İran sokaklarında artık başörtüsüz gezebilmek mümkün mü? Pezeşkiyan’ın sözleri devletin ideolojik sınırlarında dikkatli bir yumuşamanın işareti olarak yorumlanıyor.
İran sokaklarında artık başörtüsüz gezebilmek mümkün mü? Pezeşkiyan’ın sözleri devletin ideolojik sınırlarında dikkatli bir yumuşamanın işareti olarak yorumlanıyor.
Irak’ta İran yanlısı milis güçlerin devlet içindeki nüfuzu, milis-milis çatışmalarıyla görünür hale gelirken, bu durum kontrolsüzlüğün geldiği noktayı da ortaya koyuyor. Haşdi Şaabi’nin içindeki hizipleşmeler ve şahin grupların devlete karşı takındığı tavır, kurumsal reform ihtiyacını daha da yakıcı hale getiriyor.
İran, 1979 devriminden bu yana en büyük varoluşsal tehditle karşı karşıya. Direniş mi, müzakere mi? Tahran rejimi Gazze’nin kaderini mi paylaşacak, yoksa bölgesel denklemde yeniden mi yükselecek? ABD ve İsrail’in kuşatmasında kalan İran için bu savaş, sadece askerî değil tarihi bir yol ayrımı.
Gerçekte İran, vuramıyor. Vuramasa da vurabilirmiş gibi görünmeye çalışıyor. Ancak bu çaba, her saldırıyla daha fazla deşifre oluyor. Dolayısıyla “stratejik sabır”, Ortadoğu’nun güç denkleminde çöküşün kavramsal karşılığına dönüşüyor.
PKK’nın silahlı mücadeleyi sonlandırma ve kendini feshetme yönündeki açıklaması, görünürde Türkiye merkezli bir gelişme olmakla birlikte bölgesel etkileri bakımından İran’ı da yakından ilgilendirmektedir. PKK’nın tasfiyesi, İran perspektifinden hem bir fırsat hem de muhtemel riskler içeren bir gelişmedir.
1979 İran Devrimi, İslam ile özdeşleşen bir ideoloji çerçevesinde kurtuluş arayışını benimsemiştir. Ancak bu ideolojinin günümüze kadar özgürlük, eşitlik ve adaleti tam anlamıyla gerçekleştiremediği, yönetimin kendisi tarafından bile kabul edilmektedir. Bu durum, toplumu çeşitli çıkmazlara ve krizlere sürüklemiş, toplumsal dönüşüm için gerekli olan ütopik umudun yavaş yavaş kaybolmasına neden olmuştur.
Lübnan’da Hizbullah’ın zayıflaması ve en önemlisi de Esed gibi bir müttefiki kaybetmesi, İran’ın bölgesel politikalarını etkileyecektir. Irak’ta da hem halkın hem de yönetici elitlerin İran’ın politikalarından hoşlanmadıkları aşikâr. Önümüzdeki günlerde İran’ın Irak’ta da nüfuzunun azalacağını göreceğiz.
Suriye Devrimi 2.0 söylemi, doğru bir söylem değil. Suriye’deki muhalefet geçtiğimiz senelerde yaptığı hatalardan ders çıkardığı bir süreci devam ettiriyor. Askeri, siyasi ve diplomatik olarak gelişim gösteriyor. Bu açıdan Esed’in askeri olarak da siyasi olarak da zor günler yaşayacağını belirtmek gerekiyor. Esed, müttefikleri için giderek maliyeti yüksek bir varlığa dönüşüyor. Bu açıdan Rusya ve İran için sorgulanan bir konuma geldiğini söylemek gerekiyor.
Saldırıların sadece Nasrallah’ın değil tüm Hizbullah’ın yok edilmesini amaçlayan geniş kapsamlı hedefi, Ortadoğu’daki dengelerin yeniden dizayn edilmesi ile sonuçlanacak. Rusya ve Çin’in bilinçli sessizliğinin yanında İran’ın kendi vekil güçlerini yalnız bırakması, ittifak değil bağımlılık ilişkisinin kötü sonuçlarından biri.
Türkiye’deki İran çalışmalarının aşk-nefret sarmalından kurtulması ve rasyonel/makul bir çerçeveye oturtulması, sadece akademik objektiflik ve daha nitelikli eserlerin ortaya konması beklentisinin ötesinde, siyaset yapıcılar ve kamuoyu açısından mevcut durumun daha gerçekçi şekilde anlaşılıp algılanabilmesi ve buna göre politikaların revize edilebilmesi açısından da önemli. Bu serinin ilk üç yazısında; Türkiye’deki akademik İran çalışmalarının öteden beri sorunlu […]