Trump’ın Gazze Planı Şimdiden Telafisi Olanaksız Zararlara Yol Açtı
Trump’ın Gazze ile ilgili önerisi, seçime girdiğinden beri Başkan’ın ajandasında yer alan tüm bölgesel önceliklerle çelişiyor: Gazze’de yeni bir çatışmayı körükleyecek, İsrail’in Mısır ve Ürdün’le barışını tehlikeye atacak ve İran’ın direniş söylemiyle birlikte yeniden baskın bir güvenlik aktörü olmasını sağlayacak.
Başkan Donald Trump, ardından ne gelirse gelsin, Ortadoğu’da yeni bir realite başlattı. Gazze’deki rehine anlaşmasını da baltaladı mı? Muhtemelen baltaladı. ABD’nin bölgeye ilişkin önerdiği politika BM Genel Sekreteri tarafından etnik temizliğe karşı uyarılarda bulunulmasına yol açmışsa ve ABD’nin iki devletli çözüme olan bağlılığını fiilen sona erdirecekse insanlar başka nasıl bir sonuç beklemeli ki?
İsrail ordusuna şimdiden Filistinlilerin Gazze’den çıkışına izin verecek planlar hazırlaması emri verildi. Bu gelişme, ABD Başkanı’nın ABD’nin Gazze Şeridi’ni devralacağını ve “orada bir iş de yapacağını” söylemesinin ardından meydana geldi.
Amerika’nın Gazze’yi “Ortadoğu’nun Rivierası” haline getirmek için “uzun vadeli bir sahiplik pozisyonu” alacağını açıklayan Trump, “Buraya sahip olacağız ve sahadaki tüm tehlikeli patlamamış bomba ve diğer silahların tasfiyesinden sorumlu olacağız” dedi.
Beyaz Saray daha sonra ABD’nin Gazze’yi yeniden inşa etme ya da asker gönderme taahhüdünde bulunmadığını söyleyerek önerisinin bazı kısımlarını geri çekti. Ancak Trump daha sonra tutumunu yineleyerek Şerit’in İsrail tarafından ABD’ye bırakılacağını söyledi. Bu durum, İsrail’in Gazze’yi terk etmeye niyeti olmadığını gösteriyor. Bu da Hamas’ın anlaşmanın geri kalan aşamalarını uygulamaktan vazgeçmesi ve savaşı yeniden başlatması için bir bahane oluşturuyor.
Kimse bu planı ikinci bir Balfour Deklarasyonu ya da belki de ikinci bir Nakba olarak adlandırdığı için suçlanamaz. Planın Filistinlilerin kimliğine ve onuruna gösterdiği kayıtsızlığın yanı sıra Trump, planın açılışında konuğu olan Benjamin Netanyahu’nun Gazze’nin bir “yıkım alanına” dönüşmesinden sorumlu olduğunu görmezden geliyor gibiydi.
Eğer Trump’ın oldukça etkileyici bu müdahalesi, teklifte mantık arayan bazılarının iddia ettiği gibi bir pazarlık taktiğiyse, çoktan başarısız oldu. Kırılgan barış sürecine ve ABD’nin prestijine büyük zarar verildi. Fiili olarak bu plan, Trump yönetiminin Ortadoğu’da sahip olduğunu iddia ettiği her türlü politik hedefin önünde engel teşkil etmektedir.
Netanyahu İçin Can Simidi
Trump, Netanyahu ile görüşmesinden önce, Gazze’deki mevcut ateşkes anlaşmasının devam edeceğine dair “hiçbir garantisi olmadığını” vurgulayarak İsrail’in dindar aşırı sağının davasına destek olmuştu zaten.
Bunu yaparken de Netanyahu’nun siyasi kariyerini kurtarabilecek bir can simidi attı. Amerika’nın Mısır ve Katar ile birlikte ateşkesin garantörü olma rolünden fiilen vazgeçerek İsrail başbakanının bu hassas anlaşmayı bozmasının ve hükümetini ayakta tutmasının önünü açmış oldu (Netanyahu ateşkesi sürekli olarak “geçici” olarak nitelendiriyor).
Trump’ın planının açıklanması ile Netanyahu kendisini aşırı sağcı taraftarlarına, Ortadoğu’ya ilişkin vizyonlarını ABD başkanına kabul ettirebilecek tek İsrailli siyasi figür olarak sunabilir.
Bu vizyon, yani Filistinlilerle barışı sonsuza dek gömmek, Trump’ın Gazze planıyla destekleniyor. Filistin devletine giden yolu açmak için yasa dışı İsrailli yerleşimcileri bölgeden çıkarmak yerine Filistinlileri Gazze’den çıkarmak, Filistin devletine son verecektir. Bu da Netanyahu’nun saklamaya çalışmadığı bir hedef.
ABD’nin Gazze Şeridi’ni devralması aynı zamanda, İsrail’in aşırı sağcılarının büyük bir kısmının talep ettiği gibi, İsrail’in Batı Şeria üzerindeki egemenliğini tanımaya yönelik daha büyük bir pazarlığın da parçası olabilir. Bu, daha önceleri ABD politikasında hayal bile edilemeyecek bir dönüş olurdu. Trump-Netanyahu zirvesinin ardındansa, gerçek bir olasılık olarak değerlendirilmeli, çünkü artık her şey olabilir.
Arap Öfkesi
Başkan Trump’a göre Gazze belki de Akdeniz’de emlak vurgunu yapmak için en uygun yer. Eski bir emlak yatırımcısının böyle düşünmesi şaşırtıcı değil.
Komşu ülkeler içinse bu bir ölüm kalım meselesi. Mısır ve Ürdün, Trump’ın önerisinden kaynaklanan varoluşsal tehditlerle karşı karşıya: Filistinlilerin ülkelerine yerleştirilmesi rejimlerini istikrarsızlaştıracak, aşırıcılığı körükleyecek ve topraklarını Filistinlilerin İsrail’e yönelik saldırıları için saldırı üssüne dönüştürecek. İsrail ile yaptıkları barış anlaşmaları fiilen uçuruma atılmış olacaktır.
‘Önce Amerika’ açısından bile bu büyük bir hata: Gazzelileri iki kez yerlerinden etmek (Gazzelilerin çoğu başlangıçta İsrail ve Batı Şeria’daki evlerini terk etmeye zorlandı) Batı dostu Arap rejimlerinin parçalanmasına davetiye olur.
Mısır, İsrail’in Filistinlileri kovmaya yönelik hamlelerinin aralarındaki barış anlaşmasının sona ermesi anlamına geleceğinin sinyallerini verdi bile. Bu defa bu sinyal blöf olarak algılanmamalı. Mısır’da hükümet tarafından yönetilen medya, aktivistler, akademisyenler, sosyal medya ve hatta sadık rakipleri Müslüman Kardeşler bile nadir rastlanır bir biçimde Cumhurbaşkanı Fetih El Sisi hükümetinin arkasında saf tutuyor.
Ürdün’de Müslüman Kardeşler, Eylül ayında yapılan seçimlerin ardından parlamentoda önemli bir güç haline geldi ve nüfusun çoğunluğu Filistin kökenli. Filistinlilerin Gazze’den çıkarılması halinde Amman’daki hükümet tamamen çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Başkanlığının ilk günlerinde Trump’ı kızdırmamak için temkinli davranan Körfez ülkeleri de Başkan’ın planına sıcak bakmıyor. Aksine Trump’ın görünürdeki ciddiyeti ve bu önerinin güvenliklerine yönelik ciddi tehdidi karşısında şaşkınlık içindeler. Bu tehdit hem iç hem de dış kaynaklı: ABD’nin Filistin topraklarını devralması, bölgesel bir savaşı tetiklemese bile İran’ın bölgedeki vekillerinin meşruiyetini yenileyecektir.
Bu durum Suudi Arabistan’ın ABD’nin açıklamasının ardından Filistin devleti konusundaki ‘değişmez’ pozisyonunu teyit etmesini de açıklıyor. Aralarında Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ın da bulunduğu beş Arap dışişleri bakanı, Trump yönetimine gönderdikleri mektupta Filistinlilerin yerlerinden edilmesine karşı çıktı.
Öncelikler Yok, Vizyon Yok, Huzur Yok
Bu açılardan Trump’ın önerisi, seçime girdiğinden beri Başkan’ın ajandasında yer alan tüm bölgesel önceliklerle çelişiyor: Gazze’de yeni bir çatışmayı körükleyecek, İsrail’in Mısır ve Ürdün’le barışını tehlikeye atacak ve İran’ın direniş söylemiyle birlikte yeniden baskın bir güvenlik aktörü olmasını sağlayacak.
Ayrıca Çin ve Rusya’ya kendilerini bölgenin ve Küresel Güney’in savunucuları olarak konumlandırma ve Amerikan yeni sömürgeciliğine karşı çıkma fırsatı verecektir.
Eğer bu Trump tarzı bir müzakere taktiği olsaydı, çatışma tarihinin en kötüsü olurdu. Sonuçta bunların hiçbiri muhtemelen gerçekleşmeyecek. Ancak, sahadaki statükoyu şimdiden değiştiriyor.
Planın arkasındaki niyet Netanyahu’nun rehineleri serbest bırakmasının önünü açmak ve ardından kaldığı yerden savaşa devam etmek. Ancak bu plan, Hamas’ın rehinelerin serbest bırakılmasını geciktirmesine olanak tanıyarak Şerid’teki gerilimi daha da artırabilir: Hamas bu önerinin “ateşe benzin dökmek” anlamına geldiğini belirtti.
Bu aynı zamanda Netanyahu ve İsrail aşırı sağının tüm Ortadoğu’yu nasıl yeniden şekillendirmek istediğini de gösteriyor. İsrail Başbakanı, “orada çok arazileri var” diyerek Suudi Arabistan’da bir Filistin devleti kurulmasını isteyecek kadar ileri gitti ve böylelikle normalleşmenin suya düştüğünü ilan etmiş oldu.
Zaman geçtikçe Amerikalılar, Netanyahu hükümetinin barış ve istikrarın önünde durarak ABD’nin bölgedeki çıkarlarına en azılı düşmanlarından daha fazla zarar verdiğini anlamaya başlayacak. Bölge, Trump’ın ikinci döneminin bölgesel düzenden geriye kalanlar için bir balyoz işlevi göreceğini ve bir dört yıl daha kaos, kan ve yıkım riski taşıdığını anlamaya başladı bile.
Bu yazı Chatham House sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. Yazının orijinal linki için burayı tıklayınız.
AHMED ABOUDOUH