İzmir’deki yangın, sadece bir trajedi değil; hepimiz için büyük bir uyarıydı. Bu olay, yalnızca bir annenin çaresizliğini değil, aynı zamanda toplumun çocuklarına nasıl bir dünya sunduğunu da ortaya koydu. Kapalı kapıların ardında unutulan çocukların çığlığı, yalnızca alevlerin değil, reaktif sosyal politikaların ve eksik dayanışma anlayışımızın da yansımasıydı. Bu yangın, çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için kapılarımızı açık tutmamız gerektiğini bir kez daha hatırlattı: Vicdanımıza, sorumluluğumuza, şefkatimize…

Bir CİMER ihbarı ile başlayan, titiz bir soruşturma ile devam eden süreçte, karşımızda milyonlarca lira haksız kazanç elde etmek için kurulan bir suç örgütü, insan sağlığı üzerinden kurulan kirli bir düzen var. Ve patlayan bu irinin ardından adları unutulup parmak kadar mezarlara defnedilen bebekler…

Çoğu zaman kızlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı kaybettikten sonra yasını tutmaya başlıyoruz. Onu bile tam beceremeyerek. Yeni yasların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını, teamüllerin değişmesi gerektiğini hep unutarak. Onların hayatlarını güven içinde yaşayabileceği bir gündelik hayat inşa etmek zorundayız. Bunun ilk adımı da buzdağının sadece görünen kısmına odaklanma kolaycılığından vazgeçmek… Ülke olarak birçok toplumsal, siyasi olayda olduğu […]

Bir Afrika atasözü der ki: Bir çocuğu büyütmek için koca bir köy gerekir. Ama bir çocuğu korumak için ayakları yere basan, çağdaş, etkin, adil ve çok güçlü bir çocuk koruma sisteminin işlemesi şarttır. Yoksa o köyün “yerel kültürü”, “normları”, “doğru bildikleri yanlışlar”, yerel dinamikler, sözde “ahlaki” değer yargıları o köydeki çocuğu büyütmek şöyle dursun öldürüp dere yatağında bir çuvala koyarak tüm hayatını noktalayabilir de…

Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.