Hukuk gibi en temel kavramların bile devlet elinde araçsallaştırılıp istenmeyen kişi ve gruplara karşı bir silah gibi kullanıldığı bir yerde İslam’ın bunun dışında kalacağı düşünülemez. Oysa Kitap “Sizin dininiz size benim dinim bana” demiş, bireyler arasındaki ilişkileri belli bir esasa bağlamış ve herkesin hukukunu güvenceye almıştır.

Batı insanının istiğna ve istikbârının bir sonucu olarak Tanrı’nın öldürülmesi; ruhun, vicdanın, kalbin, dinin, merhametin ve adaletin ölümüdür. Ölen “Tanrı”nın Kilise’nin yarattığı Tanrı imgesi olduğunda kuşku yoktur.

Dinsizler, arzuların ve içgüdülerin içine karışmış olduğu bir “akıl” kavramı/tapınımı ile kendilerini kandırırken; dindarlar da yorum yolu ile oluşturdukları bir “Tanrı” veya “hakikat” imgesi ile kendilerini kandırabilmektedirler. Dinsizler ve dindarlar için de ortak çıkış yolu, sürekli tetikte olmak, teyakkuzda olmak, kül yutmamak, uykusuz olmak, eşikte durmaktır.

Eğitim, kültür, sanat, mimari, din, bilim, hukuk ve siyaset, toplumsal hayatı sağ-salim sürdüren ocaklardır. Eskiden bu “ocak”lar bir biçimde “tütüyordu”, yani duman çıkarıyordu. Şimdilerde ise dumanları azaldı ve külleri çoğaldı… Marifet, meziyet, Müslüman olmak, insan olmak; ocak kurmak, ocak yakmak, ocak tüttürmek, tütmesi için odun atmak ve üflemektir; ocak söndürmek değil.

İnsan beyni doğal olarak özellikle sıkıntılı durumlarda çareler bulmak üzere faaliyetini artırır. Beslenmeye gücü olduğu halde, oruç nedeniyle yemeyerek iradesini kuvvetlendirir ve azimli, kararlı bir insan olur. Böylece güçlenen iradesiyle gerekli kararları alarak kötülükler işlemez ve çevresine olumlu bakar.

Son 150 yıldır Kur’an ve arkeoloji arasında bağ kurma çabaları mevcut olmakla birlikte sistematik bir disiplin inşa edilememiştir. Kur’an Arkeolojisi bu açıdan merkezinde Kur’an metninin belirleyici olduğu yeni bir metodoloji; arkeolojik bulguların Kur’an ölçüleriyle “yorumlanması” demektir.

Şeriat üzerinden dinin kendisine örtülü bir taarruzu ifade eden eski zihniyet, farkında olmadan işi bambaşka bir noktaya, şeriatın din olarak savunulmasına kadar getirmiş bulunuyor… Oysa şeriat başka İslam başkadır.

Tarikat ve cemaat, Allah rızası için kendini kamu hizmetine adama iken; bugün devletten iş bulma ve kamudan ihale, teşvik, tahsis alarak zengin olma, holding kurma aparatına dönüşmüş durumdadır. İnsanın, kendi vicdanını kandırması kadar sefil bir ahlaki seviye(sizlik) yoktur.

Hüseyin Atay hocamdan düşünme cesaretini öğrendiğim için, kendini eleştirme cüreti gösterdim. Makamı cennet olsun. Menzil şeyhinin (Gavs) cenaze törenine gösterilen siyasi ilgi ve halk ilgisi ile hocanın cenaze törenine gösterilen ilgisizlik, Türkiye’nin dinsel algısındaki aklın/ilmin ve duygunun yerini göstermesi bakımından ibretamizdir. Rahmetli hocamın karakteri, Kur’an’ın izzeti ile Karadeniz’in ısrarı/iradesi ve inadının sentezi idi. Mezhepte değil, […]

Travmanın özü kısaca bir Endülüs travması, bir Rumeli travması; batıp giden koskoca bir imparatorluk travmasıdır. Bunun da sorumluları bütün bir modernleşme sürecinin mimarı olan yönetici elitler, yozlaşmış aydınlardır. Algı bu, düşünce budur. “Ne Razi’nin kendisi ne de onun mantık oyunları kalmıştır, Rumî galip, Razi mağlup olmuştur”.¹ M. İKBAL   “Özeli genelin örttüğü ya da genelin […]

  • 1
  • 2
Sitemizde mevzuata uygun biçimde çerez kullanılmaktadır. Bilgi için tıklayınız.