Rekabetçi Olmayan Sistem Misafir Öğrencileri de Avrupa’ya Kaptırıyor

Türkiye’deki uluslararası öğrenciler yalnızca eğitim alan bireyler değil, aynı zamanda kamu diplomasisinin taşıyıcıları. Ancak Türkiye bu potansiyelini henüz stratejik bir güce dönüştüremedi. Öğrencilerin geliş süreci, burslandırma ve geri dönüş şartlarıyla ilgili belirgin bir strateji mevcut değil. Son iki yılda uluslararası öğrenci sayısında düşüş yaşanıyor, ırkçı söylemler ve fahiş harçlar güven duygusunu zedeliyor.

uluslararası öğrenciler

Mülakat: Cihat Arpacık

 

Bir ülkenin boy boy aynaları olabilir. Bu aynalar bazen ona uzaktan bakanların yüzleriyle de güzelleşir, ülkeye bir umutla gelen uluslararası öğrencilerle. Hem bizim kim olduğumuzu, hem de kim olamadığımızı gösterirler. Yüzbinlerce genç, valizlerine sadece kitaplarını, kıyafetlerini değil ülkelerinin hayallerini, cümlelerini sığdırarak bu topraklara geliyor. Peki biz, onlara verecek hikâyemizi tamamlayabildik mi? 

 

Kâğıt üzerinde “kamu diplomasisi” denilen soğuk kavramın sahici karşılığı işte bu gençlerin Türkiye’de yaşadığı gündelik hayat. Onlar için Türkiye, sadece birkaç yıl okuyacakları bir ülke değil, ömür boyu sürecek bir bağ oluyor. Ama biz o bağı çoğu zaman hoyratça koparıyoruz. Kayıp nesiller, fahiş harçlar, yükselen ırkçı söylemler… Böylece Türkiye, kendi elleriyle kurduğu köprülerin taşlarını birer birer söküyor. Oysa mesele çok basit: Bu gençler ya bizim ortak geleceğimizin hikâyesini yazacak ya da başka ülkelerin hikâyelerinde baş kahraman olacak. 

 

Sorun aslında karmaşık değil. Uluslararası öğrencilere yönelik bütüncül bir resmî kurumun olmaması işleri zorlaştırıyor. Çözüm net; bir strateji, nitelikli burs sistemi ve şeffaf süreç yönetimi. Küçük dokunuşlarla, büyük bir potansiyeli ülkenin geleceğine dönüştürmek mümkün. Bütün sorun ve sorular aslında Uluslararası Öğrenci Dernekleri Federasyonu’nun (UDEF) yıllardır sahada gördüğü gerçeklerin yankısı. UDEF Başkanı Abdullah Muhammed İslam, Türkiye’deki uluslararası öğrenciliği bütün çıplaklığıyla anlatarak hem sorunları hem de çözümün mümkünlüğünü ortaya koydu. Onunla yaptığımız röportajda dile getirilenler, sadece öğrencilerin değil, Türkiye’nin geleceğinin de meselesi. Dolayısıyla bu röportaj, yüz binlerce öğrencinin ortak hikâyesine açılan bir kapı.

 

Türkiye’deki uluslararası öğrenciler sadece eğitim alan bireyler değil. Aynı zamanda kamu diplomasisinin de birer taşıyıcısı. Türkiye bu potansiyelini stratejik bir güce dönüştürebildi mi ya da dönüştürebilir mi?

 

Türkiye bu potansiyelini henüz stratejik bir güce dönüştüremedi ama dönüştürebilir. Türkiye’ye gelen uluslararası öğrencilerle ilgili hâlâ belirgin bir stratejimiz, altyapımız, ya da altyapı çalışmamız yok. Türkiye’ye biz hangi ülkelerden, hangi ölçekte öğrenci bekliyoruz, ne kadar öğrenci bekliyoruz,  öğrencileri nasıl burslandıracağız, hangi öğrenciler kendi hesabına okuyacaklar gibi soruların yanıtlarına odaklanmamız gerekiyor.  Uluslararası öğrencinin Türkiye’ye geliş hikayesiyle ilgili esaslı bir strateji çalışılabilirse, kamu diplomasi bu işin zaten somut bir ürünü olarak ortaya çıkacaktır. Fakat bu konuda hala eksiklerimiz mevcut. Türkiye yurtdışında, özellikle misyonların olduğu ülkelerde gerek siyasi gerekse de ticari ilişkiler bağlamında bir takım ilişkiler geliştiriyor. Afrika’da uzun yıllara sari bir politika geliştirdi, elçilik sayımız ciddi bir şekilde arttı. Elbette bu ülkelerle olan ilişkilerini emperyal bir mantıkla kurmadı. Oraların kalkınması ve bu kalkınmadan istifa etme yönünde bir çabası oldu. Fakat buraya gelen öğrencilerin gerek buslandırma programlarıyla ilgili gerekse geri dönüş şartlarıyla ilgili bir perspektif çalışılmadı. Neticesinin kamu diplomasi ya da ekonomi çıktısı olarak görülmesi ayrı bir şey ama biz Türkiye’ye uluslararası öğrenciyi neden davet ettiğimize net bir cevap veremiyoruz.

 

Türkiye’den mezun olan öğrenciler hangi alanlara yöneliyorlar?

 

Genellikle nezun olduktan sonra akademiye ya da ticarete yöneliyorlar. Kamu görevlerinde hizmet verenler de var.  Mesela Somali Milli Savunma Bakanı Türkiye’den mezun.

 

Türkiye’de mesela Bursa’da okuyan bir öğrencinin hayatı boyunca Bursa’yla bir bağı oluyor. Uluslararası öğrenciler açısından da benzer bir husus var mı? Mezun diplomasisi ideal bir organizasyona kavuştı mu?

 

Kavuşmadı. Evvela 90’lı yılların başında rahmetli Turgut Özal’ın başlatmış olduğu Büyük Öğrenci Projesi kapsamında Türkiye ciddi bir şekilde uluslararası öğrenciyle tanıştı. Fakat o ilk gelen ekiple birlikte bir de kayıp bir nesil söz konusu. Yani Türkiye gelip eğitime başladıktan sonra kendi ülkesine dönüp bir şeyler yapan ya da üçüncü ülkeye giden bir kitlenin olduğu anlaşılıyor. Öğrenci gelmiş ama ne yapmış, nereye gitmiş belli değil ve bunlar sivil toplumun getirdiği öğrenciler değil. Devlet kanalıyla gelen öğrenciler.  Bugün Yurtdışı Türkler Başkanlığı toplam uluslararası öğrencinin % 5’ini finanse burslandırıyor. YTB, mezun dernekleriyle “soft power” olarak bu öğrencilerle ilişkisini devam ettiriyor.

 

Uluslararası öğrencilerden oluşan bir diaspora var. Bu diaspora, Türkiye’nin dış politika vizyonuyla ne derecede uyumlu hareket ediyor?

 

O yönde bir parametreye maalesef vakıf değiliz. Sadece çeşitli gelişmelerle şahit olabiliyoruz. Örneğin Suriye’de yönetim değişiyor ve Suriye Dışişleri Bakanlığı’na Türkiye’de eğitim almış biri atanıyor. Böyle vesilelerle Türkiye mezunu isimler gündeme gelebiliyor. Ya da Maarif Vakfı gibi kurumların yurtdışında kurdukları ofislerde istihdam edilecek personel ihtiyacı olunca gündeme geliyorlar.  

 

“Türkiye, Bu Şartlarda Rekabet Edemez”

 

Küresel ölçekte de eğitimde rekabet artıyor. Türkiye’nin uluslararası öğrencileri çekme politikası yeterince rekabetçi mi?

 

Henüz değil. Türkiye’ye gelen öğrencilerin kabul şartları, vize süreçleri, Türkiye’de eğitim aldıkları dönem boyunca yaşadıkları sıkıntılar göz önüne alındığında Türkiye uluslararası öğrenciyi çekebilecek düzeyde değil. Zaten son iki yılda Türkiye’ye gelen uluslararası öğrenci sayısı düşme eğilimine girdi. Oysa her sene yüzde yirmi artıyordu. 

 

Bunun nedenleri ne?

 

Birincisi ırkçı söylemlerin yükselmesiyle beraber güven duygusunda problem ortaya çıktı. Yaşananlar münferit olaylar olabilir ama bu olayların öğrencilerin kendi ülkelerindeki çarpan etkisi yüksek. Burada sıkıntı yaşayan bir öğrenci ülkesine döndüğünde oradaki muhtemel gelebilecek kişileri de etkiledi. Öte yandan son iki yıldır uluslararası öğrenciler için üniversite harç fiyatları fahiş bir şekilde arttı.

 

Misafir öğrenciler için?

 

Tabii. Zaten Türk öğrenci para ödemiyor üniversiteye. Uluslararası öğrenciler ödeme yapıyorlar. Burada da üniversiteler normal bir artış oranı ortaya koymuyor. Geçen sene hızlıca bir anket yaptık. Türkiye’de eğitim gören öğrencilerin yaklaşık % 10’u Türkiye’yi terk edip üçüncü bir ülkeye gitme eğiliminde olduklarına dair cevaplar verdiler. Bu manzarada Türkiye’nin eğitimde diğer ülkelerle rekabet edebilmesi söz konusu değil. Elimizdekini kaybediyoruz, yenisiyle ilgili de açıkçası önce Türkiye’deki bu iklimin değişmesi gerekiyor. Yani bu öğütücü söylemi dillendiren kişilerin ortaya koymuş oldukları bu kompozisyonun bir şekilde normale dönmesi gerekiyor. İkincisi de üniversite tabii ki bir ücret kapsamında olmalı. Eğitim mutlaka bir bedel gerektirmeli. Fakat bunun da gereklilikleri Türkiye şartlarına göre belli parametrelerle ortaya koyulmalık.  Bu sene örneğin 20.000 TL olan rakam önümüzdeki yıl bir anda 100.000 TL’ye çıkmamalı. Rekabetimiz bu anlamda hem nitelik anlamında hem de işin pratiği anlamında sağlıklı bir şekilde yürümüyor.

 

Türkiye, öğrencileri hangi ülkelere kaptırıyor?

 

Genellikle Avrupa ülkelerine gidiyorlar. Zaten Türkiye’yi tercih eden öğrencilerin bu tercihlerinin altında temelde Türkiye ile olan tarih, kültür, inanç ve medeniyet birlikteliği yatıyor. Yoksa buraya gelen öğrencinin önünde başka fırsatlar ve imkanlar da var. Yani başka ülkelere de gidebilir. Fakat Türkiye’ye gelme nedenleri, Türkiye’yle geçmişten gelen bir köprünün olması. Bu köprünün hasar aldığını hissedince doğal olarak başka limanlar arıyorlar.

 

“Uluslararası Öğrencilik Stratejik Bir Mesele Olarak Ele Alınmalı”

 

Bu sorunların çözümünde hangi kurumlar devreye girmeli?

 

Meselenin kamu güvenliğine yansıyabilecek yönlerini de dikkate alarak İçişleri Bakanlığ’nın refleksini anlamlı ve kıymetli buluyoruz. Çünkü Türkiye’nin bulunduğu konum itibariyle ülkeye farklı saiklerle gelebilecek bir potansiyel mevcut. Dolayısıyla burada denetimler elbette yapılmalı ancak bu süreçler öğrenci Türkiye’ye gelmeden önce sağlıklı bir şekilde yürütülürse, halihazırda okuyan öğrencinin buradan kaçışına sebebiyet verecek durumlar ortaya çıkmamış olur. Öte yandan uluslararası öğrencilikle ilgili toplumun bilgilendirilmesi çok önemli. Özellikle İletişim Başkanlığı’nın bu anlamda sürece daha aktif bir katkı sağlayarak uluslararası öğrencilerin ülkeye katkılarının anlatıldığı çalışmaların arttırılması gerekiyor. 

 

Esasen Türkiye’nin uluslararası öğrencilikle ilgili tecrübeleri, yurt dışındaki tecrübelerle mukayese edilmeli. Bugün ABD ya da İngiltere’ye gitmeye niyet eden bir öğrenci için bu meseleyi yeknesak ele alan kurumlar var. Bugün ABD ya da İngiltere uluslararası öğrencilikle ilgili süreçleri takip edebilecek, strateji çalışabilecek kurumlar ihdas etmiş durumda. Biz de uluslararası öğrenciliğin müstakil bir şekilde ele alınmasını teklif ediyoruz. Mesela uluslararası öğrencilerle ilgili bir problem olduğu zaman direkt olarak kapısını çalabileceğimiz bir kurum yok. Bir kurum ihdas edilmeli. 

 

Öğrenci herhangi bir ülkeden Türkiye’de eğitim almaya niyet ettiğinde öncelikle Yabancı Öğrenci Sınavı’na girmesi gerekiyor. Bu sınavı eskiden üniversiteler yapıyordu, artık ÖSYM, merkezi olarak yapıyor. Öğrenci sınava giriyor, üniversite tercihini yapıyor, üniversite kabul mektubunu kendisine gönderdiği zaman vize süreci başlıyor. Vize süreci tamamlandıktan sonra da öğrencinin Türkiye’ye yolculuğu başlıyor. Fakat bu basamaklar bu kadar kolay ilerlemeyebiliyor. Kabul mektubu alan bir öğrencinin vizesi çıkmayabiliyor. Eğitim yılı başladıktan sonra gelebilen öğrenciler var. İlk yıl Türkçe eğitimi alması lazım ama okula geç başlamanın verdiği psikolojik bir yorgunluk başlıyor. Meseleyi stratejik şekilde ele alarak, öğrenci ülkesinden çıkmadan önce sürecin neredeyse bitirileceği bir düzlem kurulması gerekiyor. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, elçiliklerimiz birçok ülkede mevcut. Sürecin, öğrenci buraya gelmeye niyet ettiği andan itibaren iyileştirildiği bir strateji çalışılması yapılması gerektiğini düşünüyoruz ki daha sağlıklı bir zeminde ilerleyebilelim.

 

Bir de “Türkiye Bursları” var. Bu burslar ne derece adil, şeffaf ve etkili? Sistemde iyileştirmeye açık yönler neler?

 

Türkiye bursları toplam mevcudun sadece % 5’ine tekabül ediyor. Bu burslar, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı tarafından tayin ediliyor. Burada da kurum özellikle Türkiye’nin kamu diplomasisinde karşılık bulabilecek bir denklem inşa etmeyi hedefliyor. Başvuru çevrimiçi olarak alınıyor fakat sonraki aşamada ciddi mülakatlar yapılıyor. Türkiye, ilişki kurabileceği ya da ilişkilerini geliştirebileceği ülkelerle bu anlamda süreçler yürütüyor. Fakat burada şuna dikkati çekmek önemli: Türkiye’nin hem Afrika’ya hem Uzakdoğu’yla hem de Ortadoğu’yla doğal bir ilişkisi var. Buralardaki öğrencilerin hem kendi ihtiyaçları hem Türkiye’nin ihtiyaçları hem de fayda üretebilecekleri alanlarda yönlendirilmeleri gerekiyor. Somali’den, Tanzanya’dan gelecek bir öğrencinin burada eğitimini tamamladıktan sonra orada bir boşluğa düşmemesi gerekiyor. Yani o meslek dallarının orada bir karşılık bulması gerekiyor. Gerekirse bir kota uygulanmalı ve ‘Şu ülkeden gelen öğrenciler şu bölümlerde okumalı gibi’ yönlendirme yapılmalı. Böyle yapılırsa Türkiye’nin önemli bir markası olan Türkiye bursları daha nitelikli bir hale gelebilir. 

 

Üniversitelerin, uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye hem dil hem kültür hem akademik anlamda uyum sağlayabilmesi için kendi iç çalışmaları var mı? Sonuçta öğrenci evet ülkeye geliyor ama bir de bir kurumun mensubu oluyor. O kurumun herhangi bir inisiyatifi oluyor mu?

 

Bütün üniversitelerde yok ama bu inisiyatifi alan ve Uluslararası Öğrenci Ofisleriyle öğrencilerin bulundukları coğrafyaya ve coğrafyanın sosyal-kültürel süreçlerine uyum sağlayabilmelerini sağlayacak etkinlikler yapan üniversiteler var. Fakat bunu her üniversite yapıyor diyemiyoruz. Belli başlı üniversitelerde de bu ofisler yetersiz. Bazıları henüz kurulmuş değil. Ancak burada üniversitelere büyük görev düşüyor. Çünkü öğrenci vaktinin çok önemli bir kısmını üniversitede geçiriyor. Biz sivil toplum kuruluşu olarak onların Türkiye’yle olan bağlarını güçlendirmek için bir dizi etkinlikler yapıyoruz fakat öğrencinin aktif zamanı en nihayetini üniversitede geçtiği için üniversitelerdeki uluslararası öğrenci ofislerinin niteliğinin artırılması ve işlevselliğinin yükseltilmesi gerekiyor.

 

“Uluslararası Öğrencilerin Türkiye Ekonomisine Katkısı 3 Milyar Dolar”

 

İnsanlara “matematik” gözlüğüyle bakmak çok hoş değil ama bu işin bir de matematiği var. Uluslararası öğrencilerin Türkiye’de ortaya koyduğu ekonomik getirinin boyutu nedir?

 

Türkiye’ye gelen bir uluslararası öğrenci, Türkiye vatandaşı diğer öğrencilerden farklı olarak üniversiteye harç parası ödüyor. Bu mesela çok bilinmiyor. İki yıl öncesine kadar % 1-2 bandında kontenjanlara sahip oldukları KYK yurtlarında kalma hakları da ellerinden alındığı için fahiş oranlarda ev kiralamak zorunda kalıyorlar. Alışveriş ihtiyaçları söz konusu oluyor. Bunların hepsinin saha araştırmalarını son iki yıldır ciddi bir şekilde yapıyoruz. Türkiye’deki eğitim gören 350.000 uluslararası öğrencinin Türkiye ekonomisine yaklaşık 3 milyar dolarlık bir katkısı var. Bu rakamın üstü mümkün ama altı mümkün değil. Biz sadece bir öğrencinin asgari düzeydeki etkileşimini hesaplıyoruz. Barınacak, yemek yiyecek, ulaşım giderleri olacak, gömlek alacak…Bunun da bir sınırı yok. Ama asgari düzeyde yapmış olduğu bu harcamaların bile yıllık Türkiye’ye katkısı 3 milyar dolar.

 

Peki UDEF temelde ne yapıyor misafir öğrenciler için?

 

Bizim 20 yıllık bir hikayemiz var. 2004 yılından beri Türkiye’ye gelen uluslararası öğrencilerle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Üye derneklerimiz öncelikle rehberlik ve danışmanlık hizmetleri sunuyor. Şu anda Türkiye genelinde 61 şehirde derneğimiz, 20 şehirde de temsilcimiz var. Kıbrıs’ta çalışmalarımız devam ediyor ve Kıbrıs’ta bir öğrenci derneğimiz var. Buralara gelen öğrencilere ihtiyaçları çerçevesinde rehberlik ve danışmanlıklarını yapıyoruz. Gelen öğrencinin üniversite ve devlet kurumları arasında bir mekik trafiğine girmesi gerekiyor ve bu sırada bazı aksamalar yaşanıyor. Bize en çok başvuru ve talep bu yönde geliyor. İkinci olarak Türkiye’ye gelen öğrencilerin buradaki eğitimlerini iyi bir şekilde tamamlayıp bir medeniyet elçisi olarak kendi ülkelerine dönmeleri, burada bulundukları süre boyunca da tanış oldukları diğer ülkelerdeki öğrencilerle iletişimlerini devam ettirebilecekleri bir eksen oluşturmayı arzu ediyoruz. Şu anda en çok gündemimizde olan Gazze olmak üzere, problemlerin yaşandığı, adaletin artık hiçbir şekilde gündeme gelmediği coğrafyalarda bu arkadaşlar burada kurdukları birlikteliklerle bir söz söyleyebilsinler diye arzu ediyoruz. Kendi ülkelerine de buna benzer sivil inisiyatif çalışmaları yapsınlar ve bu küresel bir hale dönüşsün, dünyaya da bir sözleri olsun istiyoruz. Burada bulundukları süre zarfında da bu eksende seminerler, kitap kritikleri gibi bir takım etkinlikler gerçekleştiriyoruz.

İLGİLİ YAZILAR

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.