“Gizli Tanık İfadeleri Başka Delillerle Desteklenmezse ‘Basit Şüphe’yi Geçemez”
Bir soruşturmanın temel dayanaklarını esas olarak gizli tanık beyanları oluşturuyorsa, bu delil ancak somut, gerçek ve ilgili başkaca delillerle desteklendiğinde anlam kazanır. Ayrıca, bu tanık beyanlarının somut bir isnat ve tutarlı içerik barındırması zorunludur.
Mülakat: Perspektif
Gizli tanık müessesesi ülkenin gündemine daha çok Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk gibi soruşturma ve davalarla girdi. Gazete manşetlerinde her gün soruşturmalara yeni bir gizli tanığın dahil olduğu ve söz konusu dosyaların gidişatını kökten değiştirecek ifadeler verdiği haberleri yayılıyordu. Öyle ki bu gizli tanıkların devletin üst kademelerinde görev yapan çok kritik isimler olduğu bile iddia edildi. Yıllar sonra bu haberleri yayan gazetelerin bir kısmından, bu soruşturmaları açıp, gizli tanıkları bulup, onlardan akla-hayale gelmeyecek ifadeler alanların FETÖ’nün yargı ayağına mensup savcılar olduğunu okuduk. Daha sonra ajanslara da röportajlar verip “kullanıldıklarını” açıklayan gizli tanıklar arasında savcılar, eski PKK yöneticileri, eski suçlular vardı. Elbette onların asıl kimliklerini yıllar sonra öğrenebildik. Soruşturma sürerken onların Gizli Tanık Deniz, Gizli Tanık Efe, Gizli Tanık 9, Gizli Tanık Poyraz gibi kod isimleri vardı.
İBB’ye yönelik “yolsuzluk” ve “terör” soruşturmalarında gizli tanıklar yine “sır perdesiyle” birlikte ortaya çıktı. Bu tanıkların kodları, çevreci bir yargıç tarafından konulmuş gibiydi: Meşe, Ladin, Çınar ve İlke. Peki Türkiye’nin yeniden bu konuyu konuşmasına neden olan gizli tanıklık, hukukun tam olarak hangi yanına düşüyor? Perspektif, gizli tanıklığı ve İmamoğlu soruşturmasındaki gizli tanıkları Avukat Adem Bingöl ile konuştu.
Günlerdir tüm Türkiye’nin gündeminde Ekrem İmamoğlu ve diğer İBB yöneticilerine yönelik yürütülen soruşturma var. Soruşturma özelinde ise en çok konuşulan konu gizli tanık ifadeleri oldu. Soruşturmalarda gizli tanık ifadeleri mutlak doğru olarak kabul edilebilir mi?
Devam eden süreçte, ilk olarak emniyet ifadeleri ortaya çıktıktan sonra, yapılan soruşturmanın önemli bir kısmını gizli tanık beyanlarının oluşturduğu anlaşıldı. Ekrem İmamoğlu’na da 121 sayfalık ve 18 sayfalık iki ayrı ifadesinde, suçlamaların ağırlıklı olarak birden fazla “gizli tanık” ve “ismi açıklanmaya tanık” beyanı doğrultusunda sorulduğu görüldü. Her şeyden önce, bir soruşturmanın temel dayanaklarını esas olarak gizli tanık beyanları oluşturuyorsa, bu delil ancak somut, gerçek ve ilgili başkaca delillerle desteklendiğinde anlam kazanır. Ayrıca, bu tanık beyanlarının somut bir isnat ve tutarlı içerik barındırması zorunludur.
Gizli tanık müessesesini düzenleyen gerek Ceza Usul Yasası gerekse Tanık Koruma Yasası’nın, gizli tanığın dinlenmesinde farklı usuller öngörmesi ve bazı sınırlamalar getirmesi nedeniyle, gizli tanık beyanlarının güvenilirliği oldukça zayıftır. Zira bu delilin güvenilirliğinin test edilmesi ve kontrol edilmesi, tanığın beyanlarına muhatap olan kişiler için zordur. Örneğin, bir gizli tanıkla husumet bulunması ihtimali, ancak tanığın kimliğinin bilinmesi ya da tanığın tarafların önünde dinlenmesi sırasında sorulacak sorularla ortaya çıkabilir; fakat bu delilin niteliği buna imkân vermemektedir. Çünkü kimlikleri gizlidir ve sorulacak sorulara, kimliğinin deşifre olabileceği gerekçesi ile cevap vermekten kaçınacaktır. Bu delilin zayıf olması sebebi ile Tanık Koruma Yasa’sının 9/8’inci maddesi, gizli tanık beyanının tek başına hükme esas alınamayacağını düzenlemiştir. Bu noktada dinlenen gizli tanıkların birden fazla olmasının da bir önemi yoktur. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 2018/4264 Esas, 2019/5115 Karar sayılı kararı gibi birçok kararı ile kimliği açığa çıkmış ve dolayısıyla gizli tanık hakkındaki koruma tedbiri kaldırılmış bir tanığın beyanının dikkate alınamayacağı kabul edilmektedir. Çünkü bu halde de zaten zayıf olan bu delilin güvenirliliği tamamen şüpheli hale gelecektir. İşte tüm bunlar gizli tanık delilinin ceza hukuku açısından zayıf delil niteliğinde olduğunu göstermektedir.
Böylesi bir soruşturmada teknik olarak gizli tanık olur mu?
Ceza Usul Yasa’sının 58/5 düzenlemesine göre, gizli tanık uygulaması yalnızca bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak kullanılabilir. Söz konusu soruşturmada da bu delilin, şüphelilerin suç işlemek için örgüt kurma ve terör suçu işledikleri şüphesiyle başlatıldığı düşünüldüğünde, soruşturmada kullanılması yasal açıdan mümkündür.

Adem Bingöl – Avukat
GİZLİ TANIK BEYANLARI SOMUT VE CİDDİ DELİLLERLE DESTEKLENMEMİŞTİR
Soruşturma kapsamında alınan gizli tanık ifadelerinden hukukçu olarak ne anladınız?
İmamoğlu ve diğer kişiler hakkında başlatılan soruşturmanın önemli bir ağırlığını oluşturan gizli tanık beyanlarına bakıldığında, somut bir fiil isnat etmediği, daha çok duyum ve kanaat içerdiği ve bu aşamaya kadar doğruluğunun test edilmediği anlaşılıyor. Ayrıca gizli tanık beyanlarının başka somut ve ciddi delillerle desteklenmediği de görülüyor. Söz konusu suçlama, belediye imkânları ile yapılabilecek mali birtakım usulsüzlükler iddiası taşısa da bu iddiaların bakanlık ya da Sayıştay raporu ile desteklenmemesi önemli bir eksiklik. Bunun yanı sıra, gizli tanıkların beyanlarında geçen bazı suç şüphesi içeren fiillerle, özellikle Ekrem İmamoğlu arasında herhangi bir bağ gösterilmemiş. Yani bu beyanlar doğru kabul edilse bile Ekrem İmamoğlu’nun bu suçu işlediğine ya da iştirak ettiğine yönelik illiyet bağı kuracak nitelikte bir delil ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla soruşturma konusu suçların Ekrem İmamoğlu tarafından işlendiği şüphesinin basit şüphe düzeyini aşamadığı ve birtakım niyet okuma ile kanaat içerdiği anlaşılmaktadır.
Peki son soruşturmalardaki tutuklama kararları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Yolsuzluk ve rüşvet gibi mali suçlamalar nedeniyle Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen tutuklama kararında da izah etmeye çalıştığımı eksiklikler devam etmektedir. Mevcut iddialar ve buna dayanak gösterilen deliller ile alınan kararın, tutuklama tedbiri için yasal şartlardan biri olan “kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller” kriteri yerine getirilmeden alındığını düşünüyorum. Bu haliyle, önemli oranda gizli tanıklardan yola çıkılarak gerçekleştirilen tutuklama da dahil tüm soruşturma işlemlerinin hukuken sakat olduğu ve taraflar için hak ihlaline sebebiyet verdiğini söyleyebilirim.
ADEM BİNGÖL