Suriye’de Küresel Güç Boşluğu

Suriye’nin kuşatılmış diktatörü Beşar Esad, 13 yıl önce Barack Obama yönetimi “gitmeli” dediğinde ihtimallere meydan okumuştu ve muhtemelen yine öyle yapacaktır. Ancak Suriye’deki çatışmaların yeniden başlaması, günümüz dünyasının doğası gereği istikrarsız bir liderlik boşluğundan muzdarip olduğunun çarpıcı bir hatırlatıcısı olmalıdır.

suriyede küresel güç boşluğu

Bir kapı kapandığında diğeri açılır. İsrail ve Hizbullah arasında bir yıldır süren savaş yerini ateşkes anlaşmasına bırakırken, Ortadoğu’daki çatışmalarında Suriye’de yeni bir cephe açıldı.

 

İki olay birbiriyle bağlantılı. Uykuda olan 13 yıllık Suriye iç savaşı, Devlet Başkanı Beşar Esad rejimine muhalif savaşçıların Suriye’nin en büyük şehirlerinden biri olan Halep’e sürpriz bir saldırı başlatmasıyla yeniden alevlendi. İran ve Rusya’nın desteğiyle 2017-18’den bu yana ülke topraklarının çoğunu kontrol eden Suriye ordu güçleri hızla bozguna uğratıldı. Dikkatleri başka yerde olan İran ve Rusya hazırlıksız yakalandı ve isyancıların ilerleyişine karşı koyamadı.

 

Daha önce El Kaide ile bağları olan Sünni İslamcı grup Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki, yer yer Türkiye tarafından da desteklenen isyancılar Suriye’nin kuzeybatısına doğru ilerleyerek Esad birliklerini birkaç gün içinde Halep’ten çekilmeye zorladı. Bu tarihten itibaren güneye, başkent Şam’a yaklaşık 200 kilometre mesafedeki Hama vilayetine doğru ilerlediler.

 

Son 10 yılın belki de en önemli toprak değişimi olan Halep’in ele geçirilmesi sadece Esad rejimine değil, İran ve Rusya’nın Suriye’deki pozisyonlarına da bir darbe oldu. Hükümet güçleri isyancıların ilerleyişini durdurmayı başarsa bile, kaybedilen toprakları geri almak için önemli bir dış desteğe ihtiyaç duyacak. Suriye’nin ticaret merkezi, İran’ın önemli bir askeri ve ekonomik üssü ve Rusya’nın ülkedeki nüfuzunun bir sembolü olan Halep, öngörülebilir bir gelecekte hükümetin kontrolü dışında kalacak gibi görünüyor.

 

HTŞ’nin bu operasyonu aylardır planladığı bildirilirken, değişen jeopolitik koşullar bu saldırının son derece uygun bir zamanda yapılmasını sağladı. İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’ı çökertmesi ve İran’ın Suriye’deki ve diğer yerlerdeki vekil ağını son birkaç ayda parçalaması Esad’ı zayıflatmış ve İranlı hamisinin kaynaklarını kurutmuştu. Dahası, diğer destekçisi Rusya’nın desteği de azalıyordu. Kremlin, ABD Başkanı seçilen Donald Trump 20 Ocak’tan sonra ateşkes istemeden önce telaş içinde mümkün olduğunca fazla toprak elde etmeye çalıştığı Ukrayna’da üç yıldır süren savaşa odaklanmış durumdaydı.

 

Geriye dönüp bakıldığında, isyancıların saldırı için bu anı seçmeleri sürpriz olmamalıydı. Esad’ın destekçilerinin dikkati ne kadar dağılır ya da tükenirse rejimi de o kadar kırılgan hale gelir. Ancak Esad ne kadar zayıf olursa olsun, çatışmaların rejimini devirmesi pek olası değil; zira İran ve Rusya için kaybedilemeyecek kadar önemli bir müttefik. İran’ın Suriye’ye ayırabileceği kaynaklar Batı yaptırımları ve Hizbullah’ı yeniden inşa etmek zorunda kalma ihtimali nedeniyle sınırlı olsa da İranlı liderler “Direniş Ekseni”nde bir başka büyük kayıp daha yaşamak istemiyor. İran, Esad’ı ayakta tutmak için, Irak’tan Devrim Muhafızları’na bağlı milis savaşçıları göndererek yaptığı gibi personel desteği de dahil olmak üzere, desteğini gerektiği gibi artıracaktır.

 

Kremlin, kendi açısından, Suriye’deki askeri üslere erişimini sürdürmek ve dış politikada küçük düşürücü bir başarısızlıktan kaçınmak istiyor. Ukrayna’da gerilmiş olmasına rağmen, Esad güçlerini artan hava saldırıları ve yeni askeri donanımla desteklemeye devam edecektir.

 

Aslında bölgedeki hiçbir büyük oyuncu -Esad’ın zayıflamasından fayda sağlayanlar da dahil olmak üzere- bu noktada Suriye diktatörünün şiddet yoluyla devrilmesini istemiyor. Örneğin İsrail, İran’ın bir müttefikinin daha vurulduğunu ve Hizbullah’ın Suriye’deki ikmal hatlarının kesildiğini görmekten memnun. Ancak sınırları boyunca kendi güvenliğini tehdit edecek bir güç boşluğundan da çekiniyor. En uygun senaryo, İran’ı dikkatini ve kaynaklarını Suriye’ye yönlendirmeye zorlayan, ancak Esad’ı devirmekten uzak duran kontrollü bir isyancı ilerleyişi. Suriye’de çatışmaların devam etmesi Lübnan’daki kırılgan ateşkesin korunmasına da yardımcı olacaktır. Zira ne İran ne de Hizbullah, müttefikleri zor durumda olduğu sürece Lübnan cephesini yeniden açmak isteyecektir.

 

HTŞ ve diğer hükümet karşıtı milisleri genellikle desteklemiş olan Türkiye bile rejimin çökmesiyle ilgilenmiyor. Mevcut çatışmalardan ve İran’ın Levant’ta azalan varlığının bıraktığı boşluktan bölgesel nüfuz kazanmaya devam etse de Esad’ın düşüşü tüm bölgeyi istikrarsızlaştıracak, yeni bir mülteci krizini ateşleyecek ve Türkiye ile Rusya arasında doğrudan bir askeri çatışma riskini doğuracaktır. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için makul olan, Suriye ile diplomatik normalleşmenin şartlarını (uzun zamandır milyonlarca Suriyeli mültecinin geri dönüşünü sağlamak istiyor) ve nihai siyasi çözümü dikte etmede kendisine üstünlük sağlayacak kontrollü bir saldırıdır.

 

13 yıl önce Barack Obama yönetimi “gitmeli” dediğinde Esad ihtimallere meydan okumuştu ve muhtemelen yine öyle yapacaktır. Ancak Suriye’deki çatışmaların yeniden başlaması, dünyadaki liderlik boşluğunun, ki ben buna “jeopolitik durgunluk” diyorum, giderek büyüdüğünün çarpıcı bir hatırlatıcısı olmalıdır. Ukrayna ve Gazze gibi yerlerde görünüşte kontrol altında tutulan olaylar, sınırlarının çok ötesinde ve gelecekte de yankılanabilir.

 

Bu yazı The Guardian sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.