Suriye Olasılıklarla Dolu

On yıllardır ilk kez, Suriye’yi güzel günlerin beklediğine inanmak için bir sebep var. Şam’ın kalbinde, gülümseyen yüzler ve dalgalanan bayraklarla çevrili bir ortamda ben de bu temkinli ama inkâr edilemez umudu hissediyorum.

suriye olasılıklarla dolu

Ürdün tarafında pasaportumu damgalattıktan sonra beni sınırdan Suriye’ye geçirecek olan otobüse bindim. İki sınır arasındaki tarafsız bölgeyi geçmeden önce otobüsün dolmasını bekledik. Otobüse ilk binen bendim. Sabırsızlıkla şoföre ne kadar bekleyeceğimizi sordum. Otobüsün 15 dakikadan kısa sürede dolacağını söyledi; son zamanlarda burası oldukça kalabalıktı. Çoğu yetişkin olmak üzere aralarında birkaç çift ve bir de dört kişilik bir ailenin olduğu yaklaşık 15 kişi otobüsü doldurdu. Bir ailenin bagajı otobüsün üçte birini kaplıyordu; bavullar, büyük çantalar ve mutfak eşyalarıyla binmişlerdi otobüse. Büyük olasılıkla Ürdün’de mülteciydiler. 

 

Otobüsün içindeki atmosfer, hâlâ tam olarak devlet kontrolü altında olmayan bir ülkeye adım atmanın verdiği gerginlik ile Beşar Esad diktatörlüğünün 8 Aralık’ta yıkılmasının ardından ülkeye dönmenin verdiği heyecanın karışımıydı. Suriye tarafına yaklaştığımızda karşımıza büyük mavi bir tabela çıktı. Tabelada Arapça ve İngilizce “Suriye Arap Cumhuriyeti’ne hoş geldiniz” yazıyor, üzerinde Suriye devriminin üç yıldızlı bayrağı dalgalanıyordu. Sadece bu görüntü bile içimde rahatlama ve inanamama gibi duyguların dalgalanmasına yol açtı. Etrafımdakiler de benzer tepki verdi. Yüzler aydınlandı, anı yakalamak için telefonlar kaldırıldı ve otobüste heyecan mırıltıları yayıldı. Bu, sıradan bir eve dönüş değildi. Yeni bir ülkeye yeniden giriyorduk.

 

Yanımda oturan yaşlı bir adam tabelaya bakarken karısına döndü. Bana “Fotoğraf çek oğlum, fotoğraf çek!” diye seslenirken sesi çatallaşmıştı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Karısı titreyen elleriyle fotoğraf üstüne fotoğraf çekiyordu. Yıllarca süren ayrılık ve özlemin biriktirdiği duygular açığa çıkıyordu. Kendimi tutamayarak uzandım ve teselli etmek üzere elimi omzuna koydum. Bu küçük jest daha da duygulanmalarına neden oldu. Birçok şeyi özetleyen bir andı bu: Kaybedilenlerin neden olduğu ortak kederi, aynı zamanda da bundan sonra kazanılabileceklerine dair umudu.

 

Otobüs gümrük binasına yaklaştığında, sivil kıyafetler içinde de olsa yeni hükümeti temsil ettiği belli olan bir adam otobüse bindi. Sesi sıcak, tonu ölçülüydü. Bizi selamladıktan sonra “Hepiniz vatanınıza hoş geldiniz! Sizi tekrar aramızda görmekten mutluluk duyduğumuzu bilmenizi isteriz!” dedi. Bu sözleri hatırlayınca hâlâ gözlerim yaşarıyor. Ardından ekledi, “Otobüsün ücretsiz olduğunu bilmelisiniz. Ayrıca, gümrük binasına girdiğinizde, işleri yürütme şeklimizle ilgili olarak düzeltebileceğimiz bir şey varsa bizi bilgilendirmenizi rica ederiz.”

 

Gümrük binasının girişinde üniformalı askerler bizi gülümseyerek karşıladı. İçlerinden biri “Tekrar hoş geldiniz” dedi, ses tonu samimi ve neredeyse aileden biri gibiydi. Takip eden süreç sorunsuz işledi, beş dakikadan fazla sürmedi. Yurduna dönen başka birine böyle bir deneyim sıradan gelebilir. Biz Suriyeliler içinse olağanüstüydü. Karşılaştığımız muamele ülkemizin yurt dışındaki büyükelçilikleri de dahil olmak üzere, onlarca yıldır katlandığımız baskıcı ve insanlıktan çıkarıcı muameleden tamamen farklıydı. Eski rejimin memurları bize bağırır, aşağılayıcı bir dil kullanır, küçük düşürücü muamelede bulunur ve vatandaşların işlerini kolaylaştırmadan önce rüşvet almak için türlü türlü engel ve bahane icat ederdi.

 

8 Aralık’ta Esad’ın ülkeden kaçtığı haberi duyulur duyulmaz biletimi ayırtmıştım. Bundan sadece 20 gün sonra sınırdaydım, 2009’da Fulbright bursuyla ABD’ye gitmemin üzerinden 15 uzun yıl geçtikten sonra nihayet yeniden Suriye topraklarına ayak basmıştım. Diğer tarafta beni önceden anlaştığım şoför Ebu Cevad bekliyordu. Amman ve Şam arasındaki toplu taşıma 2011’de durmuştu. Daha önce hiç tanışmamış olmamıza rağmen, Ebu Cevad’ın selamlaması eski bir dostun selamlaması gibiydi. “Evine hoş geldin kardeşim” derken yüzünden sıcaklık ve mutluluk yayılıyordu. Sınırdan Şam’a kadar olan iki saatlik yolculuk sohbetle geçti. “Bu bir mucize, gerçek bir mucize” diye tekrarladı Ebu Cevad, sesi şükranla dolup taşıyordu.

 

Dönüşüm, Esad rejimine karşı kişisel bir zaferi simgeliyordu. Yurt dışında yaşayan siyasi bir sığınmacı olarak, Esad iktidardayken geri dönmek, ömür boyu hapis cezasından ölüme kadar uzanabilecek sonuçlarla yüzleşmek anlamına geliyordu. Esad’a 2011’den beri karşı olduğum, onun rejimini alenen eleştirdiğim, 2012’den beri askere gitmeyi reddettiğim ve kardeşlerim de rejime karşı olduğu için (biri Özgür Suriye Ordusu’na katıldı, diğeri ise sivilleri öldürmemek için 2013’te Esad’ın ordusundan firar etti) ülkeye vardığımda beni gözaltına alma talimatı verildiğini biliyordum. Ülkedeki dönüşümü ekranlardan izlemek yerine bu dönüşüme bizzat tanıklık etmek için geri dönmek istedim.

 

Yolda eski rejimin kalıntıları açıkça görülüyordu. Terk edilmiş tanklar, yanmış askeri araçlar ve metruk arabalar otoyolu dolduruyordu. Bazı araçlar sağlamdı, bazıları ise paslı hurdalara dönüşmüştü. Ebu Cevad, “Bunlar kaçarken geride bıraktıkları şeyler” diye açıkladı. “Bazıları yakalandı, bazıları yakalanamadı ama hepsi sıçan gibi kaçtı.” Sözleri, 50 yılı aşkın bir süredir rejim altında acı çeken Suriyelilerin paylaştığı haklılığı taşıyordu.

 

Şam’ın dış mahallelerine yaklaştıkça tanıdık manzaralar ortaya çıkmaya başladı. Kalabalık sokaklar, eskimiş binalar ve keşmekeş kavşaklar tıpkı hatırladığım gibiydi. Şehir zaman içinde donmuş gibiydi. Aynı paslı arabalar, aynı kalın egzoz ve toz sisi içinde vızır vızır işliyordu. Ancak bir zamanlar kamusal alanlara hâkim olan Esad rejiminin portreleri, heykelleri ve sloganları kaldırılmış ya da tahrif edilmişti. Onların yerine, şehrin dönüşümünün görünür bir işareti olan devrimin üç yıldızlı bayrağı dalgalanıyordu.

 

Şam’ın kalbine adım attığımda, bu aynılık ve değişim paradoksu beni çok etkiledi. Sokaklar, binalar, hatta kokular bile bıraktığım gibiydi. Ancak insanlar tamamen farklıydı. Pazarlarda, toplu taşıma araçlarında ve çarşılarda değişim hissediliyordu. İnsanların yüzlerini gülümsemeler süslüyordu. Hareketlerinde bir hafiflik ve etkileşimlerinde neşe vardı.

 

Şehir yerlilerin ve yabancıların enerjisiyle dolup taşıyor, ancak özellikle geceleri yaşanan elektrik sıkıntısı yadsınamaz. Sokaklar yemek yiyen, kafelerde takılan ya da sadece sohbet etmek için kaldırımlarda toplanan insanlarla dolup taşıyor. Bunların çoğu benim gibi dünyanın çeşitli yerlerinden dönen Suriyeliler. En çok konuşulan konu ülke ve ülkenin bundan sonra nereye gitmesi gerektiği.

 

Kendileriyle konuştuğunuzda, bölge sakinleri yeni yönetime olumlu tepkiler veriyor. Günlük dalgalanmalar olsa da fiyatların giderek iyileşmesiyle birlikte gıda ve yakıt bulunabilirliğinde belirgin bir iyileşme gözlemliyorlar. Yeni yetkililerin vatandaşlara saygı gösterdiğini, onlara gülümsediğini ve onları aşağılamadığını belirtiyorlar.

 

Şam’da gittiğiniz hemen her yerde oteller Suriyeliler ve yabancı delegasyonlarla dolu. Restoranlar dolup taşarken, insanlar her köşe başında açılan döviz büfelerinde dövizlerini Suriye lirasına çeviriyor. Buralarda eskiden insanlar kullanılmış kitap, korsan müzik ya da video satın alıyordu.

 

Öte yandan Suriye’nin başkenti, Suriye’nin geri kalanının maruz kaldığı yıkımdan kurtulmuş olsa da, pek çok açıdan hâlâ sıkıntılı durumda. Ciddi bir elektrik sıkıntısı var. Şehir elektrik şebekesinden günde sadece birkaç saat elektrik alabiliyor, geri kalan elektrik ise gücü yetenler için mazotla çalışan kişisel jeneratörlerden sağlanıyor, ancak çoğu kişi bunu karşılayamıyor. Üst düzey iş merkezleri ve lüks konutlar dışında şehir geceleri oldukça karanlık. Yine de insanların neşeli enerjisi ve gülümsemeleri, rejimin çöküşünden bir ay sonra bile sürüyor. Taksi şoförleri, esnaf ve sokak satıcılarıyla her etkileşim ortak bir duyguyu ortaya koyuyor: “Raha Nafsiyya,” iç huzur ya da rahatlama. Yıllarca boğulduktan sonra nefes almak gibi bir his.

 

Şehirde dolanırken, gözümde eski Şam’ın anıları canlandı. Geçmişin insanları genellikle huysuz ve sabırsızdı, küçük sıkıntılar karşısında çabucak öfkelenirlerdi. Toplum hayatına bir tür kolektif huysuzluk damgasını vururdu. Suriyelilerin sürekli yüzü gülmeyen insanları tanımlamak için kullandıkları bir deyim bile vardı: “Fırından yeni çıkmış bir somun ekmek gördüğünde bile gülümsemez.” Bu burukluk aniden yok olmuş gibi görünüyor. Şimdi, bir zamanlar bağrışmaların olduğu yerde kahkahalar, bir zamanlar husumetin olduğu yerde dostluk var.

 

Şam son 15 yılda bazı açılardan değişmemiş olsa da, uzun bir aradan sonra eski bir arkadaşla ya da akrabayla karşılaşmak ve onların oldukça yaşlı göründüğünü fark etmek gibi bir his de veriyor. Suriye için bile, doğrudan şiddetten nispeten az zarar görmüş olmasına rağmen, Şam bu uzun çatışmadan sonra kötü durumda. İdlib’den gelenlerle karşılaştım ve kuzeybatıdaki şehrin nüfusunun fazla olmasına rağmen başkentin altyapısının kendilerininkine kıyasla daha kötü olduğunu söyleyerek şaşkınlıklarını dile getirdiler. (Esad güçleri 2015 yılında İdlib vilayetinin kontrolünü kaybetti ve o tarihten bu yana başta Heyet Tahrir Şam olmak üzere farklı gruplar tarafından yönetiliyor). 

 

Örneğin Şam’daki taksiler eski, köhne ve güvenilmez. Bazıları tamir edilemeyecek gibi görünen ucuz İran malı arabalar. Aynı şey özel araçlar için de geçerli. Cep telefonu hizmeti ve internet bağlantısı hem güvenilmez hem de zayıf. Ziyaret etmeyi çok istediğim bir yer de Mazzeh’de üniversite günlerimin anılarıyla dolu Şam Üniversitesi öğrenci yurtlarıydı. Hafız Esad’ın yıkılan heykeli dışında hiçbir şey değişmemiş. Duvarların boyaları dökülürken, eski ve çürümüş hallerini koruyorlar.

 

Şam fiziksel olarak pek çok açıdan değişmemiş olsa da, halkının ruhu derin bir yenilenmeden geçmiş. Sokaklar hâlâ bakımsız, hava hâlâ çok kirli ve binalar hâlâ savaşın ve çürümenin izlerini taşıyor. Ancak bunların hiçbiri önemli değil gibi görünüyor. Şam’ı tanımlayan şey artık insanlarının enerjisi ve gururu.

 

Ölçülemeyen ya da nicelleştirilemeyen bu ince dönüşüm, insanların tavırlarındaki kolektif değişim, yeni keşfettikleri özgürleşme duygusu. Değişmemiş sokaklar ile sevinçli yüzler arasındaki tezat çarpıcı ve Suriye halkının sağlam ruhunun bir kanıtı.

 

Konuştuğum pek çok kişinin Şam’a dönüş deneyimi benimkiyle benzer. Sokaklar, binalar ve kirli hava değişmemiş. Ancak insanlar tamamen yeni. Asla hayal edemeyeceğim bir Şam, olasılıklarla dolu bir Şam.

 

Eve dönüş yolculuğu bana Suriyeli dostlarımın direncini, dayanma ve nihayetinde zafer kazanma güçlerini hatırlattı. Yüzlerinde gördüğüm sevinç sadece bugünün bir yansıması değil. On yıllardır ilk kez, Suriye’yi güzel günlerin beklediğine inanmak için bir sebep var. Şam’ın kalbinde, gülümseyen yüzler ve dalgalanan bayraklarla çevrili bir ortamda ben de bu temkinli ama inkâr edilemez umudu hissediyorum.

 

Bu yazı News Line Magazine sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.