Gazze İçin Boşluğa Çığlık Atmak
Siyasi beylik laflar ve birkaç yardım kamyonu ölmekte olan çocukları kurtarmayacak olsa da liderlerin kamuoylarını görmezden gelmeyi sürdürmelerinin mümkün olmadığını gösteriyor.
Önce çocuklar ölür. Açlığa maruz kalmaları durumunda, çocukların büyümekte olan bedenleri besine yetişkinlerin bedeninden daha fazla ihtiyaç duyar. Bu nedenle vücutlarındaki besin rezervleri de daha hızlı tükenir. Henüz tam olarak gelişimini tamamlamamış bağışıklık sistemleri zayıflar, hastalıklara ve enfeksiyonlara daha açık hale gelirler. Şiddetli ishal ölümcül olur. Yaraları iyileşmez. Yemek yemeyen anneler bebekleri emziremez. Çocuklarda yetişkinlere göre iki kat daha fazla ölüm görülür.
Gazze’de geçen hafta, 72 saat içinde 21 çocuk yetersiz beslenme ve açlıktan öldü. Sadece gıda değil, ilaç, barınak ve temiz su sıkıntısına maruz bırakılan bir bölgede, açlıktan ölüm yavaş ve acı verici bir süreç. Hafta sonu açlıktan ölenlerin sayısı 100’ü aştı; bunların 80’i çocuktu. Bir yardım görevlisi, çocukların ebeveynlerine “en azından cennette yiyecek var” diye ölmek ve cennete gitmek istediklerini söylediklerini aktardı.
Bu ölümlerin her biri ve gelecekte yaşanacak olanlar önlenebilir. Dünya Sağlık Örgütü bu açlığı “insanın neden olduğu açlık” olarak nitelendirdi, ancak durum bunun çok daha ötesinde. Gazze’de açlık öngörülebilir, dolayısıyla kasıtlı. Gazze’deki insani yardım kuruluşlarına göre İsrail’in Gazze’ye uyguladığı abluka, tonlarca yardımın bölgeye girmesini veya ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını engelliyor. Bazı yardımların ulaşmasını sağlamak üzere Gazze Şeridi’nin üç bölgesinde günde birkaç saatlik “taktiksel ara” verilmesi, zamanla artan krizi gidermeye yetmiyor. Uzun süredir uyarıları yapılan açlık, neredeyse iki yıldır devam eden kampanyanın son aşaması ve kelimeler bu aşamayı ifade etmeye artık kesinlikle yetmiyor.
Soykırım, etnik temizlik, kitlesel cezalandırma betimlemelerinin tümü Gazze’deki Filistinlilerin her biri diğerinden korkunç farklı biçimlerde; evlerinde, çadırlarında bombalanarak, hastane yataklarında diri diri yakılarak, yemek kuyruğunda vurularak ve şimdi de açlıktan katledilmesini anlatmaya yetersiz kalıyor. Artık adına ne denildiğinin neredeyse hiç önemi yok, çünkü yaşananların acil eylem gerektiren bir suç olduğunun ayırdında olmak için farkında olmanız gereken tek şey, kemikleri incecik derisinden dışarı çıkan bir çocuğun ihtiyacı olan yiyeceğe erişmesinin İsrail askerleri tarafından engellendiği.
Gerekçelendirme, anlambilim tartışması yapma ve çatışmanın “karmaşıklığı” üzerine kafa yorma zamanı geçti çoktan. Şimdi sorulması gereken tek soru, tüm dünyanın İsrail’in açlıktan ölmek üzere olan bir sivile bir lokma yemek vermesini sağlamayı nasıl olup da beceremediği. Nasıl oluyor da bu hükümetle kararlı bir şekilde ilişkiler kesilmiyor, bu hükümete yaptırım uygulanmıyor, ambargo koyulmuyor? David Lammy’nin doğru olanı yapmaya “yönlendirebileceğini” düşündüğü bu hükümet nasıl hâlâ böyle kalabiliyor? Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, X’te yaptığı paylaşımda, Gazze’den gelen görüntüleri “dayanılmaz” olarak nitelendirerek daha fazla yardımın girmesine izin verilmesi ve İsrail’in “taahhütlerini yerine getirmesi” çağrısında bulundu. Ursula von der Leyen’in paylaşımı ve diğer AB sosyal medya açıklamaları bir Oxfam yetkilisi tarafından “içi boş” ve “kafa karıştırıcı” olarak nitelendirildi.
Benjamin Netanyahu herhangi bir şeye uymaya niyeti olmadığını defalarca kanıtladı. Daha geçen hafta bakanlardan biri “Düşmanlarını besleyen ülke yoktur” dedi ve hükümetin “Gazze’nin yok edilmesi için acele ettiğini” ve aynı zamanda “halkını Kavgam’ın fikirleri üzerine eğiten bir nüfusu kovduğunu” söyledi. Gerçek şu ki Hamas’ı yenmek gibi stratejik bir hedef de yok; sadece siyasi bekasını Gazze’ye saldırının süresiz uzatılmasına bağlamış bir başbakan yönetiminde sürekli olarak değişen hedefler var.
Bu arada, dehşetin giderek tırmanması ve aralıksız devam etmesi dünyayı tedirgin ediyor ve yeniden şekillendiriyor. İsrail’in eylemlerine verilen desteğin özündeki sertlik ve soğukluk ortaya çıktıkça, itibarı ve meşruiyeti de azalıyor. Sonuç, siyasi kurumlar ve halk arasında artık yönetilemeyecek bir karşı karşıya geliş. Keir Starmer’ın son günlerdeki söylemi, Gazze’nin hâlihazırda zor durumda olan hükümet için bir iç sorun haline gelmemesi adına artık göz ardı edilmemesi gereken bir mesele olduğunun göstergesi.
Yine de bu retorik, herkesin olması gerektiği şey etrafında giderek daha performatif bir şekilde dans ettiği bir oyunun parçası gibi. Bu oyun, ihlal ne olursa olsun, İsrail’in ahlaki bir oyuncu olarak savunulabilirliğini sürdürmek ve bunu ihlal ettiği için azarlandığında yeniden kurallara uymasını sağlamak mümkünmüş gibi davranmaktır. Burada “ne zaman” sorusu önemlidir. Bu oyunun oyuncuları sürekli olarak yeni başlangıçlar, yeni kırmızı çizgiler, yeni dönüm noktaları icat etmekte, bu da İsrail’den kopulması gereken noktanın sürekli olarak ufukta yeni bir noktaya taşınması anlamına gelmektedir. İster yardım görevlilerinin öldürülmesi ister gerçekten yardım isteyenlerin öldürülmesi, ister şimdilerdeki açlık olsun, İsrail’in kampanyasının her tırmanışı yeni bir parmak sallama dalgasını tetikliyor gibi görünüyor.
Sonuç, Lammy’nin tehdit ettiği gibi, sürekli olarak yaklaşan bir harekete geçme anı. Asla gelmeyecek bir an. Bizler bunu beklerken, ekranlarımızdan ve ön sayfalarımızdan son dehşet kaybolana kadar statüko bir bekleme düzeninde sürdürülüyor. Ya da İsrail, kuşatma, abluka ve sivillerin öldürülmesi gibi temel koşulları ele almadan, çatışmalarda “taktiksel duraklama” gibi geçici bir tedbir uyguluyor.
Ancak görünüşte ne kadar etkisiz olursa olsun, protestolar, askerî ve ticari ilişkileri durdurarak İsrail’i anlamlı bir şekilde kınama gücüne sahip olanlar üzerinde herhangi bir baskı uygulanabilmesinin tek yolu olmaya devam ediyor. Protesto bir boşluğa çığlık atmak gibi gelebilir, yine de gördüğümüz küçük bir değişiklik bile (Gazze’ye giden acınacak kadar az sayıdaki yardım kamyonu) siyaset kurumuyla bu yüzleşmenin yarattığı gerginlikten kaynaklanıyor. Halkın öfkesinin başka neleri başarabileceği ancak bu öfke dinmediği takdirde anlaşılabilir.
Bu gerginliğin anlamlı bir şeye nasıl dönüşeceğini tahmin etmek imkânsız olabilir, zira neredeyse iki yıl boyunca bu yatıştırıcı oyunlara maruz kalmak bir tür bilişsel yaralanmaya yol açmaya yeter. İktidardakiler bize işlerin böyle devam edemeyeceği söylüyor, sonra aniden birkaç ay daha geçiyor ve sadece devam etmekle kalmayıp işler daha da kötüye gidiyor. Bunda gerçekten akıl almaz bir şey var, bir şeylerin sonunda değişiyor ve aklıselim galip geliyor gibi göründüğü, ama gelmediği, o zaman da yorucu olan ve kararlılığı dağıtan bir şey.
Amaç kamuoyunu sözle susturmak ya da bir Filistin devletini tanımaya yönelik risksiz çağrılarla kamuoyunun dikkatini dağıtmak. Bunlar bir yere varmıyor, kalabalıkları kontrol altında tutmaya, itibar aklamaya ve kamuoyunu idare etmeye yönelik grotesk bir çaba olmanın ötesine geçmiyor. Masum insanlar şu anda açlıktan ölüyor. Harekete geçilmediği sürece hepsi sadece kuru gürültü.
Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.