Trump’ın Gümrük Tarifeleri ABD Dolarının Hegemonyasını Sonlandırabilir

ABD Başkanı’nın ‘‘Amerika’yı Yeniden Büyük Yap’’ yönündeki oldukça iddialı bazı politikaları ABD ekonomisine telafisi mümkün olmayan zararlar verebilir.

trump vergi tarifeleri

ABD Başkanı Donald Trump’ın görevdeki ikinci dönemi, Washington DC’deki statüko ve ABD’nin dünya ile ilişkilerinde bir değişim fırtınasıyla başladı.

 

Normdan sapma hızı, ABD’nin en sadık müttefiki Kanada’yı Çin’den daha büyük gümrük tarifeleriyle hedef almasından tutun da ABD’nin Gazze’yi işgaline, Grönland’ı ilhak etme tehdidine ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirmeye çalışmak için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le temaslarda bulunma kararına kadar, sıkıntı verici ve aslında niyeti de bu. 

 

Trump’ın gümrük tarifeleri ikinci döneminin en sarsıcı dış politika hamlesi olmayabilirse de uzun vadede en sonuç alıcı hamlesi olacak.

 

Trump’ın manşetlere taşınan tüm dış politika hamleleri gibi gümrük tarifeleri planı da ABD ekonomisini yeniden şekillendirmeye yönelik kapsamlı oyun planının bir parçası. Trump, Avrupa’ya, Çin’e ve ABD ile ticaret yapan diğer herkese gümrük tarifeleri uygulayacağını, böylece üretimi ülkeye geri getirerek “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapacağını” söylüyor.

 

Ancak bu örnekte, sergilenen cesaretin, tarifelerin eninde sonunda ABD doları üzerinde yaratacağı istenmeyen etki nedeniyle, Trump’ı uzun vadeli hedeflerine yaklaştırması pek de olası değil.

 

ABD’deki üretim maliyetleri bırakın Asya’yı, Avrupa’dakinden bile çok daha yüksek. Dolayısıyla gümrük tarifeleri ve tehditlerinin ilk etkisi kaçınılmaz olarak enflasyon beklentilerini yükseltmek ve ABD dolarının diğer önde gelen para birimleri karşısında güçlenmesini sağlayacak bir döngü başlatmak olur. Daha güçlü bir dolar enflasyonu zayıflatacak gibi görünse de gümrük tarifeleri ve bu yöndeki tehditler ticarete ek maliyetler getirerek potansiyel faydayı en aza indiriyor. Bunun yanında ABD Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası gibi diğer önde gelen merkez bankaları faiz indirimlerine devam ederken bile faiz indirim döngüsüne ara verdi. Zira yenilenen enflasyon korkularının yerini ticaret tehditleri karşısında büyümeyi teşvik etme ihtiyacı aldı.

 

Bununla birlikte, ABD dolarının hâlihazırda domine ettiği uluslararası para sisteminin yapısı, ABD varlıklarına yönelik daha yüksek getiri beklentilerinin doları daha da güçlendireceği anlamına geliyor.

 

Uzun zamandır ABD para birimine yönelik küresel talep, başlıca ihracatının para birimi ve ilgili finansal ürünler olduğu anlamına geliyordu. Bu benzersiz “aşırı ayrıcalık” Washington’ın hem ticaret hem de mali açıklarını ekonomiye büyük bir yük getirmeden sürdürebilmesini sağlıyordu.

 

Trump bu sistemi korumanın önemini giderek daha iyi kavrıyor ve dolarizasyondan vazgeçip Rusya ve Çin destekli “BRICS” örgütünü kucaklamaya çalışan ülkeleri yüzde 100 gümrük vergisi ve diğer önlemlerle tehdit ediyor.

 

Trump’ın kendine biçtiği görev artık sadece ABD’nin yerli üretimini desteklemek için mali politikayı yeniden düzenlemek değil, uluslararası mali düzenin yeni kurallarını oluşturmak. Basitçe ifade etmek gerekirse, Başkan, ABD dolarının diğer para birimlerine kıyasla daha zayıf bir değerde işlem görmesini sağlamayı ama bu yolla para biriminin ve özellikle de ABD devlet tahvillerinin, uluslararası para sistemindeki merkeziliğini korumayı istiyor.

 

Bu durum, Trump yönetiminin diğer hükümetler ve merkez bankalarıyla, Reagan yönetiminin 1980’lerde yaptığı Plaza Anlaşması ve Louvre Anlaşması gibi yeni dolar sabitleme anlaşmaları yapmayı hedefleyip hedeflemediğinin tartışılmasına yol açtı. Gerçekten de Trump yönetiminin “Mar-a-Lago” olarak adlandırılan bir anlaşmaya varmaya çalıştığı ekonomistler arasında sıkça konuşulan bir konu haline geldi.

 

Ancak böyle bir hamle son derece zor. Zira Reagan dönemindeki dolar istikrar anlaşmalarının odağı Japonya’ya iken, bugün böyle bir anlaşmanın Çin’e odaklanması gerekiyor. Reagan döneminde ABD, Japon yeninin zayıflığını kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak görmüş ve bunu düzeltmek için harekete geçmişti ancak Tokyo ABD’nin yakın bir müttefiki olduğu ve müttefiki kalmayı sürdürdüğü için büyük bir meydan okuma değildi. Çin ile durum farklı. Çin bu tür müzakerelerle pek ilgileniyor sayılmaz. Buna ek olarak Pekin para birimini dolar karşısında güçlendirmenin ne gibi riskleri olacağı konusunda 1980’lerde yapılan anlaşmaların mirasını örnek gösteriyor (Japonya’da bu anlaşmaların bir sonucu olarak yenin güçlenmesi, çoğunlukla ülkenin sonraki “kayıp on yıllarının” temel sebeplerinden sayılıyor). 

 

Trump, ticaretle hiçbir ilgisi olmasa bile taviz koparmak ve uzun vadeli hedeflerine ulaşmak için bu sistemi silah olarak kullanmayı istiyor. ABD’nin en sadık müttefikleri bile gümrük tarifelerinin çok ötesine geçen tehditlere hazırlıklı olmalı. Ocak ayı sonunda, Kolombiya’ya karşı sınır dışı edilecek göçmenleri taşıyan askeri uçakları kabul etmemesi halinde “hazine, bankacılık ve mali yaptırım” tehdidinde bulunması bunun habercisiydi. Bu hamleler genellikle Kuzey Kore, İran ve Rusya gibi haydut devletlere mahsus.

 

Ekonomik Yıkım

 

Bu tür tehditler, tam da ABD dolarının, devlet tahvillerinin ve daha geniş anlamda mali sistemin küresel ekonomideki merkezi konumu nedeniyle, gümrük tarifelerinden çok daha büyük bir ekonomik yıkıma işaret ediyor.

 

Ancak Trump yönetiminin müttefiklerine karşı bu tür tehditleri kullanmaya istekli olması, müttefiklerinin ekonomik desteğiyle Çin’le herhangi bir müzakereye girme konusunda çok az umudu olduğu anlamına geliyor. Pekin ve dolar sistemini aşındıran diğer destekçiler bu zayıflıklardan faydalanmaya çalışacaktır. Örneğin Putin için bu mesele NATO’yu zayıflatmaktan bile daha önemli bir hedef. Zira Putin, Ukrayna’yı geniş çaplı işgalinden bu yana dolar sisteminden bahsetme sıklığı, askeri ittifaktan bahsetme sıklığının neredeyse 1,5 katı kadar.

 

Trump uluslararası para sistemini ABD’nin yararına olacak şekilde yeniden düzenlemeye çalışıyor. Şimdiye kadarki eylemleriyse bu konudaki anlayışının en iyi ihtimalle iptidai olduğunu gösteriyor. Bu durum, göreve başlamasından kısa bir süre sonra İspanya’da NATO harcama seviyeleri sorulduğunda, ülkeyi BRICS blokunun bir üyesi olarak yanlış tanımlamasıyla oldukça aşikâr bir hal aldı.

 

ABD dolar sistemi hiçbir zaman tamamen Amerikan sistemi olmamıştı. Büyük ölçüde, bankaların bölgesel finansman ihtiyaçlarını ve talebini karşılamak için 1950’lerde dolar cinsinden kredi vermeye başladığı Avrupa’da doğdu. Bu nedenle Trump, “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapmak” için ABD ve Avrupa arasındaki dış politika birliğini bozarak, istemeden de olsa on yıllardır Amerika’nın gücü ve büyüklüğünün kaynağı olan dolar sistemini de bozabilir.

 

BRICS blokuna üye ülkeler ile İspanya gibi Avrupa devletleri arasındaki en büyük fark, BRICS üyelerinin neredeyse tamamının uluslararası ticaret fazlası veren, ithal ettiklerinden daha fazlasını ihraç eden ve aynı zamanda neredeyse her zaman belirgin sermaye kontrolleri uygulayan ülkeler olması.

 

Öte yandan Avrupa’nın ticaret gücü, Avrupa Birliği’nin çoğunda ya da Birleşik Krallık’ta kamu harcamalarını sürdürmeye yeterli değil. Borç/GSYİH oranı diğer önde gelen ekonomilerin çok üzerinde olan Japonya’da da öyle. Buna karşılık, ABD’den sonra bu tarihi müttefikler uluslararası sermaye piyasalarında başlıca borçlular olurken, BRICS üyesi birçok ülke gibi fazla kazanan ülkelerden gelen sermaye de bu ülkelerde yatırım yapmak isteyenler. Washington-Pekin jeopolitik rekabetine rağmen Çin’in ABD hazine tahvillerinin bir numaralı taşıyıcısı olmasının nedeni de bu.

 

Trump’ın müttefiklerine yönelik gümrük tarifeleri ve ilhak tehditleri gibi hamleleri, bu sistemin altını oyma eğiliminde. Parasal sistemi yeniden düzenlemeyi amaçlayan jeopolitik tehditleri Pekin’i hedef alıyor olabilir, ancak yaklaşımı sadece ABD ile tarihi müttefikleri arasındaki siyasi uyumu değil, aynı zamanda ekonomik ittifakları da bozma riski taşıyor.

 

Trump’ın bu yaklaşımında başarılı olması halinde, bunun ABD imalat sektörü için bazı faydaları olması muhtemel. ABD GSYİH’sinin yüzde 10,2’sini oluşturan imalat sektöründeki büyüme Trump’ın tabanına kesinlikle cazip gelecektir. Ancak risk, bunu hedeflerken ABD dolar sistemini havaya uçurmasıdır. Bu da ABD ekonomisi için yıkıcı olur ve muhtemelen sadece büyük bir enflasyonu değil aynı zamanda dramatik bir resesyonu da tetikler.

 

Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.