İstanbul’da Eğitimde Eşitsizliğin Yapısallaşma Riski
Sunduğu ekonomik ve sosyal fırsatlar açısından Türkiye’nin en dinamik kentlerinden biri olan İstanbul’da ilçeler arasındaki sosyoekonomik uçurum eğitim olanaklarına da yansıyor. Eğitimin sosyoekonomik statüyü belirleyen temel unsurlardan biri olduğu göz önüne alındığında, kamusal hizmetlerdeki eşitsizlik uzun vadede toplumsal ayrışmayı daha da pekiştirme riskini beraberinde getiriyor.
İstanbul, sunduğu ekonomik ve sosyal fırsatlar açısından Türkiye’nin en dinamik kentlerinden biri olsa da bu fırsatların kent genelinde eşit şekilde dağıtılmadığı bir şehir. İlçeler arasındaki sosyoekonomik uçurum eğitim olanaklarına da yansıyor. Kentleşmesini büyük ölçüde tamamlamış ve nüfusu sabit seyreden merkez ilçelerde eğitim altyapısı oturmuşken, özellikle son 15 yılda hızla büyüyen çevre ilçelerde, plansız kentleşme nedeniyle eğitim hizmetleri artan nüfusa ayak uyduramıyor. Eğitimin sosyoekonomik statüyü belirleyen temel unsurlardan biri olduğu göz önüne alındığında, kamusal hizmetlerdeki eşitsizlik uzun vadede toplumsal ayrışmayı daha da pekiştirme riskini beraberinde getiriyor.
Derslik, okul ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı gibi temel göstergeler, ilçeler arasındaki eğitim imkânlarının ne denli farklılaştığını ortaya koyuyor. İstanbul’da devlet ilkokullarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 28 iken; bu sayı Esenyurt’ta 44, Sultangazi’de 43. Bu iki ilçenin yanı sıra Gaziosmanpaşa, Arnavutköy, Sultanbeyli ve Sancaktepe de ortalamanın çok üzerinde. Buna karşın, düşük nüfuslu kırsal ilçeler ile Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy ve Sarıyer gibi sosyoekonomik düzeyi yüksek yerleşim birimlerinde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı 20’nin altında.
Eğitim altyapısındaki ayrışma sadece insan kaynağında değil aynı zamanda fiziki altyapıda da mevcut. İstanbul’un en kalabalık ilçesi olan Esenyurt, üç eğitim kademesinde de okul başına düşen öğrenci sayısında ilk sırada. Esenyurt’ta devlet okullarının her kademesinde yoğunluk İstanbul ortalamasının iki katını aşıyor. Ayrıca Esenler, Sultanbeyli ve Bağcılar da devlet okullarının yoğun olduğu diğer ilçeler. Okul başına düşen öğrenci sayısının fazlalığı, yönetim süreçlerini zorlaştırırken disiplin sorunlarını artırabiliyor. Aynı zamanda, bahçe, spor salonu ve laboratuvar gibi ortak alanların yetersiz kullanımı bir dezavantaj oluşturabiliyor.
Tablo. Okul Başına Düşen Öğrenci Sayısı En Yüksek Beş İlçe (2023-24)
| İlkokul | Ortaokul | Lise | |||
| Esenyurt | 1.786 | Esenyurt | 1.518 | Esenyurt | 1.377 |
| Esenler | 1.364 | Esenler | 1.065 | Sultanbeyli | 985 |
| Sultanbeyli | 1.317 | Avcılar | 998 | Avcılar | 984 |
| Bağcılar | 1.308 | Bağcılar | 965 | Esenler | 931 |
| Sancaktepe | 1.300 | Başakşehir | 964 | Bağcılar | 929 |
| İstanbul Ort. | 821 | İstanbul Ort. | 669 | İstanbul Ort. | 700 |
| Kaynak: İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü verileriyle yazar tarafından hesaplanmıştır. | |||||
Derslik başına düşen öğrenci sayısı ise eğitim sisteminin etkinliği ve verimliliği açısından diğer bir kritik bir parametre. Bir sınıftaki öğrenci sayısının yüksek olması öğrencilerin bireysel ilgi ve destek alma imkânlarını sınırlar; aynı zamanda, öğretmenlerin iş yükünün artmasına yol açarak eğitim süreçlerinin verimliliğini düşürebilir. Esenyurt, Sultangazi ve Gaziosmanpaşa başta olmak üzere nüfusu yoğun ve eğitim ile gelir seviyesi düşük olan ilçelerdeki devlet ilkokullarında derslik başına düşen öğrenci sayısının yüksek olduğu gözlemleniyor. Aynı şekilde ortaokul seviyesinde de benzer ilçeler İstanbul ortalamasının üzerinde. Bu durum, son on yıllarda nüfus artışının yoğun yaşandığı ilçelerde eğitim hizmetlerinin talebi karşılayamadığını ortaya koyuyor. İlçeler arasındaki ciddi dengesizlikler, eğitim kaynaklarının eşit dağıtılmadığını ve bazı bölgelerin dezavantajlı durumda olduğunu gösteriyor.
Bir dersliğin birden fazla sınıf (şube) tarafından kullanılması, eğitim ortamının niteliğini doğrudan etkileyen bir faktör. Esenler, Sultanbeyli, Esenyurt, Bağcılar, Avcılar ve Zeytinburnu ilçelerindeki ilkokulların yaklaşık yarısında, derslik sayısının yetersizliği nedeniyle ikili öğretim (sabahçı-öğlenci) zorunluluk haline geliyor. Ortaokul düzeyinde ise dokuz ilçenin neredeyse tüm okulları ikili eğitim yürütmek durumunda. Bu ilçeler, çoğunlukla hem derslik başına düşen öğrenci sayısının yüksek olduğu hem de okulların ikili öğretim yapmak zorunda kaldığı ilçeler. Örneğin; Beşiktaş, Kadıköy ve Sarıyer’de ilkokul öğrencileri 20-21 kişilik sınıflarda normal eğitim görürken, Esenyurt ve Sultangazi’de 34-35 kişilik sınıflarda sabahçı-öğlenci sistemiyle eğitim almak zorunda kalıyor. Dolayısıyla fiziki olarak o dersliği 70 kişi kullanmış oluyor.
Normal öğretimde 09:00-15:00 arasında eğitim imkânı bulunurken, fiziki yetersizliklerden dolayı ikili öğretim gören okullar 08:00-12:20 ve 12:50-17:10 saatleri arasında ders yapıyor. Bu durum, öğrencilerin ya çok erken okula gitmelerine ya da çok geç okuldan çıkmalarına neden oluyor. Bu yıl MEB genelgesine istinaden İstanbul Valiliği, 34 ilçede ikili eğitim yapılan okullarda ders saatlerini 40 dakikadan 35 dakikaya indirdiğinden ötürü bu okullar daha az ders işliyor. Normal öğretim sürecinde 40 dakikalık öğle arasında sosyalleşme fırsatı bulunuyor ve okul sonrası kulüp etkinlikleri gerçekleştirebiliyor. Ancak ikili öğretim (sabahçı-öğlenci) sisteminde bu imkânlar mevcut değil; öğrenciler ders saatinin ardından okulu hemen terk etmek zorunda. Bu dezavantajlı durum, iki öğretim süreci arasında ciddi bir sosyal ve akademik etkileşim farkı yaratıyor.
Eğitimde eşitsizliği besleyen unsurlar arasında altyapı yetersizliğinin yanı sıra okul öncesi eğitime erişim ve özel okul imkânları önemli yer tutuyor. İstanbul’da okul öncesi eğitime erişimde genel bir problemden bahsetmek mümkün. 5 yaş net okullaşma oranı yüzde 78,6 (73’üncü sırada), 3-5 yaş net okullaşma oranı ise yüzde 48,7 (64’üncü sırada) olup bu açıdan Türkiye’nin dezavantajlı illerinden biri. Bunun yanı sıra İstanbul’da okul öncesi eğitim gören öğrencilerin üçte biri de özel okullarda eğitim alıyor. Hem net okullaşma oranının Türkiye ortalamasının altında kalması hem de okul öncesi eğitime erişen çocukların yalnızca üçte ikisinin devlet okullarında eğitim alması, kamusal eğitim kapasitesinin yetersizliğini gözler önüne seriyor. Bu durum, İstanbul’da okul öncesi eğitimde kamusal altyapının yetersiz olduğunu ve özel sektörün bu alanda giderek daha belirleyici hale geldiğini gösteriyor.
İstanbul ilçeleri arasında, okul öncesi eğitimde özel okula gidenlerin oranında ciddi bir uçurum bulunuyor. Kadıköy (yüzde 63), Beşiktaş (yüzde 56) ve Bakırköy’de (yüzde 55) okul öncesi öğrencilerin yarısından fazlası özel eğitim görüyorken; Esenler, Beyoğlu, Sultangazi ve Arnavutköy’de bu oran yüzde 10’un altında. Kontenjan yetersizliği ve sosyoekonomik imkânsızlıklar nedeniyle bazı bölgelerde yaşayan çocuklar okul öncesi eğitimden mahrum kalıyor. Mevcut koşullar, eğitimde fırsat eşitsizliğinin derinleşmesine ve sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerdeki çocukların eğitim olanaklarından yeterince faydalanamamasına yol açıyor.
Özel okula giden ilkokul öğrencilerinin oranında da benzer bir eşitsizlik mevcut. Beşiktaş’ta neredeyse her iki öğrenciden biri özel ilkokulda eğitim görürken, Bakırköy ve Üsküdar’da bu oran üçte bire tekabül ediyor. Buna karşın oran Esenler, Sultanbeyli, Sultangazi, Arnavutköy ve Zeytinburnu gibi ilçelerde yüzde 3’ün dahi altında. İlçelerin gelir düzeyine bağlı olarak özel okula yönelimde belirgin farklılıklar gözlemleniyor.
İstanbul’da eğitim altyapısının yeterli olduğu ilçelerde yükseköğretim mezunu oranı kent ortalamasının oldukça üzerindeyken, imkânların yetersiz olduğu ilçelerde bu oran belirgin şekilde düşüktür. Bu durum bir nedensellik ilişkisi taşımamakla birlikte, kentteki eğitim eşitsizliğini pekiştiren bir olgu olarak öne çıkıyor. Özellikle sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bölgelerde ailelerin sınırlı kültürel ve ekonomik sermayesine ek olarak eğitim altyapısının eksikliği, kuşaklar arası eşitsizliklerin yeniden üretimini hızlandırıyor. Bu durum, uzun vadede toplumsal hareketliliği kısıtlayan bir yapıya dönüşme riski doğuruyor. Bu risk sadece İstanbul için geçerli değil, Türkiye’de bölgesel olarak da gözlemlenebilen bir olgu.
* Metin, yazar tarafından hazırlanan “İstanbul 39: İlçelerin Sosyoekonomik Görünümü” raporundan hareketle kaleme alınmıştır. Raporda İstanbul ilçelerinin sosyoekonomik durumu detaylı bir şekilde analiz edilmektedir ve aynı zamanda bu yazıda sunulan veriler kaynaklarıyla birlikte yer almaktadır.
ENES KORU