Putin’in Savaşı, Batı’nın Büyük Sınavı

Putin, kariyeri boyunca sürdürdüğü Rusya’ya geçmişteki emperyal heybetini geri kazandırma ve son mertebede Sovyetler Birliği düzeyine getirme emelini gerçekleştirme zamanının geldiğini hesaplamış görünüyor. Kırım’ı ilhak ettiği ve Ukrayna’nın Donbas bölgesini kısmen ele geçirdiği 2014 yılındaki ilk işgalinden bu yana yaptırımların ülkesine etkisini değerlendiriyordu ve bunların katlanılabilir olduğuna karar verdi.

Putin’in Savaşı, Batı’nın Büyük Sınavı

Demokrat Batı’ya göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geniş çaplı Ukrayna işgali, Nazi Almanyası’nın teslim olmasından bu yana geçen 77 yılın ardından Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı en büyük güç ve bütünlük sınavı. Putin’in hamlesi, bir bakıma, Adolf Hitler’inkinden çok daha büyük bir sınav bile olabilir. Zira Rusya’nın nükleer silahları var ve Putin, Batı’nın kendisine karşı saldırıya geçmesi halinde bu silahları kullanabileceğini ima etti.

 

Brookings Institution Avrupa ilişkileri uzmanı Constanze Stelzenmüller, “Putin, bizi Ukrayna’ya yardım etmeye kalkarsak nükleer silah kullanmakla tehdit etti. Bu tam olarak Soğuk Savaş sonrası anlaşmanın sonudur” diyor ve ekliyor: “Ukrayna’ya yönelik bu saldırının Avrupa’nın ve trans Atlantik ötesi ilişkilerin ötesine de uzandığının, hepimize yönelik bir saldırı olduğunun farkında olmalıyız.”

 

Birleşik Devletler ve müttefikleri İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, başka bir büyük savaşı önlemek için tasarlanmış bir barışı koruma ve ekonomi sistemi oluşturdu. Bu sistem neredeyse 80 yıldır oldukça etkili bir biçimde işliyor. Soğuk Savaş sırasında da işlemeyi sürdürdü. Ancak bugünlerde, şimdiye kadar karşısına çıkan sorunlardan açık ara farkla en büyüğü ile karşı karşıya. Bunun nedeni de kısmen, Putin’in Güvenlik Konseyi vetosuyla Birleşmiş Milletler’i kolayca, Hitler ve İtalyan faşist Benito Mussolini’nin 1930’lardaki dünya sahnesinde güldükleri ve hiçbir etkisi olmayan, bir sonuca varmayan konuşmaların yapıldığı Milletler Cemiyeti’ne dönüştürebilecek olması.

 

Stelzenmüller ve diğer analistler bütün büyük devletlerin bir tutum belirlemek zorunda kalacağına inanıyor, geçmişte liderleri Putin’in Ukrayna ve Gürcistan gibi diğer komşu devletleri istilasını eleştirmemeye çalışan Çin ve Hindistan gibi sabık Putin dostu ülkeler de buna dahil. Almanya gibi Avrupa ülkeleri içinse kritik altyapılarını, özellikle de enerjide Rusya’ya bağımlılıklarını yeniden gözden geçirme zamanı.

 

1. Dünya Savaşı Sonrası En Büyük Kriz

 

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen diğer büyük ve önemli küresel krizlerin çoğu, Putin’in başlattığı krize kıyasla nispeten küçük meseleler gibi görünüyor. Sovyetler Birliği 1956’da Macaristan’ı işgal ettiğinde, ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower bu krize müdahale etmemiş, bu da ülke içinde eleştirilere yol açmıştı. Fakat o zamanlar dünya oldukça keskin bir biçimde Doğu ve Batı olarak ayrılmış haldeydi. Soğuk Savaş’ın zirve yaptığı zamanlardı. Sovyetler de tümden izole bir Doğu Bloku’nu kontrol ettiği için sekteye uğrayacak gerçek bir uluslararası sistem yoktu. Sovyetler 1968’de Prag Baharı’nı bastırdığında ve işgallerini Varşova Paktı’nın ortak manevrasıymış gibi sunduğunda da aynı durum söz konusuydu.

 

Iraklı diktatör Saddam Hüseyin, 1990’da Kuveyt’i işgal ettiğinde kendisini uluslararası toplum tarafından tamamen tecrit edilmiş bulmuştu. Çünkü ABD Başkanı George H.W. Bush, BM Güvenlik Kurulu kararlarını ve aynı zamanda çok uluslu bir kuvveti Saddam Hüseyin’e karşı başarıyla bir araya getirmişti. Yugoslav diktatör Slobodan Milosevic de, Bosna ve Kosovalı Müslümanlara karşı soykırım başlattığında izole edilmişti, ancak Rusya burada önemli ölçüde meseleye dahil olmamış ve hatta Kosova vakasında diplomatik bir çözüm desteği sunmuştu.

 

En nihayetinde bu krizlerin tümü, korkunç olmakla birlikte, bir yerlere sıçramadı önemli ölçüde izole kaldı. Bu krizin etki alanı ise çok daha geniş olacak gibi görünüyor. Harvard Üniversitesi’nden siyaset bilimci ve aynı zamanda eski ABD diplomatlarından olan Joseph Nye, “1945 sonrasının, sınır komşularının toprağını zor kullanarak ele geçirmeme normları geçmişte esnetilmişti, bu sefer kırılmış gibi görünüyor” diyor.

 

Putin’in, 1930’lardaki Hitler’e bir diğer benzerliği de, eylemlerini mit ve gerçeğin iç içe geçtiği bir kuruntuya dayandırması. Nazi diktatör, silahsızlandırılmış Renanya’yı işgal ve Avusturya’nın ilhakı gibi ilk hamlelerini, Almanca konuşan halkları birleştiriyor olduğunu ve Versailles Antlaşması’nın adaletsizliğini giderdiğini öne sürerek savunmuştu. Benzer şekilde Putin de, Ukrayna ve Gürcistan gibi (ki Gürcistan’ı da işgal etti) diğer eski Sovyet bloku ülkelerinde Rusça konuşan halkın uzun tarihi ve NATO’nun doğuya, eski Sovyet blokuna doğru genişlemesi hakkında nutuk çekmeyi seviyor.

 

Putin, 21 Şubat’ta yaptığı öfkeli konuşmasında “Ukrayna bizim için yalnızca komşu bir ülke değil. Tarihimizin, kültürümüzün ve maneviyatımızın vazgeçilmez bir parçası” demişti. Bu sözleri artık işgalinin gerekçesi olarak görülmeli.

 

Bunun yanında Putin, kariyeri boyunca sürdürdüğü Rusya’ya geçmişteki emperyal heybetini geri kazandırma ve son mertebede Sovyetler Birliği düzeyine getirme emelini gerçekleştirme zamanının geldiğini hesaplamış görünüyor. Kırım’ı ilhak ettiği ve Ukrayna’nın Donbas bölgesini kısmen ele geçirdiği 2014 yılındaki ilk işgalinden bu yana yaptırımların ülkesine etkisini değerlendiriyordu ve bunların katlanılabilir olduğuna karar verdi. Ve görünüşe göre, şimdi harekete geçmezse Ukrayna’nın NATO’ya katılma arzusunu gerçekleştirebileceğine, NATO’ya girmesi durumunda da Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesi gereği Batı’nın askeri müdahalesiyle karşılaşmasının kaçınılmaz olabileceğine kanaat getirdi.

 

Rusya Devlet Başkanı ülkesinin Çin gibi diğer büyük ülkelere kıyasla küresel ekonomiye çok daha az entegre olduğunun, bunun tek istisnasının da enerji ihracatı olduğunun farkına varacaktır. ABD Senatörü John McCain bir keresinde Rusya’yı “ülke maskesi takan bir benzin istasyonu” diye nitelendirerek alaya almıştı.

 

Johns Hopkins Üniversitesi İleri Uluslararası Çalışmalar Okulu’nun (School of Advanced International Studies) dekanı olan ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı James Steinberg, Rusya’nın göreli ekonomik izolasyonu nedeniyle “baskı gücümüz çok daha az” demişti: “Putin’in, petrol ve gaza ihtiyaçları olduğu için insanların eninde sonunda gaz ya da petrol almak üzere döneceklerine güveniyor olduğuna eminim. Bunu enine boyuna düşündüğünü sanıyorum.”

 

Siber Caydırıcılık

 

En önemlisi de Putin, nükleer caydırıcılığının yanında güçlü bir siber güce de sahip. Ocak ayı sonlarında CNN, ABD İç Güvenlik Bakanlığı’ndan aldığı istihbarata göre, ABD veya NATO’nun Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline vereceği yanıtın Rusya’nın “uzun vadeli ulusal güvenliğini tehdit ettiği”nin varsayılması halinde, Moskova’nın ABD’ye büyük ölçekli bir siber saldırı ile yanıt verebileceğini bildirdi. Habere göre, “Rusya’nın elinde, düşük düzeyde hizmet dışı bırakmadan kritik altyapıyı hedef alan yıkıcı saldırılara kadar, ABD ağlarına karşı kullanabileceği çeşitli siber saldırı araçları var.”

 

Yine de bir umut ışığı olabilir. Milliyetçi duyguların birçok ülkeyi içine çekerek yuttuğu ve uluslararası işbirliğinin zayıfladığı bir zamanda, Putin’in saldırganlığı, ABD Başkanı Joe Biden’ın da en büyük hedeflerinden biri olduğunu söylediği, demokratik beraberlik ihtiyacını yeniden takdir etmeye fırsat verebilir. Biden geçen hafta yaptığı açıklamada, ABD ve NATO’nun uzun vadeli tepkisinin Rusya’nın liderlerine, şirketlerine ve bankalarına yönelik ağır yaptırımlar yoluyla askeri ve ekonomik kapasitesini azaltmak olacağını söyledi. Putin’in istilasını “küresel barışı sürdüren mutlak ilkelere saldırı” olarak niteledi.

 

Şu noktada birçok şey, aklını okuyamadığımız, rasyonel davranıp davranmadığını dahi bilmediğimiz bir adamın eylemlerine bağlı. Yine de Putin en azından, Batı’yı ve savaş sonrası uluslararası sistemin sınırlarını daha önce tecrübe etmediği bir biçimde zorluyor. Steinberg “Bu, insanların İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana inşa edilenlerin sınırlılığının farkına varmalarını sağlayacak bir uyarı” diyor.

 

Bu yazı Foreign Policy sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.