2024’ün Z Raporunu Alırken…

2024 yılının Z raporunu özellikle ulusal ve küresel gelişmeler ışığında almaya kalkarsak, hem Türkiye hem de dünya açısından sanki bütün yıl son aya, belki biraz zorlarsanız son birkaç aya sıkıştı dersek sanırım yanılmış olmayız.

Zaman -varlığı ya da yokluğu başka bir tartışma olmak üzere- gözlemleyebildiğimiz değişimi ölçmek üzere faydalandığımız bir fenomendir. Haliyle de takvim, ister güneş ister ay takvimi olsun, her iki gök cisminin hareketlerindeki düzenli değişimden faydalanarak icat olunmuştur. Ölçebilmek kontrol edebilmeyi ge/rek/tirdiğinden bizatihi bir iktidar mekanizmasıdır. Böylece özellikle birden fazla takvim kullandığımızda zamanın sadece matematikten ibaret olmadığını hatta fazlasıyla kültürel olduğunu fark ederiz. Gün aynı gündür ama anlam dünyamızda farklı tezahürleri söz konusudur. Örneğin, Miladi takvimine göre 1 Ocak yeni yılın ilk günü iken 2025’te Hicri takvime göre de 1 Ocak, Recep Ayının da ilk günü olarak Müslümanlar için muhterem Recep, Şaban ve Ramazan aylarından mürekkep Üç Ayların başlangıcı olacak. Sonrasında da spoiler vermek gibi olacak ama hac yine Kurban Bayramı’na denk gelecek. 

 

Saliseden milenyuma isimlendirip günlük dilde zamanı ölçmede kullandığımız kavramlar, mevzubahis sürelerdeki değişime dair hikâyeleri de barındırırlar. Bundan dolayı da bütün zaman birimlerini değilse de bazılarını kapsayacak şekilde yekdiğerimize karşı güzel temennilerde bulunuruz. Birbirimize iyi günler, haftalar, seneler dilerken bunu bir kere yapıp bir daha söylememize gerek yok diye düşünmeyiz, biteviye yaparız. Hatta hassaten bireyselden toplumsala önemli vakıaların sene-i-devriyelerinden kutlamak veya anmak için faydalanırız. Dahası bazı vakıalar bizatihi bir milada dönüşür bizim anlam dünyamızda. Herhangi bir zaman diliminin iyi veya kötü bir şey getirmeye muktedir olmadığını bildiğimiz halde, kesretten kinaye zamanın bize iyi davran/ma/dığından da dem vururuz. İşte bu yüzden hepimizin “eşref saati” de vardır “hüzün yılı” da… 

 

Bu yazı, önceki iki yılda yaptığım gibi, bitmek üzere olan 2024’ün kendimce hülasasını almaya yönelik. Ömer Baykal’ı “2024’ün Z Raporu” başlıklı yazısıyla elini benden önce tuttuğu için tebrik ederim lakin kendisinin de yazısında ifade ettiği üzere “…Türkiye’de uzunca süredir hüküm süren ekonomik kriz, devam eden yüksek enflasyon ve alım gücü kaybı 2024 yılına dair sonuç kısmında altı çizilmesi gereken önemli meselelerden biridir”. Bu noktadan hareketle, işbu yazı ekonomik kriz ve bazı görüngülerine kısaca gönderme yapmak yerine reel ve nominal enflasyonun daha önceki yıla göre düşmesine rağmen toplumsal refah kaybına odaklanmayı daha anlamlı bulmaktadır. 

 

2024 yılının Z raporunu özellikle ulusal ve küresel gelişmeler ışığında almaya kalkarsak, hem Türkiye hem de dünya açısından sanki bütün yıl son aya, belki biraz zorlarsanız son birkaç aya sıkıştı dersek sanırım yanılmış olmayız. Hatta 8 Aralık 2024’te Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin Beşar Esad’ın Rusya’ya kaçmasıyla sonlanmasını ve 28 Aralık’ta da Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’daki Abdullah Öcalan’ı ziyaretini tüm senenin kısa bir özeti olarak okusak, bahsettiğim küresel ve ulusal bağlamda abartmış olmayız. Öyle ki; ABD Başkanı Trump’ın seçim sürecinde uğradığı suikast bir yana tekrar seçilmesi bile bu gelişmelerin yanında zannımca daha tali kalmıştır. 

 

Hareketli, Kalabalık Ama Bir O Kadar da Yalnız Bir Yıl: 2024

 

Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak, 19 Aralık 2023’te TBMM Genel Kurulu’nda Bakanlığı’nın 2024 bütçesini savunurken, tüm toplumun hareketini sağlamak amacıyla 2024’ü “Hareketlilik Yılı” ilan edeceklerini duyurmuştu. Bakanın ilanının ülkede ne kadar karşılık bulduğu ortada olsa da 2024’ün ulusal ve küresel ölçekte ve bu iki ölçek arasındaki interaktif ilişkileri de hesaba kattığımızda oldukça hareketli geçtiğine şüphe yok. Çünkü Türkiye 2024’te internetteki arama motorlarında en çok arananlar listesinde yer aldı. Benzer şekilde Türk Dil Kurumu (TDK) da “kalabalık yalnızlık”ı 2024’ün kelimesi olarak açıkladı. TDK ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) işbirliği sonucu uzman isimlerden müteşekkil Değerlendirme Kurulu’nun hazırladığı “kalabalık yalnızlık,” “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zekâ” ve “dijital yorgunluk”tan oluşan yedi kelime/kavramın TDK’nın internet sitesinde 1 milyon katılımcı tarafından oylanması sonucunda birinciliği “kalabalık yalnızlık” aldı. 

 

“Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe” çıldırtan dengesindeki gibi paradokslarla bezeli bu yılki yaşamımızı daha güzel anlatan bir kavram olamazdı. Zaten Değerlendirme Kurulu’nun bu oksimoron ifade hakkındaki gerekçesinde de “2024 yılında, insanların kalabalıklar içinde yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğu görülmektedir” denilerek çelişkinin kaynağına gönderme yapılmakta ve genelde dijital dünyanın ve özelde de sosyal medya platformlarının bu çelişkiyi beslemesine dikkat çekilmekteydi. Çelişki sadece kavramlara özgü değildi. 

 

Bütün bunlar bir yana 2024 yılının en önemli ulusal vakıası kanaatime göre asgari ücretin açıklanması değil ama açıklanma süreciydi. Zira ilk iki toplantıda hiçbir rakam dillendirilmemesi sosyal medyada o vakit neden toplanıyorlar şeklinde kendi içinde tutarlı ama toplantıya katılanlar için anlamsız bir soruya neden oluyordu. Bu kerli ferli insanların bu kadar önemli bir meselede zurnanın zırt dediği yer olan asgari ücretin ne olacağı hususunda yalandan da olsa bir rakamın telaffuzunu ülkeye çok görmeleri, en azından diplomatik teamüller gereği hiç de kabul edilir değildi. Ama kabul edilebilir olmayan başka şeyler de var: 2023 SGK verilerine göre Türkiye’deki SSK’lı çalışanların yüzde 42’sinin asgari ücretli olması kabul edilebilir olmaktan çok bir garabettir. Zira asgari ücret vasıfsız kişilere ödenen ücrettir. Bu denklemden hareketle ülkedeki işçilerin yaklaşık yarısının vasıfsız olduğunu iddia etmek ülkenin sosyo-ekonomik panoraması açısından içler acısıdır. Ya da bir ihtimal daha var: Bu çalışanların en azından bir bölümüne başka adlar altında ayni ve/ya nakdi ödemeler yapılması marifetiyle gri bir ekonomik alan yaratılmaktadır. Asgari Ücret Belirleme Komisyonu’nda hükümetin yanı sıra işveren heyetini Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve işçi heyetini Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsil etmektedir. TÜRK-İŞ, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir aile için 2024 Kasım ayı açlık sınırını 20.561 TL olarak sadece gıda harcamalarına göre belirlemiştir. Dört kişilik aileyi geçtim sadece asgari ücretle çalışanın biyolojik yaşamını sürdürebileceği bir ücret tespit edildiği söylense daha isabetli olur. Günün sonunda, TÜRK-İŞ kendisinin tespit ettiği açlık sınırının az fazlası olan asgari ücreti kabul edebilmiştir. Hayatın her alanındaki fiyat etiketleri zamlı asgari ücretler hesaplara yatmadan arz-ı-endam etmeye çoktan başlamışlardır bile.  

 

Aslında hükümet asgari ücrete yaptığı zamla yine de bonkör davranmıştır. Zira ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu şartları öne sürerek pek tabii asgari ücreti artırmak yerine azaltma yoluna da gidebilirdi. Hatta en az ödenen emeklileri örnek de gösterebilirdi. Bu ihtimali absürt buluyorsanız cari asgari ücret zammı mantıklı geliyor mu? 

 

Sözün özü, ekonomik kriz dinmek yerine giderek çetrefilleşirken toplumsal anlamda giderek fakirleştiğimiz ortadadır. Elbette gelen turistleriyle, geçici koruma statüsündekileriyle, düzensiz göçmenleriyle, yasa dışı yollardan girenlerle ve doğuştan vatandaşlık edinenler veya sonradan 400 bin ABD doları değerinde emlak satın alıp üç yıl satmayan ya da bu miktarda parayı Türkiye bankalarının verdiği faizle üç yıl süreyle tutarak vatandaşlık edinenlerle kabaca 100 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyada pek tabii tüm restoranlar, oteller, gece kulüpleri bu ülkede mi kriz var dedirtecek kadar dolu olacak. 2024 benim açımdan da 50 yaşıma da girdiğim oldukça öğretici bir yıl oldu. Bundan sonra böyle politik-ekonomi yazılar yazarak ruhumu yeise boğmak yerine hasbelkader tüketicisi olarak öğrendiğim sinema ve dizi yazıları yazacağım. Lakin kendi geleneğimi bozmadan bu yazıyı da selefleri gibi bitiriyorum: 

 

“Sonuç olarak, her ne kadar 2022 mali ve miladi yılı Gregoryen takvime göre 1 Ocak’ta başlayıp 31 Aralık’ta sona erecek olsa da 12 Kasım 2021’de başlayan süreç daha bitmedi ve biteceğine dair henüz pek de bir emare yok. Eski Hazine ve Maliye Bakanlarımızdan Berat Albayrak’ın sosyal medya platformlarından Instagram’dan duyurduğu istifasını bitirdiği dua ile bu miladi ve mali yıl muhasebesine son vermek istiyorum: ‘Gaybı, kalpleri ve hakiki niyetleri bilen mutlak güç sahibi Cenab-ı Allah bizi Sırat-ı Müstakim’den ayırmasın. Sonumuzu hayreylesin.’”

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.