İsrail orta ve uzun vadede saldırganlığının getirdiği bütün risklerle karşı karşıya kalacaktır. Ancak bu noktada ve daha kısa vadede cevap aranması gereken öncelikli soru, İran’ın İsrail’e karşı düzenlediği füze saldırıları da dikkate alınınca İsrail’in Nasrallah suikastının ve Lübnan’daki saldırganlığının bölgeyi nasıl etkileyeceğidir.

Çağrı cihazları ve radyo panelleri gibi iletişim sistemlerine saldırı, modern savaşta bilgi akışını kesmek, psikolojik baskı yaratmak ve iletişimi kopararak sahada taktik üstünlük sağlamak amacıyla kullanılıyor. İsrail’in saldırıları da bölgedeki güç dengesini değiştirme ve belirli alanlarda taktik avantaj sağlama amacı güdüyor. Siber saldırılar asimetrik savaşın bir parçasıdır.

Binlerce kişinin eşgüdümlü bir saldırıda yaralanması, Hizbullah’ı ciddi anlamda zora soktu ve örgüt, şimdiye dek benzeri görülmemiş bir biçimde misilleme yapma baskısı altında.

Ekim ayında Gazze’de topyekûn soykırımın başlamasından bu yana, Temmuz ayında Beyrut’ta Hizbullah komutanı Fuad Şükür’e suikast düzenleyen İsrail’in yürüttüğü savaşta Lübnan’da yaklaşık 600 kişi öldürüldü. Ancak patlayan çağrı cihazlarının yol açtığı kitlesel katliam, provokasyonu yeni bir boyuta taşıdı.

Lübnan’da Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarını patlatan İsrail, bölgedeki en büyük düşmanlarından birinin ceplerinin içine kadar girebildiğinin mesajını da vermiş oldu. Peki şarj edilebilir bir pil taşıyan ve radyo frekans üzerinden veri gönderip alan yahut sadece gönderen veya alan cihazların her biri potansiyel bir suikast silahı olarak değerlendirilebilir mi?

Mahmud Abbas’ın Filistin’in devletleşmesine ve İsrail işgalinin sonlandırılmasına dair somut bir strateji geliştirememesi, iç bölünmelere karşı kapsayıcı çözümler üretememesi ve İsrail’in 2008 başta olmak üzere farklı zamanlarda Gazze’de icra ettiği soykırım ve etnik temizliğe karşı net bir duruş sergileyememesi, iç meşruiyet kaybına yol açmıştır. Bu durum, Abbas’ın giderek daha otoriter bir yönetim anlayışı benimsemesi ile sonuçlanmıştır.

Küreselleşme ve neoliberal akılla karakterize edilen politik ekonominin geri çekilmekte olduğunu iddia etmek ile bunun bildiğimiz dünyanın sonu olduğunu öne sürmek farklı. Daha kesin olansa Tel Aviv tarafından başlatılan soykırımcı vahşetin, kendisini insan haklarının ve medeniyetin koruyucusu olarak sunan uluslararası liberal düzenin paramparça olduğunu açığa çıkarmış olması.

Küreselleşme ve neoliberal akılla karakterize edilen politik ekonominin geri çekilmekte olduğunu iddia etmek ile bunun bildiğimiz dünyanın sonu olduğunu öne sürmek farklı. Daha kesin olansa Tel Aviv tarafından başlatılan soykırımcı vahşetin, kendisini insan haklarının ve medeniyetin koruyucusu olarak sunan uluslararası liberal düzenin paramparça olduğunu açığa çıkarmış olması.

Nazi Almanya’sının Yahudilere yönelik sistematik soykırımı, İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle galip devletlerde ve özellikle Almanya’da Yahudi halkına karşı bir vicdan borcu oluşturmuştur. Bu trajik olay ve vicdan borcu, Yahudi toplumunun tarihsel olarak ezilen bir millet olarak algılanmasına katkıda bulunmuştur. İsrail Devleti de bu arka plan üzerine kurulmuştur.

İsrail’in ve İsrail’in işlediği tüm suçlara destek veren ABD yönetiminin birlikte işledikleri savaş suçlarını ortadan kaldırmak için “büyük savaş” projesini hayata geçirebileceklerini akılda tutmak lazım. Şam, İsfahan, Irak saldırıları ve buna karşı verilen tepkiler, bahsettiğimiz “büyük savaş” projesinin göstergelerinden biri. “Bir şarlatana üzerinizde kullanabileceği gücü verdiğinizde, onu asla geri alamazsınız.” Carl Sagan   İsrail’in, ABD […]

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.