganistan’daki yapılanmasında önemli bir rolü olan Hakkanilerin, Taliban’ın tüm uluslararası meşruiyet arayışlarına rağmen geçici kabinede yer alması da Taliban’ın kendi içindeki şura-bölge-grup dengelerini gözettiğinin en açık kanıtı. Tüm bunlar bir furya olarak başlayıp Taliban’ın 31 Ağustos öncesindeki söylemleri ile beklentilerini büyüten kesimi şaşırttı. Ancak Taliban’ın bu rotada seyredeceği en baştan beri belli idi.
Ankara’nın Kabil Israrı
Türkiye özelinde ise Afganistan konusu hükümetin Kabil havalimanı misyonunu yüklenme girişimi ile karşımıza çıktı. Ardından Afgan göçü ile süreç perçinlenerek ilerledi. Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi, Ankara’nın Kabil havalimanı anlatısında makas değiştirmesine neden olsa da Ankara Taliban Afganistan’ında kalmayı, bir türlü açıklayamadığı nedenlerden ötürü kârlı bir girişim olarak görmeye devam etti.
Doha’daki görüşmeler sayesinde Taliban ile iyi ilişkiler kuran Katar’ın Kabil havalimanını yeniden hizmete açma çalışmalarında da yer alan Ankara’nın Afganistan konusundaki yaklaşımının temel tetikleyicisinin ne olduğu gizemini korusa da yorumlar ‘ABD ile ilişkileri iyileştirme girişimi’nden ‘Orta Asya’da da olmamız lazım, göçü engellemenin başka yolu yok’a evirildi. Ne var ki, Erdoğan hükümetinin Afganistan’da üstelik Taliban’ın askeri varlığa tümden itiraz ettiği bir havalimanı işletmesi üzerinden Orta Asya genelinde etki alanı kurabilmesi mümkün görünmüyor. En iyi tahminler bile hükümetin Afganistan ısrarının ülkedeki yeniden inşa ve yatırım süreci için Taliban ile iyi ilişkiler geliştirmek ve Batı ile Taliban arasında diplomatik kanal olarak AB ve NATO’da konum güçlendirme hesaplarından bahsediyor. Fakat bu konuda da Katar’ın Batı ile Taliban arasındaki diplomatik kanal rolünü üstlendiğini söylemek gerekiyor. Taliban’ı tanımayacağını ancak iletişimin sürmesi gerektiğini düşünen ülkelerin çoğu, Taliban ile Doha’daki ofisi üzerinden iletişime geçiyor. Geriye kalan yeniden inşa ve yatırım sürecinde ise Türkiye’nin karşısında Çin, Rusya, Hindistan gibi güçlü rakipler yer alıyor. Yıldan yıla Türkiye’nin aleyhine büyüyen Çin ile ticaret hacminin Ankara için geldiği kırılgan seviye, Erdoğan hükümetinin Pekin karşısında Afganistan’da da sık sık geri adım atacağının en bariz işareti. En iyi ihtimalle Ankara imtiyazlarla büyüttüğü müteahhit firmalarının Pekin’in büyük inşa projelerinden pay almasını sağlama yolunu seçebilir. Bu ise ülkenin ve kamunun yararından çok firmalara getiri sağlayacak bir hamle için ülkenin diplomatik-siyasi araçlarını kullanmak demek olacaktır.
Diğer taraftan ise konunun Taliban, havalimanı ya da ABD olmadığını, Ankara’nın büyük güçler rekabetinde yer alarak denge politikasını sürdüreceğini, böylece Orta Asya’dan çıkar elde edeceğini iddia eden, diğer tüm popülist söylemler karşısında daha az dile getirilen bir söylem var başkentte. Fakat bu söylemin ülkenin içinde bulunduğu durum ile uyuşmayan bir stratejiye ait olduğunu söylemek gerekiyor. Türkiye orta büyüklükte olmasına rağmen son üç senedir sürekli ekonomik krizler yaşayan bir ülke. Asya’daki yeni dönemde Pekin-Moskova ikilisine karşı Washington’la, Washington’a karşı Pekin-Moskova ikilisi ile yürüteceği süreçler için yeterince güçlü ve istikrarlı değil. Turizm, dijitalleşme, ithalat gibi önemli kalemlerde Ankara’nın Pekin-Moskova ikilisinin baskısını kaldıracak gücü yok. Hakeza diğer taraftan Washington’ın baskısını da. Otoriter ve güvenlikçi bir söylem ile inşa edilen büyük ülke algısının gerçek sanılması ve Afganistan ile ilgili sunulan tüm gerekçelerin açıklanamaz derecede sloganik olması nedeniyle Ankara’nın yeniden ayar vermeye çalıştığı bu yeni söylem de gerçeklerle uyumlu değil.
Fakat Ankara halen Katar ile beraber Taliban’la müzakere etmeye, Pakistan’da bıraktığı az sayıdaki özel kuvveti de Kabil havalimanının korunması için Afganistan’a sokmaya çalışıyor. Son gelişmeler Ankara’nın Taliban ile nihai bir anlaşmadan uzak olduğunu gösterse de çok sayıda kaynak müzakerelerin kalıcı hükümet ilanından sonra ivme kazanacağını ifade ediyor. Hükümet Taliban’ı katılımcı-kapsayıcı bir hükümet kurmak konusunda yönlendirmeye çalışırken Afganistan konusunda söylem kurmak için ülkenin %3-4’ünü oluşturan Türk kökenlileri Taliban’ın kuracağı hükümet üzerinden yeniden gündemine almış görünüyor. Ankara’nın Afganistan konusundaki bu denli ısrarının arkasında neyin yattığını halen kimse anlamış değil. Esasen artık pek de gündemimizde olmayan bu konunun orta-uzun vadede Türkiye’yi olumlu bir mecraya sürükleyebileceğine dair hiçbir emare de yok.
Enikonu Afganistan konusunda uluslararası müttefikleri ile hareket edeceğini söylemesine rağmen Taliban’ı de facto olarak tanıma evresine gelen Ankara’nın seçimleri son birkaç yıldaki ekonomi ve dış politika yönetimindeki başarısızlıklar nedeniyle Türkiye’yi ciddi açmazlara sürüklemeye aday.