Afrika Açılımının 20. Yılı: Çok Katmanlı Ortaklık ve Yeni Diplomasi Alanları

Afrika açılımının 20. yılı vesilesiyle yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’nin tarihsel bağları bir nostalji unsuru olarak kullanmaktan öte kültürel yakınlık ve güven artırıcı bir araç olarak kullandığı vurgulanıyor. Osmanlı geçmişi, modern Türkiye diplomasisinde köklü bir hegemonya iddiası için değil, simbiyotik ve karşılıklı yarar temelinde bir ilişki inşası için referans niteliği taşıyor.

türkiye afrika ilişkileri

Türkiye’nin Afrika’yla ilişkileri, son çeyrek yüzyılda geçirdiği dönüşüm açısından dış politikanın en dinamik sahalarından biri olarak öne çıkmaktadır. Bir yanda Osmanlı dönemine uzanan tarihsel temas hatları, diğer yanda 21. yüzyılın çok aktörlü rekabet ortamı Türkiye’nin kıta ile kurduğu bağlara hem bir miras hem de yeni bir hareket alanı sunmaktadır. 2005’te ilan edilen “Afrika Yılı” ile kurumsallaşan açılımın 2025’te stratejik ortaklık düzeyine ulaşması, tesadüfi değildir. Bugün Türkiye’nin Afrika’da 44 büyükelçilik, 30 milyar doları aşan ticaret hacmi, genişleyen savunma işbirliği ağları, insani yardımlar, kapasite geliştirme programları ve yükselen arabuluculuk diplomasisi bulunmaktadır. Bu tablo Ankara’nın kıtada istikrarlı bir aktör olarak kabul gördüğünü göstermektedir.

 

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e: 21. Yüzyıla Uzanan Zemin

 

Türkiye-Afrika ilişkilerinin başlangıcı, Osmanlı’nın Kızıldeniz ve Doğu Afrika’daki varlığına uzanır. Habeş Eyaleti’nin kurulması ve deniz güvenliği faaliyetleri, Kuzey Afrika beylikleriyle siyasi ve askerî ilişkiler de bunun tarihsel arka planını oluşturmaktadır. Osmanlı’nın 19. yüzyılda Güney Afrika’ya gönderdiği Ebubekir Efendi ise kültürel ve dini etkileşimin en somut örneklerinden biri olarak hafızada yer almaktadır.

 

Cumhuriyet döneminde ise Afrika ilişkileri, Soğuk Savaş dengeleri ve Türkiye’nin Batı ittifakıyla kurduğu yakınlık sebebiyle sınırlı bir çerçevede seyretmiştir. 1998 Afrika Eylem Planı, kıtaya yönelik ilk sistematik belge olarak bir kırılma yaratsa da siyasi iradenin güçlenmesi 2005 sonrasında mümkün olmuştur. “Afrika Yılı”, Türkiye’nin kıtaya yönelik dış politikasının kurumsallaşmasını, diplomatik misyonların hızla açılmasını ve çok yönlü işbirliği mekanizmalarının oluşturulmasını sağlamıştır. 2008’de Afrika Birliği’nin Türkiye’yi “stratejik ortak” ilan etmesi, sürecin dış teyidi niteliğindedir.

 

2025’te açılımın 20. yılı vesilesiyle yapılan değerlendirmelerde, Türkiye’nin tarihsel bağları bir nostalji unsuru olarak kullanmaktan öte kültürel yakınlık ve güven artırıcı bir araç olarak kullandığı vurgulanmaktadır. Osmanlı geçmişi, modern Türkiye diplomasisinde köklü bir hegemonya iddiası için değil, simbiyotik ve karşılıklı yarar temelinde bir ilişki inşası için referans niteliği taşımaktadır.

 

Ekonomik Ortaklık

 

Ekonomi, Türkiye–Afrika ilişkilerinin en hızlı gelişen boyutudur. 2003’te 5,4 milyar dolar olan ticaret hacminin 2024’te 37 milyar dolara yükselmesi, 2025 hedefinin ise 50 milyar dolar olarak belirlenmesi, yakın dönemin ivmesini göstermektedir. Afrika ülkeleri Türkiye için yalnızca bir ihracat pazarı değil, yatırım, ortak üretim, teknoloji transferi ve altyapı geliştirme alanlarında yükselen bir işbirliği sahasıdır.

 

Türk müteahhitlik firmaları 2025 itibarıyla kıtada 2.300’ü aşan projeyle aktif olarak faaliyet göstermiş ve toplamda 97 milyar doları geçen altyapı üretimi ortaya koymuştur. 35 bin kişiye istihdam sağlayam projeler arasında otoyol ve köprü inşaatları, enerji iletim hatları, konut ve kentsel dönüşüm projeleri ve liman modernizasyonları öne çıkmaktadır. Afrika ülkelerinin altyapı açığını kapatma hedefiyle Türkiye’nin maliyet etkin ve orta-ölçekli teknoloji çözümleri örtüşürken bu durum ilişkilerin sürdürülebilirliğini artırmaktadır.

 

Türkiye’nin kıtada yürüttüğü serbest ticaret anlaşması çalışmaları, bölgesel entegrasyon süreçleriyle uyumlu ilerlemektedir. Enerji, madencilik, metal sanayi, tarım makineleri, tekstil ve gıda işleme gibi sektörlerde çeşitlenen ticaret, Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik varlığının konjonktürel değil yapısal olduğunu göstermektedir. 2025 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen 5. Türkiye-Afrika İş ve Ekonomi Forumu (TABEF), bu yapısal dönüşümün politik altyapısını güçlendiren önemli bir platform olmuştur. Forumun enerji geçişi, dijital sanayiler, madencilik ekonomisi ve genç girişimcilik gibi alanlara odaklanması, ilişkilerin geleceğine dair yeni bir vizyon ortaya koymaktadır.

 

Savunma ve Güvenlik İşbirliği: Yeni Bir Stratejik Alan

 

Savunma işbirliği, Türkiye’nin Afrika’daki görünürlüğünü artıran alanların başında gelmektedir. Türkiye, Afrika’da, 35 ülke ile askerî çerçeve anlaşması, 21 ülke ile askerî eğitim işbirliği anlaşması, 29 ülkeyle ise savunma sanayii işbirliği anlaşması imzalamıştır. Silah ihracatı daha önce Tunus ve Moritanya ile sınırlı olan Türkiye, 18 Afrika ülkesine askeri hizmet ihraç etmeye başlamıştır. Baykar, Aselsan, TUSAŞ ve BMC gibi firmaların ürünleri kıta genelinde farklı operasyonel ihtiyaçlara uygun çözümler sunarak pazar payını genişletmektedir.

 

Türkiye’nin en dikkati çeken savunma ihracı alanı silahlı insansız hava araçlarıdır. Türkiye, dünyanın en fazla dron ihraç eden ülkesi olurken, Afrika en hızlı büyüyen pazarı olmuştur. Türk dronlarının başarısı Afrika liderlerinin bu SİHA’ları “oyun değiştirici” olarak nitelendirmesine yol açmıştır. Türkiye; Angola, Burkina Faso, Cezayir, Cibuti, Çad, Fas, Etiyopya, Kenya, Libya, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Ruanda, Somali, Sudan, Togo ve Tunus’a SİHA satışı gerçekleştirmiştir. Ticari bir ilişkinin yanında bu satışlar, askeri eğitim, bakım-onarım, teknik personel yetiştirme gibi çok katmanlı bir işbirliği zemini yaratmaktadır. Akademik literatürde “SİHA diplomasisi” Türkiye’nin kıta güvenlik mimarisinde esnek ve maliyet-etkin çözümler sunan aktör olarak öne çıkmasını sağlamıştır.

 

Üstelik Türkiye, Afrika’da savunma alanını sadece satış üzerinden değil, aynı zamanda eğitim ve kapasite aktarımları üzerinden şekillendirmektedir. Somali’deki Türk Görev Kuvveti, Senegal’deki polis eğitim programları ve Sudan’daki güvenlik işbirliği adımları, bu çok yönlü yaklaşımın örnekleridir. Ancak Türkiye’nin özellikle insansız hava araçları olmak üzere askerî teknoloji alanında önemli bir ihracatçı konumuna yükselmesi önemli sonuçlar doğurmaktadır. Etik standartlar ve uluslararası hukuk çerçevesi, politika tasarımında dikkatle gözetilmesi gereken alanlar olarak değerlendirilmektedir.

 

Çok Katmanlı Yumuşak Güç Stratejisi

 

Türkiye’nin Afrika’daki diplomatik misyonlarının 2002’de 12’yken 2025’te 44’e yükselmesi, açılımın en görünür çıktılarındandır. Bu ağ, sadece siyasi ilişkileri değil, ekonomik, insani ve kültürel diplomasi faaliyetlerini de koordine eden bir mekanizmaya dönüşmüştür. Son 20 yılda Cumhurbaşkanı düzeyinde Afrika’ya yapılan ziyaret sayısının 30’u aşması, Türkiye’yi kıtada istikrarlı siyasi iletişim kuran az sayıdaki aktörden biri haline getirmiştir. Buna paralel şekilde Ankara, Afrikalı liderlerin sıkça ziyaret ettiği başkentlerden biri olmuştur. Bu ziyaretler, karşılıklı güven tesisinde belirleyici bir rol oynamaktadır.

 

Yunus Emre Enstitüsü’nün 15 ülkede 18 kültür merkezi ile yürüttüğü faaliyetler, Türkçenin ve Türkiye kültürünün tanıtımında önemli bir işlevi yüklenmiştir. Afrika’da açılan merkezler, Türkiye’nin kültürel diplomasisinin Afrika’da dengeli şekilde yayılmasını sağlamıştır. Ankara’daki Afrika El Sanatları ve Kültür Evi’nin her yıl on binlerce ziyaretçiyi ağırlaması, kültürel ilişkilerin tek yönlü değil karşılıklı bir etkileşim temelinde kurulduğunu göstermektedir. Kültürel diplomasinin dijital platformlara taşınması gerektiği yönünde yapılan akademik öneriler de bu etkileşimi daha kapsayıcı hale getirmeyi amaçlamaktadır.

 

Türkiye’nin Afrika’da insan kaynağı geliştirme stratejisi, ilişkilerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini sağlayan en kritik alanlardan biridir. Maarif Vakfı, YTB, TİKA ve Diyanet gibi kurumların eğitim ve kapasite geliştirme programları kıtada kamu yönetimi, sosyal bilimler, sağlık, mühendislik ve eğitim alanlarında nitelikli insan kaynağı yetiştirilmesine katkı sunmaktadır.

 

Maarif Vakfı 2025 itibarıyla 27 ülkede 230’dan fazla kurumda 25 binden fazla öğrenciyi bünyesinde barındırmaktadır. Okulların yerel müfredatları destekleyen, çift dilli ve kapsayıcı bir eğitim modeli benimsemesi, Türkiye’nin yumuşak gücünü daha kurumsal bir çerçeveye oturtmaktadır. Türkiye Bursları programı bugüne kadar 62 binden fazla Afrikalı öğrenciye yükseköğrenim imkânı sunmuştur. Bu mezunlar, ülkelerine döndüklerinde: kamu bürokrasisinde, akademide, özel sektörde, diplomatik çevrelerde etkin pozisyonlara yükselerek Türkiye ile kurdukları bağları profesyonel hayatlarına taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye’nin mezun ağının güçlendirilmesi, ilişkilerin geleceğini belirleyecek en önemli konulardan biridir.

 

Öte yandan TİKA, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın Afrika genelinde yürüttüğü dini eğitim, cami restorasyonları, Türkiye’nin değer temelli diplomasi anlayışının bir uzantısıdır. Bu çalışmalar tarihsel mirasın bir yansıması olmakla birlikte, radikalleşme, din eğitimi ve sosyal uyum gibi alanlarda yerel toplumlara katkıda bulunan araçlara dönüşmüştür.

 

Afrika Müslüman Din Adamları Zirveleri, kıta genelinde dini otoriteler arasında işbirliği geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. Bu çalışmalar, inanç diplomasisini etkili bir şekilde kullanmak isteyen Türkiye’nin bu alanda dayanışmacı ve destekleyici bir aktör olarak konumlanmasını güçlendirmektedir.

 

İnsan Odaklı Yaklaşımın Kurumsallaşması

 

Türkiye’nin Afrika’da en fazla takdir edilen yönlerinden biri insani yardımların doğal afetlerden sağlık alanına kadar geniş bir yelpazeye yayılmasıdır. 2011’deki büyük Somali insani müdahalesi, Türkiye’nin kıtayla ilişkilerinde önemli bir kırılma yaratmıştır.

 

TİKA, 22 Afrika ülkesinde kalkınma projeleri yürütürken su kuyuları, tarımsal kalkınma, mesleki eğitim ve sağlık altyapısı projeleri ile yerel toplumların ihtiyaçlarına yönelik çözümler üretmektedir. Bugüne kadar açılan su kuyularının 1,8 milyon kişiye erişim sağlaması, Türkiye’nin somut katkılarını göstermektedir. Kızılay ve AFAD’ın afet dönemlerindeki hızlı mobilizasyon kapasitesi ise Türkiye’nin uluslararası insani yardım sistemindeki güvenilirliğini artırmaktadır. Türk sivil toplum kuruluşları da bu alanda önemli çalışmalar yapmaktadır.

 

Diğer yandan sağlık alanında yapılan yatırımlar da dikkat çekicidir. Mogadişu’daki Recep Tayyip Erdoğan Eğitim ve Araştırma Hastanesi yılda yaklaşık 1 milyon hastaya hizmet vererek bölgesel bir sağlık merkezi işlevi görmektedir. Sudan Nyala ve Nijer Dostluk Hastanesi gibi projeler, Türkiye’nin sağlık diplomasi modelinin kıtaya yayılmasını sağlamaktadır. Bu hastaneler klinik hizmeti sunmanın yanında yerel doktor ve hemşirelerin eğitimini içeren bir kapasite inşa mekanizması oluşturduğu için uzun vadeli etki yaratmaktadır.

 

Türkiye’nin Afrika’da artan etkisinin önemli bir ayağı da arabuluculuk ve çatışma çözümü alanındaki girişimlerdir. 2013’ten itibaren Somali-Somaliland müzakerelerine ev sahipliği yapılması, Türkiye’nin tarafları aynı masa etrafında buluşturma kapasitesini göstermiştir. 2024’te başlatılan Etiyopya–Somali Ankara Süreci, Türkiye’nin Doğu Afrika’da güvenlik mimarisine katkı sunma isteğinin güncel bir örneğidir. 2025 itibarıyla teknik komitelerin çalışmaları devam ederken Türkiye’nin aracılık mekanizması taraflarca dengeli, güvenilir ve dış yönlendirmelerden bağımsız bir seçenek olarak görülmektedir. Bu model, Libya ve Sudan gibi bölgesel krizlere de uyarlanabilir potansiyel taşımaktadır. Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesinin önümüzdeki yıllarda daha da kurumsallaşabileceği değerlendirilmektedir.

 

Kalıcı Ortaklık ve Yeni Stratejik Alanlar

 

Türkiye’nin Afrika ile ilişkileri, son yirmi yılda dış politikanın en istikrarlı ve kapsamlı alanlarından biri haline gelerek, kısa vadeli bir açılımdan ziyade kurumsallaşmış bir ortaklık modeline dönüşmüştür. Bu dönüşümün temelinde, Türkiye’nin kıtada sömürge geçmişine sahip olmaması, ülkelerin içişlerine karışmaması, uygun maliyetli ancak etkili teknoloji üretimi, erişilebilir savunma sanayii kapasitesi ve “üçüncü yol” olarak tanımlanan bağımsız dış politika yaklaşımı bulunmaktadır. Bu nitelikler Türkiye’yi ne Batı’nın klasik aktörleriyle ne de yükselen güçlerin rekabetçi stratejileriyle özdeşleştirmektedir. Bu durum Türkiye’yi, Afrika ülkeleri gözünde dengeli, güvenilir ve işbirliğine açık bir ortak olarak konumlandırmaktadır.

 

Önümüzdeki dönemde ilişkilerin yönünü belirleyecek alanlar giderek çeşitlenmektedir. Yeşil enerji projeleri, özellikle güneş ve rüzgâr kaynaklı ortak üretim ve teknoloji transferi modelleriyle önem kazanmaktadır. Dijital dönüşüm, yapay zekâ altyapıları ve genç nüfusa yönelik teknoloji merkezleri stratejik bir işbirliği zeminine dönüşmektedir. Tarım ve gıda güvenliği alanında sulama teknolojileri, tohum geliştirme programları ve yerel üretim zincirlerinin güçlendirilmesi öne çıkmaktadır. Savunma sanayiinde bakım-onarım tesisleri, ortak üretim kapasitesi ve eğitim akademileri yeni bir işbirliği boyutu yaratmaktadır. Bunlara ek olarak, kültürel ve toplumsal etkileşimi güçlendiren dijital içerik üretimi, kültürel programlar ve diasporalar arası ilişkiler de ilişkilerin sürdürülebilirliğini besleyen unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

 

Türkiye’nin 2053 vizyonu, Afrika ile ilişkileri tek yönlü bir dış politika atağından çıkarıp karşılıklı bağımlılığın arttığı, çok katmanlı ve kalıcı bir ortaklık modeli içinde değerlendirmektedir. Bu modelin başarısı, yalnızca devlet kurumlarının değil, iş dünyası, akademi, eğitim kurumları, sivil toplum aktörleri ve genç nüfusun etkileşimine bağlıdır. Önümüzdeki süreçte toplumlar arası temasların güçlendirilmesi, ortak girişimlerin artırılması ve mevcut kurumsal mekanizmaların derinleştirilmesi Türkiye–Afrika ilişkilerini daha da sağlamlaştıracaktır.

 

Gelinen noktada Türkiye’nin Afrika politikasını tanımlamak için “açılım” kavramı yetersiz kalmaktadır. İçeriği genişleyen, kurumları kökleşen ve hem bölgesel hem küresel düzeyde etkisi artan bu politika, artık Türkiye’nin kıtadaki uzun vadeli vizyonunu yansıtan çok boyutlu bir jeopolitik varlık olarak şekillenmektedir.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.