Putin’in Hesabı Yanlış mı?

Avrupa bugünlerde Rusya’nın kendi çıkarına kullandığı ya da körüklediği bir takım krizlerle karşı karşıya. Vladimir Putin’in nereye varmayı umduğuna dair spekülasyonlar almış başını gidiyor. Putin’in kendine fazla güvenmeme hususunda dikkatli olması gerek.

Putin'in Hesabı Yanlış mı?

Avrupa’da doğal gaz fiyatının bu son iki ayda hızla yükselişe geçmesiyle bir kriz baş gösterdi. Doğal gaz fiyatları Ekim ayında ulaştığı en yüksek seviyenin altına indiyse de şu aralar yılın başındaki fiyatın yaklaşık dört katı seviyesinde seyretmeyi sürdürüyor. Bu krize Rusya sebep olmadı — kriz enerji talebinin anormal bir biçimde artması ve Avrupa’da gaz üretiminin azalması gibi nedenlerden kaynaklanıyor — ama elbette Moskova bu durumu istismar ediyor.

 

Kremlin, Avrupa’ya gaz satışının “tamamıyla ticari bir konu” olduğunu iddia ediyor. Böyle olsa, Rusya’nın Gazprom’unun, hazır fiyatlar da önemli oranda artmışken, gaz ihracını artırmaya istekli olması beklenirdi. Oysa gaz akışı, olabileceğinin önemli ölçüde altında kalıyor. Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Baltık Denizi’nin altından geçerek Rusya’dan Almanya’ya gaz taşıyan Nord Stream 2 boru hattının faaliyete geçmesi durumunda gaz akışının artabileceğini ileri sürdü. Bu da Rusya’nın, Avrupa’ya ek gaz taşıyacağı boru hattı kapasitesinin halihazırdaki bolluğunun görmezden gelinmesi demek… Hani Avrupa’ya ek gaz taşımak isterse.

 

Polonya sınırı boyunca süren ikinci krizin mimarı ise Belarus’lu diktatör Aleksander Lukaşenko. Belarus, Orta Doğu’dan gelen göçmenleri ve ekonomik nedenlerle sığınma arayan mültecileri Polonya’ya sürmeye çalıştı. Lukaşenko, Avrupa Birliği’nin başkanlığını tanımamasından ve Minsk, Mayıs ayında yolcularından birini yakalamak için sivil havayolu şirketlerinden birinin uçağını iniş yapmaya zorlamak da dahil olmak üzere, ülkedeki muhaliflere göz açtırmadığı için uyguladığı yaptırımlardan rahatsız.

 

Göçmenleri silah olarak kullanmak gibi bir alçaklığın Lukaşenko’nun parlak fikirlerinden biri olması muhtemel. Ne var ki Moskova da Minsk ile beraber hareket etti. Polonya, sınır polisini askerlerle güçlendirdiği zaman, Rusya hava kuvvetleri de nükleer kapasiteye sahip bombardıman uçaklarını Belarus üzerinden uçurarak buna karşılık verdi.

 

Üçüncü kriz doğrudan, Moskova’nın askeri birliklerini Ukrayna sınırları yakınlarına konuşlandırmış olmasından ve bunun da olası bir Rus saldırısını gündeme getirmesinden kaynaklanıyor. Rus ordusu geçen bahar da benzer biçimde birliklerini buralara yığmış, mamafih bundan bir şey çıkmamıştı. Ancak, Kiev ve Moskova arasındaki ilişkiler daha da kötü bir hale geldi. Putin Temmuz ayında, Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olarak var olma hakkını adeta inkâr eden 6000 kelimelik bir makale yayımladı. Rusya eski Devlet Başkanı Dimitri Medvedev de Ekim ayında, Kiev ile müzakerede bulunmanın “anlamsız” olduğunu öne sürdü.

 

Moskova bunda sakınca görmese de, geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Rusya’ya Ukrayna’ya karşı güç kullanması konusunda resmen ihtarda bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa’nın “Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmaya” hazır olduğunu açıklarken, Britanya ülkeye 600 asker yollamaya hazırlıklı olduğunu ifade etti.

 

Tüm bunlara Kremlin’in ülkesindeki baskıcı denetimi artırması da eşlik ediyor. Rusya Başsavcılığı geçen hafta Memorial İnsan Hakları Merkezi’ni kapatmaya kalkıştı. Bu merkez Rusya’nın en tanınmış insan hakları kuruluşu, Sovyetler zamanında kurulmuş ve çalışmasına izin verilmişti.

 

Bu krizlerin tümü Avrupa ve Batı üzerinde baskı oluşturuyor, niyet edilenin bu olduğu da muhakkak. Fakat Putin ve Kremlin bu durumların her birinde yanlış hesaplar yapma ve ellerine haddinden fazla güvenme riskine giriyor.

 

2015’te Avrupa’ya göçmen dalgası yayılmaya başladığında, AB üyesi ülkeler ne yapacakları konusunda ikiye ayrılmıştı. Almanya kahramanlık yaparak bir milyon göçmen kabul etmiş, Polonya ise neredeyse hiç göçmen almamış, iktidardaki partinin lideri Berlin’i bu akının sorumlusu olarak görmüştü. Ama bu sefer AB üyeleri aynı fikirdeler. Almanya hükûmeti, Alman sınır polislerini Belarus sınırındaki durumu kontrol altında tutması için Polonya’nın emri altında görev yapmak üzere göndermeyi teklif etti. Avrupa Birliği, Minsk’e uygulanacak yeni yaptırımlar listesi hazırlamaya başladı. Bunların etkisi ne derece büyük olursa Luşenko da finans desteği için o kadar Moskova’ya yönelecek— ki bu Putin için pek çekici olmasa gerek.

 

Rusya otuz yılı aşkın bir süre enerjiyi, Ukrayna ve Gürcistan gibi Sovyet sonrası devletlere ve bir zamanlar “doğu Avrupa” olarak adlandırılan coğrafyadaki diğer ülkelere karşı silah olarak kullandı. Yine de Moskova, Almanya, Avusturya, İtalya ve Hollanda gibi ülkelerin güvenilir enerji sağlayıcısı olma itibarını sürdürme arayışında. Mevcut durum bu itibarı sorunlu hale getiriyor ve Avrupa başkentleri de Rus enerjisine bağımlılığın getirdiği hassasiyetin ayırdına varmaya başlamış olabilir. Bu farkındalık, çevre dostu Yeşiller Partisi’nin kurulan yeni hükumette görev alacağı Almanya’da karbon enerjisinden başka enerjilere daha hızlı bir geçişi teşvik edebilir. Putin’in gayet iyi bildiği gibi, petrol ve gaz Rusya’nın en kazançlı ihraç malları. Avrupa’yı alternatif kaynak arayışına yoğunluk vermeye ve karbon enerjisinden uzaklaşmayı hızlandırmaya teşvik etmek Rusya’nın çıkarına mıdır?

 

Ukrayna’ya gelince, bir Rus askeri saldırısının bedelleri olacaktır. ABD ve Avrupalı yetkililer Moskova’ya karşı olası yeni yaptırımlar listesi hazırlamaya başladı bile. Putin ve Başkan Joe Biden zirvesinin ardından, muhtelif ABD-Rusya iletişim kanalları yenilendi ve her iki taraf da stratejik istikrar diyaloglarında karşılıklı olarak yapıcı fikir alış verişinde bulunulduğunu bildirdiler. Hiçbir şey bu olumlu küçük adımları bir Rus saldırısından daha çabuk yerle bir edemez. Moskova açısından bunun olası bedeli önemli ölçüde Ukrayna’dan kaynaklanır gibi görünüyor; Ukrayna ordusu büyük ölçüde iyileştirildi. Bir Rus hücumunu bertaraf edemeyecek de olsa, işgalcileri ağır bedeller ödemek durumunda bırakacaktır. Daha fazla yaptırım, Washington ve Batı’yla ilişkilerin askıya alınması ve Rus askerlerinin evlerine ceset torbalarında dönmesi pek de Moskova’nın çıkarınaymış gibi görünmüyor.

 

Bu krizlerin her biri Rusya’nın (ve Putin’in) çıkarına ters bir biçimde gelişebilir; en azından Batı’dan göründüğü kadarıyla. Ancak Putin Batı mantığını izlemiyor. Güncel bir makalede de dikkat çekildiği gibi, Putin kararlarını her zaman mantık çerçevesinde vermiyor ve bazen, özellikle de Ukrayna söz konusu olduğunda, duygusal davranmaya meyilli. (Aslında Kremlin’in son yedi yıldır sürdüğü saldırgan tutum, her şeyden çok Ukrayna’nın Rusya’dan uzaklaşarak Batı’ya yönlenmesine yol açtı.)

 

Putin’in hesapları yanlışsa, bu krizlerin derinleşmesinin Rusya için de olumsuz sonuçları olabilir. Yine de Batı, Putin’in yanılma olasılığını pek de hafife almamalı.

 

Bu yazı Brookings sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.