Dayanışma Diplomasisinin İlk Büyük Zaferi
Sumud Filosu’nun küçük bir gemisi olan Mikeno’nun Gazze kıyılarına ulaşabilmesi, askerî dengeleri elbette değiştirmese de 18 yıllık ablukada sembolik bir çatlak açtı. Bu küçük zafer, “dayanışma diplomasisinin” gücünü ortaya koydu. Farklı coğrafyalardan gelen aktivistlerin ortak iradesi, Filistin meselesinin bölgesel değil evrensel bir adalet arayışı olduğunu gösterdi.

Yaklaşık 100 yıllık bir arka planı olsa da Gazze’de tek bir fert kalmamasıcasına sürdürülen ve artık soykırım boyutuna varan saldırganlık 2 yıldır sürüyor. Ancak Gazze, 2007’den bu yana dünyanın en uzun süreli ve en görünür ablukalarından biri altında. İsrail’in “güvenlik” iddiasıyla dayattığı kuşatma, gıda ve ilaç da dahil olmak üzere tüm insani damarları kesmeye dönük sistematik bir kontrol mekanizması. Bu ablukayı uluslararası hukuk bağlamında meşrulaştıran hiçbir norm bulunmazken, fiili güç dengesi, ABD’nin cömert desteği ve bölge ülkelerinin bu düzleme ayak uydurmasıyla İsrail’in lehine işlemeye devam etti. Bu nedenle, Eylül başında yolculuğa başlayan “Küresel Sumud Filosu”nun denizden Gazze’ye ulaşma girişimi, sadece bir insani yardım misyonu değil, aynı zamanda mevcut statükoya karşı doğrudan meydan okuma anlamına da geliyordu.
İsrail’in Sumud Filosu’na (tıpkı Mavi Marmara, Madleen ve Hanzala gemilerine yaptığı gibi) uluslararası sularda gerçekleştirdiği bu saldırı, uluslararası hukukun en temel ilkelerinden olan “açık denizlerin serbestliği” prensibinin ihlali. Aktivistlerin kaçırılması, onların Hamas’la ilişkilendirilmeye çalışılması ve gemilerin zorla engellenmesi, İsrail’in Filistin meselesine dair uluslararası sivil toplum girişimlerini kriminalize etme stratejisinin de devamı.
Tam da bu noktada filonun küçük bir gemisi olan Mikeno sahneye çıktı. Filo saldırıya uğrarken rotasını korumayı başaran Mikeno’nun Gazze kıyılarına ulaşması, askerî veya stratejik ölçekte değil belki ama sembolik ve politik düzlemde bir “kırılmayı” temsil ediyor. 18 yıllık ablukayı ilk kez delmeyi başaran bir sivil gemi, İsrail’in “Gazze’ye hiçbir şey giremez, Gaze’den hiçbir şey çıkamaz” tekelini fiilen tartışmaya açtı. Küçük ölçekli bu başarının, bölgede oluşan jeopolitik depremlerin öncülü olarak okunması ve dahası öncülü olması ümit ediliyor.
Ortadoğu’da son dönemde yaşanan kırılmalar, yalnızca devlet aktörler arasındaki klasik güç mücadelesiyle sınırlı değil. İtalya’dan Norveç’e, Türkiye’den Malezya’ya kadar sivil inisiyatiflerin sahneye çıkışı, uluslararası diplomasiye paralel bir “toplumsal diplomasi” cephesi kurdu. Mikeno’nun Gazze’ye varışı, işte bu alternatif diplomasinin bir çıktısı. Bu sivil geminin başarısı, “dayanışma diplomasisi”nin ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi. Bu, uluslararası ilişkiler literatüründe sıklıkla göz ardı edilen “sembolik zaferlerin stratejik etkisi”ne somut bir örnek teşkil ediyor.
Abluka duvarının sembolik de olsa delinebilmesi, bölgedeki toplumların hafızasına şu mesajı yazdı: “Bu kuşatma mutlak değildir, kırılabilir.” Bu olayın yankıları yalnızca Filistin meselesiyle sınırlı kalmayacağa benziyor. İsrail’in saldırgan refleksi, Batı dünyasında zaten tartışmaya açılan Tel Aviv’e koşulsuz desteğin daha da sert tonlarda tartışılmasına zemin hazırlayacak.
Mikeno’nun Gazze’ye ulaşması elbette askeri dengeyi değiştirmedi, Muhakkak, İsrail’in politikalarını sona erdirmedi. Ama duvarlarda ilk çatlağı açtı. Bu çatlak, Ortadoğu’nun siyasal hafızasında uzun yıllar hatırlanacak. Küçük bir geminin yolculuğu, bölgedeki büyük güçlerin hesaplarının ötesinde, halkların umut ve iradesinin hâlâ belirleyici bir rol oynayabileceğini gösterecek.
İnsanlığın Fotokopisi
Filo, Gazze’ye doğru yola çıkmadan önce ikinci durağı olan Tunus’ta on beş gün boyunca kaldım. Bu süre, yalnızca lojistik hazırlıklar için değil, aynı zamanda katılımcıların birbirlerini tanıması, çeşitli eğitimler görmesi ve ortak bir dil oluşturması için de kritik bir dönemdi. Tunus limanında günlerce bekleyen gemilerin güverteleri, adeta küçük bir dünya mozaiğine dönüşmüştü. Her biri farklı coğrafyalardan, farklı sınıfsal arka planlardan gelen aktivistler, aynı çatı altında, “sumud” fikrinde buluşuyordu.
Gözlemlediğim en dikkat çekici nokta, bu insanların aynı hedefe yürüseler de hayat görüşlerinin birbirinden ne kadar farklı olduğuydu. Kimisi Latin Amerika’daki halk mücadelelerinden gelmişti, kimisi Avrupa’nın sosyal adalet hareketlerinden, kimisi ise Ortadoğu’nun direniş geleneğinden. Bazıları dini referanslarla konuşuyor, bazıları seküler dayanışma kavramlarını öne çıkarıyordu. Bu farklılıklar hiçbir sorun olmadı. Çünkü ortak payda çok güçlüydü: “Gazze halkının özgürlüğü ve insanca yaşama hakkı”. Bu durum, herkese Filistin meselesinin yalnızca bölgesel değil, evrensel bir adalet arayışı olduğunu bir kez daha gösterdi.
O aktivistlerden sadece Mikeno tayfası Gazze’ye varabildi. Her ne kadar kaçırılmış da olsalar da bu ortak iradeyi Gazze kıyılarına taşımayı başardılar. Bu nedenle Mikeno’nun yolculuğu, küçük bir geminin hareketi olmaktan çok daha fazlası. O, “dayanışma diplomasisi”nin ilk büyük başarısı.

CİHAT ARPACIK
