Savaş ve Çevre: Suriye’deki Savaşın Çevresel Tahribatı
Suriye’de 13 yıl boyunca devam eden savaşın çevresel boyutunu değerlendirmek ve göz önünde bulundurmak, savaş sonrası yeniden kalkınma sürecinde nelerin gerekli ve öncelikli olduğunu görmek açısından oldukça önemlidir. Çevresel ve ekolojik restorasyon ve rehabilitasyon sayesinde Suriye’nin yeniden kalkınması ve iklim dirençliliği sürdürülebilir olacaktır.

Suriye’de 2011’den 2024’ün sonuna kadar devam eden çatışmalarda Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre 613 binden fazla insan hayatını kaybetti ve 13,5 milyon insan yerinden oldu.¹ Savaş veya çatışmalar insan güvenliğini doğrudan etkilediği gibi dolaylı olarak da etkiler. Çatışmalar sadece yerleşim yerlerini tahrip etmekle kalmaz aynı zamanda içme suyu kaynakları olan akarsuları, yeraltı sularını, barajları ve gölleri de kirleterek tahrip eder. Toprak ve bitki örtüsü, çatışmalar sırasında bombalar ve endüstriyel altyapıya verilen zararla kimyasal tehlikelere maruz kalarak gıda güvensizliğine neden olur. Tarım ve biyoçeşitliliğin zarar görmesiyle gıda güvensizliği daha da artar.
Suriye’de 13 yıl boyunca devam eden savaşın çevresel boyutunu değerlendirmek ve göz önünde bulundurmak, savaş sonrası yeniden kalkınma sürecinde nelerin gerekli ve öncelikli olduğunu görmek açısından oldukça önemlidir. Çevresel ve ekolojik restorasyon ve rehabilitasyon sayesinde Suriye’nin yeniden kalkınması ve iklim dirençliliği sürdürülebilir olacaktır.
Ormansızlaşma
Suriye’de savaş sırasında 2012’den 2019’a kadar yapılan ölçümlere göre ormanların yüzde 20’den fazlası yok olmuştur.² Suriye’de iklim değişikliğinin de etkisiyle ortaya çıkan kuraklık ve çatışmalar nedeniyle temiz su altyapısının bozulması, tarım faaliyetlerini kötüleştirmiştir. Tarıma ek olarak ısınma amaçlı yakacak odun ihtiyacıyla ağaçların kesilmesi, ciddi miktarda meyve bahçesini yok etmiştir. Bu durum ormansızlaşmayı ve gıda tedarikindeki aksaklıkları artırmıştır. Devlet kapasitesinin savaş nedeniyle çökmesi, doğal kaynakların bilinçsiz tüketimine neden olmuş ve çevresel yönetişim eksikliği savaş boyunca hissedilmiştir.
Suriye’nin İdlib ve Halep gibi şehirlerinde çatışmalar esnasında Suriyeli muhaliflerin ve sivillerin Rus ve Suriye güçlerinin bombardımanlarından korunmak için ormanlara sığınmasıyla sadece 2020 yılında 9.000 hektarlık ormanlık ve tarımsal alan yanmıştır. Bombalar sadece orman yangınlarına neden olmakla kalmamış aynı zamanda kimyasalların toprağa karışmasıyla bitki örtüsü ve yeraltı sularına da zarar vermiştir. Muhalifler sadece siper amaçlı değil, petrol ve doğalgaza erişimlerinin olmadığı bölgelerde odun kömürü ve yakacak odun tahsis etmek amacıyla da ormanları kullanmıştır.
Hava Kirliliği
Suriye’de çatışmalardan önce 2010 yılında havada bulunan ince partikül kirleticiler (PM2.5) nüfusun yüzde 69’unu etkiliyordu. Bu kirliliğe atık yakma, endüstriyel üretim ve ulaşımın yarattığı emisyonlar neden oluyordu. Savaşın başlamasıyla 2011 yılında yaşanan göç dalgası, enerji tüketiminin ve endüstriyel faaliyetlerin azalmasıyla havadaki kirletici partiküller yüzde 7 oranında azalmışsa da 2012’de çatışmaların şiddetlenmesi ve bombalamaların neden olduğu yangınlar ve yıkımlardan çıkan asbestle bu oran 2015 yılına gelindiğinde yüzde 72’ye ulaşmıştır. Ayrıca Esad hükümeti tarafından Mart, Nisan ve Mayıs 2015’te gerçekleştirilen kimyasal saldırılar da hava kirliliğinin artmasında etkisi olmuştur. Ciddi solunum hastalıklarına neden olan PM2.5 seviyesi 2019 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün en yüksek maruz kalma düzeyi olarak tavsiye ettiği seviyenin üç kat üstündedir. PM2.5 seviyesinin yüksekliği Suriye’de tarımsal verimi düşürmüş, özellikle buğday üretimini etkilemiştir.
CO2 Emisyonları
Karbondioksit (CO2) salımının en büyük nedeni endüstriyel faaliyetler ve enerji kullanımıdır. Suriye’de savaşın başlamasıyla Banias ve Humus’ta bulunan devlete ait petrol rafinerilerinin boru hatlarında oluşan hasarlarla diğer altyapı bozuklukları petrol ve gaz üretiminin durmasına neden olmuştur. Bunun sonucunda da enerji ve sanayi üretiminin azalmasıyla CO2 emisyonlarında azalma meydana gelmiştir. Şehirlerin çoğunda elektrik santralleri ya bombalamalar nedeniyle yıkılmış ya da yağmalarla hasar almıştır. Enerji üretiminin azalmasıyla da doğalgaz ve petrole bağlı emisyonlarda 2011-2015 yılları arasında yüzde %28’lik bir düşüş gerçekleşmiştir.
Enerji üretimindeki azalma ve petrol rafinerilerinin bombalanmasıyla IŞİD Humus’ta derme çatma rafineriler ve kuyular açarak petrol üretimine devam etmiştir. Bu petrol kuyularından kamyonlara, tanklara, boru hatlarına taşınan petrol toprağa, yeraltı ve yerüstü sularına sızarak içme suyunun ve tarımsal üretim yapılan toprakların kirlenmesine neden olmuştur. Ekili alanlara sızan petrol buralarda yangınların çıkmasına neden olmuş, yerleşim yerlerini de tehdit etmiştir.
Su Kıtlığı
Çatışmalar sırasında yönetimin parçalı yapısı, devlet veya devlet gibi davranan aktörlerin yönetişim kapasitesinin yetmemesi, altyapı hizmetlerinin tedarikinde sorunlara yol açmıştır. Bunlardan en önemlisi temiz suya erişim ve sanitasyondaki yetersizliktir. Özellikle ülke içinde yerinden edilen Suriyelilerin mülteci kamplarında temiz suya erişiminde yaşanan zorluklar, su kaynaklı salgın hastalıkların ve ölümlerin yaşanmasına neden olmuştur.
Atıkların Kötü Yönetimi
Savaşın başlamasıyla yerel yönetimlerin yapması gereken atık yönetimi devlet tarafından durdurulmuş, atıkların kontrolsüz ve bilinçsiz şekilde boşaltılması veya yakılmasıyla da ciddi miktarda hava kirliliği ortaya çıkmıştır. Özellikle Rus ve Esad güçlerinin hastane, okul, yerleşim yeri ve sanayi mahallelerini bombalamalarıyla yüksek miktarda toksin ve kimyasal toprağa, yeraltı sularına ve havaya karışmıştır. 2023 yılında günlük ortalama 850 ton katı atık üretilerek savaş öncesi katı atık miktarının iki katına çıkılmıştır. Toplanmayan ve etrafa boşaltılan evsel atıklar bulaşıcı hastalık taşıyan böcek ve sineklerle çocukları ve bireysel atık toplayıcıları kırılgan hale getirmiştir.
Bitki Örtüsünün Bozulması ve Gıda Güvensizliği
2006-2010 yılları arasında Suriye’de yaşanan kuraklığın tetiklediği toprak verimsizliği ve bitki örtüsündeki bozulma, biyoçeşitliliği ve tarımsal üretimi olumsuz etkilemiştir. Savaş sonrası bombardımanların da etkisiyle gerçekleşen nüfus hareketliliği kentsel alanların artmasına neden olmuş, arazileri de erozyona uğratmıştır. Tarım arazilerinin neredeyse yüzde 85’i erozyona uğradığı için 2010-2014 yılları arasında ekilebilir tarım arazisinin yüzde 21’i kaybolmuştur. Erozyon sadece toprak kaybına neden olmamış, aynı zamanda nehirlerde ve derelerde kirliliği ve tortulaşmayı da artırarak Kuzey Suriye’deki balık üretiminin yüzde 63’ünü yok etmiştir.
Savaşın ilk altı yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre sulama sistemlerinin hasar alması, gübre, yakıt ve tohum gibi girdilerin tedarikinde yaşanan zorluklar nedeniyle tarımsal üretim 16 milyar dolar zarar etmiştir. Bu oran, tarımdan gelen GSYH’nın yüzde 41’ine denk gelmektedir. Savaş, ekili arazi büyüklüğünde yüzde 30, sulanan arazi büyüklüğünde ise yüzde 50 daralmaya neden olmuştur. Ayrıca Suriye, çatışmalardan önce buğday üretimindeki performansının yarısını kaybederken savaşın başlangıcından dört yıl sonra da net olarak buğday ithalatçısı bir ülke haline gelmiştir.
Halep ve İdlib’de yakıt fiyatlarındaki enflasyon nedeniyle endüstriyel tarım yapılması mümkün olmamış, tohum ve hayvan yemi fiyatlarında da ciddi artışlar gözlenmiştir. Profesyonel işgücü eksikliği, tedarik zincirlerindeki aksaklıklar ve parçalanmış ekonomi gıda fiyatlarını kayda değer ölçüde yükseltmiştir. 2016’da nüfusun yarısı günlük gıda ihtiyacını tedarik edemezken, 2023’e gelindiğinde nüfusun yüzde 60’ı gıda güvensizliğine maruz kalmıştır.
Tarımdaki bu sorunların üstesinden gelmek için FAO 11-17 milyar dolarlık bir bütçe gerektiğini ifade etmiştir. Yeniden toparlanma sürecine girildiğinde tarım alanlarındaki toprakta bulunan ağır metaller, kimyasal kalıntılar, yeraltı sularının kirlenmesi ve patlayıcı kalıntıları, tarımsal verimi geri kazanmanın zor olacağını göstermektedir. Çevresel bozulmanın önüne geçip çevresel iyileşmeyi sürdürebilmek için gerekli ekonomik atılımlar yapılmadan tarımdan verimli ve önemli bir dönüş almak mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde Suriye’ye uygulanan ekonomik ve politik ambargolar kalktıkça ithalata bağımlılık daha da artacaktır.
Çatışma Sonrası Yeniden İnşa Sürecindeki Riskler
Enerji üretimi, çatışma döneminde tesislerin bakımsızlığından ve bombalanmalarla aldığı hasardan sonra yüzde 70 oranında azaldığından, halka enerji tedariki bazı bölgelerde sıkıntıya düşmüştü. Bu nedenle ülkede yenilenebilir güneş enerjisine olan talep artarak okul, ev ve hastanelerin aydınlatılması sağlandı. Dağıtım ve sulama sistemleri için de yenilenebilir enerjiden faydalanıldı. Bu, yenilenebilir enerjiye geçişte iyi bir basamak olsa da güneş enerjisi piyasası Kuzeydoğu Suriye’de kontrolsüz bir şekilde büyüdü. Ömürlerinin sınırlı olmasının yanı sıra kurulumlarına dair yönetmeliklerin yetersizliği, bakımlarının ve kalite kontrollerinin düzenli yapılmamasından dolayı güneş panellerinin ömrü birkaç yıla düşebilmektedir. Bu durumda ortaya ciddi bir güneş paneli atığı çıkmaktadır. Güneş enerjisine olan bağımlılık, güneş paneli atıklarını artırarak uzun vadede çevresel atıkları da artıracaktır. Bu nedenle yenilenebilir enerjide sürekliliği ve sürdürülebilirliği göz önünde bulundurarak hem rüzgâr hem de güneş panellerine ilişkin katı yönetmelikler, düzenli bakım ve kalite kontrolleri ile bu süreci titiz bir yönetişimle yürütmek gerekmektedir.
Yeniden inşa sürecinde enerji dışında oluşabilecek bir başka sorun ise yıkılmış binaların yeniden inşasında karşılaşılacak asbest sorunudur. Özellikle Şam’daki Doğu Guta ve Kabun gibi yıkılmış mahalleler Esad rejimi altındayken olduğu gibi kaldığı için buraya dönen insanların ciddi şekilde asbest riskiyle karşılaşma ihtimalleri var.³ Enkaz kaldırma sürecinde gerekli iş güvenliği önemlerinin alınması gerekirken Suriye şu an bu yıkımın altından uluslararası yardım olmadan kalkacak güçte değildir. 400 milyar dolarlık bir kalkınma bütçesine ihtiyaç duyan bir ülke olarak muhtemelen enkaz kaldırma süreçlerinde halkın kendi önlemlerini kendilerinin alması gerekecektir. Asbestin sadece enkaz kaldıran insanlara değil, uzun süre toprakta kalma durumundan dolayı çevreye de ciddi zararları vardır, öyle ki savaş boyunca 5,5 milyon konuttan 2 milyonu yıkılmıştır.⁴
Birleşmiş Milletler tarafından uzun yıllardır tartışılan ve artık tüm dünyada geçerlilik kazanan sürdürülebilir kalkınma, savaş sonrası süreçte Suriye’nin kalkınmasında da etkili olabilir. Ancak bu durum, ülkeye kalkınma yardımı yapacak devletlerin yeniden inşa sürecinden anladığı ajandaya göre değişecektir. Finansal, endüstriyel ve yönetim altyapısı üzerine yapılacak kalkınma yardımlarının sürdürülebilir olması için eğitim, çevre, halk sağlığı ve sivil toplumun yeniden inşasına yönelik de bir kalkınma planı oluşturulması gerekir. Buradaki en önemli soru, Suriye’nin bütüncül ve birleşmiş bir halk olarak mı yoksa sadece devlet kapasitesini güçlendiren bir başka rejim olarak mı kalkınacağı sorusudur.
__
¹Roba Gaafar, The Environmental Impact of Syria’s Conflict: A Preliminary Survey of Issues, Arab Reform Initiative, April 7, 2021. https://www.arab-reform.net/publication/the-environmental-impact-of-syrias-conflict-a-preliminary-survey-of-issues/
²Tara Najim, Wim Zwijnenburg, Noor Nahas, Roberto Jaramillo Vasquez, Axed & Burned How Conflict-caused Deforestation Impacts Environmental, Socio-economic and Climate Resilience in Syria, Pax For Peace, March 21, 2023. https://paxforpeace.nl/wp-content/uploads/sites/2/import/2023-03/PAX_axed_and_burned.pdf
³https://www.aa.com.tr/tr/yasam/samin-kabun-mahallesinde-suriyeliler-rejimin-yiktigi-hayatlarini-yeniden-kurmaya-calisiyor/3435741
⁴https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suriyenin-yeniden-yapilanma-sureci-guvenin-tesisi-ve-kurumlarin-insasiyla-hizlanabilir/3433826

GÜLNAZ YÜCEL DURMUŞ
