OSMAN ATALAY

Aslen Elazığlı olan araştırmacı-yazar, 1963’te İstanbul'da doğdu. İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi olan Atalay, dünyanın 50 ülkesinde insani yardım temelli kuraklık, savaş, doğal afet, sağlık, eğitim ve kültür projelerinde görev aldı. UMHD Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Araştırmalarına İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) ve Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) bünyesinde devam ediyor. Ortadoğu, Balkanlar, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da göç, yoksulluk, açlık, savaş, mülteci sorunları ve uyuşturucu madde bağımlılığı konuları ile ilgili saha araştırmaları yapıyor.

OSMAN ATALAY

Aslen Elazığlı olan araştırmacı-yazar, 1963’te İstanbul'da doğdu. İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti üyesi olan Atalay, dünyanın 50 ülkesinde insani yardım temelli kuraklık, savaş, doğal afet, sağlık, eğitim ve kültür projelerinde görev aldı. UMHD Uluslararası Mülteci Hakları Derneği’nin kurucu üyeleri arasında yer alıyor. Araştırmalarına İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) ve Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) bünyesinde devam ediyor. Ortadoğu, Balkanlar, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da göç, yoksulluk, açlık, savaş, mülteci sorunları ve uyuşturucu madde bağımlılığı konuları ile ilgili saha araştırmaları yapıyor.

TÜM YAZILARI

İslam dünyası yeni bir ortak akıl ve konsensüs geliştiremezse Gazze meselesinin çözümü mümkün görünmemektedir. Bugün Arap-İslam dünyası, Gazze’nin yok oluşun eşiğinde olduğu bir dönemde, yeni bir Kral Faysal’ı umutla beklemektedir. Nitekim Kral Faysal, Soğuk Savaş döneminde inancı gereği cesur adımlar atmış, Kudüs ve Filistin için bedel ödemekten kaçınmamıştır.

İran, 1979 devriminden bu yana en büyük varoluşsal tehditle karşı karşıya. Direniş mi, müzakere mi? Tahran rejimi Gazze’nin kaderini mi paylaşacak, yoksa bölgesel denklemde yeniden mi yükselecek? ABD ve İsrail’in kuşatmasında kalan İran için bu savaş, sadece askerî değil tarihi bir yol ayrımı.

Balkanlar’da yeni sosyolojiyle birlikte, siyasal, teolojik, kültürel ve radikal bir paradigma değişimi yaşanıyor. Türkiye bu değişim karşısında tarihsel tecrübesi ve birikimiyle yeni Balkan politikalarını bir an evvel ortaya koymalıdır.

Rusya, Suriye ve Ukrayna süreçlerini toparlayamazsa Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından yaşadığı travmanın benzeri ile karşılaşacak. İran’da ise daha ciddi kopuşların yaşanması beklenebilir. Çünkü Suriye de İran’ın Ukraynası. Tahran burada, 40 yıllık yatırımını kaybetti.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda “Dünya barışı, farklılıklara saygı ve birlikte yaşam” gibi ifadelerle dünya kamuoyunun da gündemine soktuğu “Egemen Bektaşi Devleti” projesinin nasıl bir sürecin ardından hayata geçirileceği belirsiz. “Edi Rama ne yapmak istiyor?” sorusunun yanıtı ise Balkanlar’ın son 40 yıldır AB ve NATO’nun butik partner devletler coğrafyasına dönüşmüş olmasında saklı.

Son yıllarda yükselen göçmen düşmanlığı üzerinden yapılan iç savaş provaları ile birlikte ciddi bir Suriyeli göçmen düşmanlığının tepeden aşağı doğru, masum çocukları dahi hedefe koyarak yaygınlaşmaya başlaması büyük bir tehlikenin habercisi. Irkçılığa karşı ciddi bir tedbir alınmazsa daha utanç verici olaylarla karşılaşabiliriz. Irkçılığa karşı adalet, hukuk ve merhamet cephesini diri tutmak zorundayız.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.