Çocuklara Özel Sektörün Desteği Şart mı?
Küresel gelir eşitsizliğinin giderek derinleştiği, milyonlarca çocuğun temel eğitimden mahrum kaldığı, dünya çapında her dört çocuktan birinin aşırı yoksulluk içinde yaşadığı bir çağdayız. Bugün çocukların bugününe ve geleceğine dair kararlar alırken, hamaset yüklü sloganlar ve basın açıklamalarının konfor alanına sığınmak yerine, çoklu krizler karşısında dirençli sistemler inşa etmemiz şart.
Tozlu çadır kentin dar yollarında çıplak ayaklarla yürüyen bir çocuk…
Elinde, boyası yer yer soyulmuş bir oyuncak araba… Babasının ona verdiği son hediye.
Babası artık yok; geçen ay sel suları her şeyi, yuvasını, hatta dağ gibi heybetli babasını bile alıp götürdü.
Annesi ise her gün, çadırların arasında kıvrılan uzun yardım kuyruklarında saatlerce bekliyor.
Çocuğun çevresinde, kulakları sağır edecek denli sessiz bir kaos var: Yıkık çadırlar, yorgun yüzler, umut arayan gözler…
Ama o, küçük elleriyle arabasını sürerken başka bir dünyaya gidiyor. O dünyada ne açlık var ne de korku…
Fakat ne yazık ki hayaller, aç ve evsiz kalmış bir çocuğun karnını doyuramadığı gibi, onu soğuk gecelerde saracak bir çatı da sağlayamıyor.
*
Akşamüstü güneşi, yıkılmış binaların arasında ağır ağır alçalırken, Gazze’nin dar sokaklarında bir çocuk, elindeki eski bir futbol topunu tekmeliyor.
Ayağında yırtık ayakkabılar, gözlerinde kaybedilmiş bir evin ve parçalanmış bir hayatın yansıması…
Top, moloz yığınları arasından yuvarlanırken, çocuğun yüzünde bir anlığına gülümseme beliriyor.
Topun peşinden koşarken, birkaç saniyeliğine de olsa bombardımanın yarattığı derin korkuyu unutuyor.
Ancak topu yakaladığı anda gerçeklik yeniden çökmeye başlıyor: Evsiz bir yaşam, gürültülü kuşatma sesleri ve her gün kaybedilen sevdiklerinin boşluğu…
O futbol topu, çocuğun hayal gücünü diri tutuyor; ama ona ne huzurlu bir gece sunabiliyor ne de bir geleceğin garantisini verebiliyor.
*
Karla kaplanmış Ukrayna sokaklarında, bir çocuk sırtında büyükçe bir sırt çantası taşıyor.
Çantasının içinde oyuncak bebekler değil; annesinin aceleyle koyduğu birkaç giysi ve yiyecek var.
Tren istasyonuna doğru yürürken, bir elinde sıkı sıkıya tuttuğu bir kurşunkalem var.
Çocuğun gözleri yolda ama zihni geride bıraktığı sınıfında.
Bombardıman başladığında tahtaya yazdığı son kelimeyi hatırlamaya çalışıyor; “barış” mıydı, yoksa “umut” mu?
Annesinin aceleci adımları ve soğuk rüzgâr, onu sürekli bir başka gerçekle yüzleştiriyor: O sınıfa dönmesi belki de imkânsız.
Ama kurşunkalemini sıkıca tutuyor; belki bir gün, yeniden masum bir dünyada yazı yazabileceği hayaliyle…
Ancak o kalem, ne onu soğuğa karşı koruyabiliyor ne de savaşın yaralarını silebiliyor…
*
Gözünüzün önünde canlanan bu sahneler, milyonlarca çocuğun krizler karşısındaki kırılganlığını anımsatmak için birkaç anekdot sadece…
Bu kırılganlıkların giderilmesi, sadece hükümetlerin veya uluslararası kuruluşların değil, aynı zamanda özel sektörün de omuzlayacağı ortak bir sorumluluk olmalı.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Genel Direktörü Catherine Russell da bu konuda Dünya Ekonomik Forumu internet sitesi için birkaç hafta önce kaleme aldığı bir köşe yazısında, milyonlarca çocuğun gelişimi ve iyi olma halinin; çatışmalar, iklim kaynaklı felaketler, ekonomik istikrarsızlık ve dijital eşitsizlik gibi sorunlarla tehdit edildiğine dikkat çekti.
Russell’a göre, bu kalıcı zorlukların üstesinden gelmek için sürdürülebilir kalkınma hedeflerine odaklanmak, dijital kamu altyapısına yatırım yapmak ve yenilikçi finansman çözümleri geliştirmek gerekiyor.
2025 İçin Karamsar Tablo
UNICEF “2025 Küresel Görünümü: Çocuklar için Tahminler” raporunda bu yıla dair çocuklar için karamsar bir tablo çiziliyor. Zira, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın çocuklarla ilintili hedeflerinin üçte ikisinde, acil ve hızlı bir şekilde eyleme geçilmezse, 2030 yılı hedefine ulaşılamayabilir.
UNICEF verilerine göre bu yıl 146 ülke ve bölgede, 213 milyon çocuğun insani yardıma ihtiyacı olacak.
Bir çocuk düşünün; her sabah fırtınayla uyanıyor, her akşam sel sularının önüne kattığı ailelerin çığlıklarıyla uyumaya çalışıyor. İklim krizinin çocukların iyi olma hali üzerindeki olumsuz etkisi gün geçtikçe fiziksel ve ruhsal olarak daha fazla hissediliyor.
UNICEF verilerine göre, bugün 1 milyarı aşkın çocuk, yani dünyadaki çocuk nüfusunun yarıdan fazlası, iklim değişikliğinin -yani kuraklığın, aşırı hava olaylarının ve hava kirliliğinin- aşırı risk taşıdığı ülkelerde yaşıyor. Bu durum ise kaçınılmaz olarak çocukların sağlıklı gelişimini engelliyor; onları yerlerinden ediyor.
2023 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 50 milyon çocuk -yani dünya çapında zorla yer değiştiren bireylerin neredeyse yarısı- doğal afetler, şiddet ve çatışmalar nedeniyle yerinden edildi. 2024 yılında yaklaşık çeyrek milyar çocuğun eğitimi, iklim krizleri nedeniyle aksadı.
Şiddet ve çatışmaları, çocukların gözünden anlamak için Gazze’ye bakalım. Buradaki çocuklara, savaş boyunca çok büyük bir bedel ödetildi. Ve o bedel, yitirilmiş çocuklukları oldu. 14.500’den fazla çocuk hayatını kaybederken binlerce çocuk yaralandı. 17 bin kadar çocuğun ailesinden ayrı düştüğü ve yaklaşık 1 milyon kişinin evlerini terk etmek zorunda kaldığı tahmin ediliyor.
İklim olaylarını çocukların gözünden anlamak için UNICEF verilerine bakalım. Her gün -evet her gün- yaklaşık 20 bin çocuk, sadece aşırı hava olayları nedeniyle yer değiştiriyor.
Bu, bir evden başka bir eve taşınmak değil. Kocaman bir hayatı geride bırakmak, bilinmeze doğru yola çıkmak demek… Üstelik bu yer değişiklikleri, çocukların yaklaşık beş yıl gibi uzun süre temel haklarından mahrum kalması anlamına geliyor. Matematiksel olarak baktığımızda, çocukluklarının dörtte biri “misafir ülkelerde” kayboluyor.
İnsani yardım ihtiyacının karşılanmasında finansman açıkları da büyüyen bir sorun… Bu açıdan özel sektörün esnek kaynaklar ve teknik uzmanlığıyla devreye girmesine giderek daha fazla ihtiyaç duyuluyor. UNICEF gibi kuruluşlar da bu yüzden son dönemde çocukların iyi olma hallerini sağlama yönünde özel sektöre daha fazla çağrıda bulunmaya başladı.
İklim Risk Finansmanında Özel Sektör Ortaklığı
UNICEF’in tropikal siklon felaketlerinin çocuklar üzerindeki doğrudan etkisini azaltmayı hedefleyen “Bugün ve Yarın Girişimi”, iklim risk finansmanının öncüsü olarak dikkat çekiyor ve özel sektörün çocukların “iklim mültecileri” haline gelmesini önlemedeki etkisinin ve UNICEF ile işbirliğinin somut bir örneğini teşkil ediyor.
Bu girişim, sekiz pilot ülkede 13,5 milyon çocuğu ve aile üyelerini üç yıllık dönemde kapsayacak şekilde 100 milyon dolarlık bir “sigorta desteği” sunuyor. Daha fazla özel sektör katılımıyla bu etki, farklı coğrafyalara ve felaketlere doğru genişletilebilir. Amaç, dünyada 1 milyar çocuğun deprem, sel, kuraklık gibi durumlar karşısındaki hazırlık ve adaptasyon düzeyini artırmak ve çocuklar üzerinde doğal afetlerin etkilerini azaltıp önlemek.
Ekonomik krizlerin yarattığı olumsuzluklar ise çocukların yaşamında kalıcı hasarlar bırakıyor. Türkiye’de yaklaşık 22,2 milyon çocuğun 7 milyonunun yoksulluk içinde yaşadığı, ücretsiz okul yemeği konusundaki tüm çağrıların yanıtsız kaldığı ve çocukların bodurluktan zekâ geriliğine dek beslenme kaynaklı birçok gelişim sorunuyla mücadele ettiği düşünüldüğünde, “kalıcı hasar” ile ne kastettiğim daha net bir şekilde anlaşılır.
Dünya geneline baktığımızda ise, 400 milyona yakın çocuk, borç krizinden etkilenen ülkelerde yaşıyor.
Bir ülkenin borç krizi içinde olması, onun sadece ekonomik görünümünü etkilemekle kalmıyor; eğitim ve sağlık gibi temel alanlarda yeterince yatırım yapamaması anlamına geliyor. Bu da yoksulluğun nesiller arası aktarımı gibi fasit bir daireyi körüklüyor; çocuklar eğitim ve sağlık haklarından yararlanamıyor; nitelikli bir eğitim alamadıkları için de ileride iş dünyası için gereken nitelikli ve eğitimli çalışan kitlesi yetişmemiş oluyor.
Dolayısıyla özel sektörün bu noktada da devreye girmesi ve hükümetlere yenilikçi finansman mekanizmaları önererek -örneğin okullara ücretsiz beslenme desteği sağlamada kamu-özel sektör ortaklıkları- çocukların haklarından yeterince faydalanması ve sosyal sermayenin geliştirilmesinde elini taşın altına koyması gerekiyor.
Dijital eşitsizlik ise ayrı bir fay hattı… Bugün internet, bilginin kapılarını açan bir anahtar. Ancak bu anahtar, sadece belirli coğrafyalara sunuluyor. UNICEF verilerine göre, düşük gelirli ülkelerde internete erişim oranı sadece yüzde 26 iken, bu oran yüksek gelirli ülkelerde yüzde 95’in üzerinde.
Bir çocuğun doğduğu coğrafya, onun dijital araçlara erişimini, dolayısıyla bilgi kaynaklarından yararlanma ve çağı yakalama olanaklarını belirlemiş oluyor. Özel sektörün devreye girmesi ve bu sosyoekonomik eşitsizliği kendi altyapısı ve teknik uzmanlığıyla gidermesi gerekiyor.
Davos’ta da Gündem Maddesiydi
Küresel gelir eşitsizliğinin giderek derinleştiği, milyonlarca çocuğun temel eğitimden mahrum kaldığı, dünya çapında her dört çocuktan birinin aşırı yoksulluk içinde yaşadığı bir çağdayız. Bugün çocukların bugününe ve geleceğine dair kararlar alırken, hamaset yüklü sloganlar ve basın açıklamalarının konfor alanına sığınmak yerine, çoklu krizler karşısında dirençli sistemler inşa etmemiz şart.
Bugünü güçlendirilmeyen, bugünkü haklardan yararlanması göz ardı edilen, temel insan hakları ihlal edilen, minik omuzlarına sadece geleceğin sorumluluğu yüklenen çocukların, yarın özel sektörün gereksinim duyduğu yetkinliklere ve sağlıklı bir toplumun parçası olması için gereken iyi olma haline erişmesini beklemek oldukça zor.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) başta olmak üzere bu alanda aktif olan tüm uluslararası aktörler, hem özel sektörü hem de kamu kurumlarını aktif bir dayanışma içinde harekete geçmeye davet ediyor.
WEF’in meşhur Davos toplantısı 20-24 Ocak tarihlerinde gerçekleşti ve çocukların iyi olma halini sağlamada özel sektörün giderek daha fazla sorumluluk paylaşımında bulunması da bu toplantıların önemli gündem maddeleri arasında yer aldı. UNICEF direktör yardımcısı Kitty van der Heijden, katıldığı bir Davos oturumunda, UNICEF ile özel sektörün, çocukların karşılaştıkları zorlukların çözümündeki işbirliğini övdü.
Benzer şekilde, UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell’ın şu çağrısı da, özel sektörün artık çocukların karşılaştıkları çoklu krizlerle mücadelede bu yıldan itibaren daha aktif bir paydaş olması yönündeki beklentiyi özetliyor: “Parçalanmış bir dünyada çocuklar için dayanıklılık inşa etmek ve köprüler kurmak, özel sektörün yenilikçi gücü ve hızını devreye sokmayı gerektiriyor.” Zira çocuk haklarını korumak, bireysel olduğu kadar toplumsal bir mücadeledir.
Bu açıdan örneğin Gazze’de temel hizmetlerin çöktüğü, 36 hastanenin sadece yarısından azının hizmet verebildiği ve bu yüzden de kızamık, kolera, çocuk felci gibi bulaşıcı hastalıkların yayılma riskinin arttığı, su üretiminin çok düşük bir kapasitede olduğu, 1 milyonu aşkın insanın kronik gıda güvensizliği yaşadığı, okul binalarının tamamına yakınının hasarlı veya yıkılmış olduğu düşünüldüğünde, çocukların sağlık, beslenme ve eğitim haklarına erişiminde özel sektörün devreye girmesi gerekiyor.
Bugün, çatışmaların harap ettiği Gazze’deki bir çocuk, bir gün okula dönebileceği umuduyla enkazın içinde oyuncaklarını arıyorsa, Ukrayna’da bir çocuk, soğuk istasyonlarda, bir elinde kalem, diğerinde geçmişine dair bir hatırayla hayatta kalmaya çalışıyorsa, Afrika’nın kurak topraklarında yürüyen bir başka çocuk, temiz bir yudum su için saatlerce yol kat ediyorsa, çocuk yoksulluğunda Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında 39 ülke arasında 38’inci sırada olan Türkiye’de ailesine destek olmak için seyyar satıcılık yapan bir çocuk okulu terk etmişse ve mahallesindeki yaşıtları günaşırı et yiyemiyorsa ve ancak ekmek ve pilav ile beslenebiliyorsa bu çocuklar bizden gözyaşından daha fazlasını bekliyor demektir.
Türkiye’de bazı belediyelerin başlattığı ücretsiz yemek projeleri, özel sektörle işbirliği yapıldığında daha geniş kitlelere ulaşabilir ve başka belediyelere de örnek olabilir mi? Veya Türkiye’de çocukların dijital okuryazarlığı ve dijital araçlara erişiminde özel sektör nasıl sorumluluklar üstlenebilir? Daha nice sorular sorulabilir…
Özel sektörün yenilikçi gücü ve işbirliği iradesinden yararlanmak, çocuklar açısından çoklu krizlerle çevrili bir dünyada, herkes için hayatı kolaylaştırmanın anahtarlarından biri… Türkiye’deki özel sektörü de çocukların yaşadıkları krizlerin çözümü için dayanışmaya ben davet etmiş olayım.
MENEKŞE TOKYAY