2025’in 4 Küresel Riski
ABD’nin küresel liderliğinin sonu çok merkezli bir dünyanın başlangıcına mı işaret ediyor? Demokrasi tüm dünyada kan kaybetmeye devam edecek mi? Yeni bir küresel ekonomik savaş dönemi kapıda mı? Yapay zekânın getirdiği sosyal ve çevresel riskler artacak mı?

Geçen ay Trump 2.0 başladı, aynı hafta içinde Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Davos’taki 55’inci yıllık toplantısında bir araya gelen hükümet ve iş dünyası liderleri de önümüzdeki yılı şekillendirecek küresel riskleri tartıştı. 37 ülkeden 132 analistle birlikte 157 risk üzerinde toplu bir şekilde çalışarak hazırladığımız, 2025 yılında izlenmesi gereken en önemli küresel risklere ilişkin yıllık NYU-Wikistrat raporumuzun dokuzuncusunu dün yayımladık. Bu yıl için izlenmesi gereken temel küresel risk trendlerine ilişkin görüşlerimiz şöyle:
1) ABD’nin Küresel Liderliğinin Sonu… Çok Merkezli Bir Dünyanın Başlangıcı mı?
2017’de Başkan Donald Trump’ın ilk döneminde, “Önce Amerika” diyen Trump’la post-hegemonik bir dünyanın başladığını yazmıştık. Eski Başkan Joe Biden, Trump’tan sonra ABD’nin küresel rolünü geri kazanmaya çalıştıysa da bu girişimin farklı türden sonuçları oldu. Trump’ın dönüşüyle, ABD’nin küresel liderliğinin önümüzdeki dört yıl için büyük ölçüde sona ereceği açıklık kazandı. Bunun güvenlikten iklim taahhütlerine ve küresel sağlığa kadar her alanda etkileri olacaktır. Bu süreç, küresel liderlik alanındaki boşluğu dolduran diğer aktörleri güçlendirecek şekilde seyredebilir (örneğin milyarder Michael Bloomberg, şimdiden BM’nin iklim bütçesine fon sağlamak üzere harekete geçti). Daha çok merkezli bir dönemin başlangıcı sayılabilecek dönemde güç dağılımına bakın. Çok merkezli bir dünya küresel çoklu krizimizle mücadelede daha iyi midir? Zaman içinde belki. Ancak şimdilik, 2025 yılında, herkes Trump’ın bir sonraki adımlarına uyum sağlarken riskin artacağı tahmininde bulunabiliriz. Tabii aşırılık yanlısı gruplardan haydut devletlere ve birbiriyle mücadele eden süper güçlere kadar, küresel liderlik boşluğundan faydalanarak bir kez daha kazanım elde etmek isteyenler olacaktır.
2) Demokrasinin Küresel Düşüşünün 20’nci Yılına Girmesi Muhtemel…
2024, dünyanın neredeyse yarısının oy kullandığı bir seçim yılıydı. Bu seçimler yapay zekâ çağının ilk seçimleriydi aynı zamanda (pek iç açıcı etkileri olmasa da). Görevdeki pek çok kişi kaybetti ya da geriledi. Demokratik olarak seçilen liderler bu yıl vatandaşların beklentilerini karşılayabilecek mi? Muhtemelen karşılayamayacak. Geçen yıl da belirttiğimiz gibi, yeni hükümetlerin tekrarlayan siyasi meşruiyet krizimizi çözmesini bekleyemeyiz. Freedom House, demokrasilerin neredeyse 20 yıldır düşüşte olduğunu söylüyor. ABD küresel rolünden uzaklaşırken, demokrasiyi teşvike yönelik dış politika hedefi de kaybolup gidecek; kimin demokratik değerleri destekleyecek meşruiyete (ya da arzuya) sahip olacağıysa belirsiz. Bu durum bizi siyasi gelişim açısından yeni bir aşamaya geçmeye yöneltebilir mi? Belki de. Ama bu da bu yıl olmayacak. İran, Myanmar, Haiti ve Sudan gibi bölgelerde artan istikrarsızlık ve olası rejim çöküşlerine ilişkin endişelerin yükselmesiyle birlikte, birçok bölgede hükümet karşıtı eğilimlerin artmasını bekliyoruz.
3) Çok Küçük Bir Kesimi Dışarıda Bırakan Yeni Bir Küresel Ekonomik Savaş Dönemi
WEF’in Küresel Risk Raporu doğru bir şekilde devlet temelli silahlı çatışmaların en büyük risk olduğunun altını çiziyor. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan ACLED tarafından yayımlanan bir rapora göre, son beş yılda çatışmalar iki katına çıktı. Trump, Ukrayna savaşını sona erdirmeyi başarabilir, ancak küresel çatışmaların 2025 yılında ortadan kalkacağını söylemek zor. Kanada ve Meksika’ya yüzde 25, Çin’e ise yüzde 10 ek gümrük vergisi uygulayacağını açıklayarak, BRICS ülkelerini ters dolarizasyona gitmeleri halinde yüzde 100 gümrük vergisi uygulamakla tehdit eden Trump’ın küresel ekonomik çatışmaya ağırlık veriyor olması da aynı ölçüde endişe verici. Trump, WEF’te de tüm siyasi liderleri ve iş dünyası liderlerini ABD’ye yatırım yapmamaları halinde gümrük vergileriyle karşı karşıya kalacakları konusunda uyardı. Dünya Bankası bu politikanın küresel ekonomiyi “durağanlaştırabileceğini” ve “enflasyondan bezmiş” bir kamuoyu yaratarak ekonomik öfkenin yeniden alevlenmesine yol açabileceğini belirtti. Ayrıca tüm dış yardımların (Mısır ve İsrail hariç) askıya alındığını açıkladı ki bu da kritik kalkınma yardımlarını engelleyecektir. ABD, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu fonlarını da kesebilir mi? Bir bakalım. Büyük resme bakıldığında, savaş görünümlü böyle bir ekonomik gündemin bu yıl küresel ekonomiye, bireysel ekonomilere ve vatandaşlara zarar vermesi muhtemeldir.
4) Yapay Zekâ Hızlandıkça, Sosyal Riskler Göz Ardı Edilebilir
Yapay zekâ rekabeti devam ediyor. Büyük güçler hızla bu sektöre yatırım yapıyor. 2024 Hükümetlerin Yapay Zekâ Hazırlık Endeksi’ne (Government AI Readiness Index) göre orta ve düşük gelirli ülkelerde de ivme artıyor. Düzenleyici standartlar (örneğin, AB’nin Yapay Zekâ Yasası ve BM Küresel Dijital İlkeler Sözleşmesi) konusunda bazı ilerlemeler kaydedilse de uygulama konusunda sorunlar olmaya devam edecek. Yapay zekânın getirdiği bazı sosyal riskler de gözden kaçacak (tıpkı sosyal medyada olduğu gibi).
İşte 2025’te dikkat edilmesi gereken üç konu:
1) Yapay Zekâ Sohbet Robotu Nefret Aracı Olabilir mi?: Sohbet robotlarının tehlikeli mesajlar yaydığına dair örnekler var: Google AI’ın sohbet robotu, 29 yaşındaki bir yüksek lisans öğrencisine “zaman kaybısın” ve “öl lütfen” dedi; 17 yaşındaki bir çocuğa Character.ai sohbet robotu tarafından ekran süresini sınırlamaya çalışan ebeveynlerini öldürmesi gerektiği söylendi aynı uygulamayı kullanan 14 yaşındaki bir çocuk intihar etti. IŞİD gibi terörist gruplar bile üye kazanmak için sohbet robotlarından yararlanıyor. Teknoloji şirketleri “daha iyisini yapacaklarını” söylüyorlar, ancak çabaları bu yıl nefreti gerçekten azaltacak mı?
2) Yaklaşmakta Olan Yapay Zekâ İşten Çıkarmaları Mesleki Kimlik Krizi Yaratıyor: WEF’in 2025 Geleceğin İşleri Raporu’na göre, işverenlerin yüzde 41’i 2030 yılına kadar yapay zekâ nedeniyle işgücünü azaltmayı planlıyor. Aslında bu süreç çoktan başladı. Sorun, bizim ve hükümetlerimizin bu değişime hazır olup olmadığı. Bazı teknoloji firmalarının (örneğin Microsoft) küresel olarak yapay zekâ becerilerini geliştirme fırsatları sunma çabaları olumlu, ama yeterli olur mu? Bazı meslekler ortadan kalktıkça, birçok kişi geride kaldığını hissedecek. Bu durum, hükümetlere (ve teknoloji firmalarına) karşı ekonomik öfkenin yeniden alevlenmesine yol açabilir.
3) Veri Merkezi Talepleri Arttıkça Çevresel Ayak İzi de Artacak: Her 10 kişiden biri bir yıl boyunca haftada bir ChatGPT kullanırsa, 400 milyon litreden fazla su tüketilmiş olacak (Los Angeles yangınları sırasında yaşanan su sıkıntısıyla karşılaştırın). Bazı yapay zekâ şirketleri sürdürülebilirlik konusunda kararlı olduklarını bize zaten gösteriyor (Microsoft’un su kullanmayan tasarımı gibi), peki bu yeterli olacak mı? Küresel veri merkezi talebi arttıkça, bazı çevresel maliyetlerin göz ardı edileceğini tahmin edebiliriz.
Bu yazı Newsweek sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

MAHA HOSAIN AZIZ
