Darayya’nın Fedakârlığı
Esad’ın düşüşü kutlanırken, Şam’ın kenar mahallelerindeki bir aile Suriye’nin özgürlüğü için ödenen bedelin ve daha nicelerinin yasını tutuyor.

Mayada Mattar 14 yıl sonra ilk kez, Arapların evlerinde kutlama zamanlarında bir gelenek olan tatlı tabakları (zerdeçallı rezene bisküvileri, hurma dolgulu susamlı rulolar ve küçük tatlılar) hazırlıyor. Ancak bu seferki kutlama buruk.
Mayada, elindeki tabağı odada dolaştırıp oğlundan bahsederken, “Ghiyath, ‘Rejim düştüğünde lütfen tatlı dağıtın’ dedi” diyor: “O ve arkadaşları kendilerini feda ettiler, keşke bu mutluluğu yaşarken çocuklarım da yanımızda olsaydı. Keşke yıllar önce uğruna savaştıkları zaferi görebilselerdi.”
Şam’ın Darayya banliyösündeki evlerinin oturma odasındaki masada, tabakların yanında, eşi Tayseer Mattar’ın ve Ghiyath, Hazam ve Anas adındaki üç oğlunun büyütülmüş bir fotoğrafı duruyor.
Ghiyath 26 yaşında farkında olmadan, Mart 2011’de yüz binlerce kişinin Beşar Esad’ın iktidarına son verilmesi çağrısında bulunarak ve Baas partisi altında onlarca yıl süren baskının sona ermesi için onur, hak ve özgürlük talep ederek sokaklara dökülmesiyle patlak veren Suriye devriminin sembolü oldu.
Darayya ilk harekete geçen kentlerden biriydi ve sivil aktivizm geçmişiyle kısa sürede binlerce kişinin her hafta Cuma namazından sonra sokaklara dökülerek hükümete bağlı güvenlik güçlerini öfkelendirdiği bir yer haline geldi.
Ghiyath ile İslam Dabbas ve Yahya Shurbaji adlı iki gencin başını çektiği göstericiler güller, su şişeleri ve gösterilere polis olarak gönderilen rejim askerlerine barış mektupları ile donanmışlardı.
Onların sembolik barış eylemleri, 2011 yazına kadar devam eden gösterilerin ilk aylarında Suriye’nin dört bir yanında farklı şehirlerde tekrarlanacaktı. Kimse başlarına gelecek dehşeti bilmeden çok önce.
Genç adamların sivil hak talepleri ve çiçek kampanyalarının çekiciliği, onların ve ailelerinin hükümet güvenlik aygıtı tarafından hedef alınmasına ve taciz edilmesine neden olacaktı. Nitekim üçü de 2011 yılında tutuklandı ve rejim yetkililerinin nezaretinde iken öldürüldü.
Ghiyath ve Shurbaji 6 Eylül 2011 tarihinde birlikte gözaltına alındı. Dört gün sonra Ghiyath’ın parçalanmış cesedi ailesinin evinin kapısının önüne bırakıldı. Eşi iki ay sonra Ghiyath’ın adını taşıyan oğullarını dünyaya getirecekti.
Ghiyath’ın vahşice katli devrimde bir dönüm noktası oldu ve toplumun yanı sıra daha geniş bir alanı etkiledi. Cenazesine aralarında Fransız, Alman ve Amerikan büyükelçilerinin de bulunduğu binlerce kişi katıldı.
O döneme ait gazete haberleri, uluslararası toplumun Esad’ın güvenlik güçleri tarafından uygulanan şiddetin artmasından duyduğu endişenin büyüklüğünü belgeliyordu. Aynı yılın ilerleyen günlerinde, Fransız ve ABD büyükelçileri, diplomatlarının Hama’da bir gösteriye katılmalarının ardından Esad yanlısı gruplar tarafından elçiliklerine saldırılması üzerine Suriye’den çekildi.
Ghiyath’a övgüler yağdırıldı, hakkında bir belgesel yapıldı ve anısına kurulan örgütler bugün hâlâ faaliyet gösteriyor.
İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Ağı’na göre Ghiyath ve Shurbaji, Mart 2011’den Ağustos 2024’e kadar rejim güçleri tarafından gözaltına alınan ya da zorla kaybedilen 136.614 kişi arasında yer alıyor. Ayrıca aynı süre zarfında hayatını kaybeden 231.495 sivil arasındalar.
Kapsayıcı, Demokratik ve Özgür Bir Devlet
Esad rejiminin çöküşünü kabullenmeye çalışan Mattar ailesi ile birlikte pek çok kişinin aklında adalet sorusu var. Birçok insan, İslamcı grup Heyet Tahrir el Şam’dan (HTŞ) Ahmed El Şara liderliğindeki yeni geçici yönetimin, oğullarının 14 yıl önce gösterilere öncülük ederken talep ettiği türden kapsayıcı, demokratik ve özgür bir devletin temellerini atıp atamayacağını görmek istiyor.
Şam’ın güneybatısında yer alan, mobilya atölyeleri ve meyve ağaçlarıyla tanınan bu geniş banliyö, savaşın en kötü zulümlerine maruz kaldı. Ağustos 2012’de Suriye rejimine bağlı güçlerin havadan ve karadan gerçekleştirdiği büyük bombardımanda en az 700 kişi hayatını kaybetti.
Sonraki dört yıl boyunca kuşatma altında kalan kasabanın binlerce sakini, Esad yanlıları ile Özgür Suriye Ordusu’nun yerel birimleri arasındaki çatışmalar yüzünden kapana kısıldı.
Hasan Hadle kuşatmadan sağ kurtuldu ancak 2016’daki bombardımanda bacağından ciddi şekilde yaralandı. “Şiddete asla inanmadığını” söylediği bir genç olarak memleketindeki gösterilere katılmış. Şu anda yaşadığı ve bacağındaki sakatlık nedeniyle tedavi gördüğü Avusturya’dan bana yazan 24 yaşındaki genç, “Kalabalıklar bazen yüz binlere ulaşıyor, korkuya ve baskıya meydan okuyor, özgürlüğün tüm bu fedakârlıklara değeceğine olan inancımızı koruyordu” diyor.
Ghiyath’ı “değişimin şiddet yoluyla değil, sabır, metanet ve ilkeler yoluyla sağlanabileceğine derinden inanmış bir insanlık ve cesaret modeli” olarak hatırlıyor.
Hadle’nin yarası gibi Darayya da iyileşmedi. Ziyaret ettiğimde kasabanın büyük bir bölümü hâlâ karmakarışık bir haldeydi. Beton tozu, tuğla ve çöp yığınları arasında birkaç palmiye ağacı göze çarpıyor. Kasabanın eskiden nasıl bir siluete sahip olduğuna dair fikir veren cılız bir simge olan Seyyide Sakine Türbesi’nin kırık minareleri gökyüzüne doğru uzanıyor. Bugün, bunun yerine, zemin katlarında bölük pörçük dış cepheleriyle faaliyet gösteren dükkânların yer aldığı, kablo ve tel örgü çıkıntılarıyla iskelet halindeki apartman blokları tarafından biçimlendiriliyor.
Mattars’ların dairesinde Tayseer ve Mayada, oğullarının daha iyi bir Suriye için verdiği cesaret, inanç ve şiddet içermeyen mücadelenin bedelini ödüyorlar. Esad’ın devrilmesinden bir ay sonra bir araya gelen çiftin kutlamaları sessiz. 62 yaşındaki Mayada, “Onlar bizi özgürlüğe götüren köprüydü. Umarım her şey onların hayal ettiği, umduğu gibi olur” diyor.
Tayseer bugün hayatlarına hâkim olan korkunun ortadan kalktığını söylüyor. “54 yıllık acı, 13 gün içinde hiç kan dökülmeden çözüldü” diyerek HTŞ savaşçılarının Halep, Humus ve Hama üzerinden gerçekleştirdiği ve geçtiğimiz Aralık ayında Şam’ın ele geçirilmesiyle sonuçlanan şok saldırısına atıfta bulunuyor.
İdlib’i Nusra Cephesi olarak yöneten ve geçmişte El Kaide’ye yakınlığıyla bilinen HTŞ liderliğindeki geçici hükümet, Esad rejiminin on binlerce kurbanı için bir adalet fırsatı sunuyor.
Tayseer, “Rejimi affedemeyiz ama intikamımızı da kendimiz almayacağız; onların mahkemeye çıkıp yargılanmasını istiyoruz” diyor. Eğer bu mümkün olursa, üç oğullarının ölümü için adalet arayacaklar.
27 yaşındaki Hazam’ın işkencenin açıkça belgelendiği acımasız Sednaya askeri hapishanesine götürüldüğünü ailesinin öğrenmesi yedi yıl sürdü. Annesi suçu “Ghiyath’ın kardeşi olmak”tı diyor.
En büyük oğulları olan 28 yaşındaki Anas ise 2013 yılında tutuklandı ve ortadan kayboldu. Ailesi umutsuzca onu aradı. Tayseer, internette paylaşılan hapishanelerdeki işkence videolarına nasıl baktığını, Anas’a dair bir ipucu ya da görüntü yakalama umuduyla dayanılmaz sahneleri nasıl izlediğini anlattı.
HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinin ardından Aralık ayında cezaevleri açıldığında, Mayada ve Tayseer oğullarının tutuluyor olabileceği hücreleri ziyaret etmeye katlanamadılar. Anlatılanları duyduklarında ve Sednaya’daki işkence aletlerini gördüklerinde, Anas’ın oraya götürülmeden önce ölmüş olmasını dilediler.
Suriyeli hak örgütlerinin yanı sıra uluslararası hak örgütleri yıllardır ihbarcıların ve mağdurların anlattıklarıyla yaşanan vahşeti belgeliyor olsa da Esad’ın düşüşünü takip eden günler ve haftalarda, onlarca yıllık istismarın perdeleri aralandığında ortaya çıkan dehşeti kimse hayal dahi edemiyordu.
İyileşme Süreci
Hakikat ve Adalet İçin Suriyeliler’in direktörü Bassam Alahmad, zulümlerin çokluğunun iyileşme süreci için büyük bir zorluk teşkil ettiğini belirtiyor.
Alahmad, “Sanırım kurbanların ailelerine verdiğimiz ana mesaj, bunun bir gün içinde olmayacağını bilmeleri” diyor. Alahmad ayrıca Suriye’nin mevcut yargı sisteminin savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi ciddi iddialarla başa çıkmaya uygun olmadığına dikkat çekiyor.
“Ne yasal çerçevemiz ne altyapımız ne de bu konuda eğitimli insanlar var” diyen Alahmad, mahkemelerin şu anda çalışmadığını ve çok kötü durumda olan ekonominin de bir başka engel olduğunu sözlerine ekliyor.
Alahmad, ülkenin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne katılması gibi “Suriye ve uluslararası arasında” melez bir yargı sisteminin uygun olabileceğine inanıyor. Alahmad’ın açıklamaları, uluslararası yargı yetkisinin Suriye dışındaki mahkemelerin ülke içinde işlenen suçları yargılamasına nasıl olanak sağladığını vurgulayan diğer hukuk uzmanlarının görüşleriyle örtüşüyor.
Şubat ayında, uzun zamandır beklenen ulusal diyalog konferansında, El Şara geçiş dönemi adaleti üzerine bir komite kurulacağını duyurdu. BM’nin Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki Kayıp Kişiler Üzerine Bağımsız Kurumu gibi uluslararası kurumlardan da ek destek var. Kurumun direktörü Karla Quintana Şubat ayında Suriye’yi ziyaret etti.
Geçiş dönemi adaleti, ne kadar uzun sürerse sürsün, ülkenin yeni döneminin ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. Ancak herkesin bekleyip bekleyemeyeceği de açık bir soru olarak duruyor. El Şara, önceki rejimle bağlantılı olduğu iddia edilen kişilere karşı zaman zaman intikam saldırıları düzenlendiğine dair haberlerin ardından, sivillere sorunları kendi başlarına halletmemeleri çağrısında bulundu.
Abdulrahman Dabbas, Hazam Mattar’ın ve Ghiyath Mattar’ın arkadaşı ve aynı zamanda aktivist olan İslam Dabbas’ın küçük kardeşiydi. İslam, hükümetin güvenlik güçleri tarafından tutuklandığında 21 yaşındaydı ve Temmuz 2011’de, güvenlik güçlerinin Ghiyath’ı almasından iki ay önce ortadan kayboldu. Dabbas ailesi İslam’ın beş yıl önce Sednaya’da infaz edildiğini ancak 2018 yılında öğrenebildi.
Şu anda Fransa’da yaşayan ve açık kaynaklı bir araştırma kuruluşu için çalışan Abdulrahman, kendisinin ve diğer ailelerin sevdiklerinin cesetlerinin nerede olduğunu bilmek istediklerini söylüyor.
“Tamam, öldüklerini biliyoruz ama cesetleri nerede? Onlara ne olduğunu, yedikleri son şeyin ne olduğunu, ne giydiklerini bilmek istiyoruz. Tüm hikâyeyi arıyoruz” diyor 29 yaşındaki genç.
Aktivistlerin aileleri ve arkadaşları için önlerindeki yol, devrim şehitlerinin taleplerinin unutulmamasını sağlamak olmalı. Hadle bunun çok zor olduğunun farkında. Darayya kuşatması sırasında yaşadığı travma nedeniyle geri dönmeye hazır olmadığını söylüyor. “Yaralar henüz iyileşmedi” diyor.
Ama ekliyor: “ Umut hâlâ yaşıyor, özellikle de özgürlük ve adalet değerleriyle büyüyen yeni bir nesille, tiranlığın geri dönmesine asla izin vermeyecek ve değişim meşalesini taşıyacak bir nesille.”
Bu meşale Ghiyath, İslam ve saldırganlık karşısında çiçek tutarak simge haline gelen diğer Darayya aktivistleri tarafından taşındı. Bugün meşalenin yeni taşıyıcılara ihtiyacı var. Ancak savaş sırasında ergenlik çağında olan Abdulrahman ve Hadle gibiler için Avrupa’daki sığınaklarından Suriye’ye dönüş kolay değil.
Abdulrahman şimdilik özgürlüğün yaşlı babaları tarafından hissedildiğini söylüyor. Hayatları 50 yılı aşkın bir süre boyunca Esad ailesinin demir yumruğu altında geçen bu insanlar, yeniden nefes almalarına izin verilen bir ulusun taze havasını tadarak Darayya sokaklarına geri döndüler.
Bu yazı New Lines Magazine sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

ROSABEL CREAN
