İç Kırılganlıkların ve Jeopolitik Baskının Kesişiminde Sudan Çöküşü
Bütün dış müdahaleler, Sudan’ın kendi içindeki yönetim krizinin yarattığı boşluklar üzerinden gelişebildi. Sudan’ı bugün bu noktaya getiren temel problem, yönetici elitlerin sürdürülebilir bir devlet paradigması üretememiş olmasıdır. Beşir’in otoriter mirası, Turabi ile yaşanan kırılma, HDK’nin kurumsallaştırılması ve Darfur’daki sistematik adaletsizlikler, ülkeyi dış müdahalelere açan zeminler yarattı.
“Zayıflık tahrik edicidir”- Rumsfeld
Sudan’ın bugün karşı karşıya bulunduğu yıkıcı iç savaş, yalnızca dış müdahalelerin ya da küresel rekabetin sonucu değil, tam tersine, ülkeyi onlarca yıldır zayıflatan siyasal tercihlerin, yönetim krizlerinin ve kaynak yönetimindeki başarısızlıkların bedelidir. Sudan’ın jeopolitik açıdan stratejik bir coğrafya ile zengin yeraltı kaynaklarına sahip olması, bu zayıflığı daha görünür ve daha sömürülebilir kılıyor.
1956’da bağımsızlığını kazanmadan önce dahi iç savaşla tanışan Sudan, 1955–1972 ve 1983–2005 arasındaki çatışmalarla istikrarsızlığın kronikleştiği bir ülkeye dönüştü. 2005 barış anlaşmasıyla Güney Sudan’a özerklik verildi ve nihayetinde ABD baskısının da etkisiyle 2011’de bölünmenin yolu açıldı. Hartum yönetimi, güneydeki Hristiyan nüfusun siyasi taleplerine karşı gösterdiği esnekliği, Darfur’daki Müslüman topluluklara hiçbir zaman göstermedi. Bu tercih ise bugün hâlâ hissedilen derin bir siyasal kırılmanın zeminini oluşturdu.
1989’da kansız bir darbeyle iktidara gelen Ömer el-Beşir’in otuz yıllık yönetimi, ülkenin siyasi ve toplumsal dokusunu daha da tahrip etti. Beşir, Darfur’daki isyanları bastırmak için Cancavid milislerini güçlendirdi. Bu yapı daha sonra “Hızlı Destek Kuvvetleri” (HDK) adıyla resmileştirildi. Bu karar, Sudan’ın bugün yaşadığı felaketin belki de en kritik dönüm noktasını oluşturdu. Siyasi baskı, ekonomideki kötü yönetim, yolsuzluk ve gelir dağılımındaki uçurumlar 2019’daki kitlesel protestolarla rejimin çökmesine yol açtı.
Ancak rejimin çöküşü, devlet kapasitesinin yeniden inşası için bir fırsata değil, yeni bir güç boşluğuna dönüştü.
HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hemedti), Darfur’daki katliamlarda rol oynayan bir milis lideriyken 2019 sonrası geçiş döneminde devletin en güçlü aktörlerinden biri haline geldi. Aslında, Sudan Geçici Konsey Başkanı Abdulfettah el-Burhan ile arasındaki rekabet, etnik ya da dini bir faydanın değil, iktidar ve kaynak kontrolünün belirlediği kişisel bir güç mücadelesiydi. Bugün de Sudan’ı paramparça eden savaşın temelinde bu ikili rekabet yatıyor.
Darfur’un İhmal Edilmiş Gerçeği
Altın, petrol ve su bakımından Afrika’nın en zengin coğrafyalarından biri olan Sudan için bu kaynaklar kalkınmaya değil çatışmaya dönüştü. Darfur, Güney Kordofan, Nil ve Kuzey eyaletlerdeki altın yatakları uzun süredir yasa dışı yollarla kontrol ediliyor. HDK’nin sahadaki etkinliği, altın kaçakçılığını örgütlü bir ekonomik sisteme dönüştürdü. BM raporlarında altının HDK için “birincil finansman kaynağı” olduğunun belirtilmesi de tesadüf değil. Bu nedenle Faşir üzerindeki kontrol mücadelesi yalnızca bir şehir savaşından ibaret değil, burası aynı zamanda Sudan’ın altın ekonomisinin kalbi üzerinde yürütülen bir mücadele alanı.
Sudan’daki çatışmanın tamamen dış etkiler ve planlarla açıklanması yanıltıcı olsa da dış aktörlerin süreci tırmandırdığı da açık. ABD, İngiltere ve bazı Körfez ülkelerinin politikaları, özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin HDK ile kurduğu ilişkiler, savaşın seyrini etkileyen önemli unsurlar arasında. Hartum’un Uluslararası Adalet Divanı’na taşıdığı şikâyetler, bu ilişkilerin sahadaki etkisini göstermektedir.
Bütün bunlara rağmen bütün dış müdahaleler, Sudan’ın kendi içindeki yönetim krizinin yarattığı boşluklar üzerinden gelişebildi.
Darfur’da 2003 sonrası yaşanan ve yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan katliamlar, Sudan devletinin uzun süre görmezden geldiği ve bastırma yöntemleriyle yönetmeye çalıştığı bir toplumsal yaraydı. Beşir’in bu politikaları, yalnızca uluslararası toplumun tepkisini değil, Müslüman dünyanın sessizliğini de açığa çıkardı. Bugün HDK’nın Darfur’da sürdürdüğü saldırılar, geçmişin cezasızlık mirasının da ürünü.
Paradigmasız Devletin Kırılganlığı
Nisan 2023’te başlayan çatışmalardan bu yana 10 milyondan fazla insan yerinden edildi. 26 milyon Sudanlı temel gıdaya erişimde zorluk yaşıyor. Devlet otoritesi çökmüş durumda ve Sudan’ın 18 eyaletinin 10’unda çatışmalar devam ediyor. HDK, ülkenin batısında ve başkentin bazı bölümlerinde baskın güç iken, ordu kuzey ve doğuda kontrolü elinde tutmaya çalışıyor.
Bu görüntü, Güney Sudan’ın ayrılmasından sonra ikinci bir bölünmenin kapıda olduğunun en açık işaretidir.
Sudan’ı bugün bu noktaya getiren temel problem, yönetici elitlerin sürdürülebilir bir devlet paradigması üretememiş olmasıdır. Beşir’in otoriter mirası, Turabi ile yaşanan kırılma, HDK’nin kurumsallaştırılması ve Darfur’daki sistematik adaletsizlikler, ülkeyi dış müdahalelere açan zeminler yarattı. Sudan’ın geleceğini belirleyecek olan, dış aktörlerin tutumu kadar devletin kendi iç reform kapasitesi, adalet arayışı ve merkez–çevre ilişkilerinde kurulacak yeni toplumsal sözleşme olacaktır.
Bugün yaşananlar, yalnızca tarihsel birikimin doğal sonucu değil, aynı zamanda Sudan devletinin kendi hatalarıyla şekillenen bir çöküşün anatomisi. Bu nedenle ülkenin kaderi, jeopolitik etkenlerin gölgesinde olsa da asıl olarak içeride inşa edilecek yeni siyasal akıl tarafından belirlenecektir.
OSMAN ATALAY