Bugün, silahların gölgesinin büyük ölçüde kalktığı bu eşikte, 40 yıllık kolektif travmamızın zamanla kendi kendine geçecek sıradan bir yara olmadığını net bir biçimde idrak etmeliyiz. Aksine, nesiller boyu aktarılma riski taşıyan, toplumsal güveni ve gelecek ufkunu zehirleyen bu hali, pasif bir bekleyişle değil, siyasetin toplum mühendisliği kibrinden uzak, bir toplum hekimliği hassasiyetiyle makrodan mikroya dokunan bilinçli ve sistematik sosyal politika müdahaleleriyle iyileştirmek birincil görevimizdir.