Merz’in Etkili Bir Dış Politikası Olabilir mi?
Şansölye Friedrich Merz’in yaklaşımının Almanya’nın müesses nizamında ruh hali bakımından yarar sağladığı söylenebilirse de somut anlamda işe yaramadığı görülüyor.
“İş yapmak için çok iyi bir adam. Zor biri ama Almanya’nın oldukça iyi bir temsilcisi.”
ABD Başkanı Donald Trump övgülerini sıralarken, Trump’ın “maço kanka”sı olmaya özenen Şansölye Friedrich Merz’in yüzü gülüyordu. Bir iltifat ancak bu kadar iyi takdir edilebilirdi. Oval Ofis’te her şeyin olabileceği göz önünde bulundurulduğunda (daha önce birçok dünya liderinin aşağılandığı düşünülürse) Merz oradan şaşırtıcı bir biçimde kazasız belasız çıktı. Aslında, bundan daha iyisini yaptı: MAGA (Amerika’yı Yeniden Büyük Kıl) Genel Merkezi’ne gelen herhangi bir ziyaretçinin yapabileceği kadar iyi bir performans sergiledi.
En yakın iki mevkidaşı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ya da İngiltere Başbakanı Keir Starmer’ın aksine, sahte gösteriler yapmaktan da kaçındı. Elini Trump’ın dizine koymadı ya da kraliyet mektubu vermedi. Aslında, diğerleriyle kıyaslandığında, Trump’ın büyükbabasının doğum belgesinin çerçeveletilmiş kopyasından ibaret hediyesi biraz zayıf kalıyordu. Ancak, görüşmenin nasıl ilerleyeceğini belirleyen bu hediye oldu: Amerika’nın Ukrayna’yı kayıtsızca göz ardı etmesi gibi can sıkıcı bir konuda en ufak bir geri adım atma imasına yer vermeyen, gösterişsiz ve kusursuz incelikte.
Merz resmî uçağına binerken kendi kendine “iş tamam” demiş olmalı. Alman lidere (ne içeride ne de dışarıda) çok iyi bir el verilmediği kesinse de bu eli şaşırtıcı derecede iyi oynuyor. Ayrıca sadece bir aydır görevde olduğunu hatırlamakta da fayda var.
Bu süre zarfında Merz jet hızıyla atağa geçti. Karizmatik olmayan selefi Olaf Scholz’un görev süresiyle karşılaştırıldığında da aradaki fark oldukça belirgin. Peki turbo şarj edilen Merz somut bir şey elde etti mi? Ya da Merz hükümetinin elle tutulur bir dış politikası var mı?
Alman lider şu ana kadar Fransa ile endişe verici düzeyde olan ilişkileri iyileştirdi. İngilizleri yeniden saflarına katmak için çok uğraştı ve her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerinden aşırı sağcıların zaferle çıkmasının herhangi bir ilerlemeyi geriye götürme ihtimali olsa da, Polonya’ya doğru bir adım attı. Kuzey ülkelerine ziyarette bulundu ve Vilnius’ta Almanya’nın Litvanya tugayının törenine katıldı. Ayrıca her daim nüfuz sahibi olan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile de iyi bir ilişki kurdu.
Ancak ilk büyük sınavı Trump’tı. Merz’in yaklaşımı Almanya’nın müesses nizamındaki ruh hali açısından şimdiden meyvelerini vermiş olsa da, somut olarak işe yaramadı.
Bunun nedeni, sadece Almanların değil, Fransızların ve İngilizlerin de süregiden iki büyük savaşta, Rusya-Ukrayna ve İsrail-Gazze, küçük oyuncular haline gelmiş olmaları.
Merz göreve geldiğinden bu yana Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile Kiev’de, Tiran’daki Avrupa liderler zirvesinde ve son olarak da Berlin’de olmak üzere üç kez yüz yüze görüştü. Ancak muhalefetteyken verdiği Alman Taurus füzelerinin sevkiyatına izin verme sözünü henüz yerine getirmeyerek hangi silahların gönderildiğini kamuoyuna açıklamaktan kaçınmak için Fransa’nın izlediği stratejik belirsizlik yoluna gitti.
En büyük sorun olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in barış görüşmelerine ciddi bir şekilde katılması için Trump’ı ikna etme konusunda ise ne Merz ne Macron ne de Starmer yol kat edebilmiş değil. Garip bir biçimde Kremlin’in büyüsüne kapılmış Beyaz Saray’ın kaprislerine bütünüyle boyun eğmiş durumdalar.
Berlin’in üslubundaki en büyük değişim, Merz’in “dış ve güvenlik politikasında stratejik bir kültürel değişim”den söz etmesi ve Almanya’yı “uyuyan bir orta güç”ten “lider bir orta güce” dönüştürmesi.
Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, askerî harcamalar için “GSYİH’nin yüzde 5’i” rakamından açıkça bahseden ilk kişi oldu (bu oran bugün yüzde 2’nin biraz üzerinde olan rakamdan muazzam bir artış anlamına geliyor). Her ne kadar bu rakam sadece bir hedef olsa ve “kritik altyapı” olarak adlandırılan harcamaların yüzde 1,5’ini içerse de -ki bu hemen hemen her şey anlamına gelebilir- yine de bir değişimdir. Trump da bunu bizzat kabul etti. Ancak bu hedefe ne kadar çabuk ulaşılacağı ya da ulaşılıp ulaşılamayacağı henüz belli değil.
Bu arada, hükümet yapıları bu yeni öncelikleri karşılamak üzere şimdiden revizyondan geçiriliyor. Yıllar süren bir ertelemenin ardından Başbakanlık, tüm güvenlik konularını kapsayan bir Ulusal Güvenlik Konseyi kurdu. Dışişleri Bakanlığı da onlarca yıldır ilk kez Merz’in iktidardaki partisi Hıristiyan Demokratların eline geçti.
Merz’in kafasının en çok karıştığı ve Almanya’nın felç halinde olmaya devam ettiği yer ise Ortadoğu’ya yaklaşımı. Nazi geçmişi nedeniyle Almanya, İsrail’in hayatta kalmasını bir “temel devlet ilkesi” haline getirdi. Ve bu durum, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te gerçekleştirdiği terör saldırılarının Holokost’tan bu yana Yahudiler için en ölümcül gün olduğu hatırlatıldığında özellikle vurucu oldu.
Ancak hem Scholz’un hem de Merz’in yönetimleri antisemitizm ile İsrail’in Gazze’ye uyguladığı yıkıma yönelik eleştiriler arasında ayrım yapmaktan aciz ve bu konuda isteksiz görünüyor. Fransa, İngiltere ve Kanada İsrail’i “somut eylemlerle” tehdit eden ortak bir mektup imzaladığında Merz ayrı durdu. Son günlerde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yu eleştirdiği doğru, ancak bu eleştiriyi silah satışlarının devam edeceğine dair güvence izliyor. Almanya, ABD’den sonra İsrail’in dünyadaki en büyük ikinci silah tedarikçisi ve en büyük ikinci destekçisi. Önceki hükümet 2024 yılında bile İsrail Merkava tankları için motorlar da dâhil olmak üzere 160 milyon euro değerinde ihracatı onaylamıştı.
Ancak perde arkasında düşünceler değişmeye başlıyor. Anketlere göre Alman kamuoyunda İsrail’e verilen destek azalıyor.
Merz’in (ve Avrupa’nın) bir sonraki büyük sınavı Lahey’de yapılacak NATO zirvesi olacak. İttifakın Genel Sekreteri Mark Rutte tarafından Trump’ı kutlamak için bir gala olarak koreografisi yapılıyor. Çekişmeli konular masaya getirilmiyor, düşmanlıklar uzak tutuluyor ve böylece ne yapacağı belli olmayan Başkan’ın Batı’yı yüzüstü bırakması engellenmeye çalışılıyor. Hasar sınırlama çalışmaları takdire şayan bir şekilde ilerliyor.
Sonuç olarak, Merz’in henüz somut bir başarısı olmayabilirse de uluslararası diplomasideki ilk denemeleri hızla uyum sağladığını gösteriyor.
Bu yazı POLITICO sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
JOHN KAMPFNER