Hak İhlalleri Trenine Karşı Papatya Direnci
Yan yana asla gelmemesi gereken iki kelime: “Çocuk” ve “evlilik”… Ama bu iki kelime, dünyanın hemen her yerinde en yıkıcı birleşimlerden birini oluşturuyor. Özellikle krizlerin, afetlerin ve toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği dönemlerde, çocuk yaşta evlilikler adeta bir “çıkış yolu” gibi sunuluyor. Oysa bu sözde “çıkış yolu”, kız çocuklar için hayat boyu sürecek bir “çıkmaz sokağa” dönüşüyor.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Ofisi’nin “Kadın Planlayabilir” başlıklı farkındalık kampanyasındaki görüntüler uzun zamandır gözümün önünden gitmiyor. Üniversite sınavlarının birinci basamağını geçmesine rağmen ikinci basamağa girmesine babasının izin vermemesi sebebiyle hayalleri yarım kalan bir kadın, çok küçük yaşta evlendirildiğini ve 19 yaşında anne olduğunu, hayatta çok ezildiğini belirten başka bir kadın ve daha niceleri…
Oysa kadın ve kız çocuk, geleceğini ve bugününü planlayabilir; tıpkı yaşıtı erkeklerin planlayabildiği gibi…
Sokağa çıktık ve kadınlara sorduk; Kadın olduğunuz için neyi planlayamadınız, hangi hayalinizi gerçekleştiremediniz?
Yanıtları, belki de yüzbinlerce kadının ortak sesi. Gelin birlikte kulak verelim!#KadınPlanlayabilir @NLinTurkiye pic.twitter.com/LdT5Eb4vFq— UNFPA Türkiye (@unfpaturkiye) December 9, 2024
Yan yana asla gelmemesi gereken iki kelime: “Çocuk” ve “evlilik”… Ama bu iki kelime, dünyanın hemen her yerinde en yıkıcı birleşimlerden birini oluşturuyor.
Özellikle krizlerin, afetlerin ve toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği dönemlerde, çocuk yaşta evlilikler adeta bir “çıkış yolu” gibi sunuluyor.
Oysa bu sözde “çıkış yolu”, kız çocuklar için hayat boyu sürecek bir “çıkmaz sokağa” dönüşüyor.
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği’nin hazırladığı ve kısa süre önce kamuoyuyla paylaştığı “Çoklu Krizler Çağında Çocuk Yaşta Evlilikler Hızlı Değerlendirme Raporu” 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasında Adana’da yürütülen saha araştırmasıyla bir gerçeği yüzümüze çarpıyor: Afetler, ekonomik krizler ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği birleştiğinde, en büyük bedeli yine kız çocuklar ödüyor.
Depremler ve Çocuk Yaşta Evlilikler
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği, söz konusu raporu, Eşit Haklar için İzleme Derneği (ESHİD) ve İnsan Hakları Bilgi ve Belge Sistemleri (HURIDOCS) ortaklığında, İzleme ve Savunuculuk Ortaklıkları Yoluyla Türkiye’deki Dezavantajlı Grupların Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklarının Desteklenmesi Projesi kapsamında Avrupa Birliği’nin maddi desteğiyle yürüttüğü “6 Şubat Kahramanmaraş Merkezli Depremlerin Bir Hak İhlali Olarak Çocuk Yaşta Evliliklere Etkisi” projesi kapsamında tamamlandı.
Proje kapsamında Adana’da Kadına Özgürlük ve Eşitlik Derneği (KÖVED) ile el birliğiyle; çocuk yaşta, erken ve zorla evlendirme olgusunun mevcut durumunu, deprem sonrası toplumsal dinamikleri hesaba katarak, olası riskler ve verilerle ortaya koymak üzere bir saha araştırması yapıldı. Akabinde, araştırmadan elde edilen verilerin analizini içeren “Çoklu Krizler Çağında Çocuk Yaşta Evlilikler Raporu” da yayımlandı.
Rapordaki veriler ve bilgileri elde etmek için 206 kadınla yüz yüze anket yapıldı; 10-17 yaş aralığındaki 11 kız çocukla atölye çalışmaları yürütüldü; Adana’da yedi kurum temsilcisiyle yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirildi.
Katılımcıların yaklaşık üçte ikisi okula hiç gitmezken, çocuk yaşta evlendirilen katılımcıların da dörtte üçü hiç okula gitmemiş. Evlenmiş olanların da yüzde 83,8’i çocuk yaşta ve genellikle aile tanıdığı veya akrabasıyla evlendirilmiş. Evlendirilme yaşı ise 15 ve 16 yaş bandında yoğunlaşıyor. 15 yaşında evlendirilenlerin üçte biri, 16 yaşında evlendirilenlerin de beşte biri, kendilerinden 11 ila 15 yaş büyük kişilerle evlendirilmiş. Çocuk yaşta evlendirilme kararını verenin kim olduğu sorusuna ise 100 kişiden 75’i “babam” diyor.
Çocuk yaşta evlilik; eğitim hakkını, oyun hakkını ve en önemlisi çocuk olma hakkını gasp ediyor. Bir çocuğun okul sıralarında olması gerekirken “ev işleri” ve “kocasının bakımı” ile yükümlü olması, aslında onun çalınan, ziyan edilen çocukluğuna karşılık geliyor.
Benzer şekilde, araştırmadaki katılımcıların üçte ikisi ev hanımı, üçte biri ise tarım işçisi olduğunu beyan etmiş. Ev hanımı olduğunu söyleyenlerin yüzde 69’u, tarım işçilerinin de yüzde 81’i okula hiç gitmemiş.
Çocuklar, En Kırılgan Grup
Depremlerin ardından çocuk yaşta zorla evliliklerin artma riskini ilk aşamada UNICEF ve Birleşmiş Milletler Kadın Birimi de dile getirmişti.
Raporda vurgulandığı gibi, kız çocuklar ekonomik kriz ve yerinden edilme gibi durumlarda en kırılgan grubu oluşturuyor. Bu kırılganlık, onları erken yaşta evliliğe, zorla dayatılmış bir geleceğe sürüklüyor. Rapora göre çocuk yaşta evlendirilenlerin yüzde 68’inin sadece dinî nikâhı var.
Oysa imam nikâhı denilen dinî tören hakkında Medeni Kanun’un 143’üncü maddesinde “Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz. Evlenmenin geçerli olması dinî törenin yapılmasına bağlı değildir” düzenlemesi bulunuyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Resmî Nikâh Yetkisi Hakkında Genelgesi’nde de benzer şekilde nikâh akitlerinin mutlaka kayıt altına alınıp hukuki güvenceye kavuşturulması gerekliliği yer alıyor.
Ceza Kanunu’nun 230’uncu maddesinin başlığında “dinsel tören” ifadesi olsa da yürürlükte artık “resmî nikâh olmaksızın dinî tören yapmak ve yaptırmak suçu” yer almıyor. Yerel bir mahkemenin başvurusu üzerine bu kısım, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı uyarınca yürürlükten kaldırılmıştı.
Dünyada her yıl 12 milyon kız çocuk zorla evlendirilirken, bugün hayatta olan 650 milyon kadın ve kız çocuğun 18 yaşından önce evlendirilmiş olduğu tahmin ediliyor. Hatta önlem alınmazsa 2030 yılında 950 milyon kişi, çocuk yaşta evlendirilecek.
2022 yılı Türkiye Aile Yapısı Araştırması’na göre, Türkiye’de her dört evlilikten biri, çocuk yaşta evlilik. 2023 yılı resmî doğum istatistiklerine göre, 130 çocuk 15 yaşından önce, 6.505 çocuk ise 15-17 yaş aralığında doğum yaptı.
Türkiye, erken yaşta ve zorla evlendirme ile ilgili olarak özellikle 2010 yılından bu yana Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi bünyesinde yapılan evrensel periyodik incelemelerde sürekli tavsiye alıyor ve bu tavsiyeleri yerine getirme taahhüdünde bulunmasına rağmen bütüncül bir mücadele yürütemiyor. Bu konudaki ulusal strateji belgesi ve eylem planı bile henüz resmî olarak onaylanmadı.
Deprem gibi doğal afetler ve COVID-19 gibi salgınlar ise yalnızca fiziksel yıkıma yol açmıyor; zaten kırılganlaşan ve yoksullaşan toplumsal dokunun en derin yaralarını da gün yüzüne çıkarıyor tüm çıplaklığıyla… “Başlık parası” için “satılan” çocuklar, evlilik yoluyla cinsel istismara uğruyor ve bu istismar da toplumun “kültürel kodları” üzerinden adeta “onanıyor”.
Okul Terkleri ve Evlilik
Ekonomik kriz etkisiyle gerçekleşen okul terkleri de erken yaşta evlilikleri tetikliyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 2023-24 örgün eğitim istatistiklerini temel alan araştırmalara göre, okul dışında kalan çocuk sayısı 612 bine yükseldi. Türkiye’de eğitimden erken ayrılma oranı özellikle 15 yaştan itibaren artarken, uzmanlara göre temel dinamikler arasında çocuk yaşta evlilikler ön sırada yer alıyor. 2023-24 eğitim öğretim döneminde, eğitim dışında kalan çocukların yüzde 46,4’ü kız çocuktu.
Ailelerin geçim kaygısıyla, “aile namusunu koruma” bahanesiyle veya kız çocuklarını “güvende tutma” adına evlendirme kararı, aslında çaresizliğin, eğitimsizliğin ve ataerkil zihniyetin bir sonucu.
Rapora göre, afet sonrası oluşan ekonomik kriz, kız çocukların okul terkini ve “evlilik” adı altında sistematik bir şiddete maruz kalmasını artırıyor.
Çocuk yaşta evlilik, kız çocukların eğitim hayatını kesintiye uğratıyor ve onların ekonomik bağımsızlıklarını elde etme şansını ellerinden alıyor. Sonuçta bir kısır döngüyü sürdürerek yoksulluğu kuşaktan kuşağa aktarmış oluyorlar. Kötülük adeta normalleştirilerek “sıradanlaştırılıyor”.
Çocuk yaşta evlilik yalnızca kültürel bir pratik değil, aynı zamanda Uluslararası Çalışma Örgütü’nün tanımıyla “modern kölelik”. Raporda belirtildiği üzere, bu durum çocuk işçiliğini artırıyor ve kız çocukları “ücretsiz ev işçisi” haline getiriyor. Ne yazık ki bu görünmez emek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleşmesine zemin hazırlıyor.
Rapor, çocuk yaşta evliliklerin önlenmesi için toplumsal farkındalık çalışmalarının yanı sıra devletin yasal düzenlemeleri kararlılıkla uygulamasının önemine dikkat çekiyor. Eğitim seferberliği, ekonomik destek programları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini merkeze alan politikalar, kız çocukların geleceğini kurtarıyor.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi, Türkiye’nin birleştirilmiş dördüncü ve beşinci ülke raporlarına ilişkin nihai gözlemlerinde önemli tavsiyelerde bulunmuştu: Asgari evlilik yaşının istisnasız şekilde 18 olarak uygulanması (yani ebeveyn veya hâkim onayıyla daha erken yaştaki evliliklere izin verilmeyecek şekilde düzenleme yapılması), erken yaşta zorla evlendirilenler için koruma planları oluşturulması, tüm illerde çocuk yaşta evliliklerle mücadele için eylem planları hazırlanması, bu evliliklerin kız çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığı ve refahı üzerindeki zararlı etkilerine dair farkındalık kampanyalarının yaygınlaştırılması.
Risk altındaki çocukların erken tespiti için sosyal hizmet ağlarının güçlendirilmesi ve dijital veri analizlerinin kullanılması da bu tür evliliklerin önlenmesinde kritik bir adım olabilir.
Öte yandan çözüm, yalnızca yasalarla da değil; toplumun her bireyinin çocukların haklarını içtenlikle savunmasıyla mümkün. Örneğin medya aracılığıyla çocuk yaşta evliliklerin doğurduğu tahribatı ve alternatif yaşam senaryolarını anlatan kampanyalar, toplumsal algıyı dönüştürmede etkili olabilir.
İnatçı Papatyalar!
Bu açıdan Almanyalı şair Erich Kästner’in, “Hızla ilerleyen bir trene kim direnebilir?” sorusuna verdiği cevap oldukça çarpıcı: Rayların arasındaki naif ama inatçı papatyalar… Geleneklerin çelikten rayları üzerinde hızla ilerleyen bu tren, kimi zaman hak ihlallerinin, kimi zaman suskunluğun sembolü olur.
Çocuk yaşta zorla evlendirilen komşu kızın yaşadığı trajedi karşısındaki suskunluk olur bu bazen, okula aylardır gelmeyen sıra arkadaşının komşusuyla evlendirilip başka bir şehre taşındığının haberini aldığında yaşadığın çaresizlik de…
Ama trenlerin karşısına dikilen papatyalar daima vardır. Olmalıdır da…
Onlar; sesini kaybetmeyenler, umutla direnenler ve adaletsizlik karşısında boyun eğmeyenlerdir.
Onlar; Hindistan’da kız çocukları okulda tutmak için ailelere nakit teşvik programları sunarken, bir yandan da Ruanda’da toplumsal farkındalık kampanyalarıyla erken yaşta evlilik oranlarında dikkate değer bir düşüş sağlayan papatyalar…
Bugün, tam da bu rayların üzerinde çocukların haklarını savunmak için çalışan sivil toplum kuruluşları ve hak savunucularının önemini düşünüyorum. İnat ve sabırla, yıllardır varoluş mücadelesi veren bu örgütler, direnmeyi bir cesaret eylemi olarak değil, çocuklar gibi kırılgan gruplar için daha adil bir yaşamın mümkün olduğuna dair inançlarının bir yansıması olarak tanımlıyorlar.
Kâh kadınlar, kâh yaşlılar, kâh çocuklar, kâh gençler sürekli hak ile ihlal arasındaki o ince ip üzerinde yürüyorlar. Sivil alanın giderek kısıtlandığı, hak savunucularının damgalandığı bir ülkede; bu papatyalar, eşit yurttaşlık temelinde güçlü bir demokrasiyi savunuyorlar.
Ve bu savunularını da çocukların temel insan haklarının korunmasının bir toplumda nasıl bir değişimi destekleyeceğinin bilinciyle yapıyorlar.
“İnsan haklarını savunmak bazen suya yazı yazmak gibidir” deniyor raporda. Ne kadar doğru… Ayrımcılığa karşı eşitliği, şiddete karşı barışı, yetişkin tahakkümüne karşı çocukların haklarını savunmak zaman, sabır ve güç gerektiriyor. Bir dernek sahada aylarca çalışsa da, en kapsamlı ve güncel verileri toplayıp en çağdaş politika önerilerini gündeme getirse de, karşınızda değişmeyen ve sarsılmaz bir duvar olduğunda yapabilecekleriniz sınırlı kalır.
Uçan Süpürge Derneği’ne göre, bu direncin gerisinde “eşitlik” korkusu yer alıyor.
Ancak yine de insan haklarını savunan her kesim, çocuk ile evlilik kelimelerinin yan yana geçtiği cümleleri bir daha yazılmamak üzere dev silgilerle silmek, bunun yerine çocukların eğitim hakkını, yaşam hakkını, oyun hakkını savunmak için çabalıyor.
İşte bu, ‘papatya direnci’ ile mümkün.
Uçan Süpürge Derneği tam da bu nedenle rapor kapsamındaki sonuçları, saha gözlemlerini ve elde ettikleri verilerin analizini Adana ilindeki resmî kurumlar, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleriyle paylaşarak çocuk yaşta, zorla evliliklerin önlenmesi için etkili bir müdahale zinciri oluşturmak istiyor.
Kısacası, Uçan Süpürge Derneği yetkili tüm çevrelerle işbirliği yaparak çocuk yaşta evliliklere dair toplumsal farkındalık yaratmayı ve bu evlilikleri önlemek için ailelere alternatif yollar sunmayı hedefliyor.
Papatyaların sesini işitiyor musunuz?
Raporun ayrıntılarına buradan erişebilirsiniz.
MENEKŞE TOKYAY