İran’da Başörtüsü Yasakları Gerçekten Kalkabilir mi?

İran sokaklarında artık başörtüsüz gezebilmek mümkün mü? Pezeşkiyan’ın sözleri devletin ideolojik sınırlarında dikkatli bir yumuşamanın işareti olarak yorumlanıyor.

iran başörtüsü yasakları

Son gelişmelerle birlikte İran’ın birçok yerinde başörtüsüz kadınların varlığı dikkat çekici bir şekilde arttı. Kadınların kamusal alanda başörtüsüz gezmesinin olağan bir durum haline gelmesi ve buna dair görüntülerin sosyal medya aracılığıyla paylaşılması farklı soruları da beraberinde getirdi. Özellikle Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın ve Eski Meclis Başkanvekili ve Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Üyesi Muhammed Rıza Bahonar’ın açıklamalarının ardından “Başörtüsü yasağı İran’da kalkıyor mu” sorusu konuşulmaya başlandı. 

 

Pezeşkiyan, kadınların başörtüsü takmaya zorlanmasının da başörtüsünden vazgeçmeye mecbur bırakılmasının da doğru olmadığını belirterek sorunun baskıyla değil kültürel ikna ve toplumsal bilinçle çözülebileceğini savundu. Pezeşkiyan’ın bu sözleri devletin ideolojik sınırlarında dikkatli bir yumuşamanın işareti olarak yorumlandı. Bahonar ise 3 Ekim’de yaptığı konuşmada, “Hicab ve İffet Yasası artık uygulanabilir durumda değil” diyerek farklı bir tartışma alanı yarattı.  Bahonar, söz konusu yasanın İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından mayıs ayında sessizce rafa kaldırıldığını öne sürdü. 

 

Bu açıklamalar hükümetin dışarıdan gelen tehditlere karşı kamuoyundaki hoşnutsuzluğu kontrol altına almaya çalıştığı bir dönemde geldi. İran-İsrail çatışmalarının ardından İran’da pek çok muhalif gruba yönelik kapsamlı çalışmalar olmuştu. Özellikle Mossad ajanı olduğu iddiası ile pek çok kişi gözaltına alınmıştı. 

 

İran’da Kadın Hakları Nasıldı? 

 

İranlı kadınlar sadece devrim sonrasında haklarını aramak gibi bir girişimin peşine düşmediler. Aksine devrimden önce de farklı alanlarda haklarını teslim almak için birleşmiş ve sokağı politik alan olarak kullanmaya çalışmışlardır. Kadınlar, sadece “kadın hakları” özelindeki konularda değil, daha birçok sosyal ve siyasi olayda (1891-92 Tütün Protestoları, 1905-11 Anayasa Devrimi, 1979 İslam Devrimi gibi…) sokakta aktif bir şekilde yer almışlardı.  Özellikle İslam Devrimi sırasında kadınlar “monarşinin son bulması”, Batı boyunduruğundan kurtulmak” gibi birçok taleple sokaklarda devrimin ilk ışıklarını yakan kişiler olmuşlardı. Devrimin kadınlar için en büyük trajedilerinden biri, kadınların büyük bir katılımla yer aldığı ender girişimlerden biri olmasına karşın kendileri nezdinde kazanımdan çok büyük kayıplara neden olmasıydı.

 

1979 İran İslam Devrimi sonrasında kadın haklarına yönelik pek çok değişim yaşandı. Hicap Yasası, İranlı kadınların kamusal hayatta başörtüsü takmasını zorunlu kılmışı. Değişen yasalarla birlikte İranlı kadınların birçoğu, kamusal alanlara asgari düzeyde dikkat ettikleri başörtüleri ile katılmaktaydı. 

 

Kadınların bu zorunluluklar karşısında gösterdiği direnç farklı yıllarda kendini hissettirmeye devam etti. Başörtüsüyle ilgili yasaklar başta olmak üzere pek çok hakkın yeniden tanımlanması için protestolar düzenlemeye başladı. 2009’da Yeşil Hareket ile kendilerine görünürlük katan kadınlar, 2022’deki Mahsa Amini Protestoları ile bu eylemselliklerini farklı bir boyuta taşıdı. Bütün bunlar kadın hareketini farklı safhalara taşısa da ülkede köklü değişime yol açacak kadar güçlü bir etki doğurmadı.  

 

Geçici Bir Dönem Mi Yoksa Bir Dönüm Noktası Mı?

 

Geçtiğimiz haziran ayında gerçekleşen İran-İsrail çatışması, İran’ın hem içeride hem de dışarıda farklı reaksiyonlar göstermesine neden oldu. Bölgedeki etkinlik alanları, diplomatik ilişkiler ve güvenlik öncelikleri bu süreçle birlikte yeniden tanımlandı. Çatışmayla birlikte Tahran’ın kriz yönetimi, dış politika dili ve iç güvenlik mimarisi derinden etkilendi. Bu etkiler, başörtüsü konusunda da kendisini gösterdi. Son yapılan açıklamalarla ve sahadan gelen görüntülerle birlikte İran’da kadınların başörtüsü takmayarak sokaklarda gezdiği gözlemlendi ve başörtüsü yasağının kalkmış olabileceğine yönelik soruların tartışılmasına neden oldu. 

 

Ancak bu soru pek çok yönüyle karmaşık cevapları içeriyor.

 

1979 Devrimi sırasında kadınların devrime olan ilgisini artırmak ve devrimi kadınlar üzerinden bir “Batı karşıtlığına” dönüştürmek amacıyla “militan kadın” figürü oluşturuldu. Bununla birlikte kadınlar, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in kızı ve son halife Ali’nin eşi olan Fatıma figürüyle özdeşleştirilerek İslam’ın temsilcisi olarak konumlandırıldılar. Bununla birlikte, devrim ülke içinde tam olarak sindirilememişken meydana gelen İran-Irak savaşı “dışarıdan” gelen tehdide karşı içerideki sorunların üzerini örttü ve başta kadın meselesi olmak üzere birçok sorunu öncelikli olmaktan çıkardı. 

 

Son İran-İsrail çatışmasının ardından rejim, toplumsal alanda oluşabilecek yeni bir kırılmayı önlemeye büyük özen gösteriyor. Savaşın yarattığı “milli birlik” havası kısa vadede rejime nefes aldırmış olsa da uzun vadede özellikle kadınlar arasında özgürlük taleplerini yeniden canlandırdı. Rejim, bu tabloyu doğrudan bastırmak yerine kontrollü bir gevşeme politikasıyla yönetmeyi tercih ediyor. Toplumun savaş ve ekonomik kriz sonrası yorgun düşmesi, iktidarı yeni bir iç karışıklık riskinden uzak durmaya zorluyor. Bu yüzden hükümet, başörtüsü yasasında radikal değişiklik yapmadan uygulamayı fiilen gevşeterek “sükûnet içinde kontrol” stratejisi izliyor. Bir yandan dini semboller ve ideolojik bütünlük korunuyor, diğer yandan da kamusal baskının tonu düşürülüyor.

 

Kadınlar nezdinde bakıldığında bu dönem sessiz ama etkili bir dönüşümün habercisi niteliği taşıyor. Devletin baskı kapasitesi azaldıkça kadınların kamusal görünürlükleri artıyor ve böylece başını açan her kadın sistemin kırılgan sınırlarını bir adım daha zorluyor. İran’da rejim belki ideolojik çizgisini değiştirmiyor ama artık toplumu zorla şekillendiremeyeceğini, kadınların direncinin siyasetin merkezine yerleştiğini kabul etmek zorunda kalıyor.  Aynı zamanda kadınların kamusal alanda bu denli rahat olması sosyal medyanın görünürlüğe sunduğu imkândan kaynaklanıyor. Bundan hareketle hükümet, kadınların yeniden bir baskı oluşturmasının önüne geçmeyi öncelerken dünya kamuoyunda da farklı tepkileri üzerine çekmekten uzak duruyor. Bununla birlikte Bahonar’ın açıklaması, yasal düzenlemenin iptali anlamına gelmiyor, bu açıklamalar sadece mevcut uygulamaların fiilen durdurulduğunu ima ediyor. 

 

Ancak İran’ın üst düzey bir yetkilisi, Tahran eyaletinde başörtüsü ve kamusal davranış konusunda yeni koordinasyon da dahil olmak üzere sosyal ve dini yardım programlarını desteklemek için yaklaşık 80.000 eğitimli gönüllüyü harekete geçirmeyi planladığını söyledi.  Bu açıklamaların hemen ardından İran lideri başdanışmanı Ali Şemhani’nin kızının 2024’te Tahran’daki lüks Espinas Palace Hotel’de düzenlendiği bildirilen düğününü gösteren video, kamuoyunun öfkesini yeniden alevlendirdi.  Sosyal medya kullanıcıları, artan yoksulluk ve yeniden başlatılan başörtüsü devriyeleri nedeniyle yetkilileri ikiyüzlülükle suçluyor. Aynı zamanda kadınlar arasında olduğu anlaşılsa da Batı tarzı düğünleri anımsatır şekilde babanın gelini koridorda gezdirmesi, gelinin “açık” elbisesi ve annesinin dekolteli yakası eleştirilere yol açtı. Her ne kadar Esasen İranlı kadınların eğlenceleri oldukça “coşkulu” geçer ve kendi aralarında yaptıkları toplantılardaki görüntüleriyle kamusal alandakiler arasında ciddi farklar vardır. Ancak rejimin üst düzey görevlilerinden biri olan Şemhani’nin kızına ait görüntüler farklı tartışmaları da beraberinde getirdi.

 

Bunun yanı sıra her ne kadar başörtüsü yasasına karşı çıkan kalabalık bir kesim olsa da İran’da varlığını daha keskin çizgilerle belli eden “radikaller” bu yasanın geri çekilmesine karşı gelecek ya da tepkilerini daha keskin şekilde dile getirecektir. Öyle ki Bahonar’ın bu açıklamalarını reformcu çevreler toplumda değişimin sinyali olarak karşılarken muhafazakâr kanat oldukça sert tepkiler gösterdi. Kayhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, Bahonar’ın sözlerini “İslam Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine aykırı” olarak nitelendirdi ve başörtüsünün “rejimin ideolojik dayanağı” olduğunu hatırlattı.

 

Aynı zamanda birçok kesime göre İran, böylece “İslam Devleti” olma vasfını ve kapsayıcılığını kaybedebilir. Bu düşünceden hareketle kadınlar İslam Devrimi’nin ana figürlerindendir. Kamusal alanda dini pratikleri yerine getiren kadınların görünürlüğü giderek azalsa da devrimin taşıyıcı unsurları ve temsilcisi olarak görülen Müslüman kadın figürünün ortadan kalkması, İslam devriminin meşruiyetinin sorgulanmasına neden olacağı gibi oluşturulan kadın portresini de zedeleyecektir. Devletin ahlak ve dini normları ne ölçüde denetlemesi gerektiği sorusu artık sadece toplumsal değil siyasal bir mücadele alanına dönüşmüş durumda. Yani, kadınların başörtülerini çıkarma yönündeki sessiz direnişi, rejimin hem meşruiyet sınırlarını hem de iç istikrar refleksini yeniden tanımlıyor. 

 

Bütün bunların yanında dışardan gelen müdahalelerin ardından içeriyi daha da kısıtlayarak hareket etmek stratejik  bir hareket olmayacaktır. Hükûmet farklı sosyal ve etnik grupları bir arada tutmanın yollarını ararken bazı tavizleri de vermek zorunda kalacak gibi görünüyor. Özellikle dünya kamuoyunda ciddi tepkilere yol açan bu alana dair atılacak sert adımlar zaten karışık olan sahayı daha da karmaşık hale getirebilir. Rejimin bu aşamada kendi düşmanını yaratmak yerine destek olacak yandaşlar yaratma yoluna gitmesi daha stratejik bir adım olarak değerlendirilebilir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.